31 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— —— Azizim, Prens... 10 Sayfa SON POSTA gaa — SĞ Birincikânun 31 75 Nu Sun Posta ,, nın tefrikası : RLIK ÜU(EYİND P BiR TÖRK ZARiTi Mülâzım — Cemlil'in üâkıbeti O XAKINCI KISIM — Yusupof Cemili görür görmez “ Azizim, siz sadece bir asker, cesur bir adam değil, ayni zamanda mükemmel bir salon kahramanısınız ,, demişti. ğüm şu apartımanın henüz tamamile — yabancısıyım. Hizmetciyi de postaha- — neye yolladım. O gelinceye kadar ma- alesef size ikramda bulunamıyacağım. Diye mırıldandı. Prens Yusupof, geniş bir koltuğa | yerleşti. Etrafına göz gezdirdi: — tahmin etmiştim... — bir samimiyet hissedilmekle gene Cemilin gururunu — Kontes Olga, cidden becerikli ka- dın.. sizi o kadar rahat, tenha ve sâkin | bir köşeye yerleştirmiş ki... Dedi... Pretisin bu sözlerinde büyük beraber, rencide etti. Ve derhal cevab verdi: — Fakat azizim.. burada misafirli- ğimin pek az süreceğini zannediyo - rum. — Niçin?.. — Çünkü ben.. ne kontes hazretle- rinin, ve ne de başkalarının lütufları sayesinde yaşamıya alışmış değilim. — Onu, prenses Emma da söyledi. Nitekim, ben de böyle düşüneceğinizi Ancak şu var ki, işlerimizin hatırı için, bir müddet bu “—hayata tahammül edeceksiniz. *Ö üd v — Ne kadar zaman?.. — Bunu; şimdiden mümkün değil, Belki; gun belki, üç ay. — Sonfra-, kestirmek, on beş, yirmi — Sonra.. artık, vereceğimiz karar - neyi icâb ederse, öyle yapacaksınız. -. — — Prenses Emma ne halde?.. Onu, KBt .. » “. Ö ne zaman görebileceğim?.. DA — a ı —- beni gönderdi. — Haa, anladim. Her halde, düğün — Prensesi görmeniz, belki bir iki gün teehhür edecek. Onun için, âcilen . — hazırlıklarile meşgul, f e Prens bir kahkaha attı: — Ay, siz bu düğün hikâyesine i - — nandınız mı?.; O da bizim bir manev- — Tamiızdan ibaret. — E., bunu biraz ben de biliyer - — dum. Demek ki bu gösteriş devam e- - dip gidiyor. — Öyle lâzım. —— E, başka havadisler... — Eğer havadis vermeye kalkar - sam, üç gün üç gece burada kalmam ” İâzım... .fNouanndan Simdilik fazla şeylerle sizin Bir Doktorun Günlük PERŞEMBE ©) Kadınlarda Sinir buhranları Ve sebepleri Kadınlarda âni vukua gelen şişmanlık - larda, sinir buhranlarında ay hâli bozuk- luğu olup olmadığını derhal düşünmek lâzımdır. Yumurtalıklarında ifrazı dahili ve bey- ziye ifrazatı her hangi bir sebeble dur - muş olan kadınlarda başlarına kan hü - tumu, ter baskını, omuzlarına soğuk ve gonra sıcak su dökülmüş gibi görülen ârâz da bu vazifenin kismen yapılama- dığını gösterir. Bu ârâz kadınların ge - rYek sıhhi ve gerekse allevi ve içtimal va- | ziyetlerile çok sıkı alâkadardır. Bu vazi- yete giren bir kadında fikri ve ruhi hu- zür ve sükün kaybolur. Uykularında ve “tabiatlarında intizam kalmaz. Sık sık İç sıkıntısı gösterirler. Etraflarında çatacak » İnsan ararlar. Zevcel ile, efrâdı ailesi ile | .siık sik münazaalar başgösterir. Elhâsıl -ruhi tegayyürat bârizdir. Dünyada biç | bir şey sebebsiz olmadığı gibi bu dâ se- | bebsiz değildir. Derhal tedaviye çalışma- - lıdır. Bir çok defa tedavi çok parlak ve “müessir neticeler verir. M İsemlik vermişti... '| — (© Bu notları kesip saklayınız, yahut | bir alhüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız, Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir dokter || “gibi imdadınıza yetişebilir. Misafir oldu -Tkafanızı doldurmamalıyım... — Yalnız, bir şeyi unutmamanızı rica edeceğim. Gerek burada hizmetcinizin yanında, ve gerek başkalarının arasında bana, sadece küçük ismimle hitab edeceksi- niz. — Ne diyeceğim?.. — Filiks.. isterseniz, daha kısa ola- rak; Fili, de diyebilirsiniz. — Hay, hay.. öyle olesun, Gospodin Fili... decel,csiniz? j — Artık onu, iş bilir. Yusupof, saatine bakmış; ayağa kalkmıştı. — Dostuml!.. Sizi derhal terke mec- burum. Mühim bir randevum var. — Fakat, çok az değil mi, azizim Fi- — Evet.. bugün, az oldu... Fakat, bu gece çok konuşacağız... Siz, saat dokuzda, smokin giyersiniz. Ve beni beklersiniz. — Nereye gideceğiz?.. — Size, biraz bizim hayatımızın iç yüzünü göstereceğim, * Gece saat on bire doğru Yusupof gelmişti. Cemili görür görmez: — Tamam.. çok güzel kiyinmissi- niz... Âziz dostum!.. Görüyorum ki siz, sadece bir asker, cesur bir adam değil; aynı zamanda, mükemmel bir salon kahramanısınız. Kontes Olga - nın, sizin için yanıp tutuştuğuna, Şiim- di hak veriyorüm: Demişti. Kânunuevvelin beşinci gecesi idi. Lâpa lâpa kar yağmasına rağmen, ha- va .o kadar soğuk değildi. — İki arkadaş, kapıda bekliyen otomo- bile binerlerken, Yusupof yüksek sesle şoföre emir vermişti: — İstorya oteline... Prens, dalgın ve düşünceli bir halde idi. Otomabilin köşesine * çekilmişti. Cemil de onun ihtiyar ettiği süküneti ihlâl etmek istememişti. Onun için he- men hiç bir şey konuşmadan, kapısına kadar gelmişlerdi. Kürklü paltolarını vestiyere verip de salonlara geçtikleri zaman, Cemil, derin bir hayrete kapılmış: — Olur şey, değil.. bu, ne ihtişam?. Diye söylenmişti. Yusupof hafifce gülümsemiş: — Bu, bir şey değil.. harb dolayısile, buranın sönük zamanını görüyorsu - nuz. Ya, harbden evvel görse idiniz. Demişti. Ötelin müzik holune geçmişlerdi. Burası, Cemilin beynine büsbütün ser- - Göz kamastıran mebzul bir ışık altında, yarı çıplak vü- cudlar, rengârenk tuvaletler, her taraf- ta kıvılcımlanan elmaslar, sırmalı üni- formalar; bu salonu bir servet ve ziy- net meşheri haline getirmişti. Zengin bir orkestra, şen ve şüh bir vals çalıyordu. Ortada, mermer gibi beyaz ve parlak vücudlara sarılmış o- lan siyah elbiseli siviller ve mebzul sır- malara gark olmuş zabitler kaynaşıyor- du. Masalar, tamamile dolmuştu. tarafta şampanyalar patlıyordu. Al ipekli kumastan kenarları beyaz kürkle işlenmiş Kazak elbisesi giymiş ölan iri vücüdluü bir kız Yusupofla Ce- milin önüne koşmuş: — Maalesef, boş yerimiz kalmadı. Size, yeniden bir masa hazırlatayım. "Nerede oturmayı arzu ediyorsunuz?.. “-Diye sormuştu. Yusupof, etrafa göz gezdirmiş: — Şurada.. hugusi odaların önünde olursa fenâa olmaz. Oradan bütün sa - lon görünüyor. K Dıye cevd) vermıştı otelin Her E; siz bana hangi isimle hitab e-| « Son Posta © nın Tariht Tefrikası : 14 Gudea : Yazan : Celâl Ceniz Tunçayın gözleri açılmadan Ordumu Suzdan çekmiyeceğim..,, dedi Nabo Elam dağında sığındığı mağarada üç gün, üç gece uyumadı, nihayet şu kararı verdi: “Tunçayı seviyorum,icabederse bütün memleketi Tunçay uğruna feda edeceğim..., — Sama! Kral bu kadar çok sevdiği bir kadını neden burada bırakmış..? Sama gözlerini açmadan cevab ver- di: — Sihirbazlar mâni oldular.. çünkü Elam kralının tacını Sumerli bit kadın devirecekmiş. (Bu kadın, belki de Tunçaydır!» dediler.. ve kendisini ilâç- larla uyutup bıraktılar. —— Nabo onu öldürmedi demek..? — Hayır. Öldürmek istedi. Fakat, kendisini o kadar çok seviyor ki.. hayet tekrar döndüğü zaman ona ka- vuşmak için, kendisini uyutup tabuta yatırmaktan başka çare bulamadı. — Ya beraber götürseydi..? Buna bütün Suz asilzadeleri itiraz ettiler. Nabo onu yanında götüremez - di. Ve kendi kendine söylenir gibi, şu sözleri de ilâve etti: — Tunçay bizim için meş'um bir kadındır. Ondan hem korkar, hem de nefret ederiz. ni - * Tunçay dirilecek mi ? Tunçayı Gudeanın çadırına getir - mişlerdi. Sumer kralı ömründe bu kadar gü-| .. .l?. RADYO) mış. Tunçay dünyanın eşsiz güzellerin-|! zel bir kadiın görmemişti. Tabutu aç - tıkları zaman: — Yeğenim Tanzer'in hakkı var - den biri imiş. Demekten kendini alamamıştı. Sumer kralının sihirbazları Tunçayı ayıltmağa çalışıyorlardı. Tunçayın gözleri kapalıydı.. Konusşmuyaodru.. Kımıldamadan yatıyordu.. Gudea: — Tanzer seni kaçırmamış olsaydı, şimdiye kadar çoktan kemiklerin bile çürümüştü, dedi, bereket versin ki mâbud Enhil'e başka bir kurban sun- dular da sen kurtuldun! Sihirbazlar Tunçayı ayıltmağa ça - lışırken, Nâraş da Elam elçilerile ko - nuşmağa başlamıştı. Elamlar Sumelrilere sulh teklifinde bulunmuşlardı. KralNabo Sumerlilere şunları vaad ediyordu: ' 1) Her yıl Elamlar Sumer kralına on talan altın verecek, 2) Her yıl Suz'dan Ur şehrine kırk ambar erzak gönderilecek, 3) Sumerliler başka kabilelerle harb ederken, Elamlar bütün atlılarını Su - mer kralına yardıma gönderecekler, 4) Bu anlaşmadan sonra Sumer-E - lam sınırlarında hiç bir toprak kavgası yapılmıyacak, 5) Sumerliler Elam ülkesinde ve E- lamlar Sümerde serbestce alış, veriş e- debilecekler. Nabo'nun anlaşma teklifi Sumer kralına çok mülâyim gelmekle bera - ber, Gudea bunlardan başka, ayrıca şunları da istiyordu: 1) Alan bağlarında yetişen mis ko- kulu şaraplardan her yıl Sumer sara - yina elli küp şarap gönderilmesi, 2) Birlikte yapılacak akınlarda E - lam muhariblerinin Sumreli kuman - danların emri altında bulunması, 3) Dicle-Fırat kıyılarından batı il - lerine inen sal'larla kız kaçalk: cılıgı ya- pılmaması, . Gudea bu anlışma şartlarmın üçün-| cüsünde israr ediyordu , Elamlara gelince: Na'bonun en bu— yük kaaşnçlırmdan biri de batı mem- leketlerine satılan genç kız ticaretine göz yumması idi. Elam ülkesinde bu işi yapan bir çok tacirler vardı. Elamda çok güzel kızlar yetişirdi. Elam dilberleri batı illerinde çok pahalıya satılırdı. Gudea, kız alım satımının Sumer töresine aykırı düştüğü için, bu ticare- te nihayet vermek, istiyordu. Nabo bu şartı kabul etmekte tered- düd ettiyse de, Sumerlilerin başka tür- lü Suz şehrini terketmiyeceğini anla - mıştı.. Gudeaya: «— Peki.. bunu kabul ediyorum.» Demekten başka bir şey yapamadı. Nabo son cevabını Nâraş'a bildir - mişti. Nâraş Sumer-Elam anlaşmasının kat'i şeklini Gudeaya müjdelediği za - man, Tunçay hâlâ gözleri kapalı ya- tıyordu. Gudea Elamlardan şunu da istedi: «— Tunçayı uyutan sihirbazlar Suz- dan çadırıma gelsinler.. ve bu güzel ki- zın gözlerini açsınlar.» Nabo bu teklifi şiddetle reddetti: — Sevgilimi kendi elimle hasmımın koynun veremem. O, ya bana iade e - dilmeli ,yahud ölmelidir. Bugünkü Program 31 - Kânunuevvel - 936 İSTANBUL Öğle neşriyatı : 12.30: Plâkla Türk musikisi, 12.50: Hayva- dis. 13.05: Plâkla hafif müsik. 185.25: Muhte- lif plâk neşriyatı. Akşam Neşriyatı: - 18,30: Plâkla dans musikisi. 19,380: Konfe- rans: Çocuk Esirgeme Kurumu hakkında. Doktor — Ali " Şükrü — tarafından, 20,00: Asri sinemadan naklen tayyare — yılba- şı piyangosu keşidesinin nakli. 21,30: BSafl- ye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 22,00: Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 22,380: Saat ayarı, Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı. BUKREŞ 12.20: Plâk neşriyatı. 17: Plâk neşriyatı, 18.30: dan 22 ye kadar: Haberler, muhtelif havalar. BUDAPEŞTE 16: Örkestra, 16.45: Mizahi musahabe, ıı. 20: Çigan orkestrası., 19.30: Tiyatro, 22.10: Caz havaları. 23.5: Çigan orkestrası. PRAG 18.50: Almanyadan nakil. 19: Plâk heşriya- kestra. 22.15: Plâk neşriyatı. 22.30: Dans ha- vaları. VİYANA 17.15; Orkestta. 19.15: Varyete havaları. 19. 25: Opera. 22.30: Viyana musikisi. VARŞSŞOVA 17: Dans plâkları. 17.30: Mandolin orkes - trası, 18.10: Opera plâkları. 19: Orkestra. 19. 35: Viyolon havaları, şarkılar. 21: Orkestra, 22: Tiyatro. 22.30: Dans plâkları. Yarınki pregrama 1 İkincikânum 1937 İSTANBUL - Öğle meşriyatı: : 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Hava. dis, 13,05: Plâkla hafif müzik.' 1325 Muh- telif plâk neşriyatı. V Akşam nesriyatı: eHosek 18.30: Plâkla dans muıi.l:lıl. 1930 Spor musahabeleri: Eşref Şefik tarafiından, 20; Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk mil ve arkadaşları tarahndın 'rürk muslkisı ve halk şarkıları. 21: (Saı.t. W), Orkestra 22: Ajans ve horsa hıberm'l. 2230 Plâkla sololar, tı. 20.380: Brno'dan nakil. 21.15: Benfonl or - | musikisi ve halk Şarkıları. 20.380: Cemal Kâ-İ| Gudea bu cevabı alınca canı sıkıldı. — Ben onu koynuma alacak deği - lim.. sahibine götüreceğim. Diyerek, Elam dağından gelen elçiyi geri gönderdi ve elçinin arkasından yüksek sesle bağırdı: — Tüunçayın gözleri açılmadan, or- dumu Suz'dan çekmiyeceğim... (Arlııııı var) vaeetağı: Bu cıılh locrlllıoyl yapınız PUDRALARI Dişlerinizle eziniz Milyonlarca — kadın! bu tecrübeyi yapınca hayran kalmışlardır. Zira: ekseriya yüzdeki siyah noktalar, açık mesameler ve her mnevi gayrisal |— maddeler, tane tane olmuş âdi bir pudradan ileri geldiğini - biliyorlar. Filhakika, baziı — pudralar parmaklar arasında tutulunca kadife gibi yu- muşak görünürse de hakikatte kısım kısım taneli ve ser! olur. Bunlar, gö- pek âlâ hissedebilirsiniz. Bir par- ça pudra alıp dişleriniz arasında ezi- niz şayet cüz'i bir tanelik olsa der- beyi havalandırılmış yegâne pudra olan Tokalon pudrasile yapmıız. Bu pudra yeni ve imtiyazlı bir usul dai- resinde istihsal edilerek evvelkinden on defa daha ince ve daha hafif kıl- maktadır ve: binaenaleyh cildin nazik mesamelerini tahriş eden tanelere te- sadüf edilemez. Bu gibi taneli pud- ralardan sakınınız. ve yalnız hava- landırılmış ve garantili yeğâne pudra olan Tokalon pudrasını — kullanınız. Terkibinde krem köpüğü bulunduğu cihetle cildde uzun müddet sabit ka- hr ve artık parlıyan burunlara niha- yet verilmiştir. Ve sık sık pudralan- mağa ihtiyaç kalmamıştır. , Üz Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan ocıanelıı' şunlar - dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Şerel).; Alemdarda : (Ab- dülkadir). Bakırköyünde : (İstepan). Be- yazıdda : (Asador Vahram). Eminönün- de : (Beşir Kemal, Cevad). Fenerde : (Hüsameddin). Karagümrükte : (Kemal). Küçükpazarda : (Necati). Samatyada : (Erofilos). Şehremininde : (A, Hamdi). Şehzadebaşında : (Halil).. Beyoğlu cihetindekiler: Galatada : (İsmet). Hasköyde : (Nisima Aseo), Kasimpaşada': (Müeyyed). Mer- kez nahiyede * (Kanzük, Baronakyan, İ- | — timadi. şışnde : (Necdet). Taksimde : VTaksim). Üsküdar - Kadıköy - ve. M i | Büyükadada : (Şinasi)..Heybelide: (Ta- “ naş): Kadiköy Muvakklthnmdo : (Saa- | det). Kadıköy SÖğutlüçeşmede mıım Osman). Üsküdaş Çarşıboynndı : ıîm-.ı had).

Bu sayıdan diğer sayfalar: