22 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa SON POSTA Vasfi Hâzım söylemişti: yim, o çok konuşkandır, bak neler an- latır... Bir dakika geçti geçmedi, Vasfi gö- cindü. _ — Sizinle konuşacağım.. — İmkân yok.. — Canım etmeyin, eylemeyin.. — Allah aşkına beni bırakın.. — Allah aşkına bırakmam. — Mesele güldürmek meselesi., — Benim hiç bir fikrim yok. — Şu kadarcık ta fikriniz yok mu? — Hayır yok. — E şimdi ne olacak? — Hele boyun bağımı bir düzelteyim — Ondan sonra? — Müsaadenizle diyip kaçacağım.. Vasfi birşey söylemedi, hani Ayna- | roz Kadısındaki gibi: — Şülle Lâpa tebşiredir baklava, dinler isen nush edeyim ben sana... Ger şineyi bende künem buraya! müfteilün müteilün failün. Ya ben biliyorum ya, efendicağızıma efendi babam kallavisini giyecek... Demedi. Ayaklarını yere vurup: — Ben Karagöz isterim!, Diye bağırmadı. Ben ona: — Hele sana bir Vasfiyi göndere- Yazan : İMSET — Nasıl güldürüyorsunuz? Diye sormadım, o bana ce- vap olarak: — Nasıl mı güldürüyorum, Lüküs Hayatta Hâzım : «— Ben lüküs oldum. diyince : — Sen idare kandili bile ola mazsın! diyorum, gülüyorlar, Demedi. Ben ona: —Daha daha başka?. Diye sormadım, o bana. — Daha daha, «Tosun» da sarhnoş tak lidi yapıyorum, ve zemzem diye rakı- yı nasıl içtiğimi anlatıyorum. Ona gü- lüyorlar. Demedi, ben ona... — Hepsi bu kadar mı? Diye sormadım, o bana: — Bu kadar olur mu, gene Lüküs Hayatta, «Zeynebim Zeynebim kıyma bana gü- zelim» Şarkısını hem alaturkamsı, hem de alafrangamsı söylüyor; güldürüyorum. Demedi. Ben ona: — Siz ne vakittenberi güldürüyorsu- nuz? diye sormadım. O bana: — Hatırlar mısın bir zamanlar Şeh- zadebaşındaki Darülbedayide bir piyes oynanıyordu. — Tevziata dahil olmı- — -—— GÖNÜL İŞLERİ! Sana Eren bir Macera « — 24 yaşındayım. 23 yaşında bir genç kızla uzun müddet seviştik ve birbirimizle evlenmeğe karar ver - dik. Fakat babası İstanbula tayin e- dildiği için maaile kalkıp - gittiler. Fakat biz muhaberemizi kesmedik, : muntazaman mektuplaştık. Geçen- lerde kendisinden bir mektup aldım. Mektubunda bir genç ile nişanlan- dığını, artık: aramızdaki münasebe- tin kesilmesini yazıyordu. Halbuki ben onu hâlâ seviyorum. Elimde bir çok mektupları ve imzalı fotograf- ları var. Bu nişanı bozmak tasayvu- runda bile bulunuyorum. Siz ne der- siniz?.» Edirne M. $Ş. G * Hatanız aşikâr. Bu genç kıza karşı bütün münasebetiniz müddetince hiç de ciddi davranmamışsınız. Onun hüsnüniyetle ve sabırla hareket et- tiğinin en canlı misali, uzun mü? det size bağlı kalmasıdır. 23 yaşına gelmiş bir genç kızın en büyük endi- şesi evde kalmaktır. Sizinle alâka- dardı, fakat ciddi bir teklifiniz vâki olmayınca, bittabi karşısına çıkan ilk talibe muvafakat cevabı vermek mecburiyetinde kaldı. Artık herşeyin bittiğini zâannedi yorum. Sevdiğiniz bir insanın saa- detine mâni olmayınız. Namuslu bir erkek gibi hareket ederek eli - nizde bulunan bütün mektupları ve resimleri imha ediniz. * * $ Şişlide Bayan «B. C.» e: İhtisası olan bir doktorun fikrini alınız. Muhtelif sebepleri vardır. U- zaktan bir şey söylenemez. * *& * Fatihte Bay (Kerim) e: Görücü ile evlenmek usulünü bu- gün, kim bilir, belki yalnız bizim hududumuzun haricindeki pek geri memleketlerde tatbik ederler. Lâ - tife ediyorsunuz sanirım. TEYZE BİZİ NASIL GÜLDÜRÜYORLAR ? Riza ile mülâkat .yan bir bahçivan elinde bahçe kovası #sahnenin bir başından öbür başına geç mişti. Geçerken öyle bir bakışı vardı ki ,herkesi güldürüyordu. İşte o bendim. Demedi. Ben ona: — — Siz güldürüyorsunuz, memnun musunuz ? Diye sormadım, ©o bana: — Memnüun olmasam bu sahnede se- nelerden beri kalır mıydım? Demedi. Ben ona: — Siz sahne haricinde de güldürür müsünüz? Diye sormadım. O-bana: — İşte deminden beri gülüyorsunuz yya! Demedi, ben ona ? — Daha daha neler yapabilirsiniz? Diye sormadım, o bana : — Köpek gibi havlayabilirim, bur- numla zurna çalarım. Yanık bir sesim vardır. Alaturka gazel söylediğim gibi alafranga şarkı da söyliyebilirim. Demedi. Ben ona: — Tulüat yapmak kabiliyetiniz de var mıdiır? Diye sormadım, o bana: — Yarasadaki; Kont cenapları, Ba- ron cenapları sahnesini seyretmedin mi? Lüküs Hayattaki kömürlüğün a - bundan İ nahtarı sahnesini Hazımla birlikte ne ikadar uzattıktı. Onu da görmedin mi? Demedi, ben ona! — Güldürmek iyi birşey midir? Diye sormadım, o bana: — Güldürmek hiç fena birşey olur mu? Sizi güldürüyorsak size fenalık mı ediyoruz?.. Demedi, Behzadı kolundan yakala- yıp, Maskaradaki gibi : — Baba, kadın şimdi de türkçe çıl- dırıyor, kalk gidelim! Diye sürüklemedi, sadece : — Benim hiç bir fikrim yok. Dedi; sağ elimin başparmağım gene yayni elımm şahadet parmagınm üzeri- ne koyarak : , — Şu kadarcık ta yok mu? Diye sordum. — Yok ! Diye cevap verdi. Çok konuşkan oldu ğunu Hâzımdan öğrendiğim, Vasfi gül- ,dü, güldürdü, fakat hiç konuşmadı, Bo- .yunbağını düzeltir düzeltmez de gidi- verdi. ü İMSET Erenköy cinayeti esrarıni hâlâ muhafaza ediyor Evden 50 lira kayboldu, fakat boynundaki altınlar duruyor, yeni ipuçları ele geçirildi öldürülen kadının (Baştarafı 1 inci sayfada) Seyfettin ailesine merbut bir adam- dır ve köyde hali vakti yerinde olarak tanınmaktadır. Hüsniyenin boynunda bir dizi irili ufaklı altın vardır, Vak'a nasıl duyuldu ? Evvelki gece sabah ezanı okunduk- tan sonra besleme Fatma Hüsniyenin büyük çocuğunu elinden tutarak koşa koşa ihtiyar ninesinin 25 - 30 adım me- safede olan evine gelmiş, kapıyı yum- ruklayarak; Hüsniyenin ölmüş olduğu nu söylemiştir. Hastalıklı bir ihtiyar o- lan Hatice nine hemen başını örtmüş çocuklarla beraber vak'a mahalline gel miş, Hüsniyenin evin küçücük toprak zeminli sofasında yattığını görünce ba- şını kaldırmak istemiş, fakat eline kan bulaşınca feryat ederek dışarı fırlamış tır. Haticenin feryadına bütün köy hal- kı koşmuş, 30 - 40 hanelik köyde vak'a hemen duyulmuştur. Maktulün vaziyeti Polisler Hüsniyeyi evin dar söfasın- da kanlar içinde bulmuşlardır. Zavallı- nın gırtlağı kesilmiş vaziyettedir ve bi- ri kafasında, biri kulağının arkasında, biri de yüzünde ve boynunda olmak üzere üç derin yarası vardır. Bir anda bastırılmış olacak ki ne o- dada yatan dört çocuk, ne de üç dört adım ilerdeki komşu evden ses duyul- mamıştır. İlk izler Evin içi tamamile karmakarışık bir halde bulunmuştur. Bitişik daire ara kapısı olan ahırın tahta kapısı kırılmış- tır. Lâmba, şişesi bir tarafta, dibi bir tarafta olarak ahırda bulunmuştur. Bir de içi kireç dolu bir leğen, bir bıçak darbesile delinmiştir. Bunu, kati- lin bıçağını temizlemek için daldırdı- ğı zaman yaptığı zannolunmaktadır. Çocukların yattığı odanın kapısı sabah- leyin çocuklar dışarı çıkmak istedikleri zaman dışardan bir iple bağlanmış ola- rak bulunmuştur. Besleme Fatma ile Hüsniyenin büyük çocuğu bu ip kapıyı çekerek koparabilmişlerdir. İlk tahkikat Köy bekçisi sahur davulunu çalarak Hüsniyenin evi önünde durduğunu, an cak Hüsniye uyanıp lâmbayı yakınca oradan uzaklaştığını söylemiştir ki maktülün o zaman henüz hayatta oldu- gu bu suretle anlaşılmıştır. Bu ifadeye ve maktulün vaziyetine göre sahur da- vulunda uyanan Hüsniyenin sahur ye- meğini tabağa koyarak .ısıtmak için mutbağa götürdüğü sırada mutbah ka- pısı önünde taarruza uğradığı tahmin edilmektedir. Besleme Fatma, ilk ifadesinde en kü çük çocuğuüun ağlaması üzerine uyandı- ğini osırada etrafın yeni aydınlanmakta olduğunu, odada Hüsniyeyi görünce ço cuğa süt getirmeğe gittiğini zannederek dışarı,çıkmak istediğini, fakat kapının dışarıdan bağlanmış olduğunu görünce, uyanan büyük çocukla beraber ipi ko- pardıklarını, sofada Hüsniyenin yüzü gözü kan içinde yattığını gördüklerini ve ninesine haber vermeğe koştukları- nı söylemiştir. Fakat Müddeiumumi tahkikata elko- ğiştirmiş, o gece eve Paşaköyden Meh- met ile Süleyman isminde iki kişinin geldiğini, Hüsniye ablasının onlara kah ve pişirdiğini ve kendisine beş kuruş vererek geldiklerini Seyfettin ağabey- sine söylememesini tenbih ettiklerini | bildirmiştir. Lâkin Fatma yaradılış itibarile has- talıklı, aptalca bir çocuktur. Söylediği sözleri herkes anlayamamakta, hattâ bahsettiği adamları köy ahalisi bile lâyikiyle tanımamaktadır. Bu şartlar içinde Küçük Bakkalköyüne 4 saat me- safede bulunan ve Küçükbakkal köylü lerinin bile pekaz tanıdıkları Mehmet ve Süleyman adındaki iki kişiyi Fat- manin tanımasına köylülerce ihtimal verilmemektedir. Fakat bu iş pek te asılsız değildir. Söylendiğine göre Seyfettin bu adam- yunca küçük Fatma bu ifadesini de-, lardan bir mikdar kömür ve saire almış| kendilerine biraz borcu varmış. Ve bü | adamlar geçenlerde bu borcu istemek | için Hüsniyeye müracaat etmişlermiş. | Lâkin gene köylülerin ifadesine gö re Hüsniye fevkalâde namuslu, evint ve erkeğine bağlı bir kadındır. Hiç bif şüpheli hali görülmemiştir. Cinayet neden yapıldı? Cinayetin neden yapıldığı henüz mef huüldür. Evin içi araştırılmış olduğu halde içinde elli lira bulunan bir cü7* dandan başka birşey kaybolmamıştıl. Hattâ katiller Hüsniyenin boynunda O” lan altın beşibirlik dizisini bile alma* mışlardır. Maamafih bu dizi cinayet S” rasında bağı kesilmiş olacak ki bir ke* narda bulunmuştur. Köylülerin söylediğine göre 55 altıf lira bulunan ve odada bir rafın altınâ ssaklanmış olan bir çıkın da aşırılma”* mıştır. * Cinayet esrarengiz mahiyetini mu” hafaza etmekle beraber izler az değil dir. Maktulün başındaki bıçak yara* ları, leğende hâsıl olan bıçak deliği, &* hırda bulunmuş lâmba, oldukça mühinl | ipuçlarıdır. Bunlar gözönünde tutula* rak şu neticelere varılabilir: | — Bu cinayetin yapanlar köyünl ve evin pek yabancısı değildirler. Ya-| bancı olsalardı, ahırdan- eve geçilecel yolu bilmezler 've buradan geçmeğe dt lüzum görmiyerek evin ya, hafif olalt kapısını, yahut ta alçak olan pencere” lerini zorlarlardı. 2 — Vuran adam çok kuvvetli biri? sidir. Çünkü bıçağı temizlemek için İ kireç dolu leğene daldırınca leğeni tâ* mamile delebilmiştir. 3 — Cinayette şimdilik para hırsın* dan başka bir sebep görülemediği içill katil veya katiller, soygunculukta p acemi imişler, Evi baştan başa aradık“ ları hâalde ne altınları bülabilmişler, nd de maktulün boynunda bağı bıçak dar“ besile kesilen ve bir kenara fırlayan al* tınları almadan savuşmuşlardır. 4 — Fakat savuşmadan evvel çocuk ların yattığı odakapısını iple bağlama" yı, lâmbayı ahıra fırlatmayı unutma" maları da ayrıca nazarı dikkati celbet' meğe değer, 5 — Katillerin, ahırın kapısı kırıl mış olduğundan oradaki arakapıdan €“| ve girdikleri muhakkak gibidir. Bekçi" | nin sahur davulunda evin içinde lâm? ba yanması, cinayetin sahurdan sonrâ yapıldığını göstermesi dolayısile katil* ler kadın uyanmadan evvel gitmiş bu" lunuyorlardı. Ve kadıncağız sahur ye“ meğini mutbahta ısıtmağa giderken € vin içinde idiler. 6 — Maktulün ve kocasının bellibaş* lı bir düşmanı olmadığına göre lâmbü elinde dışarı çıkan kadinın katı'llel'i teşhis ettiği ve onların da ele geçme* mek için bu cinayeti işledikleri de tal? min edilebilir. * Bu kadar delâil olduktan sonra zabi" ta faili veya failleri herhalde pek kısf, zamanda meydana çıkaracaktır, Şimdi“ lik tahkikata ehemmiyetle devam edil“ mekte ve bu tahkikatın cinayetin fail" leri hakkında verdiği kanaat ve tahmiff ler titiz bir kıskançlıkla gizlenmekte” dir. Faillerin bugün cİmazsa yarın el geçecekleri umulmaktadır. ' Sönmemiş sigaradan çıkan yangın Arnavutköyünde tütüncü İstefanifi ahşap evinin kaplamaları birdenbirü tutuşarak kaplamalar kısmen yandık* tan sonra — söndürülmüştür. Yapılafi tahkikatta yangının yoldan geçenlef tarafından atılan sigaradan çıktığı all' laşılmıştır. Bir karpit kazası Yedikule İstasyon caddesinde otü" ran İd4 yaşında Hamdi oğlu Mahm“',, evlerinin yanındaki arsada karpitle 0Y* narken karpit birdenbire parlamış, kaf” piti ihtiva eden kutu da olduğu yer” den fırlamış, Mahmudün kafasınâ çarpmış, ağır suürette yaralamışti!: Mahmut hastaneye kaldırılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: