Son Posta 7 Ekim 1936 sayfa 9 | Gaste Arşivi

7 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

7 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—SON POSTA OSMANLI SARAYINDA KADIN ELLERİ 5 — Esmihan sultan Yazan : Ragıp Şevki Sultan, kocasız kalınca Budin beylerbeyisine göz koydu ve paşaya bir kaç gün sonra: “Karını boşayıp * gelesin! ,, diye hattıhümayun Ikinci Selim müthiş bir galeyan ne- ticesinde tahta çıktığı gün İstanbul sar- hoş nârâları, ayyaş kahkahaları ile ser- mestti. Meyhaneler ağızlarına kadar dolmuş, sokaklar sarhoşlara yatak ol- muştu. Padişah «zevkü şevk ve işinuş» et- mek için halka ruhsat veriyor, kendisi de durup dinlenmeden içiyor, bedmest oluyordu. * 1558 yılının bu gürültülü cülüsunda Esmihan Sultan veziriâzam Sokullu Mehmet Paşa ile evliydi. Kabasakal - daki muhteşem ve mükellef sarayında, cariyeleri ve kethüda kadınlarile bera- ber yaşıyor, çocuklarile meşgul oluyor, fakat bir taraftan da ihtiyar vezirin bütün siyasi hareketlerini de bir an gözden kaçırmıyordu. Henüz on sekiz yaşında iken büyük babası Süleymanın elile evlendirilmiş- ti. O zamanlar dolgun vücutlu, gönlün- de-güzel ve tatlı hayaller yaşatan sa - rışm bir genç kızdı. Sarayın boş odalarında, leylâk ve zünbül kokuları ile dolan bahçelerde bir fidan gibi yetişmiş, fakat daha açıl- madan 58 yaşında ihtiyar bir vezirin kucağına atılmıştı. Sokullu müktedir, müşfik, namuslu bir adamdı. Kabasakaldaki bü muhte- şem sarayı yaptırırken, ikinci Selimin, sarayın inşası için kızına verdiği yüz bin altinı Esmihan Sultana aynen iade etmişti. (*) Fakat Esmihan Sultan daima mah - zun ve mükedder görünüyor, teyzesi Mihrimah Sultan gibi, güzel ve yakı - şıklı bir vezirin karısı olamadığına ya- niyordu. İkinci Selimin : Diyerek nedimler ve cariyeler orta- sında «leylünnehar» sarhoş yaşaması, gene musevi kızı Nurbanü Sultanın kudretini arttırıyordu. Padişahın bu fettan hasekisi, devlet idaresini küçük ellleri içine almış, Esmihan Sultanın yardımile de her şeyin fevkinde bir nü- fuzla hüküm sürmeğe başlamıştı. Fakat ne Sokullunun müdahalesi, ne de Nurbanü Sultanın ihtimamı sarhoş Selimi ölüm âkibetinden kurtarama - dı. Esmihan Sultanın babası bir gün yeni yapılan bir hamamı gezerken dü- şüp bir kaç gün içinde yeryüzünden bir başka dünyaya göçüverdi. * Yeni padişah üçüncü Murad da, Os - man oğullarının tahtına, arkasında Ve- nedikli bir âfeti sürükliyerek geçip o - turdu. Safiye Sultan, daha Manisada iken şehzade Muradı kendisine bağla - mıştı. Topkapı sarayına gelir gelmez Nurbanü Sultanla karşılaştı ve iki ka - dın arasında derhal müthiş bir çarpış - ma baş gösterdi. Safiye Sultan üçüncü Muradın aşkı - na güveniyordu. Buna mukabil Nurba- nü Sultan etrafına Esmihan ve Mihri- mah Sultanları, Canfeda kadınları al- mış, müşterek bir cephe kurarak Sa - fiye Sultanı gözden düşürmek için ça- lışmağa başlamıştı. Üçüncü Murat kadın düşkünü bir pa- dişahtı. Sarayı yüzlerce güzel cariye ile doluydu. Bu yüzden Nurbanü dilber ve işvebaz kızlarla ilk oyunlarının tat- bikine geçti. Bir gün üçüncü Murat kız kardeşinin sarayına geldi. Bütün kapılar ardları- na kadar açıldı. Bostancılar yolları tut- tu ve Esmihan Sultan padişahı kapı e- şiğinde etek öperek karşıladı. Padişah, kız kardeşinin hatırını so- rarken:— — Senin güzel ve nadide bir bahçen varmış, acaba ne ola?, dedi. Esmihan Sultan kardeşini sarayın bahçesine çıkardı. Yan yana çiçekler (*) Bu saray şimdiki Sultanahmet camiinin bulunduğu yerde idi, Birinci Ahmet, camii yaparken Sokullunun oğ- lu İbrahim Paşadan sarayı satın almış- tı. ve tarhlar arasında gezinmeğe başla - dılar. Bir aralık bir gül fidanlığı önün- den geçerlerken üçüncü Murat. çiçek- ler arasında iki dilber genç kız gör - dü. Kız kardeşinin kolunü tutarak: — Ne güzel cariyelerin varmış hem- şire?. dedi, Esmihan Sultan, Safiye Sultanı yere vurmak için beklediği fırsatın zuhur ettiğini sandı, kızları padişahın yanına çağırdı. Üçüncü Murat ikisinin de yüzlerin - deki ince yaşmakları kaldırdı, dilber cariyelerin —yanaklarını okşadı, sonra ikisine birden saz çaldırıp dinledi. Esmihan Sultan, kardeşinin bu kiz - lara fazla ehemmiyet verdiğini görün- ce: — Şevketlü sultanım, "elbette bunlar sizin haremi şerifinize lâyık değiller - dir amma, lütfedip bu bendenizi sevin- diriniz!. dedi. Fakat kızlar Topkapı sarayına gidip te, üçüncü Muratta hiç bir istek uyan- dıramadıkları zaman saray altüst ol - du. Safiye Sultanı sevmiyenler, başta | Nurbanü ve Esmihan Sultanlar olmak üzere herkes: — «Müuktezayi sinüsal değil, bir ca- dunun mekrüalidir» dediler. Cariyeler yakalandı, tavaşiler elinde işkenceler yapıldı, fakat aradan bir kaç gün geçince Esmihan Sultanın takdim ettiği cariyelerden biri, üçüncü Mura- dm en çok sevdiği kadınlardan biri ol- du. Bu cariye oynak, kıvrak bir Macar kızı idi. Harikulâde rakısları ile- padi- şâahı mestediyor, üçüncü Muradın her meclisinde hazır bulunuyordu. Esmihan Sultanla Nurbanü Sultan bu Macar dilberi ile padişahı Safiye Sultandan soğuttuklarını — sandıkları halde aldandıklarını anladılar. Padişah Venedikli kadından bir türlü ayrılamı- yor, zaman zaman onun sevgisile bitap, sermest kalıyordu. * la çarpışmaktan usanmış, sarayına çe- kilmişti. Şimdi kocası Sokulluya karşı yapılan hücumları def'e çalışıyor, So - kullunun aleyhinde yürümek istiyen - leri en şiddetli mukabelelerle durduru- yordu. Yaşı 36 ya gelmişti. Artık bütün ü - mitleri kırılmış, 18 yaşındaki güzelliği- ni ve kıvraklığını kaybetmişti. Fakat Sokullunun bir divan günü, Boşnak bir meczup tarafından hançer- lenmesi Esmihan Sultanın ümitlerini yeniden canlandırdı. j Paşa ölür ölmez, daha altı ay geç - meden Esmihan Sultan kendisine bir koca aramağa başladı. On sekiz yaşın- dayken hayaline yerleşen ideal kocayı nihayet bulabildi. Bu bahtiyar adam Budin beylerbeyisi Kalaylıkoz Ali Pa- şa idi. Ali Paşa, yuvarlak siyah sakalı, iri siyah gözleri ve yakışıklık vücudu ile Esmihan Sultan artık Safiye Sultan- gönderildi. Esmihan Sultanın ideali idi amma ev- liydi. Padişah hemşiresi buna da bir çare buldu. Bir gün kardeşinden saray ka - dınları vasıtasile bir hattı hümayun al- mağa muvaffak oldu. | Bu hattı hümayun Ali Paşaya yazıl- mıştı: «— Sen ki Budin beylerbeyisin, ehlü ayalinle badettalâk tarafı saltanata müfarefet eyliyesin!.» Deniyordu. Devletin idaresi için kullanılan hattı hümayun, böyle bir izdivaç için de is- timal edilmekten çekinilmiyordu. Halk bu hâdiseden pek çabuk haber- dar oldu. Esmihan Sultanın koca deli- liği zavallı Kalaylıkoz Ali Paşânin ku- rulmuş ocağını yıkmıştı. Paşa karısını boşayıp Budinden ayrıldığı gün, karı- ağlatmıştı. * Esmihan Sultan yuvarlak siyah sa - kallı, iri siyah gözlü ve yakışıklı paşa - sına kavuştuktan sonra onunla tam 6 yıl bir aşk hayatı yaşadı. Bütün mevcu- diyetile saraydan ve entrikalardan eli- ni çekerek haremine kapandı. Zaten Nurbanü Sultan ölmüş, mey - dan Safiye Sultana . Esmihan 'Sultan kendisi çin başka aranacak, is- tenecek hiç bir şey olmadığına kanidi. Altı yıl sonra bir gün Esmihan Sul- tan lohusa döşeğine düştü. Bütün çır- pınmalarına, feryatlarına rağmen, ar- paşasını bırakarak göçüp gitti. Güzel ve haris sultanın ölmeden ev- vel doğan «Mahmut nam mâsum» jraw— rusu da elli gün sonra anasını takip et- ti. Yeni Neşriyat Bitkiler Bilgisi — Ziraat nebatati mütehas- sısı olan Muallim Lütfü Arif Genber'in bu adla yeni bir eseri çıktı. Renkli resimlerle mevzuları birer birer izah edilen kitabın |- çinde, son günlere kadar nebatlar âleminde- ki yeni keşifler, tetkikler ve teknik, pratik üsüllerle nebatların teşrih ve fiziyolojisi gös- terilmektedir. Nebatları tarladan başlayarak lâboratuara kadar İlmi metodlarla tetkik e- debilmek için pratik tarzlarda hazırlanmış bahisler çok kıymetlidir. Liselerin müfredat proğramına uygün esas mevzularla beraber Türkiye nebatlarını gösteren kısmı istifade- lidir, TAŞAN İ Merzifon Halkevi tarafından çıkarılan bü aylık mecmuasının teşrinlevvel sayısı çıkmışlar. Doktor a İbrahim Zati Öget Belediye' karşısında, Piyerloti caddesinde 21 numarada hergün öğleden sonra hastalarını kabul eder. sının feryadı «Budinin dağ ve taşımnı»|. Mösyö Mantoue'nun yüzüne birden kan hücum etmiş ve kıpkırmızı kesil- miş; kaşları çatılmıştı. Gözleri, titri- |yen parmaklarının arasında tutup per- tavsizla muayene ettiği küçük bir foto- ğraftaydı. Bunu, henüz posta müvez - zil getirmişti. Fotoğraf küçük eb'ad - lıydı. Pertavsızın büyüten camı altında resmin netliği ve açıklığı şüphe bırak- mıyordu. Bir âşığın kolları arasında ka- rısının resmini çekmişlerdi. Mösyö Mantoue kirk yaşlarındaydı. Meşhur, zengin iri yarı bir fabrikatör- dü, Büyük bir servetin verdiği itimat ve kendisinde mevcut menfaatperesi mütalea ve fikirlerden dolayı bu gibi hareketlere maruz kalmaktan kendini vareste addediyordu. Fakat şimdi.. De- mek aldatılmıştı. Bu bir tecavüzdü. Her şeye çok güç inananlardandı. Lâkin isbat ve delil işte gözünün ö - nünde değil mi?, Bu klişeyi hangi hain dost ve yahut hangi pis şakacının biri çekmiş ve bir kopyasını da ona yollamış tı? Hâdise nerede geçmişti Acaba? Fo- toğrafın fonunda ağaç dallarını farke der gibi oldu.. Belki de bir seccadedir Maamafih yerin o kadar ehemmiyeti yoktu. Muhakkak olan bir şey varsa ©o da karısının onu aldatmış — olmasıdir, Hele böyle üçüncü bir şahıs ve yahul bir fotoğrafçi tarafından fotoğrafının alınması edepsizliğini yapmış olması.. Acaba bu adam kimdi? Beyhude ye te fotoğrafı muayeneden tekrar geçir- di. Rakibi ayakta; ve hemen hemen ar- kasına dönmüş bir halde duruyordu.. Bir İngiliz zevkine göre giyinmiş olan bu gölge bir çok delikanlıların kıya - fetine benziyordu. Kat'i olarak onu se- çemiyordu. Bu isbata dikilmiş ve perçimlenmiş bakışları felâketini tafsilâtile anlata - biliyordu. Karısı, tamamile kendisini bırakmış bir pozda.. Bir elini o zarif adamın kuvvetli omuzuna koymuş. Adam da bir kolile bu yumuşak vücu- du kuüvvetle sarmıştı. Serbest kalan parmakları birbirini iyice sıkıyordu. Yüzleri birbirine te - «Michel Corday» dan Faik Bercmen Karısı nihayet, neşeli neşeli, kayit « sız bir halde çıkageldi. Mösyö Mantou& masasının arkasında yerleşmişti. Elin- den fotoğrafı fırlatmak üzereydi. Konuşmak ve hazırladığı sözleri söy« lemek istiyor, fakat kuruyan ve sıkışan hançeresi onu bırakmıyordu.. elindekini atarak: — All; dedi. Meraka düşen karısı küçük fotoğrafı nu tarassut ediyordu. Dişlerini gıcırdatarak sordu: . Kinlı(d'ır 0? Ve nerede çıkmış buğ. enç kadın hiç bir şe anlamamış gibi baktı.. : K O tekrarladı. — Kimdir o? Kadın hep o şaşkın haldeydi — Bilmiyorum ki.. Bütün kuvvetini toplıyan kocası güte ledi: — Nasıl? Hangi adamın kolları ara « sına atıldığını bilmiyor musun? Kadın gittikçe artan hayret ve şağa sına çevirince, o ezici ve müstehzi bir sesle ilâve etti: — Pertavsızı vereyim mi? | Genç kadın pertavsızı aldı. Yiğitlike ten dem vuranlar gibi yaptığı bu ba- sit hareket aldatılmış kocayı daha faz« la kızdırmak ve çileden çıkarmak için kâfi geldi. Karısının musırrane bir şekilde kü« çük fotoğrafi muayeneye devam et « tı, Fakat kadın bu vahşi tehdit karşı - sında sakindi.. Birden başını kaldıra « lak gözlerile baktı; ve muzafferane bi tavırla bağırdı: — Bu benim ,elbisemi tanıdım.. Birden kocası sustu. Nasıl!, yüzle itiraf ediyordu? Ve hatıralarımı istifadeye kalkışıyordu? O günkü ran- tırlıyordu, hem de bunu gülerek söy- lemeğe de cesaret ediyor? ; Mösyö Mantoue ellerini göğsü üze « mas ediyordu. rine bağlıyarak homurdandı: Artık bu vazi « — Çok oluyor « yet — karşısında y sun artık., şüpheien- | Yarınki nushamızda : Karısı; zihnen memek — imkân - fotoğraftaki araş * sızdı. İhtiyatlı bir Yedîkuıeli tırmalarına — de , tedbir olmak üze i vam etti. Alk re imzasız bir k » nını kaldırarak: mektuba inanil - Yazan T Ismel HİIMSI — Cormayeur « mıyabilir. Bazan da bir polis raporile verilen malümat- tan da şüphe edilebilinir.. Fakat bir fotoğraftan hiç bir vakit şüpheleni! - mez. Bu red ve cerhi kabil olmıyan bir şahittir. Ve hâlâ da ilim ve feninin faydalarını inkâr eden insanlar var:!. Mücrim olan karısını hırpalamak ve hakikati öğrenmek sabırsızlığı onu ka- vuruyordu; ve bu hakaret fenalaştırı- yordu onu.. Saati çıkardı. Beş buçuk... Neredey- di şimdi? Her halde âşığının kolları a- rasında.. Her vakit aptalcasına ona iti- mat etmiş ve hayatından endişe duy - mamıştı. Onun mödern bir hayat ge - çirdiğini biliyordu... Karısı hep ona, çay ziyafetlerinden, ve ziyaretlerden bahsederdi. O da onu, kendi işleri ve şahsi eğlencelerile meşgul bir halde dalgın dalgin dinlerdi. Şimdi öğrenmek, şiddetle bilmek is- tiyordu, Karısının hiç bir zaman ko - kot olduğunu tahmin etmiyordu. Oyu- nu ne kadar da maharetle oynuyor - muş.. Ne zamandanberi onu aldatıyor- du acaba? Buü, birinci âşıkı miydi? Sa- bırsızlığı gittikçe artmaktaydı., Karısının itirafı karşısında ne yapa - cağını daha tayin etmemişti. Oh!.. Her halde adaleti yerine getirecek, onu öl - dürecekti... Fakat, bu fotoğralı yüzü- ne vurmak ve bütün hiyanet safhala - rını ondan dinlemek zamanını bekli - —- larda bir garden « partideydi bu.. Rezalete vicdansızlık ta katmıştı, Güpegündüz ve şenlik arasında bir bah«s çede bir adamın kolları arasına ken « disini bırakmıştı ha.. Bununla da tefa: hür gösteriyor.. Kocası, - kendi kendine - onu bir höcreye hapsetsem mi, diye düşündü. * Karısı ise ayni sevinçli tavırla: — Hatırlıyor musun? dedi. Çimen « lerin üstünde dansedilmişti. Ve küçük Collat sinemamızı almıştı. İş aydınlanıyordu. Dehşet.. Hatırlar- sa.. Davetliler önünde bir kaç saat son- ra gösterilen o filmi o da görmemiş miydi? Her şey anlaşıldı. Bir şakacı, belki de küçük Collot biz. zat, filmin teşkil ettiği bir sürü ufak lamıştır. Hem utanan ve hem de sevinen Müös- yö Mantoue ne vaziyet alacağını bile « miyordu. Nihayet karısının ellerini tuş tarak: # — Affet!. dedi. z Sevinç ve vicdan azabı arasında düştüğü bu gülünç vaziyeti hissetmi « karısını incitmişti. Fakat şimdiki canlı kucaklaşmayla karısından af talep etmek istiyordu.. — yordu. Sizi soğuk algınlığından, nezleden, gripten, baş ve diş ağrılarından koruyacak en İyi ilâç budur. İsmine dikkat buyurulması -e0i Yalnız aldı. Oysa, karısını tetkik ve korkusus. kınlıkla fazla büyüyen gözlerini koca « — mesi onu Gelirtiyordu. Yumruğunu sıkis — rak mesrurane bir istihza gösteren pars — yoklayıp bulmak için de tuvaletinden — devuya giderken giydiği elbiseyi ha « Pi bidie Bi M ae Bi -AŞT REİ resimlerden bir tanesini koparmakla — eğlenmek istemiş ve o parçanın kop « yasını bir kart üzerine çıkarartak yol « — yordu: Cansız kucaklaşğma karşısında — Pi el K

Bu sayıdan diğer sayfalar: