—TT — eee Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları — O zifiri karanlıkta, Defci İbonun ' meş'eli sesi cevab verdi: — — Buradayız.. burada... Oh.. çok gükür. — Hele, — gelebildi.. Yoksa, açlıktan, susuzluktan geberecektik... İnşallah, bize yiyecek, içecek getir - /— Mişsindir. — Getirmez olur muyum - hiç... Ben, verdiği sözü tutan adamım. " — Hay, yaşıyasın... Dur, şu mumu yakayım. Belki, düşer müşersin. — Düşmek bir şey değil. Ceplerim- deki şişeler kırılır . — Defci İbo, bir kibrit çakmış, cebin - " den çıkardığı mum parçasını yakmış - | t Mabzene, hafif bir ışık yayılmıştı. | — Faninin karnı o kadar acıkmıştı ki; daha fazla beklemeye imkân bulamı- | yarak hemen Gâvur Mehmedin koltu- ; ğunun altındaki koca somunu kap - Mış.. bir parça koparmış.. yemeye baş- | lamıştı. — Gâvur Mehmet; dün gece yaptığı gibi, gene kâğıtları yaymış.. bir sofra yapmış.. getirdiği yiyecekleri açmış - ti - Bir limonun içini soymuşlar; rakı kadehi yapmışlar.. hem yiyip içmeye, hem de konuşmıya başlamışlardı, —— Defci İbo, sotmuştu: — — E, anlat bakalım.. e haber var?.. —— Mühim.. çok mühim haberler yeryüzünde Sar. | — Anlat bakalım. — — Hele dur. Şu kadehi de yuvarla- yım da... Oooohi.. Hay bu rakıyı.çe- | kenin elleri derd görmesin. Tevekkeli idina düziko dememişler, Mübarek, | doğruca adamın midesine iniyor... E- fendim!.. Gelelim havadislere... — Eyyyy?.. — Galata kulesi, Kızkülesi ile ev- Teniyormuş... Beyazıt kulesi de bu dü- ğünde kasab havası oynıyacakmış. — Canım; bırak şu lâtifeyi de, bi- zim işlerden haber ver, — — Azizim! Kusura bakma. Rakı ba. şında lâtifeyi severim... Fakat, görü- “yorum ki, üzülüp duruyorsun. Dost « Tarımı.. hele sizin gibi biri koltukcu, ö- ki mirasyedi olurlarsa.. onları me - rakta bırakmaktan da hoşlanmam... Onun için evvelâ şu müjdeyi veririm ki; bizim için büyük bir tehlike kal- Madı. — Yama. — Evet... Çünkü; zaptiyelerin ü - üne attığım kurşun, çok şükür hiç ine rast gelmemiş. Sadece, en arka- | da duranlardan birinin fesini delmiş, miş. — E.. sen, onlardan birinin bağıra- ak yere devrildiğini söyledin. —A, dostum...herif zaptiye olurken a yüreği de yutmadı, ya?.. Si - h patladığı zaman, zavallı adamcağı- ayaklarının bağı kesilmiş.. kurşun Ze yere devrilmiş... — Bu havadis, iyi.. hem de, çok i- Eğer zaptiyelerden birine bir hal isaydı; her halde beş on gün rahatı - mız kaçardı... Başka?.. —— Hani, zaptiyeler bizi bir katillere “benzettiler, diyordum ya?.. — Evet, — O da, fos çıktı? — Ne biliyorsun?. lüşünmeden onu dereye doğru itmiş Kendisi de sürüklenmesin diye geril- Miş. Sonra eğilip sormuş: g— Söyle, doğru değil «— Hayır, yalan; anamın, babamın Mmezarına yemin ederim ki doğru de - ı #— Yalancı!... uşmaları saatlerce sürmüş. Ril tiraf etmemiş. Nihayet ö - m korkusu ile bağırmağa başlamış. GİBALİ ZİNDANLE Son Postı’nıı'ı zabıta romanı: 87 — Karakolda, en küçük bir telâş bi- le yok... Bu sabah; erkenden gittim, elbiselerimi aldım. Giyindim, kuşan - dım. Ellerimi arkama bağladım. San - ki, borçlusundan para almıya giden bir tefeci gibi, kurula kurula, Ayvansa - ray kapısından geçmeye başladım. A- ğir ağır geçerken, şöyle yan gözle ka - rakolun içine baktım... Zaptiyelerden ikisi, çamaşır yıkıyordu. Biri, kundu- rasının ökçesindeki demir nalçaya çivi çakıyordu. Biri, bir gaz tenekesini tera çevirmiş, üzerine oturmuştu. Öteki de onun arkasına geçmiş, elindeki ustura ile kafasını kazıyordu. Çavuş, kara - kolun yanındaki çardakta, şişman bir adamla dama oynuyordu. Nöbetçi de, kapının yanındaki kulübe kenarına tü- feğini dayamış.. horul horul uyku çe - kiyordu... Bundan anladım ki, adam- cağızlar bizi değil, dünyaya geldikleri- ni bile unutmuşlar... Amma ben ge- ne ihtiyatlı hareket ettim. Oralarda ÇÖM Son Posta'nın siyasi tefrikası : İttihatçılar Devrinde Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? ** ÖD SEER T UHALEFET ©T -Ti — Yazan: Ziya Şakir İttihatçılar, vaziyete hâkim olmak için hiç bir istidad gösterememektelerdi. Make;' ile klüpler; (zât işleri) ile meşgul olmaktan, vaziyeti görecek halde değillerdi. Halkın hükümete emniyetsizliği o dereceye gelmişti ki; en ehemmiyetsiz bir vak'a, koca insan kitlelerini önüne geçilmez heyecanlara sürüklemekte i- di. Halkın bu (hâleti ruhiye) sini keş- fedenler ise, bundan istifadeye giriş - mişlerdi. İttihatcılar, vaziyete hâkim olmak için daha hâlâ hiç bir istidad göstere » memektelerdi. Merkezi umumi ile klüpler; (zât işleri) ile meşgul olmak- tan, umumi vaziyeti görecek halde de- Şillerdi . (Osmanlı kitlesi) ni teşkil eden her millet, keçesini sudan çıkarmak için kendi milli varlığını kuvvetlendirmeye pek fazla dolaşmıya lüzum görmedim. çalışıyor; (Osmanlı) kelimesinin ifa- Loncaya doğru ilerledim. merak uyandı. Şöylece gideyim, bir de yangın yerini gezeyim, dedim. —Eyyy... — Hele bir kadeh daha ver. Gâvur Mehmet, Defci İbonun dol - durduğu kadehi içti. Fakat içerken, o - nun yüzüne göz gezdirdi. İbo, büyük bir merak ve heyecan içinde idi . Câvur Mehmet, elindeki rakıyı son damlasına kadar büyük bir neş'e ile iç- tikten sonra, tamamile lâkayd görü - nerek sözüne devam etti: — Ne diyordum?.. Haaa.. yangın yerine gittim. Bir de ne göreyim?. Ku- laksız Foti.. hani şu, Loncanın kaba - dayılarından bir herif vardır. Petri mi, Çetri mi, nedir bir şey derler. — Petri çorbacı. — Evet.. o olacak.. sonra, bir de iri yarı bir Hırvat.. hepsi düşünüp duru- yorlar... O kadar dalmışlar ki; yan - larına yaklaştığımı — bile görmediler.. şöyle, usullacık yanlarına sokuldum. Kulağımın birini, onlardan tarafa u - zattım. Dinlemeye başladım. — Ne konuşuyorlardı?.. — Vallahi, ne konuştuklarını hüve hüvesine anlıyamadım. Fakat, hepsi de parmaklarının uçlarile bir yeri gös- teriyorlar.. acaba, şuradan mi kazşak.. buradan mi eşsek.. deyip duruyorlar - dı. — Vay keratalar... — Yalnız, bir aralık kulağıma bir şey ilişti... Kulaksız Foti, g iri boylu Hırvata eğildi. Eğer, mahzenin kapağı ateşe dayanamadı da çöktü ise çok fe- na. ÖO zaman merdivenlerin üzerine yı- ğılan ankazı kaldırmak güç olur. Hem bunu, kime yaptırabiliriz; dedi... Ga- liba, o gösterdikleri yerin altında bu a- damların kıymetli bir takım eşyaları in üzerinden geçerken, onun rüz-| var. Malüm ya bunların hepsi, hırsız yatağıdır. Kim bilir, oraya ne sakla - mışlardır. Anlaşılıyor ki onları başka- sına göstermek istemiyorlar. Sırları - nın meydana çıkmasından- korkuyor - lar... Bilmem, bana, böyle geldi. Bel- ki de... Defci İbo, birdenbire Gâvur Meh - medin sesini kesti. Âdeta homurda - nan bir canavar gibi: (Arkası var) — — Sonra ne olmuş? diye sordum. — Sonrası daha müthiş... Anlattığı şeyler zihnimi perişan etmişti; hiç bir ?.. Lisa ileşcevap veremiyordum. Ben ne yaptığını anlıyamadan ö, kendini kayadan aşağı fırlattı. eÇıldırıyorum sandım. Hemen geri döndüm. «İki gün sonra, oralardan gelen tu - ristler, Sidrac deresinde ölüm feryat- ları duyduklarını anlattılar. «İşte o zamandanberi oraya Ağlı - bağırmalar Raymond'u çileden çı-| yanlar Tepesi denir. Şubat ayında ora- . Bir iki kere: ç ğ. lean sustu. «Sus! Sussana'e|lara gitmek istemem. Pappi'lerin ce - onra onu düymamak için ipi|setleri bulunmadı; şubat ayında ikisi - nin de hazin hazin ağlamaları duyu - lurmuş...» İçimde bir de ettiği mana ancak bir riyakârlık maskesi olarak, bunun altında büsbü- tün başka simalar barınıyordu. Yalan, (mübah) olmuştu. Herkes yalan söylüyordu... (Osmanlı nâmı mübecceli altında toplanan bizler...) sözlerile başlıyan ve biten bütün nu - tuklar, bütün yazılar, bütün fikir ve mütalealar kâmilen yalandı... Bütün bu hatibler ve muharrirler, tamamile birbirini aldatıyorlar; ve birbirlerine bile bile aldanıyorlardı. (Osmanlı) ke- hmesi, hiç kimseyi memnun ve tatmin etmiyordu. Bu şiraze, dağılmıya mah- kümdü. Ne kadar garib ve gülünçtür ki; Rumlar, muhtelif münasebetlerle yaptıkları nümayişlerde ve şenlikler- de, Osmanlı bayraklarının peşine, bir kaç Yunan bayrağı takmayı da ihmal etmedikleri halde: — Bu nedir?.. Niye iyidir?.. Diye; arayıp soran olmuyordu. İttihadcılar, bütün nutuklarında ve gazetelerinde — (Osmanlılık) — siyaseti takib ediyorlardı... Hattâ, (Tanin) ve (Şürayi Ümmet) gazetelerinde in- tihab usullerine dair yazdıkları yazılar- da, Türklere hitaben tavsiyelerde bu - lunuyorlar: ** ((Müsavat) 1 unutmıyalım. Rey vermek için, sadece Türk ve Müslü - man aramıyalım. Hiristiyan ve Muse- vi vatandaşlarımız arasında da bir çok kıymetli zâtlar vardır. Onlardan da, lâyık olanlara reylerimizi verelim. On- lar da Türklere ve Müslümanlara rey- lerini versinler. Böylece, meşrutiyetin ve müsavatın feyzini gösterelim,| Diyorlardı. Fakat; üçüncü ve beşinci sınıf itti- hatcılar, Kumkapı ve Samatya meyha- nelerinde kafaları kirişler kirişlemez; derhal içlerinde ne varsa dışarı boşaltı yorlar: — Dün akşam klüpde, gene intihab müzakerelerile meşgul olduk. Merkezi umumiden gelen gizli talimatları oku- duk, Prens Sabahaddinle Ali Kemal, Rumlarla birleşeceklermiş. Ve vatan bâinlerine kat'iyyen rey verdirmiye * ceğiz. Diye söze başlıyarak; yabancı un - surları telâşa düşüreceek ne varsa, söy- lemekten çekinmiyorlardı. Bu sözler ,yanlarındaki masalardan işitiliyordu. Ve derhal bir çiğ gibi bü - yüyerek, yabancı unsurları Türklere karşı kinlendirecek fikirlerin doğma - sına sebebiyet veriyordu. Yabancı unsurların — düşüncelerine gelince.. onlar, Türkleri daha ziyade aldatıyorlar.. dışları başka; içleri, büs- bütün bambaşka bir siyaset kullanı - yorlardı. Fakat; hem düşünceleri - etrafında sıkı ve ciddi bir ketümiyet gösteriyor - lar; hem de, yaşadıkları cemaat haya- tı dolayisile intihab usullerine ve dala- verelerine tamamile vâkıf oldukları i- çin intihabda tamamile bir varlık gös- tereceklerine emin bulunuyorlardı. D ziRet. İstibdat zamanında, Ermeni komi - ı;lterememîşd... Bir kısum (Taşnak-. tecilerile ayni fikirde olduğu için bir|sagan) ların: N çok hâdiselerde, - ve ezcümle, Osman-| —— Ya, ittihatcılarla, birleşelim. Ve- h Bankasının basılmasında - parmağı | yahut, mutlak bir bitaraflık muhafaza olan (İzmirliyan) efendiyi, Abdülha- | edelim. mid, (Kudüs) € sürgün etmişti... Meş-| — Demelerine rağmen, çok büyük bir rutiyeti müteâkip bu zât İstanbula gel- |hata etmiş; prens Sabahaddin beyle miş; kendisine pek parlak bir kabul| birleşmeye temayül göstermişti. resmi icra edilmişti. Ve.. Ermeni komi-| — İlim ve zekâsını, faydalı bir surette tecilerinin hiç hoşlanmadıklajı (Pat- | kullanamıyan bu zât, vakit vakit vuku rik Ormanyan) efendi, zorla istifa et -|bulan beyanatında, fikrini şu suretle tirilerek yerine bu zât geçirilmişti. izhar etmekte idi: Patrik Ormanyan efendi, mühim de-| — Bugünkü müsavat kanunları, hiç recede ilim ve zekâ sahibi idi... Fakat, | bir zaman kayit ve şarta tâbi olamaz... istikbali iyice keşfedebilmek kudretini Yedi yıllık bir cinayet (Arkası var) Don Karlos . . Kimdir? | (Baştarafı 7 inci sayfada) bilmişlerdi. Kendisi silâh elde askere kumanda ediyordu. Doön Karlos galibiyeti bu sefer mu - hakkak saydı, işi gevşetti. Ve bir yerde sıkışarak mağlüp oldu. Krallığa da on ikinci Alfons namile İsabelle'in oğlu çı- karıldı. Carlisme bir kere daha mağlüp olmuştu, fakat kılınçlar, tekrar çıkmak (Üüzere kınlarına girmiş, kinler sükünet bulmamıştı. Don Karlosun oğlu . Don Carlos öldü. Oğlu Jatme de 'Bourbon on üçüncü Alfpns tahta çık- tığı zaman hiç bir ihtilâl hareketi yap- madı Cumhuriyet ilân edildiği zaman Fran sada idi. O zaman gazetecilere : — Bu cumhuriyt beş seneden fazla sürmez!. demişti. Ve: — Benim hiç bir dileğim yak, rahat ölmek istiyorum.. Sözünü ilâve etmiş- ti. Dediği çıktı, cumhuriyet tehlikeye girdi, kendisi de öldü. Bugün Karliste'lerden hiç kimse kal- imadığı halde kırmızı bereli taraftarları hâlâ taht ve taç istemekdirler. Ve Madrit hükümetinin karşısında da baş- İka bir isim ile General Molanın emri Aıl_lmda mücadele etmektedirler, ünmm ——— (di Foçada muhtarlık eden, eski Mene- İmen muhtarlarından Kahraman oğlu İbrahim hakkında tevkif kararı ver - Miştir. Afyonlu Mehmedin eceliyle ve has - talık neticesinde ölmediği muhtar İb - rahim tarafından tabanca kurşuruyle öldürüldüğü, muhtarın ortağı Zeynete öldürüldüğü, muhtarın ortağı Zeynele maktul tarafından atılan bir tokat neti- cesinde hiddete gelen muhtar İbrahi - ,min böyle ağır bir suçu işlediği kanaati hâsıl olmuştur. Bu, şahit ifadeleriyle de sabit olmuş- tur, Tevkif edilerek şehrimiz Yedi yıllık cinayetin faili olduğu sanılan muhtar İbrahim İzmir, | (Hususi muhabirimizden) — 929 yılındanberi gizli kalan bir cinaye- tin esrar perdesi yırtılmış ve hâdise ay- dınlanmıştır. Bu hâdise Menemende cereyan etmiştir. 929 yılı Mayısında Menemen civarın- da sazlık arasında bir insan cesedi bu- lunmuştu. O zaman hüviyeti meçhul ka lan bu ceset çok feci bir vaziyette bu- lunmuş, ve hastalık neticesinde öldük- ten sonra vahşi hayvanlar tarafından parçalandığı kanaati hâsıl olmuştu. O zaman Menemen müddeiumumiliğinde bulunan Emin'le hükümet doktorunun xaporlarına istinaden defnedilen ölü hakkında bir muamele yapılmamıştır. , Bir tesadüf, bu cesedin Afyonlu Meh met isminde birine ait olduğunu ve bir ginayete kurban gittiğini meydana çı - karmıştır. Filvaki bu cinayeti bütün de- lillerile ihbar eden İlhami ismindeki zat, şahit ifadeleriyle iddiasını ispat et- e miştir, /sine getirilen muhtar İbrahim ra- Hâdisenin aldığı bu yeni cereyan ü- | ğır ceza mahkemesinde muhakeme edi- zerine Menemen müddeiumumlliği şim 'lecektir. Cabahöyükte Maraş aslanının eşi bulundu Gaziantep (Hususi) — Vilâyete 45- kilometre mesafedeki Cabahöyük mev- kiinde yapılan kazı sonunda bir çok kıymetli Eti âsarı bulunmuş ve bu meyanda Maraş aslanının eşi de ele geçmişlir. Aslanın kiymeti çok büyüktür. Muhafaza edilmek üzere Ankara müze - sine gönderilmiştir.