— böyle düşünen ve böyle zanneden haş- — lir ki bir millet herşeyden ve herkes- " lidir. O bunu çok iyi bilir ve bildiğini Hergün l Bir Fransız Gazetesinin Hezeyanları K Yazan: Muhittin Birgen — (Başiarafı 1 inci sayfada) Fransada etek ola bana gele, çift o- la bana gele!» siyasetinin mümessille- rinden biri olan bu gazetenin bu işde hiddetlenmesi bizce hiç te hayreti €ib olmaz. Bunun için eğer bundan ibaret kalsaydı güler ve ge * çerdik. Fakat, yazısının içine, umumi siyaset bakımından bazı hezeyanlar da karıştırmış ki bunları cevabsız bırak- mamıza ve hazmetmemize inkân yok- tur, * Sen-Bris'e göre Sancak meselesi bir bahane imiş. Hakikatte Türkiye, Fran- saya;kızıyormuş. Kızmasının sebebi de Fransanın kendisile bir yardım mua - hedesit akdelmemiş olması imiş. Bun- dan dolayı Türkiye, kendi emniyeti bakımından — endişeye — düşüyormuş, Halbuki endişeye de hiç sebeb yok - muş: Bir taraftan Balkan paktı, bir ta- raftan da Rusya ile paktı ve İngiltere He dostluğu ve nihayet Miltetler Ce - miyetinin Kovönan'ı ile Türkiye em - niyet altında bulunuyormuş. Şimdiye kadar kendisine karşı hiçbir fenalık yapmış olmıyan Fransa, httta öni bir iyflikte de bulunmuş: İtalya, büyü mek ihtiyacını tatmin için Türkiye ü zerine gitmeği gözüne kestirirken Fransa onu bundan vazgeçirip Habe- şistana gitmeğe teşvik etmiş! * Acaba Sen-Bris nerede yaşıyor? Bu arzın sakinleri arasında mıdır, yoksa | aya veya Merihe yaptığı bir seyahat- | ten mi geliyor? Türkiyenin ne oldu - ğunu, ne istediğini, hakiki maksadı neden jbaret bulunduğunu anlamıya cak kadar sersem bir kafayı biz gazc-| teciler arasında görmeğe razı olamı - yacağımız için bu meşhur Fransız ha- riciye muharririnin şu esnada dünya- azak bir âlemden geldiğini farzet- meğe ihtiyac vardır. Türkiyenin, Fran- sadan ne yardım paktı, ne de ba birşey istediği yoktur. Biz birşey isti-| yoruz: Fransanım imzasını tanımasını we hududumuzun yanıbaşındaki kar - deşlerimizin haklarını vermesini. Eğer bunu şimdiye kadar Sen-Bris anlama- mışsa Ya anlamak istediği yoktur, ya- | hud da anlaması mümkün değildir. Eğer bu telâkki, Fransada, Jurnal'ın yazış tarzından *anlaşılacağı — veçhile, yalnız Sen-Bris'in kafasında değil de ka kafalar da varsa bunların hepsinin | kulaklarına bağıra bağıra söyliyelim ki: — Türkiye Fransadan pakt değil, kardeşlerinin haklarının - tanınmasın! ve imzaya rlayet İstiyor. * Pakt meselesine gelince, Türkiye bi- ten evvel kendi kuvvetine güvenme - de ispât etmiştir. Türkiye Cihan Har- binden mağlüb olmıyarak çıkan ye - gâne Gevlettir. 918 mağlüblarının hep Resimli A;!a_k_ale: İR) Bazı kimseler, küçük büyük her - hangi Bir meselede bir rica talebile karşılaştıkları zaman hiç düşünmeden söz verirler, sonra bu sözü ya uhutur- Jar, yahudi da yapmayı güç bulurlar, ir kenara atarlar. İngiliz mekteplerinde Erkeklere yemek Pisirmesi öğretilinor M Mançester erkek kcejinin son üç şınıfına ev idaresi dersi konmuştur. Çocuklar, çocuk bakmasını, yemek pi- şirmesini, sökük dikmesini öğreniyor- larmış... İngiliz gazetesinin yazdığına A 'göre talebeler bundan fevkalâde mem- nunmuşlar, Buhran ancak üç sene sonra zail olacakmış Londrada toplanan Astronomi â- lümleri dünyanın işlerini tetkik etmiş- lerdir. Bu konferansta, bugünkü buhra nın sebepleri de ilmi bir surette izah edilmiş ve buhranın güneşin üzerinde- i lekelerden ileri gekdiği tesbit edi- miştir. Güneşin öyle pozisyonları varmış ki o vaziyetlerde dünya imkânı yok ra- hat edemezmiş. Şimdi o pozisyonların birinde bulunuyormuşuz. Ve bu vazi- yetten ancak 3 sene sonra kurtulabile- cekmiş. yerler bulunduğu muhakkaktır. Fran- sayı gafletten gaflete sevkedip onun başiına yalız belâ ve siyasetine yalnız muvaffakıyetsizlik davet öden Bris birden Diktat diye feryad ettikleri müahedeleri Türkiyenin imza etme - miş ve nihayet kendi istediği muahe - deyi herkese kabul ettirmiş bir mem- - leket olduğunu Sen-Bris'in hatırlama- j birşey değildir. — lir. Çünkü Türkiyenin Habeşistan ol- “için yeniden gözlerini etrafa gezdirir; sı lâzımdır. Türkiyenin bugün bütün Avrupada sahib olduğu dostluklar, o- nun için kâfidir. Türkiye, bu dostluk- larile iftihar eder ve onlar da umumi siyaseti bakımından — kendisi için en kuvvetli emniyet vasılaları görür. Fa- kat, gün gelince, asıl kuvvetin kendi- sinde olacağını bilecek kadar tecrübe- li ve realisttir. # Bris'in el kesesinden bahşiş verme kabilinden olarak icad ettiği masala, yani Fransanın Türkiyeye iyilik yap- tığı meselesine gelince bu, sadece gü - lünc olan bir fesad ve tezvirden başka İtalyanın büyümek için düşüneceği sahalar arasında Türkiye en sonra ge- madığını İtalya çok güzel bilir. Eğer İtalya bir gün gelir de daha birkaç misli kuvvetlenirse belki büyümek fakat bu gözler Türkiye üzerinde dur- Mmazdan evvel duracak daha başka| Eibi sersem ve şöven muharrirler bel- ki bunu anlamazlar, fakat, biz çok iyi biliriz. Ve... İtalya da bilir! Fakat, siz şu sersem Fransız muhar- ririnin müzevir kafasına bakınız ki or- taya bu lâfı atmakla siyaset yaptığına, İtalya ile bizi korkutacağına ve bunun için Sancak meselesinde mülâyim ola- cağımıza kanidir. Onun fikrince, İtal- ruz: gîi:lmşu' ir. i kişi tevkif olunmuştur. Okudunuz mu? Ne anladınız? — Hiç? Değil mi? La Soir gazetesi buyurmuş ki: SÖZ ARAS LNT TT GA NTT İSTER İNAN İSTER İNANMA! Aşağıdaki haberi Anadolu ajansının bülteninden alıyo- Brüksel 26 (ALA.) — La Soir gazetesinin bildirdiğine göre tütün kaçakçılığı nezdinde yapılan bir araştırmada yüklenmek üzere bulunan mühim miktarda silâh ta ele «Tütün kaçakçılığı nezdinde araştırma yapılmış.» 'Tütün kaçakçılığı nezdinde araştırma yapmak ne de - | ceklerine arlık ey kari İSTER İNAN İSTER İNANMA! SON PO STA Ki Kolay kolay söz vermeyiniz Bi Küçük bir iş için olsa dahi sözünü — İtimad, asrımızda nakidden de kuv- tutmıyan yahud tutamıyan adam, bil- vetli bir sermayedir. İtimad uyandı - miyerek, istemiyerek bizzat kendisi ran adam istediği müzahereti bulabi - aleyhinde fena bir fikir yaratmış olur, lir, istediği para her zaman emrine a - yavaş yavaş etrafında dost kalmaz, madedir. Bu kuvvetli silâhtan istifade boşluğa düşer.. etmek istiyorsanız gelişirüzel söz ver- meyiniz, söz verdiğiniz zaman ne pa - hasına olursa olkun mutlaka tutunuz. INDA THERGUN BİR FIKRA | remedan Prensesi İmkân olsaydı Filim yıldızı oldu — Sanki alaturka ile alafranga karıştırılıp bir opera yapılamaz mı? Mesud Cemil güldü: — Böyle bir opera yapmıya im - kân olsaydı, dedi, onu sahnedeki gülünç bestekâra — yaptıracağıma kendim yapar, ve opera yaptım di- ._ve ben ortaya çıkardım. İngilterede Cam ve demir Yiyen kadınlar İngilterede yeni bir hastalık baş| ——— - göstermiştir. Bu bastalık bir kaç ka-| Resmini gördüğünüz genç kız Sudan dında görülmüştür. |prenseslerindendir. Dehşetli #sinema Bunlardan biri olan Exen Provence ' meraklısıdır. Memlekette seyrettiği si- sakinlerinden Madam Liberman. sıh-| nemalardan o kadar çok hoşlanmış ki, hati, iştihası yerinde olmakla beraber sarayında, husust davetlilerin karşısın- muhakkak surette her öğle yemeğinde 'da bu sinemalarda gördüklerini taklit bir kaşık yutmakta, akşam yemekle- etmiş. Misafirler arasında bulunan bir rinde de, kendisini — kollamasalar kuw,iilm direktörü yeni bir istidat karşı- göz arasında bir çatalı midesine indir- sında kaldığını keşfetmekte — gecikme- mekte imiş. miş. Ve bu Sudanlı prenses dört bin Geçenlerde de bir dükkâna girmiş, | millik bir mesafeden kalkarak Londra- bir deste iğne istemiş ve mağaza ııhi-lyı gelmiştir. Ceriko isimli bir filmde binin hayret dolu nazarları karşısında|rol alacaktır. Filmde anlayarak konu- iğneleri yutmuştur. Kadın bundan son-| şabilmesi için de İngilizce öğrenmek- ra bir sancıya yğramış, bir cam satın | tedir. almış, yumruğunu indirdiği gibi bu ca- mı kırmış ve parçalarını sanki akide şekeri yer gibi ağzında kıkırtada kıtır- data yemiştir. * & Dünyanın en zengin adam! Japonyalı imiş Japonların iddiasına nazaran dün- yanın en zengin adamı Rokfeller de- ğgil, bir Japonyalıdır. Şimdiye kadar sessizce servet toplayan bu adam Mici ismini taşımaktadır. Mici üç evlâdı ile birlikte çalışmak- ta ve bunlar müştereken, banka, fab- rika, vapur, maden ocakları içleri gibi yüzden fazla iş idare etmektedir. Ser- vetleri bir milyar İngiliz lirasını aş- maktadır. veneenenceeser enenAee e Ler Emr eee resesenee seren a neneeeanenın ya ile bizim aramız nekadar bozulursa Fransanın müstemlekecilik - fırıldağı ©o kadar kolay döner! Aldanıyor. Türkiye kimseden kork- maz. Türkiye hak istiyor, davası mu- ahede ve imzaya rlayet; Türkün hak- kının Türke verilmesini istemek. Biz bunu istedik, istiyoruz ve istiye- ceğiz. Ve mutlaka da alacağız! Muhittin Birgen mektir? İkinci cümleye geçelim: Yüklenmek üzere bulunan mühim miktarda silâh ele geçirilmiş.. Cümlenin manası anlaşılıyor amma, manası anlaşılan sümleden mana çıkmıyor. Nereye yükleniyormuş; kim yüklüyormuş; niçin yükli- yormuş; ne vakit yükliyormuş; neresı için yüklüyormuş? Bütün bunlar meçhul! İki kişi de tevkif olunmuş... Niçin; Nerede; Ne milletten? er Bunlar da N)ı:olnndığmııörebnmdıhberdmno- bileceğine ve Türk gazetelerinin bundân istifade edebile- Birincikânun 27 — '—_ Sözün Kısası Öğrem'lemiyeceğı'ni Öğrenmiş oldular — İsşmet Hulüsi emurlar bir lamim aldılar: v« gazetesi gu tarihten itibaren lisan derslerine başlıyacaktır. Üç ay bu gazeteyi alıp gazetedeki lisan dcr“-;- leri bahsini okuduğunuz tu'ıdlfdr üğ ay sonra almanca, fransızca ve İngiliz. ceyi öğrenmiş olursunuz. Memurların lisan bilmeleri tüzumlu birşey oldu * ğundan .... gazetesini alıp, lisan ders « lerini takib etmeniz tavsiye olunur. Müdür * Memur, lisan öğrenmek mecburiye « tini hissetmemişti amma âmirin em « rini yerine getlirmek raecburiyetinde idi. ... gazetesini muntazaman ylck.. Muntazaman dersleri okudu. Ve üç ay böylece goeçti. Üçüncü ayın sonunda idi daireye bir Alman, bir İngiliz ve bir Fransız gel- diler. Fransız fransızca; — Alman almanca, ve İngiliz ingilizce söyledi. Memurlar birbirlerine bakıştılar.. — Ne diyor? — Bilmem! — Nece söylüyorlar — Bilmem! — Fransızca mı? — Hayır! — Almanca mı? — BHayir! — İngilizce mi? — BHayır.. — Ya nece? — Anlamadım. — Bari tercümana götürelim! Memurlardan biri gazeteden öğren « diği fransızca ile; almanca ile, ingilize ce ile her üç lisanda üç kere: — Tercümana gidelim! Dedi.. Üç yabancı da baktılar, söylenenleri anlıyamamışlardı.. Nihayet memur elile işaret etti. VE metamını işaretle anlattı. * 'Onlar çıktıktan sonra kalanlar ba « kıştılar: — Acaba biz bu lisanları öğreneme: dik mi? Biri öğrendiği fransızca ile bir cüm- le söyledi. Ötekiler şaşırdılar: — Bu nece? — Fransızca! — BHayır! — Hayırsa sen söyle.. ri de söyledi: — Anlamadım.. Bu fransızca değil. Ayni tarzda ingilizce, almanca cüm- leler de tekrarlandı.. Netice gene ayni... Birinin söyledi - ğinâ öteki anlamıyordu.. * Memurlar hiddetlenmişlerdi. Doğru- ca gazete idarehanesine gittiler: — Hani bize ders verip ingilizce, fransızca, almanca. öğretecektiniz.. — Öğrettik yal — Amma biz birşey öğrenememi : şiz. — Demek olüyor ki öğrendiniz... — Ne öğrendik canım.. öğrendiği « miz birşey yok! — Var.... Bu sayede gazete ile lisan ögrenilemiyeceğini öğrenmiş oldunuz, fena mı? İsmet Hulüsi Biliyor musunuz ? 1 — Avusturalyadaki Tasmaniya adaşıni lik defa hangi tarihte, kim keşfetmiştir? 2 — «Aksi rüyin suya salmış sayel zülfün toprağa», «Anber elmiş toprağın ismin suyun adın — güllâpa, mısraları hangi şairimizindir?. $ — Omaha şehri nerededir? (Cevabları yarın) * (Dünkü suallerin cevabları) 1 — Buüdapeşte Bud yahud Ofen şehri ile Peşte şehrinin birleşmesinden hâsıl olmuş bir şehirdir. 2 — Esther trajedisi meşhur Fransız şairi Racine'nindir. Üç perdedir.