— dar düşürdüğü haberini verdiler. — haberlere göre, İtalyanın verdiği ka « — tarlar arasında da Fransada olduğu gi- SON POSTA ;_= Hergün İtalya da parasını Düşürdükten so. ra —azan: Muhittin Birgen D ünkü gazeteler, İtalyanın da 1li- retin kıymetini yüzde otuz ka- Bu bi kontenjan tahdidatını hafifletmek, hususi takasları kaldırmak gibi mühim şeyler vardır. İtalya, buna — mukabil, — liretin düşmesinden mütevellit dahili — bir pahalılığa meydan vermemek üze- re muhtelif bazı tedbirler de alıyor ki — bü arada bazı maddelerin gümrük ta - — rifelerini indirmek ciheti de vardır. Fransada parayı düşürme işi sosyalist- — ler elile yapılmakta olduğundan dolayı — ayni zamanda pahalılığa da yol açıyor- du. İtalya buna hiç olmazsa yakın bir zaman için mahal birakmamak azmin- de görünüyor. * — Bugün buhrandan müteessir olan memleketlerin en çok ehenimiyet ver- dikleri şey, ihracatı artfırmak, iktisadi faaliyete bir hareket vermektir. Bu — bakımdan parayı düşürme işinde Fran- — ga ve İtalyayı takip edecek olan başka milletler de çıkması ihtimali — vardır. 0 İtalyanın, Fransa gibi, parayı düşür - * Mmezden evvel büyük para sahipleri o- lan milletlerle anlaşmak yolundan git- — memiş olduğuna göre, kendisi icabın- — da para muharebesini dahi göze almış — demek oluüyor. verebilene aşkolsun! * Bu hâdiselerin fevkalâde ehemmiye- —ti hakkında evvelce yazdığımız şeyle- — Ye yenilerini ilâve etmeğe hiç lüzum yoktur. Dünyada para bu kadar civa — gibi oynak bir hale deldikten ve SER- — “VET denilen şeyin yaşamak için muh- — taç olduğu başlıca gıda, yani para HU- — ZUR ve EMNİYETi kalktıktan sonra “artık yeryüzünde yaşıyan insanların iktyisadi hayatları tam bir ihtilâl içine — Gdüşmüş demektir. Bu hal nasıl düze - —- Jlecek? Düzelinciye kadar neler göre - — ceğiz? Burada, şurada insanlar hayat- — larını nasıl tanzim edecekler? İşte, si- ze bir sürü sual ki bunların cevaplarını * Yeryüzündeki bu iktisadi hezeyan, — bu para şürişi dönüp dolaşıp, bizim ü- — zerimizde de tesirlerini yapabilir. Na- ği - sıl? Ne suretle? Bunları bütün tefer- — Trüatile ölçüp biçmeğe, bunların neti - — gelerini şimdiden sarih surette keşfet- — meğe imkân olmamakla beraber bazı noktalar üzerinde şimdiden durabili - Ü- riz. Bir kere, gazetelerde görüyorsunuz ğ— ki ihracatçılar, frangın düşmesi ile bü- M yuk zararlara uğramışlardır. Şimdi bir ' de İtalyan parasının düşmesi bu za- rarları arttıracaktır. İtalyaya hayli — mühim miktarda hububat ihraç eden — Türkiyenin henüz daha bir hayli ihra- — cat taahhüdü olsa gerektir. Bunlardan | — tüccarlar hep zarar görebilirler. Bu za- — rarların karşısında ihracatçılar, demek — istiyorlar ki bizim zararlarımızı Mer -- — kez Bankası kârının bir kısmından ö - — desin. Zannetmiyoruz ki Merkez Ban- ; V_kaqı bu kadar büyük bir fedakârlığa '_”_katlansın. Bakalım, münakaşaların ve — tetkiklerin sonu ne olacak? — Diğer taraftan ihracatçılar zarar ede- | cekler de ithalâtçılar kazanacaklar ımı" Bunu da pek zannetmiyoruz. Vâ - 4kıa henüz bedellerini ödemedikleri it- — halât için bugün bu nevi tacirlerin da- _._ha az Türk parası ödiyecekleri aşikâr- — dir. Fakat, ellerinde stok bulunanlar? — Ucuz ithal edilen mallarla piyasada ta- — cirlerin birbirlerine yapacakları reka- lermhnndaneticedezaranuğ- İthahtçılar harice karşı ekseriya ıı-. u kalırlardı. Dünyada yeni yeni O konulan muhtelif tahdidattan sonra — buma da imkân yoktu. Bugün ithalât - ç.ıhnn ellerinde bulunan stok mallar, kâmilaı bedelleri ödenmiş şeylerdir! Bıımm için bugün kârlı görünen itha- latıç.ılar bile neticede zararlı çıkacak - /— Üçüncü bir bakımdan da şunlar gö- |ze çarpar: Yabancı milletlerin para - Jları düştükçe bizim mallarımızın bu v ' mleketlerdekı fiatları o nisbette v Gi 2 Kalümci * LAÜ ei n z GOĞ gaze di muş olacaktır Bu yukseklık a -|L Resimli Makale 8. 8 Te Bazı adamlar çok iş çı- karırlar, bazılarının ise verimleri azdır, ayni de - recede, ayni saatle çalış- tıkları halde., z karanın sından, tir. Bunun sebebi kabili - yetten ziyade, çok iş çı- kullanmasından ibaret - işini hesaplama- vaktini ölçerek Hayatta muvaffak ol - mak, çok kazanıp, eğlenip, çok yaşamak is- tiyorsak yaptığımız bü - tün işleri hesaplamalıyız. Muayyen saatte yeyip içmek, muayyen saatte yatıp kalkmak yetişmez. İşimizi de ne vakit ve ne derece yapacağımızı bil - meli, ona göre çalışmalı - YAZ. çok Lsöz AaASI NDA ) Bir hokkabazı İnsan testerelerken Yaraladılar Meşhur hokkabazlardan — Labrole Kanadada Kebek şehrinin bir tiyatro- sunda hokkabazlık ediyor, ve sahnede bir kadını kıtır kıtır kesiyormuş, halk fevkalâde heyecanla bu işi seyreder- ken, seyircilerin arasından birisi fırla- mış doğru sahneye firlayarak kama- sını çekmiş ve hokkabazı sırtından vurmuş. Polis işe vaz'ıyed ettiği zaman: — Siz demiş, bü kadar insan kadı- nim, küstah katili bıçakladığıma neye kızıyorsunuz? Hokkabaz Labrole hastanede ö- nunmuş: a— Demek ki ciddi gibi insan ke- siyormuşum» diyormuş. . İngilterede seyyar postahane ve telefon santralları ayağına indirmek için büyük gayret- ler sarfetmektedirler. Son zamanlar- da seyyar postaneler ve telefon san- dolaşan otobüsler her mahallede dura- rak, mektupları almakta ve telefon et- meniz için sizi beklemektedir . caba bizim ihracatımıza zarar vermi - yecek mi? Gözlerimizi kapıyarak hük- medebiliriz ki bu zararın içtinabı kabil değildir. Dördüncü bir bakımdan da şunları görürüz: Hariçte klering, takas, ha - fifledikçe gümrük tarifeleri değiştikçe bizim ithalât işlerimiz, sanayi teşeb - büslerimiz, daihli fiatlarımız bunlar - dan mütemadiyen müteessir olacaktır. Hülâsa, dünyanın müvazenesinin bo- zuluşu bizim hayatımızda da zaten he- nüz teessüs etmemiş olan müvazene - nin bozulması neticesini verecek ve biz de bütün ahvale ve bunların üze- rimizdeki tesirlerine karşı muhtelif tedbirlerle mütemadiyen vaziyet almı- ya mecbur olacağız. Çünkü Türkiye de dünyanın bir parçasıdır. Milletler arasındaki iktisadi müna - sebetler tam bir hezeyan ve şuriş şek-i lini almıştır. Akibet meçhuldür. Buna karşı biz de halkça ve devletçe ted - birli ve hesaplı olmıya mecburuz. Ga- yet karışık bir devirde karanlık bir â- yalım! | HERGÜN - BİR FIKRA | Banyo Merhum üstat Ahmet Rasim, Hi- caz demityolunum açılma merasi - | minde bulummak üzere, bir tarih- te Şama gitmişti. ' Dönüşte bize orada edindiği in - tibaları hikâye ediyordu. Şamı evvelce ziyaret eüıuş olan- lardan biri sordu: — Orada filânca otel vardır. Peki meşhurdur. Gördünüz mü? — Evet. Esasen o otelde misafir kaldım. Fakat pek memnun deği - lim. — Neden? S Üstat, âdeti veçhile karşısındaki- — İlk gece banyoya girdim.. Son- ra temizlenmek için üç gün sıra ile | çarşı hamamına gitmek iktiza etti.. cevabını verdi. Gümrük kontrölü Yiizünden Fransa 1000 seyyah kaybetti Fransızca Lejour gazetesi” İngiliz gümrükçülerine fena halde ateş püs- kürmektedir. Bunun sebebi de şudur: Kraliçe Mari vapuru Amerikadan bin kadar seyyah ile İngiltereye — gelmiş, İngilizler kaçak altın var mı diye orta- hğı araştırmağa başlamışlar, İngiltere- den Fransaya kalkacak olan ve sey- yahları getirecek olan vapurun kalk- ma saati gelmiş, düdükler ötmüş, güm rükçüler kontrollerini bir türlü bitire- memişler, seyyahlar Kraliçe vapuru- İnun içinde kıyameti kaparmışlar, son |bir sandık kalmış, halk: — ÖOna da bakmayıverin diye me- murlara yalvarmışlar, onlar ısrar et- mişler, sandığı açmaya kalkmışlar, a- nahtarlar denize düşmüş. Nihayet va- pur-da kaçmış ve Fransaya da bin ta- ne seyyah gelmemiş, gene ayni gemi ile Amerikaya avdet etmişler , Bir sandık ve denize düşen anahtar yüzünden bin tane seyyahın bırakaca- ğı paradan mahrum olan Pransızlar bundan dolayı ateş püskürüyorlarmış. Bir radyo İstasyonunun başvurduğu çare Senjorj Holl şehrinde bir Tadyo |istasyonu mevcuttur. Bu radyo istas- yonu çok iktısadi bir çareye baş vur- muş fazla nazlanan artistleri kapı dı- şarı ederek, 900 bin frank kıymetinde bütün musiki âletlerinin seslerini cem' vapur düdüklerinden gök gürlemele- | rine kadar bütün sedleri org ile mey- Muhittin Birgen etmeden konserler veriyormuş. Bir romancının Kitaplarını okutmak İçin bulduğu çare Edga: Vaîiaı İngılterede büyük hır şöhret kazandıktan sonra eserlerini, Amerikada da yaymak istemiş, ve ye- ni dünyaya ayak basmıştı. Amerika- lılar fazla kitap akumağa düşkün ol- madıkları için ofun eserlerine lâkayd kaldılar. Vallas, meşhur zabıta roman- ları muharriri Vallas çıldıracaktı... Ni- hayet kendisini bir reklâm mütehas- sısına tavsiye ettiler. Vallas üstad ile görüştü, kârda yarı yarıya taksim usu- lünü kabul etti. Bakınız Vallas sonra Amerikada ne suretle meşhur oldu: «Hergün bir kaç kişiye otomobil çarpıyor ve kazazedeler mahkemelere müracaat ediyorlar, ve her defasında da şoförler haklı çıkıyordu. Sebebi de kazaya uğrayan kimseler Nevyorkun kalabalık caddelerinde Vallasın Tto- ı kudukl igiti Kait den geçerek otomobillerin altına düşü- yorlardı. Bu mürettep kazalar o kadar ço- ğgaldı ki, gazeteler Vallasın romanla- rından o kadar fazla bahsettiler ki, kı- sa bir zaman sonra Vallas milyonlarla kitap satmağa başladı. Milletler nelere ern çok gülerlermiş ; Fransız mizah gazetelerinden biri- si İngilizlerin, Almanların, İtalyanla- rın, Amerikalıların ve Fransızların ne gibi şeylere güldüklerine dair bir ya- zı yazmıştır. Bu mizah gazetesine göre İngiliz- ler buse teati ederken yakalanan sev- tamahkârlık hikâyelerine ve yahut a- cemi birisinin golf oynamalarına gü- lerlermiş. hikâyelerine, sarhoşluktan — evlerinin kapısını bulamıyanların - hikâyelerine bayılırlarmış. Ayni zamanda hizmet- çok gülerlermiş. İtalyanlar papazların hele şişman papazların hikâyelerine gülmeden ka- tılırlarmış. Amerikalılar da ucuz oto- mobillerin hikâyelerine çok gülerler- miş. Fransızlar ise komisyoncular ile aldatılan karı koca hikâyelerine bayı- © Burada sabahları alaca karanlıkta sesi gelir. Birdenbine kendinizi bir yatı mektebinde sa - nırsınız. Fakat bir saniye düşününce hatırlarsınız ki yeni peyda olan bu zil sesi belediyemizin yeni bir icadıdır. Fılhakıka beledıyemız sütcülerin sabahleyın lSTER INAN 151'123 lNANMA İSTER İNAN kulağınıza bir zil emrini vermiştir. tücünün geçtiğini 'İSTER İNANMA! — Sütcü, avâzelerile halkı rahatsız ettiklerini görmüş, menetmiş, ve süücülere birer zil alarak öyle gezmeleri Şimdi Bursada düdük sesini işiten halk nasıl süprün- sütcünün geçtiğini anlamaktadır. anhyorsaıılsanmışıttigımmanda ' Dh BF ÜN —F Sözün Kısası Mâziden bir hatıra E. Talu zz stadım merhum Ahmet Rasimi gene buüğünlerde, cürmü meşhut kanunu münasebetile rahmetle yade « diyorum. Bizim, onunla, müşterek bir cürmü meşhut maceramız vardır. Daha doğrusu macera benim.. O ise sadece şe- — faatçi mevkiinde kalmış, fakat beni de — epey mühim bir vartadan kurtarmıştı. Bir ramazan günü, ikindiyin Şehza « |debaşına çıkmıştım. O vakitler, rama « zanda, Direklerarası piyasası bir âlem- di. Ben de, on sekiz, yirmi yaşında api- ko delikanlı, her sene de bir defa te - celli eden bu çeşmiçerez fırsatını hiç ka- çırmazdım. İşte o gün arkamda bal rengi, kadifa yakalı pardösü, ayağımda göderi konçlu rugan fotinler, elimde gümüş savat sap- h yılan baston, Eminönünden çeyreği verip içine kurulduğum paytonla ka- pağı oraya atmış, bir aşağı bir yukarı gezinmeğe başlamıştım, N Çukuürçeşmeye sapan khenın başın- da Fevziye gazinosu vardı, Üstat oras... | da oturuyormuş. Beni gördü ve cam. ; |parmaklarile tıkırdatarak içeriye ça « ğırdı. Biraz oturduktan sonra, birlikte, caddeye çıktık ve kalabalığa katıldık.: SŞundan, bundan bahsederek, yan yaz” na yürüyorduk. Önümüz sıra da, ağır ipekli çarşaflar giyinmiş, peçeleri sım- sıkı kapalı iki kadın, bir de yüzü açık beyaz başörtüsü çenesinin altından iğ- ne ile tutturulmuş muhafız bir kocaka- rı gidiyordu. ' Kalabalık o kadar kesif idi ki bazan omuzlar çatışıyor, insanlar yüz yüze soluk soluğa geliyorlardı. Bir aralik; nasıl oldu?. Ne oldu?. Çapkının biri, vaziyetten istifade ile önümüzdeki kadınlara el ile tecavüz « de bulunarak müteakiben sivişti mi? Bilmem.. rafa döndü ve avazı çıktığı kadar bir alay şutum savurduktan, maada:..... — Polis!. Polis!. diye seslendi. Saraçhaneye ve aksi istikamette Be- yazıda doğru akmakta olan insar seli © dakikada durdu. Nereden peyda. oldu- ğu anlaşılamıyan bir de polis memu « ru lâhzada yetişti. Acuze ona beni gös- tererek: Ş — İşte bu! dedi. Al, gotur polis e - fendi? Ben: — Sebep? diye soracak oldum. Karı:. — Utanmadan sebep mi soruyor « sun? Sana... Paşanın haremine sataş - mayı öğretirim. Zaptiye kapısını boy- la da, yarın anlarsın! demez mi? Polis, paşanın adını işitince gayrete düştü. Beni zorla sürükliyerek götür- mek istiyordu. Ben utancımdan yerle- re geçecektim. Nutkum da tutulmuş, kendimi müdafaa edemiyordum. Al - lahtan, sevgili üstadım Aaraya girdi. Kendi hüviyetini memura belli ettik - ten sonra, benim böyle şeylere müte - casir olamıyacağımı, esasen caddede beraber yürüdüğümüzden, bana isnat edilen suçu kat'iyyen işlememiş oldu- ğumu, işleseydim kendisinin meşhut ve - malümu olacağını söyledi de, yakamı o sayede güç kurtarabildim. Yoksa o0 vakit, hele araya mabeyin kodamanlarından birinin adı karıştı mı, cürmü meşhutların cezası bugün - kü gibi kanuni değil, insan gözünü açıp kapayıncıya kadar maazllah Fizanı boylardı. Cumhuriyet kanunları ise, adalet ve hakkaniyete dayandıkları için, kestik « leri parmağı acıtmıyan cinsindendir. SĞAR Kıdın medenileşirse İlk defa dudaklarını boyar Ruslar, Eskimoları medeniyete sok- mak için uğraşıyorlar... Bu - hususta hayli muvaffak olmuşlar, şimdi — içle- rinden bir çokları Rusçayı gayet iyi konuşuyorlarmış. Eskimo — kadınları medeni olduklarının ilk eserini dudak- larını boyamak suretile ispat etmişler, ve Rus medeniyetini dudak boyası var |diye beğenmişler. Fakat kocakarı ifrit gibi bizden taş,,