K Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın tariht tefrikast Ucu çengelli sırıklar ve küreklerle düşman gemisine dayanılarak müm - kün olduğu kadar çabuk açıldılar. He- nüz yüz kulaç kadar açılmışlardı ki güverteyi baştan başa saran — alevler kıç kasarayı da kaplamıştı. Birdenbire korkunç bir patlayış ol- du. Sanki denizin ortasından bir yanar- dağ fışkırmıştı. Kollar, bacaklar, başlar ve gövdeler ışık bir halde havada uçuyor- büyük çatırdılarla p rçalanmış suya gömülmeye başla - m şti. Uzun Veli ile arkadaşları Reisin el- ler ni öpüyorlar, arkadaşlarile sarılıp ö- töşüyerlerik Küçük Alinin ise yalnız elini sıkı - yorlradı. Hâlâ suçlu gibi duruyor, İsyas Reisin kendisine darılıp darılmadığını öğrenmek istiyordu, Ayni zamanda kendisine verdikleri bir çevre ile başı- nı ve yüzünün burnundan aşağısını ört meğe çalışıyordu. Kırlı Hasan: — Şimdi Mansuru almağa gidiyo - ruz, değil mi Reis? Diye sordu. — Evet.,. Haydi, geç kalmıyalım. Akşama doğru Barselona açıklarına yaklaşınca ileride bir sandal ve bu san- dalı kovalıyan irili ufaklı bir kaç kayık yördü. Öndeki sandalda iki kişi vardı. Bunlardan birisi baş tarafta duru - yordu, diğeri daha gerideydi ve baş ta- rafta olana sırtını vermişti. İkisi de bütün kuvvetlerile gekiyorlardı. Arkadaki sandallardan ikide bir tü- fek patlıyordu. Gittikçe yaklaşryarlardı. llyas Reis o tarafa baktı. — İşte, Mansur... Çabuk olalım. Durmuş... Git prova toplarından bi- rini ateşle. Kim olduğumuzu anlasın- lar. Sonra genç bir levende şu emri ver- di: — Bayrağı çek... Görsünler... İlyas Reis böylelikle, Mansuru kova- hyanları Yorkutmak istiyordu. Umduğu gibi oldu. Kayıklar kaçmağa başladılar. Yaklaşınca Mansurun ellerinde kü- reklerden başka biz de tabanca gördü- ler. Sandaldaki diğer adamın bir İs - panyol olduğu, limanda onun sanda- lına binerek korkutmak suretile bu - ralara kadar kaçzbildiği anlaşılıyor - du. Mansur güverteye çıkınca kayıkcı kaçmak istedi. Bir levent: — Kaçıyor.. yakalıyalım. Dedi, Fakat Mansur ona mâni oldu: — Hayır... Bırakın, Pek uslu bir a- dammış. İnatçılık etmedi. Kuşağının arasından bir kese çıkar- dı. Kayıkcıyç; seslendi: — Hecey! Al paranı! Güle güle harca... Diyerek teknenin içine fırlattı. Kayıkçının korkudan büyüyen göz- leri şimdi sevinçle parlamıştı. Kürekle- ye asılmadan önce son defa selâmladı kürek ve: — Güle güle gidin... run, gene buyurun!.. Diye bağırdı. ; İlyas Reis Mansuru bağrına basar- ken Kırlı Hasana: e — Haydi yoldaşım, gdümene geç... Artık Cezayire gidebiliriz Diyordu, Gene buyu - ... Fakat bütün şu büyük işlerin arasın- da Ayşenin macerası hepsinden mü - himdi. Herkes onu konuşuyor ve me- rak ediyordu. Ayşe İlyas Reise leyince genç adam onu Ona sordu: kim olduğunu söy- hemen tanıdı. — Şimdi ne yapmak istiyorsun? — | — Sen ne istersen onu yap... Genç kız boynunu bükmüş ve aşk dolu gözlerle İlyas Reisin bakışlarına dalmıştı. İlyas Reis de ona bakakaldı. Onun gözlerinde en parlak bir ışıkla yazıl - mış olan şu sözleyi okuyordu: — Seni seviyorum. Genç kızın: — Sen ne istersen onu yap! Diye boynunu biikmesi o kadar| hoşuna gitmişti ki... Demek ki bütün ölüm tehlikelerini güçlükleri göze al - ması İlyas Reisi sevdiğindendi Küçükken kızın ona gösterdiği sev- giyi hatırladı. Bütün intikamların alındığı bu mes'- ud günde Palabıyık Ömerin kızı da mes'ud olmalıydı. İlyas Reis onun elinden tuttu: — Çok yoruldun. Haydi seni ka - marana götüreyim, Dedi, Genç kız çocuk gibiydi. Ne söylerse hemen yapıyordu. Leventler birbirlerine gülümsiyor - lar ve göz kırpıyorlardı. Kamaranın kapısı kapanınca yukarı- da bir levent şarkısı başladı. İlyas Reis genç kızı bağrına basmış, SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera ORSANIN KIZI Numara : 87 kucaklamıştı. Bir iki dakika öylece kaldı. Songa sordu: — Gelin olurken neler istersen dü- şün de bana söylersin, olmaz mı? Genç kızın gözleri derin bir saadetle parladı, | — Yalnız bir şey istiygrum. Zaten bunu daha evvelce bana adamıştın! — Nedir 02... — Babamla akına giderken bana Venedik kadifesi getireceğini söyle - miştin. — Ne zaman? — On iki yıl oluyor... İlyas Reiş Palabıyık Ömeri hatırla- makla üzu*yyor, fakat kendisine kar - şı o zamandanberi bu kızın sevgi duğ- | duğunu anlıyarak seviniyordu. — Şimdi yalnız kadife ile iş bit - mez. S/n başka şeyleri de düşün.. ok maz mı? Bir hafta sontg Cezayirde büyük bir düğün vardı . Hayreddin Bey bütün Cezayir hal - kına ziyafet çekiyordu. 'Tâmam yirmi levent evleniyordu. Bunların en başlarında İlyas Reisle Ayşe vardı. sSON —— —— Bugünkü Program iST! 'ANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla TTürk müsikisi, 12,50: Hava- dis, 1306: Plâkla hafif müzik, 13,26: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Çay saati, dans musikisi. 19.30: Hiş- ref spor musahabeleri. 20: Badi ve arkadaş- ları tarafından Türk muzikisi ve halk şarkı- darı, 2030; Hikmot Rıza ve arkadaşları tara- fından Türk müsikisi ve halk şarkıları. 21: Solo plâklar. 21.30: Orkestra: 1 — Besthoven (Koryolan, üvertür). 92 — Strauss (Dalgalar valsi). 3 — Haydn, (Sere- nade). & — Balnt - Sasns, (Samson ve Dali- la'dan parçalar). 8 — Chopin Şanson trist. 6 — Drigo CTarla kuşları) Vala. ? — Bullivan (Mikado operetinden parçalar). 8 — Seve - rac (Aşk penceresi). 22.30: Ajans haberleri, BÜKREŞ$ 1840: Hafif müzik. 19.20; Müsahabe. 19.40: | Plâklar. 20: Müsahabe. 20.15: «Tosca> opera- || g1 2045: Haberler. BUDAPEŞTE 18: Koro. 1850: Spor. 19: Senfonik caz. 20. 15: Sonalar, 2115: Orkestra konsari. 2240: Haberler. 28: Mühtelif havalar. 44.10: Çin- gene orkestrası. 15: Haberler. PRAG 1010: Almanyadan nakiller. 1945: Haber- || ler. 20: Haberler, 20:10: Çek edebiyatı. 20.20: OÖrkestra, 21.15: İstasyon orkestrası. 2215: Muhtelif havalar. 23: Haberler. 2315: Plâk- lar. 2345: Rusya haberleri. VİYANA 20: Haberler. 2010: Musahabe. 20.30: Mü- gahabe, 21.45: Benfonik konser. 23.10: Danz havaları. 1: Plâk neşriyatı. VARŞOVA 18.10: Spor. 18.20: Kitabiyat. 18.30: Haber- ler, 18.38: Haberler, 19.10: Müsahabe. 19.20: Könser. 19.50: Okuma. 20.5: Filarmanik kon- Ber, 23: Dans plâkları. Yarınki Proğram İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâklâ Türk musikisi. 12.50: Hâvadis. 18.05: Plâkla hafif müzik. 13.25: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1830: Çay santi, dans musikisi. 19: Amba- sadörden varyete müziki nakil. — 20: Vedia Rızanın iştirâkile Türk musikisi ve halk şar- kıları. 20,30: Münir Nureddin ve arkadaşları- nn iştirâkile Türk musikisi ve halk şarkı - ları. 21: Solo plâklar, 2130: Orkestra. 1 — Joh. Strauss (Venedikde bir gece) Ü- yertür. 2 — Sehubert (Rozamond balesin - den) parçalar. 3 — Dvorjak (Slav dansı No 16), 4 — Heuberger - (Opera Balosu). 5 — Terhülkowski Şan san parol. 6 — Brahma Vals. 7 — Mousorgiki (Kalenberg dağında bir gece). 8 — Brahms (Macar dansı -6-). 2230: Ajana baberleri. ——— * Son Posta * Latanbul Gelir ve Para BORSASI 1-10 1936 Türk Derlet Borçları Lira | Kira 95 74'T.B I 72.30 || ©6 8 Hazine B. 48,00 96 78 'T. B. II 00,00 | Lira | Zi 82.00 || İat. Treomray 22,50 10,00|| Bumonti 9,25 10,C0|| TTerkos M,75 | Merkes B.D. — B9,2S|| A. Çimento — 12,00 || Krş. | (20 7. Frangi 000.00)| 1 Mark l 125,00)! 20 Drahmi 6X1,00 20 Leva 000.c0|| 20 Ley | Borsa Dışında LK | LK || Mabaan Bon. 0505 00,00| Gayri 00,00 103.00/ Altın l n $7/0)) Meeldiye Dokio_r Hatız Cemal Dahiliye — mütehanmsz Pazardan maada hergün 3.6 Divanyolüu (104) No. Telefon; 22393 Tel. Kandilli 38. Beylerbeyi 48 Bir Doktorun Günlük Cuma Notlarından — (*) Uyku Binirlerimizin, beynimizin, adalâtımızın yorgunluklarını gideren en güzel bir tâ- mir vasıtasıdır. Uyku karanlıkta olmalı- dir. Gündüz Uykusu normal — sayılmaz. Uyku deliksiş tâbir edilen şekilde olma- hıdır. Rüya görmek iyi bir şey değildir. Gece uyanmak ve tekrar uyumak, gece- leyin sik sık İdrara kalkmak tabil sayıl- maz. sebeblerini araştırmak ve böyle vak'ılarda afle doktoruna müracaat ot- mek Tâzımdır. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya < rürlerdi ama araları pek iyi Yazan: Pierre Fontaine Jean Gazau ile beraber bir «erkânı- iyi bir rehber ve benim için rehberden ziyade bir dost olan Jean Gazau bana daha başka dağlara çıkmanın zorluk - larından, onlara gitmek için geçilen yolların güzelliğinden bahsedip duru - yordu.Ben Vismes dağına çoktanberi gitmek istiyordum ama arkadaşımın bundan kaçınmak niyetinde olduğunu anladım. Bunu bana açıkça söylemi - yordu, çünkü ne kadar tehlikeli olur - sa olsun, bir seyahatten dönmeği kib - rine yediremezdi. Fakat ben harita ü- zerinde bir yol gösterince o hemen ba- na başka istikamette bir yoldan bahse başlıyordu. Önce bu hal beni eğlendiriyordu, fa- kat nihayet merakımı mucip oldu, hat- tâ beni sinirlendirmeğe başladı. Şid - detli denecek bir tavırla: — Anlıyamıyorum, Jean, dedim, yoksa siz Vismes tepesine gitmekten korkuyor musunuz? Böyle bir lisan kullandığıma hemen mahçup oldum ama Jean kızmadı ve ukalâca bir eda ile: — Şubat ayında «Ağlıyanlar tepesi- he» giden, ölüme meydan okumuş olur dedi. Şimdi de darbı-mesel icadı hyacağız?.. Ama ben bu tabiri kadaşlarınızdan da duydum; ya «Ağlıyanlar tepesi» den — Bir dağ hikâyes bikâye; masal değil... siz de bâtıl itikatlara ina - lan herkes gibi elbet benim de bâtıl iti- katlarım vardır. — Neye o dağa «Ağlıyanlar tepesi» demişler? — Yürekler acısı bir vak'a,.. O fa- ciaya karışmış adamları ben de tanı - dım; hele ikinci kısmını benden başka görmüş gimse kalmadı. Siz yine gü - lümsüyorsunuz; hele bir anla bakın tuhaf bir şey mi... Dinledikten sonra oraya gitmekten belki siz de vaz- geçersini: — Anlatın bakalım!., Frida, bize rom- lu iki grog getirin, çok sıcak olsun... y yedi yıl oluyor... Her zla kar yağmış, dağlara çıkmak pek zorlaşmıştı. Cenevre'de o- türan bir ecnebi diplomat, Vismes'den | daha öteki büyük Vözin tepesine git - mek istemiş, gelip Poppi kardeşleri a- İyip dı layım da |Y Çeviren: Nurullah Ataç uydurmuş, - dansetmekte — olduklarını — gördü. Kimse önüne geçemeden hemen atılmış ve birdenbire karısı Lisa'yı kars l dan p dişarı çıkardı. Tt sesini çıkarmadı, içerdeki- ler de yerinden kımıldanmadılar yal « nız biri: «İşi çıkmakta doğrusu hayli geç kaldıs dedi, ötekiler de başları ile tasdik ettiler. «İki kardeş bir evde otururlardı; hanedeki kavganın neticesi ne ole duğunu öğrenemedik; ertesi sabah ikis — si de beraber evden çıktılar, dağa işle« rini görmeğe gittiler. 4 «Lisa bir daha dansa gelmedi, Ray e mond isinden de somüurtkan olduj — yalnız Philibert, hiç bir şey olmamış — gibi, eski hayatını sürmekte devam ete t. Koca kanlar: «Raymond dedikodu yapılmasın diye kardeşini evden bırak« miyor» dediler ama iki kardeş de kime seye bu meseleye dair bir şey söylemee. di. «O evin içinde her dalim fırtına kopas cak gibi bir hava vardı. Bazan bir iŞ konuşmak için Raymond'u görmeğe gi- derdim ama o sinirlendirici süküta da« yanamaz, söyliyeceğimi sonra hemen kaçardım. ayet şubat ayı geldi ve Poppf kardeşler o ecnebi diplomatla konuş« tuktan sonra, Vezin yolunun açık olup - lolmadığını anlamak için gittiler, «Yirmi dört saat geçtiği halde on « lardan hiç bir haber çıkmadı; hepimiz merak etmeğe başladık. Çocuklar, ons ları uzaktan görür görmez haber vera mek için yola çıkmışlardı. Lisa hiç dur« madan: M k bir felâket oldu! de« yordu. Biz onları aramak içim bir kafile halinde yola çıkmağa hazıre landığımız sırada Raymond geldi; yala nızdı, perişan bir hali vardı, deli gibi bakıyordu, elleri de boştu. «Kesik kesik konuşuyor, karma ka- - rışık sözler söylüyordu; nihayet vak'as nın ne olduğunu anlıyabildik: Sid « rac'ta sellerden hâsıl olma yoldan ge « çiyorlarmış, gerçi orası tehlikeli bir erdir ama bura rehberleri iyi bilirler; fakat Philibert bir ihtiyatsızlık etmiş, çok kenardan yürümüş ve birdenbira dört yüz metrelik bir uçuruma yu « varlanmış.» $ «Cesedi buluruz diye biz yine yola çıktık. Bütün bir günlük yorucu araş « — tırmalarımız bir netice vermedi. Ray « mond, ne yapıp yapıp kardeşini bul « — mak istiyordu. Sidrac tarafları en zi « yade çok karlı günlerde tehlikelidir, hiç kimse Raymond'la gi ramıştı. Poppi kardeşler bütün bu ci v Yarınki nushamı müthiş düşt deşler önden — gi- dip yoldan geç - mek kabil olup olmadığını anlamak «Poppi kardeşler i temişler. erini beraber gö- değildi. Raymond'du; otuz lerinin adı iyle pek konuşkan değildi, hattâ biraz aksi, yalnızlığı sever bir adamdı. Ama yine de iyi bir arkadaştı, elinden . Yaşamaktan keyif duy - lerinden okunan canlı, kıv - rak, güzel bir kadı Hele pazar gün- i Joseph babanın meyhanesinde bir nsetmesi vardı, herkesler bayılırdı. Arası çok geçmedi, peşine düşenler ol- du. Raymond onun her pazar dansa git- mesine kızardı ama, nihayet karısını, kardeşi Philibert'in yanına katıp gön - derirdi. Philibert, Raymond'dan on yaş küçüktü... Bazı pazarlar Raymond da akşamüstü ötele gider, orada bir ab - sent içer, sonra karısını, kardeşini alıp dönerdi. «Bilmem birtakım dedikodular mı işitti, yoksa kendisi mi bir şeyden işkll- lendi? her ne hal ise, bahsedeceğim fa- ciadan bir sene evvel, Karlar meyha nesinde müthiş bir kavga oldu. Ray - ler hut bir albüme yapıştırıp — kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza — yetişebilir. — — — — di | mond her zamanki gibi karısı ile kar - deşini almak üzere Joseph babanın meyhanesine girince onları, kısık ses- Mi bir gramofonun çaldığı havaya ayak Bir garip hırsız Nakleden: P. di. Hiç bir ümit kalmam ki gidilsin!. Ama bana o ka « gar yalvardı. ki nihayet dayana « madım, razı ol « dum.» 4 Jean, artık ilike j ızda : Bercmen * gelince Poppi durdu ve yüz ik bir halat te burada» dedi. Ben, üç gündür kar içist — |hiç bir şey bulmak kabil olmıyacağını — söyledim. «— Bulmalıyım, dedi. «— Neye karların erimesini beklemis |yorsun? «— Karlar eriyinciye kadar sabre » demern, ölürüm, Çıldırdın mı, Poppi? Bırak bu lâfları. " «— İnsan kardeşini öldürürse çıldır- maz da ne olur? O da nasıl söz? <— Artık yalandan bıktım, döğrü « — yeceğim. Philibert'i ben öldüre - boşandı. Raymond'un içini kemiren ha kikati söylemesine mâni olamazdım; arını dinledim. *«Orada, geçilmesi hayli zor olan bir irlerine mond, her sefer olduğu gibi, kalmış. «Philibert, Yüksek-Kaya'ya gelince nefes almak için durmuş; kardeşi de yanına gelmiş ve ne yapacağını iyice (Lütfen sahifeyi çeviriniz) ———