Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
; iz, Hi “te salfodan aşırdı. istanbuld 8 Sayfa - —- samar a başlayan ve üdemişta biten güreş ( Baştarafı 7 inci sayfada ) yim ile Afyonlu Yarımdünya Süley - man arasında son Taksim serbest gü- reşlerinden beri hasmane bir vaziyet hâsıl olmuştur. Taksim serbest güreşlerinde Mülâ - yim, Kara Ali ve Tekirdağlı Hüseyine karşı hazırlanmıştı. Yüzde yüz bu peh livanları yeneceğini zannediyordu. Kara Ali, kolu sakat olduğundan gü reşe iştirak edemiyeceğini ilân edince, Tekirdağlı Hüseyinle karşı karşıya kal mıştı. Bu güreşlerde başa güreşecek Afyonlu Yarımdünya Süleymanla, A- rifi hiçe sayıyordu. Bütün gözü Tekir- dağlı Hüseyinde idi. Hüseyin de, ser- best güreşi az bilmesinden dolayı, Mü lâyim Türkiye serbest güreş baş peh- livanlığını kolaylıkla elde edebileceği ne zahipti. ş Güreşler başladığı zaman, görüldü ki; Mülâyimin düşünceleri hep boştur. Atılan kur'ada Afyonlu Yarımdün - Ya' Süleyman, Mülâyime — Adapazarlı Arif te Tekirdağlı Hüseyine düşmüş- lerdi. Mülâyim, dünyada bir kere olsun serbest güreş yapmıyan Yarımdünya- yı üç dört dakikanın içinde yenebilece gine kani idi. Mülâyim, güreş minderine çıkma - dan evvel sevincinden âağzı kulakları- na varıyordu. Çünkü; Afyonluyu he- men yenecek, ve Hüseyinle nefesi ye rinde olarak karşılaşacaktı. Yağ güre- şi olmadığından Tekirdağlı Hüseyin, Arifi kolay, kolay karşısına nefesi düşük olarak gelecek- Mülâyimin bütün düşüncelerinin ak sine; Tekirdağlı Hüseyin Arifi tam ser best güreş tekniğine uygun bir suret- Mükemmel köprü kurarak hasmını üstünde taşıdıktan sonra, üstüne dönüp iki dakikada kıs- kıvrak yendi. Mülâyim; Hüseyinin bu muvaffakı- yeti karşısında irkilmişti. Sira, kendi- sile Afyonlu Yarımdünyaya gelince;| elaltından Afyonluya haber yollamış- — — Etfer, isferse kendisini çabuk yen mem!.. Yarım saat sonra, mağlüp ede rim: Çünkü; Arif gibi iki dakikada ye- *nilmesi kendisi için iyi olmaz, Danışık h oynaşalım. ilâh... Afyonlu Süleyman, Mülâyim tara - fından kendisine haber getiren zata şu yolda cevap vermişti: — Ben, serbest güreş nedir bilmiyo rum. Mülâyim ustasıdır. Böyle olduğu halde, kendisile ciddi güreşeceğim, tek lifini reddederim. Ben, yenilmemek i- Çin acemice tutacağım, bakalım yen - sin de görelim! Afyonlunun bu mukabelesini götü - ren vasıtanın Mülâyimden aldığı ce - vap şu olmuştu: — Peki; ben kendisinin şerefini mu- hafaza 'için teklif yapmıştım. Öyle ise meydan yerinde görüşürüz. Doğrusunu söylemek — lâzımgelirse; ben bile, bu mükâlemeye âgâh oldu - yenemiyeceğinden | ğum zaman dura kalmıştım. Ve Afyon lunun bu teklifi kabul etmediğine şaş- makla beraber vazifem icabı güreşin ne olursa olsun ciddi olmasına taraf- tar olduğum için kat'iyyen müdahale etmemiştim. Yalnız; Suyolcu Mehmet pehlivanla, Gümrüklü Cemal pehliva na meseleyi anlatmıştım. Doksanlık es ki kurt Süyolcu Mehmet Pehlivan ile, altmışlık Cemal de şu cevapları ver- mişlerdi: — Bırak! Karışma.. Süleyman bu gü reşi bilmediği halde, Mülâyim onu ye nemez!., Benim kanaatim hiç te böyle değil- di, Hiç olmazsa birinci devre içinde hasmını bir tarafından tutup yenebile cekiti. Bir aralık pehlivanların soyunma o- dasına gitmiştim, Mülâyim soyunmuş bir köşede söylenip duruyordu. Afyon lu da soyunmuş bir köşede sessizce o- turuyordu. Rengi asabiyetten sapsarı olmuştu. Mülâyim bana seslendi: — O, güleşe mi çağırıyorsun be mori... — Hayır, dedim. Daha beş on daki- kanız var. Bu aralık Mülâyim lâfı ben den alıp Afyonluya çevirerek: Olacak ne ise olacak!.. diye bağırmış- &. Süleyman kemali sükünetle muka - bele etti: — Görürsün meydan yerinde mezar taşı oyununu!.. Ben şaşırmıştım, otuz iki senedir gü reş içinde yaşadım ve güreştiğim hal- de Süleymanın Mülâyime söylediği o- yunu bilmiyordum. Mezartaşı öyunu da ne oluyordu? Mülâyim, dayanamadı sordu: — Mori mezar taşı oyunu da ne ©- luyor? Afyon oyunu mudur bu be! 'Süleyman cevap verdi: — Görürsün moriyi de, Afyonu da, mezar taşını da minderde!.. Ben, doğrusu Süleymana acıyarak ©o radan ayrıldım. Ve meydana geldim. Biraz sonra; Mülâyimle, Süleyman da mindere çıktılar. <Afyonlu ilk elde alta yattı. Ellerini, ayaklarını toplayıp bir mezartaşı gibi mindere mıhlandı. Ve güreşin nihaye- tine kadar Mülâyim, uğraştı, kanter i- çinde kaldı, bir türlü Süleymanın bu vaziyetini çözemedi. Ve yenemedi. Ne tice itibarile puvan hesabile galip ilân olundu. Ben de, Mülâyim de, o vakit anladık ki; kimsenin bilmediği Afyonlu Tür - kün ve Afyonun mezartaşı oyunu var- mış!.. Ödemiş güreşleri münasebetile, hiç kimsenin bilmediği bu geçmiş vak'ayı yazmağı işin bir mukaddemesi bülun- duğunu anlatmak üzere yazdım. Şimdi, bakınız, Ödemiş güreşi na - sıl olmuş: Yarımdünya ile başa kalan Mülâyimin arasına girenler olmuş, ve başı, şike bir güreşle paylaşmalarını söylemiş, bu teklifi hem Mülâyim ve SON POSTA |hem de Süleyman reddetmişler... Tak- sim güreşinden kalma asabiyetle biri- birile kapışmışlar. Güreşin ilk dakikalarında Mülâyi - min çekingen güreştiği görülmüş.. Hat tâ, Süleymanin dalmalarına mâni ol- mak için daima korunuyormuş... Sü - leyman, bilâkis güreşe giriyor, hasmı- na mütemadiyen çift paça dalıyormuş. Bir aralık, Süleyman Mülâyime tek rar çift paça dalmış, Mülâyim de bo- yundurukla mukabele etmiş ve Süley manı boğmağa başlamıştır. Halk, Sü- leyman tarafi olarak bağırmağa başla mıştır. Bilâhara; boyunduruktan kurtu lan Süleyman, olanca kuvvetile hasmı na tekrar çift paça dalmış ve bu sefer Mülâyimin iki paçasını da eline geçir meğe muvaffak olmuştur. Mülâyim; bu zorlu oyunun vereceği âkıbeti an- lar anlamaz dönüp yüz üstü kendini yere atmış, ve bu suretle Süleymarnş Mülâyimi altına almıştır. Mülâyim, altta bir parça kaldıktan sonra, ters dönerek, tek paça ayağa kalkmağa muvaffak olmuştur. Ayakta bir iki boğuştuktan sonra, Süleyman bu sefer hasmını çapraza a- larak tekrar bastırmış «Şak» kündesi- le açık düşürüp yenerek temennayı basmıştır. İşte; kızılca kıyamet te bu- radan kopmuştur. Yendi idi. Yenmedi idi. Oldu idi, olmadı idi gürültüsün - den sonra; Süleyman kızmış, ahaliye meydan yerinden çekilmelerini, hasmi le tekrar tutuşacağını bağırmış... Halk, Süleymanın bu merdane söz leri karşısında meydan yerini terket- mişler... Güreş tekrar başlamış... Saat- lerce sürmüş ve akşam karanlığı bas- mış, bilmecburiye pehlivanları berabe re ayırmak mecburiyeti hâsıl olmuş, fakat; Süleyman kat'iyyen muvafakat etmemiş... Nihayet; ertesi günü tekrar tutuşma ları ve güreşi Aayırt etmeleri şartıyle ahalinin ve ileri gelenlerin zorile iki pehlivanı biribirinden ayırmışlardır. Herkes, evlerine çekilmiş, Mülâyim ile Süleymanın bu kırasıya olan güreş lerinin neticesini münakaşaya başla - mış ve sabahı olacak güreşi merakla seyretmek için erkenden döşeklerine Ahali, sabahleyin güreş meydanını doldurmuş.. Cazgır, Mülâyimle pehli- vanı çağırmağa, davullar zurnalar öt- meğe başlamış.. Meydana çıka, çıka Afyonlu Yarımdünya çıkmış... Mülâ - yim, yokl.. Nihayet Mülâyimin gece yarısı Öde mişten kaçtığı anlaşılınca Süleyman Galip ilân edilmiş.. Okuyucularım, ne dersiniz bu işe? M. Sami Karayel Kırkağaç hususi muhasebe dairesi * Kırkağaç (Husust) — Husust mu- hasgbe idaresi müstakil bir binaya nakledilmiştir. Memur Âmir Doğan idare işlerinin mükemmelen yürümesi için çok çalışmaktadır. —w y - <ni Ve Piyangozenginleri neoldu Birincikânun 27 (Baştarafı 6 ıncı sayfada) — Param olduktan sonra, ne zaman olsa evlenirim, Şimdilik acelem yok. — Alacağın kızın zengin olmasını ister misin? Kıs kıs güldü: Çırak Marko, belkki de şimdiden kendine uygun bir hayat arkadaşı peylemişti. Fakat bunu açığa vurmak istemiyordu. O da, başka zenginler gi- bi sır saklamasını öğrenmişti, Ustası bir aralık, her nasılsa dile geldi, ilk ve son söz olarak: — Bizim Marko akıllı çocuktur! de- di. — Ne demek istiyorsun? diye sor -| dum, Müphem bir cevab verdi: — Hesabsiz iş yapmaz o... Marko da ustasını tasdik etti: — Ben, havaya para harcamam! — Kendine bir ev almağı da düşün- medin mi? — Bekâr adam, evi ne yapsın... Nihayet ustası, camlı dolabın arka- sından, uzayıp giden bu konuşmamı - za, bir nihayet vemmek arzusunu; duy- du: . — Gazeteye yazılacak başka serma- ye kalmâdı galiba!.. Markonun 20 bin lira parasından size ne... Anlamıyo - rum ki.. Bu müdahaleye benim yerimde baş- kası olsa, belki de kızardı. Fakat ben gülmeğe başladım: : — İftihar etsene.. dedim, 20 bin li- ralık çırak kullanıyorsun!. Piyasada senden başka bu şerefe ermiş kimse var mı? : ;|nü Konguç, Yani Şeker, Kadriye Erler, 8# rışırsınız. Çırağımın 20 bin lirası var” mışl.. Yüz bin lirası olsa ne lâzım g€ Baktım, söz uzayacak. Peynirci Ç rağile biraz daha konuşacak olsam, U5* tasile boğaz boğaza geleceğiz. Dükkâllr dan çiktım. Adamcağız, arkamdan hâ* 1â mırıl mırıl söyleniyordu: — Yirmi bin lira kazandı diye çoü * cuğu, gözle yiyecekler yahu!,. , : Ali Akınci Kumkapı Çocuk Esirgemeı' Kurumu Kongresi Çocuk Esirgeme Kurumu Kumkapı nahiyt” s1 936 - 937 senesi kongresini evvelki gük yapmıştır. Toplantıda yeni idare hey'etilöi, Şevki Sözbir, Medihâ Muzaffer Baysal, HÜS H âzalığa Nüri Arın, Mihal, Salâhaddin A“ cunar, Hüseyin Tuğluk, Doktor Mihtaroğlli yedek âzalıklara ve kazaya gidecek m'ümei” silliklere de Şevki Sözbir, Hüsnü Kongüf Aslt olarak, Muhsin Nezihi, Halil Ceydet Of yedek mümessil olarak intihap olunmuşlaf"ı /(dür. Eski hey'eti idarenin mesalsi takdir Ü* dilmiş ve bir senelik hesaptan ibrasına Ki rar verilmiştir. T Kongrede, Merkezde kaynatılacak bir K” zanla muhitin fakir çocuklarına yemek VE” rllmnılmomuhhıohnuı,pumuunkly_d rülmüş ve kaza koöngresine Aarzedilmesi K” ! - Metresi yaralamanın cezasiı — Metresi Dimitriyayı yaralamaktaf suçlu marangoz Tanaş oğlu Yani y& pılan muhakemesi neticesinde bir 86“ | Kaşlarını çatitı: — Siz, herkesin işine gücüne ne ka- ne, 9 ay, 10 gün hapse mahküm 0o/ müştur. « Son Posta nn edebi tefrikası: 71 — Bir defa daha elini başıma koy, yavaş yavaş saçlarımı okşa! — Sevgili, bana «evet» de ve artık, bu azap dinsin, bir daha ayrılmıyalım. — Bir defa daha gözlerime bak Ek- 'rem. — Yarın tam saat onda geleceksin. sakın gecikme Muallâ... Bu gece sa: — baha kadar deli olmamak için hep ya- 'dıniı düşüneceğim. Kesik bir çocuk sesi hıçkırıklar ara- -sında: — Yarın sana cevap vereceğim Ek- rem! Diye mırtıldandı. * Genç kız Ekremin mermer mer - divenleri indikten sonra bahçenin kumlarını çiğniyerek ağır ağır uzakla- şan adımlarını bir dakika dinledi. Göz-| leri alnından fırlayıp çıkacakmış gibi sılmış, elleri ileriye doğru uzanmış, i göğsü hınçkırıklarla kabarmıştı: — Onu bir daha hiç.. hiç görmiye- ceğim. | ; Açık gözlerinin iki yanından sızan yaşları silmeden şaşkın şaşkın etrafırlâ bakıyordu. — İssız evimde bir gece mes'ut ol- dum; fakat bu gecenin üstüne güneş doğmıyacak... Yarın uzaklarda, çok uzaklarda olacağım, Bunu düşünmek birdenbire iradesi- ni kamçılamıştı. Hemen yatak odasına koştu. İki üç valiz yanyana dizilmiş orada duruyordu, alelâcele ve hemen şimdi kaçıp gidecekmiş gibi masanin üzerindeki öteberisini de bir küçük çantaya yerleştirdi. Sonra yemek odasına dönerek or - talığı topladı. — Bedia döndüğü vakit burasını karmakarışık görürse ne der? Bütün bunları sinirli bir çabuklukla ,Aİ" dürü di çÇ —a ga bitirdikten sonra masasının çekmesin- den bir mektup çıkardı. Ve kelimeyi zihnine yerleştirerek dikkatle ve tek- rar tekrar okumıya başladı. «Sayın bayan, « Bundan evvelki mektubumuzda «yazılı -şartlarla şirketimizde çalışmayı akabul ettiğinizi bildiren..... — tarihli «mektubunuzu aldık. «lira gönderiyoruz, « Bir an evvel oradaki işlerinizi bi- «tirip yola çıkmanızı rica ederiz. Ha- «reket gününüzü evvelceden telgrafla «bildirmek kabil olamazsa...... İstas- «yonunda indiğiniz vakit bize telefon- da haber verirseniz derhal bir otomo- «bil gönderip sizi aldırırız.» - Kâğıdı tekrar çantasına koyarken kendi kendisine söyleyordu: — Sabah çektiğim telgraf şirkete varmış olacak; artık geri dönmek im- kânsız.. kendimi rüzgâra bırakıp gi - deceğim, Etrafında bir şey arıyormuş gibi boş ve ümitsiz gözlerle odanın dört buca- ğını araştırıyordu. — Başka yapacak bir şey var mı? Hayır.. bütün hazırlıklarım bitti, isti- famı yazdım, Bediaya mektubumu « Yol masrafı için size posta ile elli| maktan başka bir işim kalmadı. Bir sigara yakarak dumanını derin derin içine çekti... Başının içine ser - semletici bir buğu yayılmıştı. Bir daki- ka gözleri kapandı.. düşmemek için masaya dayandı; sonra büyük bir a - zimle kalemi eline alarak - yazmağa başladı. * Ekrem Muallânın boş bürosuna ba- karak gülümsüyordu: — Saat dokuz buçuk; içim içime sığmadığı için ben erken geldim; fakat o, son dakikaya kadar soğuk kanlılığı- nı ve metanetini gösterecek... Mağrur Muallâ muayyen saatten bir saniye ev- vel kapıdan içeriye girmiyecek, bili - yorum, - Bunu bildiğim halde gene helecan - dan boğularak bekliyorum. İki yazıhane arasındaki kapıyı kapı- yarak odasına girdi ve düşünmemek için işlerile uğraşmak istiyormuş gibi masası başına. oturdu; fakat önünde yığın yığın birikmiş kâğıtlara göz gez- dirmek cesaretini bile bulamıyarak bunları bir elile kenara çekti. — Ömrümün en güzel senelerini bu kâğıtların üstüne eğilerek yıprattım. Çok çalıştım, çok kazandım ve mes'ud. w Ş * | —İ'J., ddür h. T , TEDAVÜLDEN ÇEKİLEN PARANI CİHETLE” SİZİ iİLERLETMEZ . ONU BANKAYA YATIRINIZ MHEP TÜRLÜ JZAHATI GİŞELERİNİZDEN ALINIZ /NOLANTILDANKUNİNN —— * d ".: j,.'.:f.d'.: “ '_y ÇBiR . Ö ..H ALALEMCİ HAN — B | şıp az kazanacağım, fakat saadeti bi — lacağım. D, Kapı hafif bir gıcırtile açıldı. Odat! _ elinde bir zarfla yaklaştı, — * 3 — Nedir? Ne istiyorsun Osman? — EfFendim, birisi bu mektubu ge * tirdi, Bay Taylanın eline veriniz de * di z Peki, şuraya bırak! İ Odacı çıktıktan sonra tembel ve 5’3' | teksiz bir elle zarfa uzandı. , j — Gene bir tavsiye mektubu qlw'k' Kimden acaba? Fakat Muallânın yazısını tanıyın' — | | bir saniye içinde beynine yıldırım!” — düşmüş gibi etrafında şimşekler .;J’ ı qı ve hemen koyu zifiri bir karanlık ortar — lığr kapladı. j : Ekremin gözleri zarfa dikilmiş, ol'î' j açacak kuvveti ve cesareti bile bula- W madan üstündeki yazıyı tekrar t okuyordu; Ş «Bay Taylan ...... Şirketi Genel Direktörü. --" di Gülmeye benziyen bir hıçkırık © muzlarını sarstı : i — Bay Taylan... Onun için “w Taylan» başka bir şey olmak ümidi #” — olamadım. Artık bı_:ı_ndın sonra — uf Y V Kd