Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* ra paketimi deliksiz bir — Affedersiniz bay, (peçete vereyim. — Teşekkür ederim, bu —daha Sayfa u 3a v * GOÖZ GÖZE Hatırla hele hele, Biz göz göze göz göze.. Bakışmıştık seninle, Biz göz göze göz göze.. Yaşadık tatlı bir an; Sevişmiştik 0 zaman, Hiç bir şey konuşmadan, Biz göz göze göz göze,. Bu aşka katıversek.. Seviştik sanıversek, Tutuşup yanıversek, Biz göz göze göz göze,, — Ben de size ayni şeyi söyliye - cektim. iyi. Hiç olmazsa deliklerde kir * * — Demek siz de benim gibi yalan- yok ! cısınız, Olmaz mı Bilmem Piyanist — piyan Paltolarını giy - çalıyordu. Ev sahi mişlerdi; konuşa - bi misafirlerden bi rak yürüyorlardı: rine piyanistten bal — Bu sabah souk çetti : değil mi? — Çok kuüvvetli — Bilmiyorum. bir san'atkârdır. — Mademki çok kuvvetlidir. Piyano- yu ahp götüı'se de orada çalsa olmaz mı ? x Tersine Uşak kapıdan gö- zetledi ; — Gene, dedi, bi- zim bay benim cıga- ortada buldu. İçinden ci - gara aşırıyor. — E sonra. — Benimle evlenmek için bütün servetini mahvetti. — Tabii ben de servetini mahvetmiş bir insanla evlenemezdim. — Nasıl bilmez - sin ? — Basbayağı bil- mem, termo metre- ye bakmadım ki ! * Boşayacak — Artık lokanta- larda yemek yemek- ten bıktım, bu işe bir nihayet verece - ğim. sin? — Hayır karımı boşayacağım ! — Ben senden başka hiç kimseyi sevmemiştim, — İnanmam. — Tuhaf şey, şimdiye kadar bu sö- zü kime söyledimse inanmıştı. Güzel Fıkralar | ÂDET | Genç erkek, genç kızın gözlerinin içi- ne baktı: — Haydi söyle bana, seni seviyorum, de. — Olmaz, diyemem. — Yoksa sevmiyor musun ? — Birşey diyemem. —?İ??71? — Romanlarda okudum: En evvel er keğin kıza, seni seviyorum, demesi â- dettir. ACt CİZ Meşhur müzisyen radyoda bir 18 - tasyon arıyor, fakat aradığı istasyonu bir türlü bulamıyordu. Onu bu halde görenlerden biri güldü : — İyi bir müzisyen diye adı çıkmış ama, radyoda istasyon bulmaktan bile âciz ! — Bu ne fena çorba. — Yanılıyorsun, yemek kitabı bu LÜGATÜLMİZAH Kulağa dair Kulak — Bir söylenildiği zaman iki işitmeye mahsus uzuvdur. Kulak zarı — Kulak içinde tavla oy- nıyanların kullandıkları zardır. Karakulak — İsmi olup cismi olmı - yan bir sudur. Kulağı kirişte — Lep demeden leb- lebiyi anlıyanın hali. ü Kulağına kar suyu kaçmış — yemiş bülbülün aynıdır. Kulağı delik — İnsanın aklından ge- çeni duyan, söylenilmiyen sözü söyle - İnilmiş farzeden. Kulaktan kulağa — Dedikodüların neşri için kullanılan radyo istasyonları. Kulağa söylemek — Herkesin inan- mıyacağı yalanı inanacak olana gizlice söylemek. Kulak boyası — Dudak boyası, yâ - nak boyası gibi tuvalet levazımından maduttur. Henüz taammüm etmemişse de pek yakında taammüm edeceği sa'- nılmaktadır. Kulak arkasi — Kâğıt sepeti mana' ; sına 'gelir. Yapılmıyan işlerin atıldığı yer, Kulağına küpe — Bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkacak sözlerin beş on dakika bir zaman iki kulak arasındâ kalmasını temin etmek için söylenilen Kulak doktoru — Kulak sayesinde apartıman yapan insan, , ' Nimet Mustafa EL ELE Tutuşalım bana gel, Biz elele elele.. Gezelim haydi güzel, Biz elele elele.. Dut | aa Savulsun herkes, varda, Gezelim bu civarda; Caddede sokaklarda; Biz elele elele.. Görenler kıskansınlar, Bizi âşık sansınlar; bu aşka inansınlar, Biz elele elele.. L ğkrcak çorba için en iyi çorbadır diyor. — Buraya gelmeden evvel kim bi- lir hangi budala adamların yanında çalışmıştınız. — Fakat bay, onlar da tıpkı sizin gibi idiler. TERCİH Genç erkeğe sordum : —- Hani sen nişanlandıydın ? — Nişanımız bozuldu. — Ne ? — Başkasile nişanlanacağım da... — Kiminle.. — Eski nişanlımın annesile ! — Kızına nisbetle daha fazla imiş. * FARKINA VARMIŞ Bayan hizmetçinin alıp getirdiği ba- lığı gördü: — Bu nasıl balik, bunun kokmuş ol- duğunun farkına varmadın mı? anasının serveti — Nasıl, hiç farkına varmaz olur mu- yum, hattâ balıkçıya - Kendim için ol- " İsaydı bunu dünyada almazdım, dedim. adai — Besini nasıl buldun? — Çok tesirli.. Söylemiye — başlar * başlmaz hemen üyüyuüverdim! * — Ne güzelsiniz bayan + arc tabak — Tayyare ile hava asının üstüne yükselen adam Dünya yükseklik rekorunu kıran tayyareci ihtisaslarını anlatıyor Başımı göğe kaldırdım, adeta zifiri karanlığı andı- ran koyu bir mavilik içinde idim. Camlar buz tut- | muş, etrafı göremez olmuştum. nefesim daralmıştı İngiliz tayyarecilerinden biri, mesle- — Evlenecek mi-#ğine olan aşkı ve pekgözlülüğü sayesin- de dünya irtifa rekorunu kırmış ve 49 | bin 967 kadem yüksekliğe çıkarak şim- diye kadar tayyarecilik tarihinin kay- detmediği bir cesaret, tahammül ve meslek aşkı harikası vücude getirmiş- tir. Tayyareci Swain, ihtisaslarını şöyle anlatmıştır: Bir sürü geniş daireler çizerek ha - iva tabakasının üstüne çıktım. — 40,000 kademe vardıktan sonra, cenubu şarki- ye doğru teveccüh ettim ve tâ 45900 kademe ulaşıncaya kadar uçtum. İşte bu sıralarda Brighton'un garbinde ve on mil mesafesinde bulunuyordum. Şi- malden mutedil bir rüzgârın da estiğini bildiğimden, makinemi şimali garbiye çevirerek, gene yükselmeye devam et- tim., Ben kabil olduğu kadâr yükselmeye karar vermiştim. 46,000 kademe çı - kınca aşağıya baktım. Sanki her yer pı- ril pırıl yanıyor, gözlerim kamaşıyor - olduğumdan bu parıltıya mâni olmak için, makinenin üst ve mühim kısmını siyaha boyatmıştım. Başımı 'göğe kaldırdım. Adeta zifiri içinde idim. Bunun sebebi de gayet ba- şittir. Çünkü o mıntakada ışıkları geri fışkırtacak, toz ve nem zerreleri yök - tür. Ve 35,000 kademden sonra da bu- lüta tesadüf edilmez. Tekrar aşağıya baktım. İngiliz sahilini boydan boya görüyordum, Londra tıpki küçük yap- ma bir oyuncağı andırıyor. Taymis ve diğer nehirler de ipince şeritlere benzi- yordu. Daha yükseklerde 46000 kademden sonra tekrar yük - selmeğe devam ettim, Bütün aklımı, fikrimi önümdeki âletlere vermiş, on- lardan gözlerimi ayırmıyor ve âzami kyüksekliği temin etmek üzere makine- me lâzım olan sür'ati vermeğe çalışı - "yordum Bu gibi yüksekliklerde kon - trol âletleri pek ö kadar hassas değil- dir. Ve ınsan çıkıyorum zannile, aşağıla ra da inebilir, Onun için, gözlerimi, ha- va sür'atini gösteren âlete, oksijen müs luğuna, puslava, saatime; diktim: Âyni zamanda gaz depomun mikdarile giydi- ğim elbisenin hava tazyikını - gösteren ibresine bütün dikkatimi vermiştim, Bu anda elbisemin beni bir parça ra- hatsız ettiğini hissettim, Elbisenin için- deki tazyikten dolayı ellerimi ve avak- larımı oynatmakta zorluk çekiyordum. Sağ kolumda hafif hafif kramp . ârazı başlamıştı ama, nefes almakta henüz zorluk çekmiyordum. Şurası muhak - kak ki, hususi sürette yapılmış bir el- pisem olmasaydi 40;000 kademden yu- . Evvelce de birçok uçuşlar yapmış |: ĞAM b z a ş'başladım. Birden boğuluyorum -san - 'karanlığı andıran kopkoyu bir mailik |. Hava tabakasının Üstüne çıkan tayyare ve tayyarecinin giydiği elbise karısma tahammül edemez;, bayilır « idım. Yüksekliği işaret eden saatim 5 1,000 kademi gösterince, bundan fazla yük - ,yselemiyeceğimi anladım. Yavaş yavaş ağaşıya kaymaya başladım. 5000 ka - dem inmiştim ki, başlığımın önündeki (selliloyit pencerenin — buğulandığını gördüm. Derken, etrafımdaki tarassut rpenceresi de buz tuttu. Denize düşen yılana sarılır Artık hiç bir şeyi, hiç bir yeri göre- jmez olmuştum, Ne âletleri, ne de kara: yı seçemiyordum. Fena halde üzüldüm. yöira puslayı bile okuyamıyordum. Han gi istikamette ilerlediğimden emin de- ğildim, Denize düşen yılana sarılır. Ben ide öyle olmuştum. Aletleri, karayı gö- — remeyince, ben de güneşin dost ziyasın- |dan istifade ederek makinemi onun ı - ,şıklarına doğru çevirdim. Bu suretile ,Şarka doğru uçtuğumu sigortalamış öl- dum. t Boğuluyorum sandım Vira aşağıya düşerek başıboş uçmaya (dım. Gitgide halden düştüğümü, mecal- sizleştiğimi anlıyor, ve oksijenimin a - zaldığını hissediyordum. Emniyet süpapını açmak. istedim, iş- lemedi. Bu sefer, başlığımı, kendi ken- (dine;başımdan - sıyırarak elbisemin ü- izerinde bulunan ipi bulmak istedim. (Buna da muvaffak olamadım, Zira üs- tümde paraşüt takımları da sarılı *idi. Artık iyiden iyiye halsizleşmiştim. Cı- (kar yol şu idi: İcabında kullanmak Üü - zere yanıma aldığım bıçağı bulup, baş- iliğimın sellilot penceresini kesecektim. ,Bunu yapıncaya kadar anamdan emdi- ğim süt burnumdan geldi. Nihayet güç belâ, bıçağı sapladım ve pencereyi par- çaladım, Temiz hava alabildim, ÂArtık aşağıya iniyordum. Esasen benzinim de kalmamıştı. Nihayet güç belâ iniş sahasına inebildim. Muvaffakıyeti bek pahalı kazandığımı itiraf etmeliyim. — Tanzifat işleri Tanzim edilecek Belediye çöpleri toplamak için: 15 teşrinlevvelden itibaren tatbik etmek üzere yeni bir usul bulmuştur. Çöpler bazı semtlerde evlerden her gün mun- tazaman toplanamadığı için bulunan bu usule göre her evde bir çöp sandı- ği bulunacak ve çöpçüler — iki günde bit bu sandığı arabalarına boşaltacak- lardır. Ayrıca temizlik işlerinde sür'at ve temizliği temin için tanzifat vergi- si de az bulunmuştur. Vergi nisbetle- rinin tanzimi için bir kanun projesi hazırlanması da mevzuubahstır. b N Ü Ğ z