2 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

2 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım CİHAN HARBİNE NASIL GİRDİK? No. 13 SON POSTA Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Meb'uslar Karadeniz vak'asının aslını anlamak istedikleri zaman Talât Bey işi lâtifeye vuruyordu Bir gün Mecliste Diyarıbekir meb'usu Feyzi Bey hâdiseye kimin sebebiyet verdiğini anlamıya çalışmıştı, Talât Bey ona doğrudan doğruya cevap verecek yerde bir Nasrad Bizde harbe iştirak temayülleri tavvetii olduğu müddetçe bu arzular ükünetle izhar edilirken hükümet ma- İsfilinde harbe iştirak fikri azaldıkça Alman sefarethanesi muhitinde de Yundayi dolayı serzenişler ve hattâ şi- Hiyetler baş göstermişti. Sefirin Türk- kre karşı şahsen büyük dostluğu, bil- banaa onların müttefik olmak bakımın- Ün kiymetleri hakkında büyük bir kri yoktu.. O da, ekseriyetle, Türke ilen tarafa götürülür ve kendisine milen emri vaki kabul ettirilir, As- Yal bir millet gibi bakan Avrupalı dip- ie tlardan biri idi, Türkün muhare- kıymeti bakımından dahi kiyme - ni çok yüksek telâkki etmemesine tağmen Almanyanın o sıkıntılı dev » tinde bir kısım yükün de bizim sırtı - ön yüklenmesini arzu etmesi, bu se- lerden dolayı, gayet tabit idi. Bu - m için o hâdisede kendisinin oyna- s8 rol hakkında o zaman ağızlarda dolaşmış olan rivayetleri hiç olmazsa üsmen hakikate uygun olarak kabul “mek lâzımdır. , Fakat, bütün bunlar, ve asıl em - #N amiral Suşona Kayzerin tasvibi Üs, onun namına ve hattâ bizzat o - Mun tarafından verilmesi ne okadar doğru olursa olsun Enver Paşanın da Malümatı ve muvafakati olmaksızın emri vakiin ihdas edilebileceğine İnanmak imkânsızdır. Bir kaç gün sonra in emri vaki olduğu, hudut - ve müsademeler başladığı sıralarda, müddet sonra, bir gün mecliste kes- törlerin odasında oturuyorduk; Talât > de orada idi; bir kaç meb'us var- * Şuradan, buradan Talât Beye sual. “P soruyorlar, o da bunlara cevap ve- tiyordu. Bu arada Diyarıbekir meb'usu Fey- Si Bey, Karadeniz yak'asının içindeki Wen anlamak istiyerek sordu: — Beyefendi, dedi, biz bu işi i lmadık. Hakikaten Karadeniz vak'a- Wi nasıl olmuş? Bizimkiler mi onlara hücum etmiş, onlar mı bize hücum et- Mişler. Diyorlar ki bizimkiler doğru- doğruya Rus sahillerini topa tut- Muşlar, Bu sahi mi? Talât Bey, bu bahse doğrudan doğ- Püya cevap vermemeği tercih etti, bir Sl gözleri benim gözlerimin içinde arak, «bak, şimdi ben ne yapaca- Ün), der gibi, işi alaya vurdu: «— Canım Feyzi Bey, merak etti- Ün şeye baki» dedi; sen Nasreddin kocanın hikâyesini bilmez misin? He- e birinin bahçesine girmiş, kavun, tpuz, kabak, ne bulduysa hepsini 'nmş, bunları çuvala da doldur - Muş, Sonra da bostanın sahibi gelmiş il yakalamış. «Nedir bu yaptığın?» ce o da anlatmış: «Buradan geçiyordum, Sıktı, rüzgâr beni kaldırıp kaldırıp ç ii attı, ben de canhavlile yerde ne İdumsa sarıldım. Rüzgâr beni kal « Üirdıkça yapıştığım şeyler de hep e- Moda kalk; İşte barlar crlardır.»'Bah, Senin sahibi düşünmüş, evvelâ inanır tibi olmuş, sonra kavunun, karpuzun Süvala girdiğini görerek bunları ho - a göstermiş. «Ya bunları buraya *ma doldurdu?» Hoca da bakmış, bak- iŞ, sonra «işte ben de onu düşünü - Yordum yal» demiş... Bu da onun gi- bi, benim de aklım bir türlü ermedi. Bur işi çuvala kim koydu? Fakat, bu- nun ne ehemmiyeti var? Hücumu şu yapmış, bu yapmış! emri şu vermiş, bu vermiş; farzet ki ben vermişim. Bundan ne çıkar? Şimdi iş harbi ka- zanmakta. Bu dakikada başka şeyle zihnimizi yormak bile manâsızdır. Bu sözleri söyliyen Talât Bey, be- nimle © akşam telefonla konuşan Ta- lât Beyi hiç tanımamış gibi idi. Pek güzel anlıyordum ki, o da benim gibi, meseleyi bir esrar bulutu içinde tut - mayı ve hattâ mes'uliyeti biraz da ken- di üstüne çekmeği tercih ediyordu. O işi böyle alaya bozunca bizler de önce hikâye için onunla birlikte birez güldük, sonra da, ilâve ettiği son fik- re hep iştirak ettik ve Feyzi Beyin suali de böylece alk olup gitti. Sırf, memleketin manevi kuvvetini yüksek tutmak, hükümetin haysiyetini kurtar mak için olacak, zannedersem, Talât Bey bu işin böyle esrarlı ve şüpheli kalmasını muvafık gördü ve soranlara da belki hep bu tarzda cevaplar ver - di. Harbin bütün devamı müddetince bu mes'uliyet meselesi üzerine hiç bir münakaşa açılmadı. Meclisin günden güne daha süküti olan kürsüsü bu bah- sin açıldığını hiç görmedi. Şu kadar ki, kürsü süküta gömüldükçe meb'uslar içinde artması âdet olan kulaktan ku - lağa fısılılar arasında bazan bu mese le de mevzuu bahsolur ve herkes, hat- din hoca masalı anlatmakla iktifa etti Osmanlı hudutlarında bir siper hk” tâ Talât Beyin de bu işde methali bu- lunduğuna kani olanlar dahi, yalnız Enver Paşaya kızarlardı. Gene zannedersem, o tarihtenberi bu meseleyi bu kadar çıplak olarak or- taya atmış olan da ilk defa benim... (Arkası var) Harp olacak mı, Olmıyacak mı? ( Baştarafı 7 inci sayfada ) nın olduğu iddia edilen toprakların sa- hibi Sovyet Rusya ile Nazi Almanyası arasında bir çarpışma ergeç vuku bü- lacak demektir. Ben şuna kat'iyetle inanıyorum ki, İngiltere 1914 de olduğu gibi, Avrupa- nın mukadderatını elinde tutmaktadır. Vaziyet ve şartlar belki de ayni değil dir. Lâkin İngiliz siyaset adamlarının karşılaştıkları meseleler aynidir. Bu - günün muhafazakâr siyaset adamları, gözle işin ayni kuvvet ve âhenkle bağ- daşmasını ve her işin «vakti zamanı- le» yapılmasmı istiyorlar. Halbuki E- den gibilerde daha giyade ince bir siya set perdesile örtülü tekliflerde bulu- huyorlar ki, bunlar da bugünkü şart- lara uymuyor.» Nevşehir hükümet doktorluğu Nevşehir (Hususi) — Münhal bu- lunan hükümet doktorluğuna Hasan Basri tâyin edilmiş, gelmiş, vazifesine başlamıştır. Priplere sahip ölmek , talihe komanda etmek ve insanın kendi gemisiai"istediği hedele yürütebik Amektir. Sağlam sinitler müthiş hayat mücadelesinde muvaflakiyetin ea, iğ teminatıdır. Binsenaleyh sinirlerinizi Bromural .Knoli. Me kuvvetlendiriniz, bunun müsekkin ve mukavvi tesiri er ete görülür Hiç bir zararı yoktur ve alışıldık vermez, 10 ve 2 Komprimeyi havi Mp derde etzseelerde retese Ce satrtar, © KuslLAsG, kimyevi maddeler fabrikalatı, Ludwigshafen yRtla, Karanlıkta Yazan: A. Tehekhov Meclis âzalarından Zajinin burnuna | şundanberi mevcut olanı bir şey... B - kasten mi, yoksa tessdüf mü? - iri bir sinek girdi. Bunun üzerine Zajin ok - kalı bir şekilde hapşırarak yambaşında uyumakta olan karısını uyandırdı. Güzel ve mütenasip vücutlu karısı, Ka- ranlığa göz atarak öbür yanına döndü. Beş dakika sonra gene eski vaziyetini alarak gözlerini daha ziyade yumma - ğa çalıştı. Lâkin nafile. Ne yaptıysa olmadı.. Uykusu tamamile kaçmıştı. Böylece boyuna sağa, sola dönerek yor- gun ve bitkin bir hale gelmişti. Niha - yet uyuyamıyacağını anlayınca derin uykusunda bulunan kocasının üstün - den hafifçe kayarak karyoladan indi; ve biraz hava almak üzere pencereye doğru ilerledi. Dışarıda korkunç bir karanlık orta- lığı kaplamıştı. Ancak bir kaç ağaçla ahır tarafları görünüyordu. Derin bir sessiglik vardı. Horozlar bile susmuş ve bekçilerin gürültüsü kesilmişti. Marya Mihalovna bu derin sessizliği bozan kendisi oldu. Pencerede, biraz durduktan sonra birden bir çığlık ko- pardı. Bahçede, eve doğru ilerlemekte bulunan uzun bir gölge görür gibi ol- muştu, Bunu, önce bir inek veya bir at sanmıştı, Fakat gözlerini uğuşturarak dikkatle bakınca bunun bir insan ol - duğunda şüphesi kalmadı. Daha sonra, gölgenin mutfak pen - ceresine doğru gittiğini ve orada tereâ- dütle durduğunu ve bir müddet geçin- ce onun pencereye tırmanarak mutfa- ğa daldığını gördü. O vakiteHırsız varb diye bağırdı. Korkudan, damarların - daki kan durur gibi olmuştu. Okuyup, dinlediği vak'alar hatırına gelmişti he- men: Hırsızların mutfak pencerelerin - den girişlerini.. Oradan yemek odası - na geçip gümüş takımları çaldıklarını. Ve bazılarının yatak odalarına, ellerin- de balta bulunduğu halde dalmala - rmı,. Evin hanımı uyanınca, önünde korkunç bir hırsızın, kendi elmas ve mücevheratını çalmakta olduğunu ve mukavemet etmek isteyince hırsızın onu ve kocasını öldürdüğünü görür gi- bi oldu. Bütün bunlar, gözünün önüne ge - lince dizleri gevşedi, vücudunu bir tit- reme kapladı. Neden sonra yatağa yaklaşarak koca- sını uyandırma - ğa çahıştı: — Vasya! Va - sili, Vasili Ber « koviteh!. Uyan! Hadi uyansana!.. Kocasi gözle - rini açmadan'ce- vap verdi: — Ne 0? Ne istiyorsun? — Haydi çabuk kalk!, Mutfağa bir hırsız girdi. Penceredeydim; mutfağa birisinin girdiğini gördüm. Her halde oradan yemek odasına geçecek.. Gü » müş takımları orada, dolapta duruyor. Vasili, Mofra Biyorovna'nın evine gi - ren hırsızları unuttun mu? — Ne olmuş, ne var? — Aman Yarabbi.. Anlamıyor mu - sun? Hey shmak beni dinle: Ben sana diyorum, ki mutfeğm penceresinden birisi girdi. Şimdi Plajla da korkacak. Gümüş takımları dolapta duruyor... — Cönmm, sana öyle görünmüştür. — Vasili Şakanm sırası değili. Ben sana bir tehlikeden bahsediyorum; sen böyle fütursuz yatıyorsun! İster mi - sin, şimdi hırsızlar her şeyimizi çal - sınlar; üstelik te bizi öldürsünler?. Meclis âzası, yatağından kalkarak or- talığı, esnemelerile çıkardığı gürültü- lerle doldurdu. Sonra: — Kadınlar da ne tuhaf mahlüklar, dedi, Gece bile insana rahat vermezler, "Bir hiç için beni uyandırıyorsun, sen- de hiç insaf yok mu? — Sana yemin ederim, ki mutfağın penceresinden birisinin girdiğini gör- düm. — Bundan ne çıkar? Girsin varsın! Bu, olsa, olsa Plajianın dostu olan it - faiye neferidir.. > — Ne dedin? — Onun Plğjianın âşığı olduğunu söylüyorum. Karanlıktan istifade ede- rek sevgilisini görmeğe gelmiştir. — Bu hırsızdan da kötü! Ben evim- de böyle bir şeye asla müsaade ede - mem, — Böyle beylik sözleri söylemekte ne fayda var? Sevmek, dünyanın kurulu» Yarınki nushamızda : MİSAFİR Yazan: İsmet Hulüsi gezi — ——— Çeviren: Faik Berçmen faiye neferinin, bir ahçı kızı sevme de hayret edilecek bir taraf yok ki. — Hayır, hayır, Vasilir. Beni hâlâ anlamamış olduğunu zannediyorum. Ben evimde böyle şeylere tahammül edemem. Derhal mutfağa gidip o herifi kovmalısın!. Ve yarın Plâji adını kirletmemesini söylem. ölünce, evinde bu türlü müj sizliklere müsaade edebilirsin! Fakat şimdi, hayır. Hadi çabuk git diyorum! — Bu manasız bir şey; zorla mı ora“ ya gitmemi istiyorsun? — Vasili, gitmezsen şimdi bayılırım, Zajin ellerini hiddetle uğuşturarak söylene söylene mutfağa doğru ilerle- di. Karanlıkta, el yordamile yürüyor. du. Nihayet mürebbiyenin odasına yak- laşınca kapıyı çaldı. Mürebbiye uyan- dı. O vakit meclis âzası: — Vasilya, dedi. Dün temizlemek için ropdöşambrimi almıştın; ne oldu? — Onu, ben temizlesin diye Flajis'ya verdimdi efendim. — Bu, bir ihmaldir. Şimdiye kadar temizlenmiş ve inde edilmiş olması lâ- zımdı, Ben onsuz gitmiyeceğim şim Oradan çıkıp mutfağa girdi. Plaj nın yattığı köşeye yaklaşarak uyandır- mak için ohu omuzlarından tuttu, sars- tı. Sonra: — Plajia, uyuyor gibi yapma, dedi. Biliyorum, ki uyumuyorsun. Biraz ev- vel pencereden kimin girdiğini söyle bakayım? — Ne diyorsunuz efendim. Pencere» den birisini mi içeri aldım? — İrikârda bir fayda yok. İyisi mi, dos tunun bir an evvel buradan ayrı e nı kendisine söylemelisin, işitiyor mu- sun? Burada onun işi yok; hadi baka - yım!. — Ah, efendim! Siz oklımzı mı ka - çırdınız? Beni bu kadar ahmak mı zan- nediyorsunuz? Ben, bütün gün bir da- kika dinlenmeden çalışayım da, sonra bana böyle bir iftirada bulunasınız? Aldığım aylık dört ruble. Çay ve şe - kerimi de kendi paramla alıyorum. Üs- telik şerefim ve namusum itham altın- da.. Çok büyük bir tüccarın yanında çalışırdım; hiç bir zaman böyle bir it « ham altında kalmamıştım doğrusu. — Canım, şimdi bunları bırak ta. Senin dostun ©- lan itfaiye ne- ferinin derhal ev- den uzaklaşması Iâzımdır anlıyor musun? Plajia ağlamağa başladı. Sonra kı- sık bir sesle: — Sizin böyle şeyler söylemeniz a « yıplır doğrusu.. Siz münevver, mede- ni insanlarsınız. Biz fıkaralar hakkın- da böyle düşünüyor, ve bizi böyle it - hamlarla, şüphelerle incitiyorsunuz; halbuki bizi müdafaa edecek kimse yok. Zajin müteessir oldu: — Ben, seni şeytan da, insan da Zİ“ yaret etse ehemmiyet vermem; amma karışan hanımdır. Beni, buraya o yok Jadı. Neyse, benim ropdüşambrım ne rede? — Çok müteessifim efendim. Onu sandalyenize koymağı unutmuşum. Fırında, çivide asılı duruyor. Bx sırada, Marya Mihalovne sabır - sızlıkla, kocasının dönmesini bekliyor- du. Beş dakika geçince daha fazla me - raka düştü; ve soğuk soğuk terldmeğe başladı. Aklına şunlar geliyordu: Pen- cereden giren âşık değil de hırsızdır, Bunları düşünürken kocasi görün - dü. Karısını böyle telâşlı ve asabi bir halde bulunca gülerek: — Sen yarın doktora gitmelisin, de- di, Âsabın çok bozuk. Fakat Mar$a ansızın bağırdı: — Bir yanık kokusu duyuyorum. Ya» nık değil de soğan kokusu gibi bir şey.. — Evet.. Ben de bir koku düyüyo « rum. Hani mum nerede? Zajin kibrifi çakar çakmaz karsı müthiş bir çığlık kopardı. — Üzerindeki ropdöşambri görmüyor musun? Bunu nereden aldın? — Mutfaktan. — Kendine bir kere bük.. ld Meclis âzası, Kendi üstüne gözlerini ve, BE Topdöşamörın &t. İsiye neferine ajt kaput olduğunu gör- dü.

Bu sayıdan diğer sayfalar: