SON POSTA EDEBİYAT RÖPORTA]I Şair ve romancılarımız bu sene bize neler okutacaklar? .- » * Orhan Seyfi, Osman Cemal ve Halit Fahri önümüzdeki neşriyat mevsimi için neler hazırladıklarını anlatıyorlar... Önümüzdeki neşriyat mevsimi zarfında tanınmış gülr ve muharrirlerimizin ne- ler hazırladıklarını — kendilerinden sor- duk. 19 ve 25 birinciteşrin tarihli nüshu- larımızda Nazım Hikmet, Buad Derviş, Badri Ertem, Reşad Nuri, ve Fikret Adil, Yusuf Ziya, Nurullah Ataç, Etem İzzet ve Belâmi İzvetin cevaplarını yazmıştır. Bu ankete bugün de devam ediyoruz. Orhan Seyfi: . Sualimi ona sorarken Yusuf Ziya a- tıldı: — Bilmiyor gi- bi ne soruyor - sun, işte her haf- ta bir Ak Baba ber ây başı da bir Ayda Bir hazır - tiyor derdiment. Fakat — Orhan Seyfi bu kanaat - * te değil. Hazırlıyo - rTum azizim, dedi, bir roman hazır - hyorum. Tezi de şu: İnsanda manevi his dediğimiz hiç birşey yoktur. Namus, şeref, kibir, azamet, şefkat, merhamet daha bunlara benzer his ded iz hiç bir şey yoktur. İnsan maddi bir var - lıktır. Bütün yukarıda saydığımız gerek iyi ve gerek fena hisleri içinde bulun - duğu sosyal vaziyetlerine göre değişir, İşte bunu bir roman içinde müdafaa etmek istiyorum.. Bir de şiir kitabı ha- zırlıyorum. Bizde şairler ekseriya, 40 yaşlarına geldikleri halde 18 yaşında nası! hissetmiş ve yazmışlarsa © suret- le devam etmekte inat ediyorlar. Fakat kim diyor ki 40 yaşının bir aşkı, bir ihtirası, bir inkisar ve heyecanı yoktur. İşte bu şiir kitabımda ben bunları ver- mek istiyorum. Osman Cemal: — Neler hazırlıyorsunuz? diye sor- dum, —Odanede . mek? dedi. — Yani gerek röportaj, — gerek Ğ roman, gerek hi « kâye, gerek piyes olarak neler ha - zırlıyorsunuz? — Röportaj de. nilen nesneyi ön ce memlekette en çok ben yamıştım. Şimdi İstan- bulda bence yazılacak hiç bir taraf kalmadığından bu usul yazıyı terket « tim. — Ya arada sırada yaptıkların ne? — Onlara röportaj denmez, ekseri - yaâa yaz günleri kırlara, bahçelere, su başlarına gidince zevkim için yazı - yorum, Eski alışkanlık elim röporlaja kaçıveriyor. Sen bakma onlara, Şiire gelince: — Ne diyorsun üstat, sen şiir de mi yazarsın? Osman Cemal (hay cahil hay) der gibi yüzüme bakarak: — Ne zannettin ya? diye ateşli a - teşli söze girişti, ben eskiden şiir de yazardım. Hem de mizah ve hexel müs- tesna, Ciddi, hissi, garaml! çürler do- nattım. Hâlâ müsabakaya girsem değ- mo şüarayı yaya bırakırım alimallah. — Allah aşkına bir tanesini oku. — Olmaz. — Neden? — Neden olacak, ben neye yapıştım ise adaptesini çıkardılar. Şimdi bir de şiir okursam onun da adaptesini çı - karırlar, Sen zarar edersin. — Aldırma, zaten adapte onlarda başladı. Hâlâ harıl harıl devam edi - yor. Sen genç şairlerin âsarma bir göz olsun atmıyorsun galiba. Korkma, sen hele birini oku. — Bir şiir için hatırını kıracak de- ğilim ya, al sana, Sade rica ederim, tashihini bizzat kendin yap. Bu canım koşmadaki o gözler kelimesini, ilk neş- redildiği zaman öküzler diye çıktı idi de ithaf ettiğim hanım kız beni bir güzel payladıydı, aman bir yanlışlığa uğramasın dikkat! Vaadettim. Başladı: O gözler ah o gözler, Yaman silâh o gözler, Beni öldürüyordu, Geçen sabah © gözler. O gözler yaktı beni, Bir öğle vakti beni, O gözlerin sabibi, Öksüz bıraktı beni. Üstat alt tarafının kusuruna bakma, unutmuşum derken ben şaşırmış kal- mıştım. Osman Cemal elhak zamanı - rmzın nevzuhur şüarasına top attıra - | cak kadar kafiyeli, vezinli ve manalı yazıyordu. — Ya roman? — Şimdi biraz kendimi ona verir gi- bi oldum, Bu son bir buçuk ay içinde iki romanım tefrika edildi, Biri (Çin- geneler arasında), diğeri Son Posta - da tefrika edilen (Aygır Fatma). - Bunların kitap halinde çıkarıl - masını düşünmüyor musunuz? Osman Cemal bazı gençleri taklit e- derek bir elini yeleğinin kol altına ge- | çirdi ve cevap verdi: — Kriz mondiyal monşer. Yani se -| nin anlıyacağın parasızlık. — Peki, yeni hazırladıkların. — Gene Son Posta için şimdilik (Akşamcılar) adında bir raman hazır- (GÖNÜL İŞLERİ' Gönül Eğlendiren Kızlar (Kumru) namı müstearile kısa, bedbin bir mektup aldım. Henüz genç sayılan bir çağda olduğunu tahmin ettiğim okuyucum, sıkı bir &ile disiplini altında yaşıyan zengin bir genç kızla tanışm: e— Altı ay, birbirimizi delice sev- dik. Fakat garip değil midir ki, bu altı ayın üç ayı dargınlıkla geçti, Ba- zan ben, bazan o, basit bir sebepten hırçınlıklar ihdas ederek — ayrıldık. Bazan o, bazan ben sulh kapılarına baş vurarak barıştık. Böylece tam altı ay geçti. Fakat son günlerde vaziyeti büsbütün değişti. Bana kar- şı daha soğuk, daha lâkayt davran- mağa başladı. Nihayet bir gün: «Ar- tık aramızda hiç bir şey kalmasın, birbirimizi tanımış olmiyalıı di ve bir daha görünmedi. Şimdi büyük bir melânkoli içinde kıvranıyorum, ne yapacağımı, nasıl hareket edeceğimi bilmiyorum. Ba- na nasıl bir yol gösterebilirsiniz?» diyor. * Okuyucuma konuştuğu bu genç kızın kendisine karşı ciddi olmadı - fanı söyliyebilirim. Bu zengin genç kız, sevgisinde ne bir samimiyet, ne de bir hüsnü niyet taşıyor.. Ancak macera hevesile hareket ediyor. Öy- le ki, bugünkü hmayat hareketleri vvi bir ekur» köllek- siyonu sahibi olmak, öğünmek, ha- tıralar sahibi olmak meraklısı.. Bu vaziyet karşısında yapılacak en münasip hareket, itidal ile hare- ket ederek, bu maceradan vaz geç- mektir, TEYZE hyorum. Romanın her yeri tamam, bir derleyip toparlamak kaldı. Fakat son zamanlarda işi biraz haylâzlığa dök - tüm gnhha. bitiremiyorum vesselâm. M(ıamn" bu (Akşamcılar) adını da receğim ve bu romanda şimdi - dar hiç bir romancımızın yapma- dırı bir yeniliği de yapmağı düşünü - yarum. Bana şimdilik müsaade, Naşitte bir arkadaşın piyesi prova ediliyor, oraya kadar gilmeliyim, — Ya piyı hazırlıyor musun? Sualini işi: le... Arkadaş canlısı mizahçımız koşar adıim çıktı, gitti. Halit Fahri: Uyanış idarehanesinde nihayet bu - labildim. Beni görür görmez: Anket mi, vermiyorum aâr , T tık. Nafile yak « G0p laşma dedi. Oralı olmadım. © — Anket am « ma öyle her za « mMan yapılan cin . sinden değ Timi bir cevabını verdim. Yüzü güldü. Ben de güldüm, Suali mi dinledi. Şöylece karşılığını verdi: — Bir şiir kitabı hazırlıyorum. Adı (Sulara dalan gözler) neşredilmiş ve neşredilmemiş son şiirlerimi ihtiva e - decektir. mıyacağımı hesaplamakla mesgu - lüm. Buna müsbet cevap verir ver - mez ramanım hazır demektir. inkü sosyetenin bazı Hanri Brenştaynden bir piyes ediyorum F— geçen sene b puar) dır. zim Maçka, Nişan- rırın İÇ yüzünü ya - şatacağım. arın servet perdesi al- tındaki ıztıraplarını göstereceğim. Ya- ni cemiyetin bu çihetinin maskesi! mış olacağım. Bu piyesi Muhsin bizzat istemiştir. Piyerlotinin (Bir Sipahinin romanı) adındaki eserinin tercümesini de bi - tirmek üzereyim. Lâmarti (Rafael) i basılmıştır. Kapağı hazırlanıyor. Dahası var. (Yaylâ yolundaki ağaç) isimli bir Anadolu piyesi, Birde Froy - dizm görüşile Lenormand janrında bir diğer piyes hazırlıyorum. Şair' Halit Fahri fevkalâde çalışı - yor. Fakat şiirden yanâ çok az di. Bu ankete başlıyalıdanberi şdırîc -« rimizin meslek değiştirmekte olmala - rından korkmağa başlamıştım, — Ya şiir? diye bir sual sormaktan kendimi amaladım. — Şiir mi? Evet âşikane şiirler ya- Zzıyorum azizim, dedi, yukarıdanberi saydığım işlerin, okumak, ve haftada yirmi beş saat ökutmak, uyumak za - manlarının haricinde bana bir vapur yolculuğu kalıyor. O zamanlarımı da şiire verdim. Bu evvelce zannettiğim gibi pek olmaz bir şey değilmiş. Dinle bak sana hayatımda ilk defa Ada va- purunda yazdığım şiiri okuyayım: Yukarıdan aşağı okudu. — Yusuf Ziya uzun yaz diyor amma işte bu kadar çıktı. Gayri metre ile öl- çerek yazacak değilim ya, Ada vapurunda yazılan şiirin ser - levhası (Bir bakış karşısında) idi. Bu serlevha ile güzel Ada yolcularını ha- yalimde yanyana getirdim. Ve Ada va purunda yazıldığına hayret etmed Kemal Tahir Tarihten Sayfalar: Mogolları Hıristiyan yapmağa kalkan Pap Papa bir heyetle gönderdiği mektupta Mogoll !? nasihat ederek dünyayı istilâya kalkışma! istiyordu. Mogollar verdikleri cevapta “ Allah bi kötü milletleri mahvetmek için emir verdi,, de Yazan ! Cengiz, Çin denizinden Karpat dağ- larına kadar uzanan koca bir Moğol imparatorluğu kurmuş ve ölmüştü. Ye- rine geçen Oktay da ölünce üç yıl ka- | dar onun karısı Kraliçe Torokin, salta- |nat naipliği yapıyordu. 1246 da Cen- gizin torunu Kuyuk imparator olarak seçilmek üzereydi. Romada oturup lta Avrupanın Hıris- tiyan hükümdarları üzerinde büyük bir nüfuzu olan Papa kendince parlak bir fikir düşündü: - Eğer dünyayı titreten gu Moğol- ları da hıristiyan yaparsam nüfuz ve zenginliğim birkaç misli artacak, İs - lâmlardan hiç bir korkum kalmıyacak. Dedi. 1245 de Liyonda toplanan Konsil, Moğolları hıristiyan davet için ora- ya misyonerler göndermeğe karar ver- di, İki heyet seçikli. Bunlardan birinci- sinde dört kişi vardı ve İrandaki Mo- ğol ordusuna gittiler, Lehli Benova, Portekizli Loran ve Jan dö Plankarbin adındaki üç kişilik heyet Böhemya, Silizya ve Polonyayı geçtiler. Lansisk şehrine geldiler, Ora- ol âdetlerini bilen bir adam an- Maoğol kumandanları, hediye ge- tirmiyen adamları çadırlarına sokmaz- lar. Dedi Halbuki papaslar, zaten dilenerekten Beçiniyorlardı. Papadan mektup götürdüklerini söy leyince şehrin zenginleri ve başpapazı para topladılar. Kürkler verdiler. Papaslar, sırtlarında değerli kürkler olduğu halde yalınayak ve yırtık elhi- selerle yola çıktılar. Günlerce giderek Kiyefe v ardılar. Altı gün daha Rus steplerinde gitliler, Moğolların hudut karakollarile karşılaştılar. İlk Moğol zabiti onları çadırına aldı. Papaslar Papanın mektubunu verdiler, Fakat Moğol zabiti bu kargacık, bur - gacık yazılardan birşey anlayamadı O- ralarda Iâtince bilen de yoktu. Papas- larm yanına kılavuz verdi: ens Batuya gidin, Dedi. Otuz dokuz gün yolculuktan sonra, Volga nehri ve Prens Batunun saravı göründü. Prens Batunun sarayından bir saat kadar uzakta bir çadır kurula- rak misafir edildiler. Ertesi gün Prens tarafından kabul e- dileceklerdi. Fakat ondan önce temiz - lenmek gerekti : İki ateş yakıldı. Ateşlerin yanına ki mızrak dikilmiş, aralarına ip gerilmiş ve bu ipe eski kumaş parçaları asıl- mıştı. Papaslar iki ateş arasından ge - çerken iki tarafta duran kadınlar birta- kım dualar okuyarak nnla'ı'ı üstlerine su serpiyorlardı. Papaslar, temizlendikten sonra Pren sin çadırının önünde üçer defa diz çök- tüler. Kılavuz anlara şu emri verdi ; —E sakın basmayınız ! Prens Batu yüksek bir taht üzerine olturmuştu. Karılarından biri de yanın- İz Tıırııı Can daydı. Yakın akrabası ve büyük celi zabiller çadırın ortasındaki de oturuyorlardı. Diğerleri daha deydiler. Erkekler sağda kadınlaf da bulunuyorlardı. Papaslar Prensin önünde diz ler. Papanın mektubunu verdiler: — — Bize tercüman veriniz ! Dediler. İstedikleri yapıldı ve sol taraftaki dıra misafir edildiler. j Pepanın mektubu 30 Mart 1245 ? rihliydi. Bazı satırları şunlardı: <Ey Moğol İmparatoru ve mill İsanımn vekiliyiz. Sizi ve mıllenullli mek için İsanın diniti 1 öğretecek olaft Hıristiyanlari .' Hayvanlar bile aha ilerisine gitme) Tanrı zulme yumar, fakat gelince cezasız bırakmaz.» Başka bir mektupta da: <Ey N:p Hâkanı! Sen Hıristiyan mısın? n dünyayı zaptetmeğe kalkışili dne sorüyordu. rultay yeni Hakan Seçi ö toplanacaktı. Papaslar xnpıanııdl!:gj ce yetiştiler. Seçimden sonra pasları kabul edeceğini bildirdi. * (p Papasların üstleri arandı. Biçi mamasına dikkat edildi. Kuyuk onlara emretti ; M in geldiğinizi, ne istediğ” bir kâğıda yazıp bana gönderin. Başvezir Çinkkay sordu: — Papanın sarayında Moğolca M var mı? — Yok.. — Rusça — Yok.. — Arapça?, # — © da yok... d' Birinciteşrinin onbirinci günü vezir Çinkkay ile birçok kâtiplef ların çadırına girdiler, CınkllY yor, bir kâtip onun sözlerini *,ı' lâtince ile anlatıyordu. Papaslar © zıyorlardı. Papaslar her kelimeyi ynlldlndw zirin adamları onlara tenbih edi? dı: — İyi anladınız mı? Yanlış hât.. Hâkanın Moğolca meklubu il€ arapça tercümesine Hâkanın M sıldı ve misyonerlere verildi. Daha bir ay kadar orada ve misafiri olarak kaldıktan 30 >*'J v çıktılar. Moğol Hâkanımdan Papayâ mektubun bazt satırları şanlardi ı;w" istiyan — olup o'm:ıdıil““ ni yapıyorum, Çünkü Tanrı at& E ve bize kötü milletleri mahve p emir verdi.»