2 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

2 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

;m Oğ»ıgıe Üstatlar mahşerı t ıkra meşhundur: Adamca bi bir hanede misafir. O duğu yemek sofrasına evvelâ patlıcan oturtması, daha & ması, onun arkı rığı gelmiş. Biçare misafirceğiz, k ğın ardından da imambayıldı - ğini görünce dayana- ğa seslenip: t, demiş, Allah na patlıcansız tarafından bir bardak su ver! çin ba- rızası * lerim, gazetelerde, biri bitmeden gn edebiyat ankı ğan edebiyat müsahabelerine Nıksamış ki, ne zaman bahs açan bir muhataba rastlasam der- hal: — Aman, diyorum, kulun, kölen o- layım: Edebiyatsız tarafından bir satır Kf et! * Babıâğli, bir edipler, mahşerine dündü. İki garp edibinin adını belliyen üs - tat geçiniyor. Bir garp ukalâsından iki satır fikir apartan üstat kesiliyor. Ed - Bar Vallâstan iki cinai roman tercüme eden ediplik taslıyor. Karamelâ niyet- lerine iki mani çırpıştıran şaii bir üstatlar seye bırakmıyor. Ve en basit fikirleri,| en alelâde duyguları, en ağldalı bir ifa- de kalıbı içine sokabilenler, edip sıfa - tına ba tapu sahip Geçen ğün, Sühület ku.uıh.ı'ıı.ıı sa hibi dostum Semih Lütfinin elinde bir istatistik gördüm: Adamcağızın birisi, edebiyat poste- kisinin canlı tüylerini üşenmeden say- mış. Onun hesabına göre meşrutiyet - tenberi intişar eden telif romanların, hikâyelerin ve şiir risalelerinin sayısı 735 taneymiş. Bu 735 esere mukabil | de tam 806 tane müellif ismi &5 muş. Çünkü bü eserlerden ço dip tarafından müştereken Muşmuş! Görüyor musunuz hesabı: Bir edip iki eser doğurmuyor, bir eser iki edip doğuruyor. Yani «veludiyet» ediplerde değil, rlerde mübarekler ikiz do - ğurmıya başlamışlar! * 'Tek eserden çift edip doğunca, Ba- biâlide ber kaldirim taşına hrr düşüyor. Bp üstatların orta yaşlı olanları, se- leflerini yere vurmışa - çabalıyorlar. Bugünün genç üstatları, bugünün orta yaşlı üstatlarına: karpuz kabuğu koy- mak kaygusundalar. Bugünün orta yaşlı üstatları da, bugünün genç üstat- ma tınpan atıyorlar, Anketler yapılıyor. Mecmualar çı - or. Antolojiler hazırlanıyor. Müna- kaşalar, kıyametler kopuyor. Üslatlık payesi uğrunda, müellifler mahkeme - lik oluyorlar. Kı ferli şairler, cadde ortalarında bastor bastona geliyorlar Bir gürültü, bir kıyamettir gidiyor! * dışından — seyretmenin dahâ Bu kavgayı keyfi içinde, aklıma bir hikâ geliyor! Üç Lâz kayıkçı, kavga etmek suçile | karakola getirilmişler. isi bir kaç yerinden bıçak Ötekinin ağzı kulağına karışmiş Çüncüsünün fıkara yorganı gibi parça parça olmuş suratı kandan görünmü - yor, Kömiser, bu müthiş kavganın sebe- bini sormuş. Balıkçılardan biri anlat- Mış: — Üç arkadaş, denize açılıp balık av- larken bir hazine buluyoruz. Hazineyi üçe bölmek lâzım değil mi? Halbuki Te veke — im Aslana da pay ayırın- diye tutturuyor. — Hangi aslana? lanmış. © Ü. ŞAıRLEHıMIZıN iLK VE S[lN ESERLERI 1- Nâzım Hikmetin şiirleri Nâzım Hikmetin 1918 de Yeni Mec- muada ilk neşrolunan şiiri: | Halâ serviler de ağlıyorlar mı? Bir inilti duydum serviliklerde, Dedim ki burda da ağlayan var mı? Yoksa tek başına bu kuytu yerde, Eski bir sevdayı anan rüsgâr mı? Gözlere inerken siyah örtüler, Umardım ki artık ölenler güler, Yoksa hayatında sevmiş ölüler, Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı? * «Simavne kadıstı oğlu Bedreddin» kitabından son şüri: Sicaktı. Siçak. Bapı kanlı, demir kör bir bıçaktı. Sıcak. Sıcaktı. Bulutlar doluydular, Bulutlar boşanacak, Boşanacaktı. ©O kımıldamadan baktı. Kayalardan, İki gözü iki karta) gibi indi ovaya, Orda en yumuşak, en sert, En tutumlu, en cömert. En, Beven, En büyük, en güzel kadın: Toprak, şeesesessesAsAsA AAA AsA AAA AAA A GA ea Şehzade Murattı. l Bu gelen, Nâzım Hikmet Neredeyse doğuracak, Doğuracaktı. Bıcaktı. Baktı Karaburun dağlarından o, Bakti bu toprağın sonundaki ufka, Çatarak kaşlarını: Kırlarda Çöcuk başlarını, Kanlı gelincikler gibi koparıp, Çırıl çıplak çığlıkları sürükleyip peşinde, Beş tuğlu bir yangın geliyordu Karşıdan ufku sarıp, kekaseese e AA LAAAAAAA Büyük Edebiyatçılar || Hayatları irprizlerinden biri de fatının, bü- Ve verilmiş olmasıdır. Edebiyat. bununla m Avrupa ülkesinde dedikodular, h tıları, Lattâ haykırışları Neden ona da, ya verilmedi? Amerikada evlâtlarından birinin 'başında taçi; bu yerinde «tevcih» ten ötüzü, bir rurlanma, iftihar var... * Eugöne O'eili, 1888 de doğdu. Babası zamanının tanınmıs bir | katörüydü. İlk tahsilini, ve orta mekteplerde yapan müuharrir, Prince - fon üniversitesine nedense isinami Huysuz, geçimsiz bir ruhu vardı. Ü: versitede ona âsi diyenler çoktu. Üni- versite rektörü ve #onraları Amterikan eucmhurreisi olan Vilson, kurtuluşu bu inkılâpçı genci ünivarsiteden ç makta hıuhı Xı,nrıı bir lan E. l ise, öz dan Nevyorkta girdi. | şında evleni pek çabuk dı Scr,;uıeş(çı bır ruh t andı ve karısından ayrıl yan, kabına | tatmin ötmek için OFla Amerikaya git- ti. Gene bir çok işlere daldı, çıktı. Tay> fa oldu. g.ıc.ıhud.ı çıraklık etti. Bir lakım küçük gazetelerde mı»ah*ııHrs k: yaptı. Fugsne O'Nelli ilk yazısını 1914 de neşretti. Parası yoktu. Onun için, ça - lışmak, karmnı doyurmak mecburi - ve Eserleri Evgene O'Neill kimd'r? yetinde idi. İlk yazıları denize ve de - nizcilere datrdi. Hevesi piyes yazmak- |ta olan muharrir, eserlerin |zilmiş veya neşredilmiş görmek ( te- miyor, bunların sahneye konmasını da bir emel, gaye olarak biliyordu. Ve ni- hayet 1919 da da bu emeline nail ol - du. Bir amatör talebe heyeti, küçük bir köy rosunda, bir Kaç yüz ser karşısında O'Neill'in piyesini oynadı - lar.. O gün bugündür, değer- N Muüharririn piyesleri, her — sah- nede oynanıyor. Sinemaya alınıyor. * E. O'Neili, Naobel mükâfatını alma- sına rağmen; Amnerikada bile leh ve aleyhinde büyük bir kitle topliyan mu. hâarrirdir, bazıları onu hiç anlamazlar, Bazıları ise, ona bir «kelime ilâhı» diye taparlar,.. E. O'Neili, Amerika & yat | çevresinin — Zo Flaubert, İbsen'den vücuda getirilmi sıdır. eserlerinde koyr- , İntihar ve katlin, deli ve anor- kislerini bulursunuz. “|O bütün bunlardan bir ım]ılı— ort koyar ve okuyanla sey dürür. E. O'Nelili'in dünyaca tanınmış eser-| lerinden, Anna Kristi; İmparator Con Garip bir Vak'a ve Ufkun Maveras dayı sayabiliri: * Ş Bize göre komite E. O'Neili'e Nobel edebiyat mükâlatını. vermekle hakiki | bir san'at âbidesini bezemiş olmakt dif. İbrahim Hoyi — İdris reisin sandalının adıdır « lan!» Reis sandalı için de pay hır çıktı. Biraz itiştik! Konı ser <oravnr tik» diye tasvir eâ kin bir gülüşle cevap veriyor: — Hazine ne gezer yahu? Hani bir gün bir hazine bulsak diyorduk! * Ediplik, üstatlık kavgasında işi mah- kemeye; ka lerimize — Yahu dbvuuz hangi edebiy ürültüsüdür bu? Şu edi Eminim ki Lâz ka kola kadar vardıran edip- tın ede? ayıkçı k_ıb sakin sa- | kin sırıtacaklar, ve: shu? Hani bir diye ko - Edebiyat ne gezer gün gelir de edebiyat ol TCi | mütalealar indi olur. Orta oyunu Hükmü hümayur sadir olmuştu ki şeh- | zade Muradın İsmine, Aydın iline varup, Bedreddin Halifesi “mülhat Mustafanın başına ine. Bıcaktı. Bedreddin Halifesi mülhat Mustafa baktı, Baktı köylü Mustafa, Baktı korkmadan, Kızmadan, Gülmeden. Baktı dimdik. Dosdoğru. Bedreddin — yiğitleri kayalardan ufka baktilar. Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu, Fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarile. Oysa ki onlar bu toprağı, . Bu kayalardan bakanlar onu, Üzümü, İnciri, narı, Tüyleri baldan sarı, Sütleri baldan kayu davarları, Önce belli, aslan yeleli atlarile, Duvarsız ve sınırsız, Bir kardeş sofrası gibi açmışlılar. BSıcaktı. Baktı Bedroddin yiğitleri baktı! ufka, eRLAKAMMAR AAA AAAAAAAAAALAAAAĞİ —o- . Yüfelü Sahnec en daha ne bekliyebiliriz? aragözden orta oyununa kddia edenler muhakkak ki ya r. Ka muştur, belki de orta oyunu ka- gözü doğurmuştur. Çünkü bu iki - sinden hangisinin evvel hangisinin son- ra geldiği hakkında yapılacak bütün ile karagöz arasında bir münasebet olma- dığını iddia edenlere de hak verinek icap eder. Karagözün, Karagözle Hacivadı, or- ta oyununun Kavuklu ile Pişekârına der.. Örta oyunundaki tekerlemelerin bir çoğu karagözde de vardır. Fakat tiyat- sinden büsbülün ayrıdır. O ne | oyunudur ve ne de orta oyu - sade bir mükâleme ile taklit- Orta oyuünile karagözde şahsiyetler vardır, Halbuki tiyatroda şahsiyet yok- şahsiyetile güld nan parça gü ağlatır. Binaenaleyh orta oyunu, karagöz ve (Devami 14 üncü sayfada) Yerinde bir Kadirşinaslık,ve “korkunç bir korku,, E minönü Halkevi, üstad Halit Zi- ya Uşaklığile bir jübile hazırla- maktadır. Kendisi için bir jübile hazır- landığını öğrenen değerli-edip: Acaba, demiş, ben, öyle bir gecede duyacağım heyecana tahammül edebi- lecek miyim?, ürüp ağlatmaz, o)n.-ı - ürür, düşündürür — ve dlü ediplerin (!) teca- ine bile tahammül eden koca üs- mânidardır. ba üstad nuşuyorduk! cevabini verece yesinin Kkadirşim: orta | oyunundan da tiyatroya çıkıl - elki orta oyununu Cingöz Recai, Beyoğlunda oturan filozof ve Parisli külhanbeyi » Behçet Kemal Çağlara on P ektup | - a çıkal nı oku - Büyük ıııuluırnr ve filo « dum, S. nin bir mektubunu istinsaki « Bu mektupta «Avrupanın şuurlu ve haklı hayranı, bakalım An« karadan nasal olgun ve gururlu bir hay« ranlıkla bahsedecek. Fazla bekleyeme« yiz. Gider gitmez başlayıne diyen biz adam var, Ben bu adamın söz. ne üzüldümse, sünin <«Anl yı göre racı» yazına da o kadar eseflendim, Boş emek! Hitap ettiğin zevatı bu kadar tan mMamak sana yakışmıyor. Şair hı | Yi Çalışan adam demeleiir iyi ı;:ılış:r k şairi çok defa istikbali görmeğe kadar götürür. Halbuki sen bazı mevzularda gözlerini tamamile kapatmışsın. / «Avrupenin şuürlü ve haklı h Bu- oku « ayma vaziyetine düşmez « I, arada bir müş olsaydın, ıgıJrr 'en saf adamın Üstat P. S., büy Avrupa ar de Parisli külhanbeyini förü, genç ve isimsiz filozofu, gazeteciyi hep İstanbulun, semtinde oturan bir filozofu, y zat kendisi gibi konuşturdu. Zaman za. man Cingöz Recsi, zaman zaman Berkson, zaman Tomas zaman içkili Jokantasında gene bizzat Üüstat romancı ve menensiz filozofun ha- yalhanesinde yaş ış!nrd:n Bu büyük büyük Avrupa ân: rında pek belli olmadı. [Rm P. S. nin çok nevi şahsına mün hasır üslübunu bilenlerden gayrisi, sen de dahil oldüğun halde, bu işih farkı « na varamadılar. nan suyun betenli Şu halde, Ankara barajında «boşa « la beraber ruhunu yıkadığı zattan şuurlu Ankara repör « tajları beklemenin he boş bir hülya ol: duğunu yavaş yavaş anladın mı? Paris ve Parislileri kafasındaki ka « ragöz perdesi önünden geçirip tıpa- tıp kendisine benzetehn üstat, ayni u « sülle Ankarayı ve Ankaralıları nasıl anlatır? Durup durürken Ankarada adı tilmemiş, fakat eserleri yüz uu-!nrcı nüsha satmış meşhur bir filozof yayat- sa ve bu filozofa her gün gazete sü « tunlarında müdafaa ett fikirlerini söyletse buna başta sen olduğun halde kimi kandırabilir? Üstat P. s. yaptığı işin bu kadar a « cemisi olsa zanneder in ki Cingöz Recai formalarından bi parmak yuka- rı çıkabilindi? Kemal Tahir YereneSEaALAneeNAAR ErEReeRAREReRArRRAnE e ELEEELASARaR Çıplaklar v _Yf:ını Agâh Sırrı Levent ıplaklar, elbiseden ve ahlâk ka- yıtlarından sıyrılmış olanlarla, giyecek elbiseden mahrüm bulunanlar dir. Bir basit gönül macerasını zengim bir dekor içinde gösteren Refik Ahme$ Sevengilin romanında işâret edebilece. ğimiz bir nokta, sevgilisinin kene disini — terkeylemesi — üzerine se fahatin girdabına kapılacak kadar muz tarip olan bir âşıkın, aradaki ya 1Ş an- (Devamı 14 üncü sayfada) Şi « (©) Romanı yazan «Refik Ahmet #evengiln dir. Bu yarı, bu eser hakkında Azâl Birri Levent tarafından yazılan tenkidin hulâsas

Bu sayıdan diğer sayfalar: