SON POSTA < TELARLER MAD ee Moeaananin M Nasıl eğleniyoruz : Yarı alafranga yarı alaturka düğünler Kurtuluşta bir toplantı Dansta eksantrik figürlerin haddi hesabı yok, Rı yok, Rumba ve karyoka gibi nevzuhur dansların numaralarını da tangoya karıştırıyorlar, ortalığı Jon Kravfortlar, Greta Garbolar, Simon Simonlar, Klark — Gabller doldurmuş —- Şöyle buyurun ! — Hayır, şöyle buyursunlar. O ta - raf zaten kalabalık. Bir elimizde pardösülerimiz, bir eli- mizde şapkalar, hakkımızda karar ve- recek bir alay yabancının karşısında duruyoruz. İçtimai hayatımızın edüğün» denilen vâkıasında, amma sade bu arada, mey- dana çıkan bir «erkek ve kız tarafı» var dır. İşte onlarla karşı karşıyayız. Gelin ve güvey kim bilir nerelerde, kimleri darıltmamakla uğraşıyorlar, Nihayet kapının önündeki kararsız - lhık kulaklarına kadar varmış olacak ki koşuştular. Kadınlarımızı beyaz elbi - sesinin uzun eteğini toplamış, telli pul- lu gelin, erkeklerimizi sinek kaydı tı- raşlı genç güvey yakaladı. Boydan boya masalarla dolu olan sa- lona bitişik bir odaya oturduk. Bu düğün yarı alaturka, yarı alafran: ga olacak. Yaşı kırktan yukarı olan akrabalar incesaz istemişler. Gençler de carzbant- sız olmaz demiş. Eski huvardalardan bir amca daha ileri giderek iki tane de şişmân çengi uydurmuş. Çengiler kenarda sıralarını beklerken kafayı adamakıllı kirişliyor- lar, Şimdilik sıra incesazda. Fasıllar, fa- sılları, peşrevler, peşrevleri takip edi- yor. Curcunalarla halk türkülerini, pi- yasanın moda şarkıları kovalıyor. * 1 umi barda danseder gibi oynuyorlar. | Eski ramazanlar ve kulaktan kulağa an- Eğzantrik figürlerin haddi hesabı yok, |latılan «devri sabık» hovardalıkları. rumba ve karyoka gibi nevzuhur dans-| — Gençler artık birbirinden hoşlandıkla ların numaralarını da tangoya karış -|rını saklamağa lüzum görmüyorlar, mi- tırıp marifet gösterenler hemen hemen |nimirff plânlarla iskemlelerin yerleri ekseriyetteler. , değişiyor, daha tenha odalara, loş bal- Gelin hanım, parlak kâğıtlı bir sine-|kona kolkola girip arka arkaya çıkan ma mecmuasından kesilmiş resimler |çiftler fazlalaştı. Bu küçük gezintiden gibi. dönen bayanlar salona muhakkak du - Bakışı Juan Kravfortu andırıyorsa,|dak boyalarını tazelemiş dönüyorlar. duruşu Greta Garboyu hatırlatıyor | Kafalar kıvamını buluyor. Zayıf bir Şimdi bu yan bakış tıpkı Simon Simon, | delikanlı bitmez tükenmez bir kasap o- şu hafif tebessüm Marlen Ditrich. yununa girişti. Heveslenip arkadaş ol- Dedim ya, parlak kâğıtlı bir sinema|mağa kalkanlar, birer birer yerlerine mecmuasından koparılmış ayni kıya -|döndükleri halde o, birteviye sıçra fetteki yıldız fotoğrafları gibi bir ge-|makta, lin. Cazbant çoktan ikinel plânda kaldı. Damat ta aşağı kalmıyor, gözlerini| Güzel bir kızcağız, sendeliyerek zey- daldırışile Fredrik Marşa, saçlarını el|bek oynuyor. ayasile arkaya atışı Roland Kolmana,| Bir kül oğlan kazaskayı rahmetli kapılardan göğsünü şişirip yan yan gir- | Şeyh Şamili haptedecek kadar mükem- mesi de Klark Kaybl'a benziyor. mel becerdi. Kulağıma sık sık çaltak hitaplar: Sonra hep bir ağızdan, - züppesi, il Eski düğünlerde kahve şerbet içilir, pilâv zerde yenir, «işretle melüf» olan- larsa bir kenarda çakıştırırmış. Şimdi kahve ile şerbetin yerini likör- le fondan almış, pilâv zerde küçük me- ze porsiyonlarına tahavvül etmiş, Giz- H çakıştırmak ta büsbütün ortaya çı »| — Maşeri, tiyarı - bağırdılar: kıp, kadınlı srkıkn becerilir olmuş. — Maşer. — Çiftetelli isteriz, çiftetelli. Bu sade yüksek sösyetelerle onların| — Mami. - Klârnet keyifli keyifli ötüyor, keman peykleri ölan semtlerde değil, Aksa -| — Erenler, baygın. çünbüş mest, pullu elbiseleri Tayda, Mevlânakapıda da böyledir. — Ahbabım. parıl pırıl şişman hatun çifletelli oy - * — Fakiri pürtaksir. nuyor. Cazbant başladı. Dansı gelin ile gü-| — Hu hemşire. * Yanımdaki ressam arkadaş, en aca - vey açarmış. Açtılar, Meydan biraz dar amma işin üstadı çok. Üstadı kelimesi Ekzantrik figürlerin haddi hesabı yok, demeli. Bir hususi toplantıda değil, bir u « Kafalar tütsülendikçe etiket iflâs e- diyor. Söz komplimandan son filimle « re, poker ve briç partilerine dönüyor. İhtiyarlarda tavlayı, meşhur ahçı - ların maharetlerini, ha!lındmyo,r]ır. CÖNÜL İŞLERİ' yor, Her şeyden evvel şunu söyliye- yim: — Köylü delikanlı, şehirli kız yok- tur. Seviye meselesi vardır. Silivri- de değil, Erzurumun en küçük bir köyünde doğmuş olsa bile her han « gi bir erkeğin bir İstanbullu kızla evlenmesinde hiç mahzür görmem. Yalnız aralarında seviye, tahsil, his, varlık müsavatı olmak şartile, E - ğer bu meselede bunlar varsa akra - badan bir kızın varılacağı düşünce: si evlenmeye mâni olamaz. Eğer bunlar yoksa mesele tetkike müte - hammil değildir. Mektubda latsi]â:! mevcut değil. Fakat bana öyle geli- yor ki mesele şimdiki halde sırt mad- I | j yip pozisyonu bir an içinde karnesine tesbit ettikten sonra, bana: — Dikkat ediyor musun, diyor, çif- tetelli ihtiyarlara eski zevki veremiyor artık. O zaman erkek meclislerinde ka- dın bulunmazmış ta çengi gönüllere sultanlık edermiş, fakat şimdi... Elile sirti yarı beline kadar dekolte kadınları eriyor. , ya delikanlıların baline — Baxt Bunlar çiftetelliyi milli bir oyun zannediyorlar. Orijinal olsun di- istiyorlar. Şu (dans oryantal) falan 'yok mu? İşte öyle. Bir de tabil işin is - tihfaf tarafı var. Sözüm meclis hari - ci bu saçları enselerine top top olmuş; briyantinleri şakaklarından akan de - likanlılar asri de, maziyi yadelmeğe te- nezzül etmek suretile içinde bulunduk- ları şu cemiyete lütfen şeref veriyor - lar, Ressam arkadaşın teşhisi müthiş realist. Birbirlerine göz kırpıp el çırp- maları düşüncelerinin tıpatıp böyle ol- duğunu gösteriyor. * Elinde yarım bir kadeh, papyon gıra- watının bir kulağı iyiden iyiye sark - mış bir delikanlı, sola sağa, öne ar - kaya vnlpahvırık söyleniyor. r, ne gürültü, ne balık. Paroldonör yarım saattenberi nişan - lmı kaybettim. Arıyorum, arıyorum “ Bu, evlenmenin Dayandığı temel /|Çürük olacak!,, Unkapanında oturan bir genç kız, ağlebiihtimal müsteâr ismile Bayan Aliye bu yıl Silivrideki akrabalarını ,Ziyarete gitmiş, orada bulunduğu sı- rada gözleri köylü bir gence takıl - mMış, ilk zamanlarda bu takılışa ken- di de gülmüş: — Aramızda çok fark var, diye düşünmüş, fakat sonraları bu genç onun kalbinde öyle bir yer yapmış ki İstanbula döndükten sonra deli - kanlıya bir mektub yazmuş, ondan: — İstanbula gelirim, evleniriz, , şeklinde bir cevab almış, hâdiseyi bilvasıta annesine anlatmış, annesi de Silivrideki akrabala bir mek- tub yazarak gencin içtimcsi vaziye - tini sormuş. Mesele burada biraz ça- tallaşıyor: Meğer Silivrideki akra - baların kızı da bu delikanlı ile ev - lenmek arzusunda değil mi imiş? Neticede bu iş de a.nlaulmış ve anne- si Aliyeyi bir kenara çekerek: — Kiziım vazgeç, akrabalarımızla Bozuşacağız, demiş. ; Şimdi Aliye benden nasihat sorur a . di sahasında mütekabil bir istekten ibarettir. Bu takdirde de kurulacak yuva çürük bir temel üzerinde ola- cak demektir. ... Hasköyde Nazmi Dertliye: Adı N. ile başlıyan genç kız, an- lattığınıza bakılırsa evlenme çağına girmemiştir, tahsili de yoktur, Pen- cerenin perde aralığından başlıyan göz tanışmasının sizde aşk doğurdu- ğuna neden hükmediyorsunuz? TEYZE * Genç bir kadın ayağa kalktı. Süzgün gözlerini etrafında peryane gibi dola - şan delikanlılardan birisinin gözlerine dikerek: — Benimle dondurma yemeğe - kim Kıskanclık yuzunden en sevdiğim arkadaşımı oldurdüm Karım tenis hocasile bana hiyanet ediyordu. Alda- tılmış olmak beni mahvediyor, bu fikir bir burgu gibi yüreğimi deliyordu..kararımı verdim. Arkada- şımı öldürdüm, karakola gittim teslim oldum İngilizler — soğukkanlı — adamlardır. Her şeyleri ölçülü, hesaplıdır. Bir Fran- sızın, İspanyolun hareretlendiği bir vak'a karşısında onlar yalnız omuzla- rını silkmekle iktifa ederler. Dünyanın en korkunç hâdisesi, en muazzam ni ne bileyim, insan oğlunun âsâ- bında derin ihtizazlar vücude getiren ber hangi bir sebep İngiliz için, bir du- dak büküntüsüdür. Böyle olmakla bera ber, İngilterede de beş parmağın bir ol- madığı, bazan, hattâ ekseriya İngilizle- rin de soğukkanlılıklarını muhafaza ede medikleri, bir hiç yüzünden, adam bile öldürdüklerini bir Ingilizce gazeteden aldığımız ve aşağıda anlatacağımız şu facia ile anlaşılır : Viler ailesi gayet mes'ut bir yuva - dır. Vilerlerin geliri yerinde, dört beş odalı dayalı döşeli bir evleri, radyoları, otomobilleri vardır. Bu ailenin bir de, tenis muallimlerinden bir aile dostu vardır. Bu aile dostu, işsiz bir adam - mış, Çünkü tanrının yirmi dört saa - tini, güzel Madam Vilerin yanında ge - çirmekte imiş. Tabiatile otomobil sür- mesini de bildiği için bundan dolayı da, Bay işinde, akıl karartan, göz nuru döktüren hesaplarla uğraşırken tenis hocası, bayanile birlikte atomobile at- hyor, şu dağ senin, bu tepe benim di - yerek geziyorlar. Ve geç vakitlere ka- dar şurada burada kalıyorlar, O kadar ki, ekser akşamlar Bay Viler eve gelin- ce, karısının güleryüzile kârşılaşacağı yerde, evde pineklemekten bıkmış u- şağın asık suratına VE: «Madam, tenis hocasile beraber çıktılar..» nakaratına maruz kalıyor., Bir.. iki.. üç.. Bu işin böyle devam edemiyeceğini âanlıyor. Uyku uyuya - miyor. Aldığı uyku ilâçları sinirlerini bozuyor ve delice bir fikri sabit burgu gibi kendisini yemeğe başlıyor: — «Karım beni, en iyi arkadaşımla aldatıyor...> Vaziyetler, bu düşüncesini kuvvet - lendiriyor. Karısının arkadaşına karşı olan muameleleri, ona karşı âdeta âşı- kane sözleri, candan gülüşleri, içten gelerek hizmet edişleri, ve nihayet en ufak bir rahatsızlığile üzülüşleri, Vi- leri çileden çıkarmıya yetiyor.. Artık kararını vermiştir. Münasip bir fırsat kolliyacak ve o bütün çocuk- luk, gençlik, sıkıntı, bolluk çağlarını birlikte geçirdiği, pek sevdiği arkada - şını öldürecektir. Bir gece... Zifiri karanlık... Gökte ancak parıldıyan yıldızlar var. Her ye- ri derin bir sessizlik kaplamış.. Bir ayak takırtısı. Seçilemiyen ko: yu bir hayal hızlı hizlı yürüyerek bir evin önünde duruyor, hafifçe kapıyı çalıyor. Kapı açılıyor, Ufak bir şamdanın ür- perttiği sarımtırak ışıklarda tenis ho- casının yüzü görüldü. Tenis hocası, se- bepsiz yere darılttığı o çok sevgili ar - anın gönlünü almıya — gelmiştir. Yüzünde pişman olmuş, ayni zamanda acıyan bir insanın edası vardır.. Vilerin bir elinde şamdan, öbüründe kavuçuktan bir matrak vardır. Pija - malarını giymiştir.. — Niye geldin? — Kardeşim Sam.. Neden bu kadar sinirlisin? gelir? dedi. Az daha parmağımı kaldırarak: — Ben bayanım! diyecektim. Fakat göz göze durduğu genç benden daha atik davrandı. Kol kola çıktılar. Arkadaşım kıskançlığımı görünce te- selli etti: — Aptallaşma, o söz beraber giden adam için söylenmişti. Bak, senden ni- ce nice bin kere açıkgöz, bu işin ehli olan baylar kalktılar mı? Hattâ şu kar- şıda dazlak kafası parıl parıl parlıyan kocsı bile kımıldanamaz. Hele bir kı - mıldasın... Kaba adam, geri adam diye adı çıkar — Defol, ne istiyorsan — söyle. İş var, — Yahu beni kapıdan böyle mi kâlf şıilıyorsun.. İzin ver de içeriye gireyi ve konuşalım.. Yavrum sen galiba fazla içtin bü a şam.. Böyle ayazda konuşmak ol Haydi içeri girelim... Ve içeriye giriyorlar, Viler önde, DE rik arkıdı, merdivenleri acele acele kıyorlar. Kütüphane qdpşndı ka ka duruyorlar. — Söyle bakalım, derdin nedir? — Yahu, ben sana ne yaptım. $ kendi kendine bir darılıp bir barışıyo sun, Bu bize yakışmaz. — Onu bunu bilmem. Defol git. Sef bir dakika bile burada görmek istemi yorum. Seni namus düşmanı seni. Gözleri parıl parıl yanan, yuvalarılt? dan fırlamış olan Viler yırtıcı bir p&? gibi arkadaşının üzerine - saldırıyo Bundan kurtulan tenis hocası bir hi le ile bu tecavüzden sıyrılıyor. Şimâ altalta, üstüste yoerda — debeleniyor! Solumalar, hırıltılar ve arada — sıraö anlaşılmıyan sözler, odayı kaplıyor. Arkadaşına nisbeten daha güçlü wvetli olan Viler, onu tekmeliyor, tif malıyor, tırmalıyor. Artık son dakiki lar. Derikin bir eli serbest kalmıştıl Vilerde beyaz bir şey görüyor. Caf havlile saldırıyor. Bu Vilerin pijama sının arbedede kopmuş olan - koludüft” Yakalıyor ve ani bir hareketle bunu © sevgili arkadaşının boynuna doluyor Sıkıyor, sıkıyor, sıkıyor.. Ne bir ses, bir nefes.. Viler havası boşalan bir lon gibi sönmüştür.... Facia bitmiştif Arkadaş katili olan Viler, ne yapt? ğını bilmiyerek gözlerini açıyor, © bulduysa alıyör, orayı, burayı karış! rıyor, sonra giyinip elini, yüzünü yıd yör.. Sanki mühim bir vazifeye gidel miş gibi en yakın polis karakoluna KU" şuyor, bütün bu faclaları anlatıyd N Köyde mışıl, mışıl uyuyan mada — Beni tevkif ediniz komiser. gİ ” Ne oluyorsun?| sevgili arkadaşımı kıskançlık yüzült den nlduı-dum rlı ğ mnzallah mahvolur. * İ Pardösülerimizin yakalarını kaldif mış, dönüyoruz. Bayağı soğuk havada dondurma meğe giden çifte bir ara sokağın kö £ şesinde rastladık. Biribirlerine iyi sokulmuşlardı. Öyle hararetli konuşt yorlardı ki bizi bile farketmediler. Ö zaman anladım: Dondurma ye nin burada mevsimle hiç bir alâl yokltur. Bu da her şey gibi muayy& sosyal münasebetlerin zaruri bir n€ #icesinden başka birşey değil. Kemal