29 Birinciteşri SON ' Son Posta ,, nın siyasi io!rlkıu :”14 İlTiHADve TARAKKİDE ON arriri Muhittin Birgen % Ben İttihatcıyım demek umumi !)ir tabirdi, bu isim altında her çeşit insan toplanıyor ve birleşiyordu İttihatcılar kendilerinde makam ve yükselme sevdası olmadığını göste_r!n_elf istiyorlar, sonra da meclisin ve hükümetin üstünde meşrutiyetin bekçılığ;ınl yapacak olan komitenin meclis içinde erimesinden lîork:ıyoı—lardı. Meb'us olmak için müracaat edenleri bu yüzden hoş görmüyorlardı İttihat ve Terakkinin meclisle olan Münasebetleri de yukardanberi tasvi - rine çalıştığım ruhun hudutları içinde tcereyan etmiştir. İttihat ve Terakki, tamamen kendi erkânile meclise girmedi."Tıpkı hükü- met karşısında olduğu gibi, meclis me- selesinde de kısmen böyle kenara çe- kilişin iki sebebi vardı: Evvelâ, itti - hatcılar, kendilerinde makam ve yük- telme sevdası olmadığını göstermek istiyorlar, sonra da meclisin ve hül metin üstünde meşrutiyetin bekciliği- hi yapacak olan komitenin meclis için- de erimesinden korkuyorlardı. Bununla beraber, hükümettekinden biraz farklı olarak belli başlı erkândan bir kaç kişi, daha ilk hamlede meclise Meb'us olarak girmişlerdi: Edirne meb'usu Talât, Selânik meb'usu Rah- mi, Serez meb'usu Mitat Şükrü gibi. Bunların haricinde ilk meclisi meh'u - sandan itibaren meclise daima ikinci ve üçüncü derecedeki ittihatcılar gir —' “diler, asıl komitenin ruhunu temsil e| denler dışarda kaldılar. $ O zamanki meclisi meb'usanlar da, Osmanlı İmparatorluğu gibi, rengâ renk bir mozaik teşekkülünde idi. İn tHihabatı daima her tarafta sıkı bir kon- trol altında tutmaya çalışan İttihat ve Terakki, meb'usların Beykoz kasrında verilen bir ziya fette İttihatcı mebuslar ve vükelâ merkezi umumisi bazı noktalara çok dikkat ederdi: — Meb'us olacak insanın namuslu ve santimi bir adam olması lâzım ge - lirdi. Namuslu ve samimi olmanın öl- çüsü kısmen var, kısmen de yoktur. l. İttihat ve Terakkinin mahalli teşki- lâtlarının umumi merkezle olan alâ - kaları da yerine göre değişirdi: Nerode mahalli nüfuzlar köklü, kuvvetli ve derece derece feodal mahiyette ise o » Meselâ, Arnavud ve Arab vilâyetleri, T Anadolunun cenub ve şark vilâyetleri | yanaşıp ta biraz mürailik ve dalkavuk-| — Bu sefer boı intihablarında (, 5 10 idi. Buna mukabil, Türklerin |luk ederek sempati kazandı mı, pekâlâ| zı o da istemi mıyan her insan İttihat ve Terakkiye Muhtelif usuller ve ölçülere göre ha- Makedbrüdi Telkükümiile ilmiş|bir meb'us namzedi olabilirdi. Teket ederdi: — Ekalliyetlere göre — Kendisince meclise girmeleri mut- laka arzu edilenlere göre — Müntehibleri üzerinde kolayca tesir yapamıyacağı muhitlerde kendi- #ince en ziyade tutulması icabeden ce- Teyanlara göre Umumiyetle intihablarda İttihat ve Terakkinin yardımını ve binaenaleyh Teyleri kazanmak içim bir insanda muhs» telif evsaftan bazıları bulunmak lâ - zım gelirdi. Evvelâ, «ben ittihatcı - yımt» demek ittihater olmak için kâfi Körünürdü. Ancak, bunu söyliyen dam, mesclâ, benim gibi meşrutiyetci, tiyasi ve içtimai bir inkılâbın hararetli tarafdarı, radikal bir demokrat ve halefet ayrılmaları hemen umumiyetle hattâ cumbhuriyetciliğe çok mütemayil bir ideale sahib olabilirdi. Buna mu - bil, mürteci, mütecassıb ve bilhassa feodal bir Halebli olan Nafi paşa ve ya- hud, İstanbul meb'usu Âsım efendi gi- bi medreseden yetişmiş, dili kuvvetli » Ve her havaya göre bir siyasi ilmihal te"lif edebilir bir hoca da olabilirdi. Fa- kat, bütün bu birbirine benzemiyen a- kide sahibi insanların «ben ittihatcı - Yimlp demeleri onların ittihatcı ve bi- Bacnaleyh meclisi meb'usana da üzü Slmaları için kâfi gelirdi. İntihabat zamanı geldi mi, İttihat ve Terakki teşkilâtı faaliyete boşlardı.| ” ten, her memlekette olduğu gibi, bütün teşkilât bilhassa bu intihabat i- Sin kurulmuştu. Evvelâ, her intihab dairesinin Türk, gayri Türk nüfusları- ha bakılır. Ona göre bir müntehibi sâ- hi kontenjanı ayrılır. Ondan sonra, ya doğrudan doğruya, yahud vilâyet he - Yeti merkeziyeleri vasıtasile mahalli e- kalliyetlerle konuşmalar başlar, muh - telif dairelerden ekalliyetlere ayrılacak & -İlttihat ve Terakki teşkilâtı az çok ma- *İhalli müteneffizlerin ellerinde bulunur bir halde yaşadıkları Rumelide, onun kuvveti çok fazla, Anadolunun, feo - dalitesi Osmanlı İmparatorluğunun son devrinde çok erimiş yerlerinde ise orta derecede idi. Bunun için İttihat ve Terakki Ru » meli intihabatında daima kolaylıkla is- tediklerini geçirmiş, Anadoluda da &5- kin ruhlu halkın çok mukavemetine uğramamış, fakat garb vilâyetleri ile şark ve cenubi Anadolu taraflarında mahallt nüfuzların kuvvetini kabul e derek onlarla anlaşmıya mecbur ol - muştur. Zaten, ekser yerlerde mabhalli ve oralardaki İttihat ve Terakki ile mu- mahalli teneffüz iddialarının öteden- beri getirdiği mücadelelerin siyasi şe- kilde bir tezahüründen ibaret kalırdı. İşte bu şartlar içinde İttihat ve Te- rakki aben ittihatcıyım!» diyen insan- lar arasından bir takım namzedler gös- terir ve reylerini, bunlar etrafında top- lamıya çalışırdı. Bu nevi insanların içinde acaba kaç tanesi hakikaten ittihatcı idi? — Bunu | anlamanın elde muayyen hiç bir mi - yarı yoktu. Bununla beraber her itti- hatcı olduğunu iddia eden meb'us o - lamazdı. İttihat ve Terakki kabil ol -! ğu kadar her namzed üzerinde tet «! kikler yapar, bunları elinden geldiği | kadar tasfiye ederdi. Fakat, bu tasfi-| yenin de muayyen bir içtimat miyara | göre yapılması mümkün olmadığından netice karmakarışık bir - fikir, akide, mizac ve ahlâk halitası verirdi. «Ben ittihatcıyıml»a demek, tpkı «ben Müslümanım!» demek gibi bir şeydi. Bir müslümanın «Âmentü Bil- TMeb'usluklar tesbit edilir, ondan sonra|lâhi...» ye ne derece samimi olarak | temaatlerin arasında gösterilen nam -| bağılandığını koulral etmek nasıl kabil zedler tetkik edilir, bunların içlerinden | değil idiyse bir ittibatcının «Âmen - €n mülâyimleri «sünnilerin-ayrilır ve |Tüv süne inanmak da o kadar müşkük | nlarin namzedlikleri kararlaştırılır -| dü- Bununla beraber İttihat ve Terakki , İ Otuz sene evvel tam yirmi yaşımda idim. Evimiz yoktu. Her sene bir baş- ka kira evine taşınırdık. Son defa ta - şındığımız evin tam karşısında kızları olan bir aile otüruyordu. O zaman ye- tişmiş kızlar ve kadınlar çarşaf gi - yerlerdi. Ve evlerin pencerelerinde ka- fes vardı. Fakat kadınların çarşaf giy- meleri, evlerde kafes bulunması, er - keklerin kadınları görmelerine pek mâ- ni olamazdı. Kadın bazan hiç oralı de- ğilmiş gibi bir hal alır; kafesi kaldırır kendini gösterirdi. Sokakta ise gör - ydı. Çünkü çarşafın esk! hamhalat şekli arlık değişmiştli. Peçe kapanmıyor, bir pencerenin kenarına toplanmış tül perde gibi başın üstün - den yüzün bir yanına doğru bırakılı - yordu. Karşımızdaki evin kızını bir kaç ke- | re pencereden, pek çok defa dâ s0 -| kakta görmüştüm. Güzel bir kızdı. Ben de yirmi yaşımda idim ve bekâr- dim. Bu güzel kızla evlenebilirdim, Anneme söyledim. Annem görücü git-| olursa kızı ona verirsini: ti. Annemin görücü gittiği gün evde KİZLER Yazan: İsmet Hulüsi İMSET zım geldiğini bilmiyorduk. Kabadayıca bir teklifte bulundum. — Kızı kaçırırız, dedii dıktan sonra seninle dö: Z mizden biri ölür. Öteki kızı alır. Ve bt vuruşmayı o şekilde yaparız ki,, Hiç duyulmaz. Dostum bunu kabul etti. Tayin ettiğimiz bir gece, ayni saat- te eve girdik, kızı hangimiz bulursak o kaçıracak,ve bir yerde sakladıktan sonra vuruşacağımız yerde buluşacak« tık. — Kız kaçırıldı. Buluştunuz, sen 0- nu öldürdün ve kızla evlendin! diye « ceksiniz.. Haytr mesele böyle olmadı. Ben kızın odasina girdim. Uyuyordu, Uyanırsa belki korkar, bağırır diye ağ- |zın: pamukla kapadım — ve kaçırdım. Akrmabanfdan birine evvelden — haber vermiştim. Önun evine bıraktım. Va jev sahibine haber verdim. — Bu kız burada kalacak, benim imzalı bir kâğıdımı getiren bir genç Rakibimle buluşacağımız yere git - idim. Dönmesini sabırsızlıkla bekle -| tiğim zaman onun benden daha evvel dim. Döndü, dön - Gü amma bu dö - nüş hiç te hayra alâmet — değildi! Annemi, komşı Kanıı lar çok fena kar - şılamışlardı, zi - . yaret — sebebinin Yazan : kızlarını istemek olduğunu söylediği zaman da; kısaca: Yarınki nushamızda : gelmiş olduğunu gördüm. — Kız: ben ka- çırdım, dedi, şim di ne yapacağız? — Ne münase - bet, dedim, ben kaçırdım. Birbirimi- ze- tuhaf — tuhat baktık, ; — Yüzüne iyi baktın mı başkası ol- çuval F. Bercmen — Kızımızı oğlunuza veremeyiz! de- | masın. mişlerdi. Bu haber canımı sıklı; dü - şündüm; kızı kaçırmıya karar verdim. Yirmi yaşında bir delikanlı için bir kız kaçırmak güç şey değildi, fakat ö- nüme bir engel çıktı Bu engel benim oturduğum evin yanında oturan, be - nimle ayni yaştaki bir gençti. Kendi- şum amma iyi dost ol- * K K CE .a I uk. Bu ';.'ı-ni dosta açıldım. Kızı lxadn İttihat ve Terakki merkezinin | Bunun için, luyıflannda meydana | içi ttiğimi, kızı vermedikle öyle - “İkuvveti derece derece zayıf olurdu. |çıkmış belli başlı bir namus karası ol-| gim! Beni sona kadar dinledi — Peki, dedi, ben de sana anlatayım.. enu dinledim. ÂAyni kı- da istiyordu. Ve üşünmüş, kaçırma- garibi benim gibi — Baş ittihatcılar mevki ve ikbal| Y1 aklına koymuştu. hırsını hiç sevmezlerdi. Bunun için kendilerinin asıl dostlarını, ittihatcılığı bir ikbal sevdasının telkini ile yapanlar değil, fisebilillâh ittihatcı olarak çalı - şanlar arasından seçmeğe çok itina e- (Arkası var) derlerdi. Hasan Tıraş Bıçağı li en serti olduğundan ko]î;hşllm e: brtltikla Bir öellker da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- ver surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynımı yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ğı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- bul, Beyoğlu. — Şimdi ne olacak? Dedim. — Bilmem! Dedi. Öyle RADY Bugünkü Program 29 Birinciteşrin 1836 İSTANBUL 13,30; Kamutaydan neşriyat, Geçit resmi alanından neşriyat. 19: İstiklâl marşı. 19.05: İDış siyazamız bakkında Hariciye Vekâleti Genel Sekreteri Numan Menemeneloğlunun konferansı. 19.25: Müzik. 20.30: Bayram top- Onuncu Yıl mürşı. 2235: Bayındırlık işleri hakkında Devlet Demiryolları Umum Mü - dürü Ali Riza Eren'in könferansı. 2235: Mü, zik. BUKREŞ 16: Operet müsikisi. 18: Mutahabe, 18.20: Plâk neşçriyatı UTürk musikisi), 1855: Şarkı- 20.30: Haberler. 2045: Örkeştra. 2146: Ha - berler, BUDAPEŞTE 17: Çigan ockestrası. 18.15: Şarkılar. 19. 20: Plâk neçriyatı. 22.15: Haberler, 22.35: O- pera orkestrası. 245: Haberler. 1610: Orkestra. 17.15: Musahabe, 17465: Almanyadan nakil, 1846: Haberler, 19: Ha- berler. 19.10: Almanca dersler, 19.25: Muhte- |lif buvalar, 1955: Brno'dan haberler, 2040: |Musababe. 20:55: Milli müzik. 22; Haberler. 2215; Orkestra. VİYANA | 17.35: Beethoven'den parçalar. 10: Haber- jler. 19:38: Askeri bando. 2120: Musahabt. |2220: Muhtelif havalar, 23.10: Dans bava- leri. VARŞOVA 175: Müusahabe, 19: Licxt zesşitali. 1935 : HBatit müzik. 2045: Haberler. 21: Konser, 22. lıu: Plâk neşriyatı. 23: Dans musikisi. bir iş ki ne yapmak lâ -İde kendi kaçırdığım kızla larınım Dânı noeşriyatı 20.35: Müzik. 2230 : || dar, 19.16: Musahabe. 1930: Halk muzsikisi. || — Hayır, kat'iyyen eminim. — Ben de Evvelâ onun kızı bıraktığı yerfe git - tik, kız uyuyordu. Kız evvelâ rezi ol mamış, fakat sonradan başma gelen bu işe katlanmıştı. Oradan benim kızı bıraklığım yere gittik. Kız ağlıyordu. Yanına - girdik, dikkat ettik, ayni kızdı. Olanı biteni anlattım. Şimdi içinden çıkılmaz bir muammaya çatmıştık. Kı- lzm ağlaması durmuştu, güldü: — Biz, dedi, iki ikiz kardeşiz. Bir - bir!mize pek çok benzeriz. İki genç erkek birbirimize baktık: İkimiz de memnunduk, Ne birimiz öleceklik, ne geri kalıp evlenen vledan azabı çekecekti?. O, kendi kaçırdığı kızla evlendi, ben evlendim. * Son Posta $ . İstanbul Gelir ve Para BORSASI 28-10 .1936 Türk Devlet Borçları Lira Lira ©,1/5'T.B. 1 23.525|| 998 Hazine B. 46.52 &5 14'T. B. ll 21.50 lnııuu istikras 59.00 &ç 148 T. B. I00,00 İ Devlet Demiryolları Borçları Lira Lira Ergani 97.00)| Azıadola Tweli42, 80 Bivas Erzurum 99.25| Anadolu M 4610 L b gçe aai ze n Lira Lira İş B MÜ. 81.00 || İst. Tramvay 272,50 »» HA (00 || Bumoanti 9,20 » » Name — 10,C0| 'Terkos 1475 Merkez B.D. — YL.S0/ A. Çimanto — 13,80 Yyarınki Program 30 Birinciteşrin 1936 İSTANBUL 12: İstiklâl marşı. 1205: Ekonomi işleri hakkında İktişat Vekâleti Başmüşaviri Sami İşbaz'ın konfuransı, 12.25: Müzik, 19: İstike 1â1 marşı. 19.06: Kültür işleri hakkında Tâ- lim ve Terbiye Dalresi Reisi İhsanan konfe- ransı. 19.25: Müzik. aa S Ka » Ha A SO h L e