27 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ü . Ka huf —T 2 Sayfa SON POSTA Birincikânun 27 —- Hergün Bir Fransız Gazetesinin Hezeyanları ' Yazan: Muhittin Birgen —- (Baştarafı 1 inci sayfada) Fransada «tek ola bana gele, çift o- la bana gele!» siyasetinin mümessille- rinden biri olan bu gazetenin bu işde hiddetlenmesi bizce hiç te hayreti mu- Cib olmaz. Bunun için eğer yazdıkları bundan ibaret kalsaydı güler ve ge - çerdik. Fakat, yazısının içine, umumi siyaset bakımından bazı hezeyanlar da karıştırmış ki bunları cevabsız bırak- mamıza ve hazmetmemize imkân yok- tur. * Sen-Bris'e göre Sancak meselesi bir bahane imiş. Hakikatte Türkiye, Fran- saya, kızıyormuş. Kızmasının sebebi de Fransanın kendisile bir yardım mua - hedesit akdetmemiş olması imiş. Bun- dan dolayı Türkiye, kendi emniyeti bakımından —endişeye — düşüyormuş. Halbuki endişeye de hiç sebeb yok - muş: Bir taraftan Balkan paktı, bir ta- raftan da Rusya ile paktı ve İngiltere ile dostluğu ve nihayet Milletler Ce - miyetinin Kovönan'ı ile Türkiye em - niyet altında bulunuyormuş. Şimdiye kadar kendisine karşı hiçbir fenalık yapmış olmıyan Fransa, hatta ona bir iyilikte de bulunmuş: İtalya, büyü- mek ihtiyacını tatmin için Türkiye ü- zerine gitmeği gözüne — kestirirken Fransa onu bundan vazgeçirip Habe- şistana gitmeğe teşvik etmiş! * Acaba Sen-Bris nerede yaşıyor? Bu arzın sakinleri arasında mıdır, yoksa » aya veya Merihe yaptığı bir seyahat- ten mi geliyor? Türkiyenin ne oldu - ğunu, mne istediğini, hakiki maksadı neden ibaret bulunduğunu anlamıya- cak kadar sersem bir kafayı biz gaze-| teciler arasında görmeğe razı olamı - yacağımız için bu meşhur Fransız ha- riciye muharririnin şu esnada dünya- »— . dan uzak bir âlemden geldiğini farzet- meğe ihtiyac vardır. Türkiyenin, Fran- sadan ne yardım paktı, ne de başka birşey istediği yoktur. Biz birşey isti- yoruz: Fransanın imzasını tanımasını ve hududumuzun yanıbaşındaki kar - deşlerimizin haklarını vermesini. Eğer bunu şimdiye kadar Sen-Bris anlama- mışsa ya anlamak istediği yoktur, ya- hud da anlaması mümkün değildir. Eğer bu telâkki, Fransada, Jurnal'ın yazış tarzından -anlaşılacağı - veçhile, yalnız Sen-Bris'in kafasında değil de böyle düşünen ve böyle zanneden baş- ka kafalar da varsa bunların hepsinin kulaklarına bağıra bağıra söyliyelim — Türkiye Fransadan pakt değil, kardeşlerinin haklarınımn tanınmasını ve imzaya riayet istiyor. * Pakt meselesine gelince, Türkiye bi- lir ki bir millet herşeyden ve herkeas- ten evvel kendi kuvvetine güvenme - lidir. O bunu çok iyi bilir ve bildiğini de ispat etmiştir. Türkiye Cihan Har- binden mağlüb olmıyarak çıkan ye - gâne devlettir. 918 mağlüblarının hep birden Diktat diye feryad ettikleri muahedeleri Türkiyenin imza etme - miş ve nihayet kendi istediği muahe - deyi herkese kabul ettirmiş bir mem- leket olduğunu Sen-Bris'in hatırlama- sı dâzımdır. Türkiyenin bugün bütün Avrupada sahib olduğu dostluklar, ©- — Nun için kâfidir. Türkiye, bu dostlük- v.y *B B e larile iftihar eder ve onlar da umumi siyaseti bakımından — kendisi için en kuvvetli emniyet vasıtaları görür. Fa- 'kat, gün gelince, asıl kuvvetin kendi- sinde olacağını bilecek kadar tecrübe- li ve realisttir. * Bris'in el kesesinden bahşiş verme kabilinden olarak icad ettiği masala, yani Fransanın Türkiyeye iyilik yap- tığı meselesine gelince bu, sadece gü - lünc olan bir fesad ve tezvirden başka birşey değildir. İtalyanın büyümek için düşüneceği sahalar arasında Türkiye en sonra ge- lir. Çünkü Türkiyenin Habeşistan ol- | madığını İtalya çok güzel bilir. Eğer '_ İtalya bir gün gelir de daha birkaç misli kuvvetlenirse belki büyümek “için yeniden gözlerini etrafa gezdir.r; | fakat bu gözler Türkiye üzerinde dur- - Mazdan evvel duracak daha başka p DA l Hi W Kolay ko lay söz vermeyiniz B Resimli Makale: ' ' L%;'%b_ )Nîgş! / *.,,%uımı. OA / ŞXXX“X 9% - ) //f ; (. (| 1 &XN ///ğ/ Bazı kimseler, küçük büyük her - — Küçük bir iş için olsa dahi sözünü — İtimad, asrımızda nakidden de kuv- hangi Bir meselede bir rica talebile karşılaştıkları zaman hiç düşünmeden söz -verirler, sonra bu sözü ya uhutur- lar, yahud da yapmayı güç bulurlar, bir kenara atarlar. —H tutmıyan yahud tutamıyan adam, bil- miyerek, istemiyerek bizzat kendisi aleyhinde fena bir fikir yaratmış olur, yavaş yavaş etrafında dost kalmaz, boşluğa düşer.. İngiliz mekteplerinde Erkeklere yemek Pisirmesi öğretiliyor Mançester erkek kecejinin son üç sınıfına ev idaresi —dersi konmuştur. Çocuklar, çocuk bakmasını, yemek pi- şirmesini, sökük dikmesini öğreniyor- larmış... İngiliz gazetesinin yazdığına göre talebeler bundan fevkalâde mem- nunmuşlar. Buhran ancak üç sene sonra zail olacakmış Londrada toplanan Astronomi â- limleri dünyanın işletini tetkik etmiş- lerdir. Bu konferansta, bugünkü buhra nın sebepleri de ilmi bir surette izah edilmis ve buhranın güneşin üzerinde- ki lekelerden ileri geldiği tesbit edil- miştir. Güneşin öyle pozisyonları varmış ki o vaziyetlerde dünya imkânı yok rta-> hat edemezmiş. Şimdi o pozisyonların birinde bulunuyormuşuz. Ve bu vazi- yetten ancak 3 sene sonra kurtulabile- cekmiş. yerler bulunduğu muhakkaktır. Fran- sayı gafletten gaflete sevkedip onun başina yalnız belâ ve siyasetine yalnız muvaffakiyetsizlik davet eden Bris gibi sersem ve şöven muharrirler bel- ki bunu anlamazlar, fakat, biz çok iyi biliriz. Ve,.. İtalya da bilir! Fakat, siz şu sersem Fransız muhar- ririnin müzevir kafasına bakınız ki or- taya bu lâfı atmakla siyaset yaptığına, İtalya ile bizi korkutacağına ve bunun için Sancak meselesinde mülâyim ola- cağımıza kanidir. Onun fikrince, İtal- (sSÖz A AT TARRR — / HERGÜN BİR FIKR İmkân olsaydı Şehir Operetinin oynadığı Leylâ ve Mecnun operetinde gülünç bir bestekâr vardır: Bu bestekâr «Ley- lâ Mecnun» diye alaturka ile alaf- ranga karışık bir opera yapmıştır. Bu operayı sahnede söyler. Perde arasında Leylâ ve Mec - nunun bestekârı Mesud Cemile sordular: karıştırılıp bir opera yapılamaz mı? Mesud Cemil güldü: — Böyle bir opera yapmıya im - kân olsaydı, dedi, onu sahnedeki gülünç bestekâra — yaptıracağıma kendim yapar, ve opera yaptım di- ye ben ortaya çıkardım. * İngilterede Cam ve demir Yiyen kadınlar İngilterede yeni bir hastalık baş göstermiştir. Bu hastalık bir kaç ka- dında görülmüştür. Bunlardan biri olan Exen Provence sakinlerinden Madam Liberman. sıh- hati, iştihası yerinde olmakla beraber muhakkak surette her öğle yemeğinde bir kaşık yutmakta, akşam yemekle- rinde de, kendisini kollamasalar kaş göz arasında bir çatalı midesine indir- mekte imiş. Geçenlerde de bir dükkâna girmiş, bir deste iğne istemiş ve mağaza sahi- binin hayret dolu nazarları karşısında iğneleri yutmuştur. Kadın bundan son- ra bir sancıya yğramış, bir cam satın almış, yumruğunu indirdiği gibi bu ca- miı kırmış ve parçalarını sanki akide şekeri yer gibi ağzında kıkırtada kıtır- data yemiştir. ya ile bizim aramız nekadar bozulursa Fransanın müstemlekecilik fırıldağı o kadar kolay döner! Aldanıyor. Türkiye kimseden kork- maz. Türkiye hak istiyor, davası mu- ahede ve imzaya riayet; Türkün hak- kının Türke verilmesini istemek. Biz bunu istedik, istiyoruz ve istiye- ceğiz. Ve mutlaka da alacağız! Müuhittin Birgen vetli bir sermayedir. İtimad uyandı - ran adam istediği müzahereti bulabi - lir, istediği para her zaman emrine a - madedir. Bu kuvvetli silâhtan istifade etmek istiyorsanız gelişiğüzel söz ver- meyiniz, söz verdiğiniz zaman ne pa - hasına olursa olBkun mutlaka tutunuz. Bir Sudan Prensesi Filim yıldızı oldu Resmini gördüğünüz genç kız Sudan prenseslerindendir. Dehşetli sinema meraklısıdır. Memlekette seyrettiği si- nemalardan o kadar çok hoşlanmış ki, sarayında, hususf davetlilerin karşısın- da bu sinemalarda gördüklerini taklit etmiş. Misafirler arasında bulunan bir film direktörü yeni bir istidat karşı- sında kaldığını keşfetmekte gecikme- miş. Ve bu Sudanlı prenses dört bin millik bir mesafeden kalkarak Londra- ya gelmiştir. Ceriko isimli bir filmde şabilmesi için de İngilizce öğrenmek- tedir. Dünyanın en zengin adam! Japonyalı imiş yanın en zengin adamı Rokfeller de- gil, bir Japonyalıdır. Şimdiye kadar sessizce servet toplayan bu adam Mici ismini taşımaktadır. Mici üç evlâdı ile birlikte çalışmak- ta ve bunlar müştereken, banka, fab- rika, vapur, maden ocakları işleri gibi yüzden fazla iş idare etmektedir. Ser- vetleri bir milyar İngiliz lirasını aş- maktadır. — I__ ruz! İki kişi tevkif olunmuştur. Okudunuz mu? Ne anladınız? — Hiç? Değil mi? : La Soir gazetesi buyurmuş ki: İSTER İNAN Aşağıdaki haberi Anadolu ajansının bülteninden alıyo- Brüksel 26 (A.A.) — La Soir gazetesinin bildirdiğine göre tütün kaçakçılığı nezdinde yapılan bir araştırmada yüklenmek üzere bulunan mühim miktarda silâh ta ele «Tütün kaçakçılığı nezdinde araştırma yapılmış.» Tütün kaçakçılığı nezdinde araştırma yapmak ne de - mektir? geçirilmiş.. “eceklerine artık ey İSTER İNANMA! İkinci cümleye geçelim: Yüklenmek üzere bulunan mühim miktarda silâh ele Cümlenin manası anlaşılıyor amma, manası anlaşılan zümleden mana çıkmıyor. Nereye yükleniyormuş; kim yüklüyormuş; niçin yükli- yormuş; ne vakit yükliyormuş; neresı için yüklüyormuş? Bütün bunlar meçhul! İki kişi de tevkif olunmuş... Niçin; Nerede; Ne milletten? ; Bunlar da yok: Olmadığına göre buna da haber denile- bileceğine ve Türk gazetelerinin bundan istifade edebile- || İNANMA ! - kari İSTER İNAN İSTER —— rol alacaktır. Filmde anlayarak konu- 4 Japonların iddiasına nazaran dün-| özün Kısası Ö_ğrenilemiyeceğini Öğrenmiş oldular — SCÖİsmet Hulüsi emurlar bir tamim aldılar: M ue gazetesi şu tarihten itibaren lisan derslerine başlıyacaktır. Üç ay bu gazeteyi alıp gazetedeki lisan deı:_s- leri bahsini okuduğunuz takdirde üŞ ay sonra almanca, fransızca ve ingiliz- ceyi öğrenmiş olursunuz. Memurlarış lisan bilmeleri lüzumlu birşey oldu # ğundan «« gazetesini alıp, lisan ders « lerini takib etmeniz'tavsiye olunur. Müdür * Memur, lisan öğrenmek mecburiye « tini hissetmemişti amma âmirin em « rini yerine getirmek mecburiyetinde idi. ... gazetesini muntazaman aldı.. Muntazaman dersleri okudu. Ve üç ay böylece geçti. Üçüncü ayın sonunda idi daireye bir Alman, bir İngiliz ve bir Fransız gel- diler. Fransız fransızcaş Alman almanca, ve İngiliz ingilizce söyledi. Memurlar birbirlerine bakıştılar.. — Ne diyor? — Bilmem! — Nece söylüyorlar — Bilmem! — Fransızca mı? — Hayır! — Almanca mı? — Hayır! — İngilizce mi? — Hayır.. — Ya nece? — Anlamadım. — Bari tercümana götürelim! Memurlardan biri gazeteden öğren « diği fransızca ile; almanca ile, ingiliz. | ce ile her üç lisanda üç kere: — Tercümana gidelim! Dedi.. Üç yabancı da baktılar, söylenenleri anlıyamamışlardı.. Nihayet memur elile işaret etti. VE meramını işaretle anlattı. * Onlar çıktıktan sonra kalanlar ba - kıştılar: — Acaba biz bu lisanları öğreneme: dik mi? Biri öğrendiği fransızca ile bir cüm- le söyledi. Ötekiler şaşırdılar: — Bu nece? — Fransızca! — Hayır! — Hayırsa sen söyle.. ' Sen söyle dedikleri de söyledi: — Bu nece? — Fransızca! — Anlamadım.. Bu fransızca değil. Ayni tarzda ingilizce, almanca cüm- leler de tekrarlandı.. Netice gene ayni... Birinin söyledi - ğini öteki anlamıyordu.. * Memurlar hiddetlenmişlerdi. Doğru- ca gazete idarehanesine gittiler: " — Hani bize ders verip ingilizce, fransızca, almanca. öğretecektiniz.. — Öğrettik ya! — Amma biz birşey öğrenememi * Şiz. — Demek oluyor ki öğrendiniz... — Ne öğrendik canım.. öğrendiği - miz birşey yok! — Var.... Bu sayede gazete ile lisan ögrenilemiyeceğini öğrenmiş oldunuz, fena mı? İsmet Hulüsi Biliyor musunuz ? 1 — Avüsturalyadaki Tasmaniya adasıni (ilk defa hangi tarihte, kim keşfetmiştir? 2 — «Aksi rüyin suya salmış sayeli zülfün toprağa», «ÂAnber etmiş toprağın ismin suyun adın güllâp». mısraları hangi şairimizindir?. 39 — Omaha şehri nerededir? (Cevabları yarın) * (Dünkü suallerin cevabları) 1 — Budapeşte Bud yahud Ofen şehri ile Peşte şehrinin birleşmesinden hâsil olmuş bir şehirdir. - 2 — Esther trajedisi meşhur Fransız şairi Racine'nindir. Üç perdedir. 2 — Eski Epir yaylâlarını işgal eden halkın — B

Bu sayıdan diğer sayfalar: