SON POSTA HALKIN FiKRi Fransız Frangı düştü Bu hâdise karşısında ne düşünüyorsunuz ? Bir eskici, bir yaşlı bayau, Filorinalı Nâzım, bir memur, ve bir genç bayan cevap veriyorlar ? Matbaanın kapısından içeri girdim, girmedim.. Kapıcı yakaladı: — Beni neşriyat müdürü arıyor.. Neşriyat müdürünün karşısındayım: " — Emret bayım! — Halkın fikri muharririmiz bugün gazeteye gelmemiş bu işi de sen yapa- caksın. — Yapayım, sual ne? Neşriyat müdürü, tavana baktı, yü- güme baktı; pencereden dışanı — baktı, tekrar yüzüme baktı... Gözlerini balıklama günlük gazete- fere daldırdı. — Buldum, dedi, frank düştü Yerimden kıpırdanmadım: — Haydi ne bekliyorsun. — Frank düşmüş, sen bulmuşsun, bana yapacak bir şey kaldı mı da... — Kaldı ya, halkın fikri.. — Mevzu verecektin?.. — Verdik işte,. Gayri ihtiyari ceplerime baktım. Nerede? — Frangın düşüşü.. — Ö mevzu muydu? — Evet... Pekâlâ aldım kabul ettim. Fo - toğrafçıyı da verin yola çıkayım.. Neşriyat müdürü hafif sesle bağır - &: — Foto Cemal. İstihbarat şefi Sait, salâtin camiinde fmamın tekbirini tekrarlıyan müezzin gibi ayni şeyi daha yüksek sesle tek - rarladı: — Foto Cemal! Cemalin sesi çıkmadı. Matbaada yok ki sesi çıksın.. — Fotoğrafçı yok, ne olacak? — Fotoğrafçı yoksa, karikatürcü de yok mu? — O burada.. — Karikatürcüyü al git! Karikatürcü ile yola düştük. Sağa Yazan : |MSET nünde durdum. Her halde bu evde su- alime cevap verecek birini bulurdum.. Yavaşça dakkibap eyledim. Başı örtülü bir kadın kapıyı yarım açtı; karikatür- cü ile bana baktı; içeriye buğırdı: — Taşlıkta kimseler olmasın; gene elektrikçiler geldiler. — Bayan teyze, dedim, biz elektrik- çi değiliz, gazeteciyiz.. Ayol günde kaç tane gazete ala- cağız.. Sabahleyin aldık ya, parasını da verdik.. — Öyle gazeteci değil, tiz gazeteye “|yazı yazarız. Seninle konuşup yazacak- enı gidelim, sola mı gidelim diye düşü- fürken bir eskicinin sesi kulağıma gel- — Eskiler alıyorum... Evvelâ buna sorarım, diye düşün - düm: — Eskici, eskici — Ne var bayım, eski ayakkabılar a- hyorum, eski paltolar alıyorum. — Sana bir şey soracaktım.. — Sörmak niye yarar.. Evvelâ yüre- şim malı.. — Mal filân yok. Frangın düşmesi bakkında fikrini soracaktım. — Duüşmez kalkmaz bir Alla var, bir de Frak olur.. Hem frank duşmüş bana ne.. Yok eski kundura alayim?.. Bana bak bezirgân frangın â piyasada yözü açık olmali, Duşsun çıksın kazan, bu dunya kazanç dunyası... Bezirgânın cevabını not ettim. Biraz yürüdüm. Aşı boyülı bir evin kapısı ö- tık. — Anladım, anladım, ilâhi evlât, sen yolunu şaşırdın galiba. Biziim ev de - Bil; hani şu köşe başındaki ev yok mu Oraya git, senin gibiler bır kaç sene evvel de gelirlerdi, hep orayı verirdim. — Orada ne var da?.. — Hani kızları var ya, dünya güzeli olmuştu. Onunla konuşmıya geldin de- ğil mi? — Hayır teyze ben seninle konuşmı- ya geldim. . — Bir yaşıma daha girdim.. Ayol sen benimle ne konuşursun? — Sarayım teyze. Frank düşmüş.. — Frenk mi düşmüş, hangi frenk.. Hani Beyoğlunda otururdu.. Doktor? — Yok teyze frenk değil, frank.. — Tanıdım, tanıdım Franko.. Balat. ta oturuyor, o değil mi? — Balatta oturup oturmadığını pek bilmem amma düşmüş o.. — Ben onu bilirim, kedi gibidir, düş- se de dört ayak üzerine düşer, Oradan da ayrıldık. Şair Filorinalı Nazıma rastladım. — Üstat sana bir şey soracağı — Huzuru hümayunuma — gelişinin sebebi bu mudur? — Evet üstat. — Bana üstat deme! — Ya ne diyeyim? — Haşmetlü kral de... — Peki haşmetlü kral ftank düşmüş buna ne buyurursunuz? Manzum bir cevap verdi: «Düşünce frangın tepesinden tacı..» «Bir kırmızı lâle kılaptan ağacı..» —| L Bu saray İspanyanın en büyük saraylarından biridir. Alkazar ismile ını!ııf-' tur. Bombardımanları ile koca saray bir harabeye dönmüştür «Ben yerde değil, hem gökte de de-! * gilsemn.» «Kalamaz frengin kafasında saçı.» Haşmetlü krala boyun eğip veda et- tim. Kolunda çantası, elinde şemsiyesi kırklık bir adam gördüm. Belli ki bir hükümet memuruydu. İşinden - çıkmış evine dönüyordu; yolunu kestim: — Bay size bir şey soracaktım: — Sorunuz evlâdım, her ne sorar - sanız cevap vereyim, Kimin evini so - ruyorsunuz, hangi semti arıyorsunuz?| — Semt aramıyorum bay, kimsenin evini de sormuyorum. — Öyleyse nedir? Mesgili mühimme üzerinde bir sual mi? — Evet şöyle böyle mühim. — Sör onu da.. Hani bir mümeyyiz için bilinmiyen hiç bir şey yoktur da, yalnız bendeniz de bir sual dermeyan etsem. — Buyurun. — Gerek zatığliniz, gerek yanınız - daki zatın kim olduklarını öğrenebilir |miyim? — Karikatürcü Orhan, — Ya zatiâliniz. — Son Posta muharrirlerinden İm - set.. Bay mümeyyizin birdenbire yüzü değişti. — Biraz acele işim var da. — Bizim de işimiz acele.. Onun Için hemen sorayım: Frângın düşmesi hak- kında ne düşünüyorsunuz? — Bendeniz mi? — Estağfurullah zatıâliniz.. — Bu husus için resmen —müracaat etseniz — Size mi resmer ceğiz? Hayır makamı aidisine.. müracaat ede - — Orası da neresi?.. — Yani ait olduğu makama. Bir mü- zekkere ile resmen müracat edüp cevap | alsanız. İ — Biz sizin fikrinizi öğrenmek i.—*ıi-l Hollanda Kraliçesinin kızı Prenses Jubiana Alman Prensi Bernhard ile nişanlandı iki nişanlılar birtlikte Amsterdama gittiler Ispanyada facia bütün dehşetile devam *(ediyor. Bu resim bir şehrin tahliyesi esnasında kocalarını, oğullarını ve kızlarını kaybedenlerin dövünmelerini gösteriyor. Zavallıların yüzlerindeki ızlıraba dikkal ediniz yorduk. —- Hüöşü biz beyanat vermeğe mozun değiliz.. — Bu beyanat değil ki lâalettayin bir sual. Hem demin siz, ne sorarsanız cevap veririm deme! miydini — Demiştim ümma va peyda etti. — Buna sebep? — Sizin gazeteci olmanız, — Farzedin ki biz gazeteci değili — Nasıl farsedebilirim. Bu hususta tamim var. Bir gazeteci ile konuşmâk yasak. Hattâ ben hududu tecavüz bi- le ediyorum. Çünkü size selâm bile ve- rirsem vazifemi sufistimal! etmiş olu - zi rum, Büu da bu kadarla kaldı maâtbaaya dönüyorduk, M: vazları çıklığı kadar bağırı; — Frangın düştüğünü y: Posta, Akşam, Haber., or Son KBu resim geçen hafta Londrada Impa-; ratorluk fotoğrafi sergisinde teşhir' edilmiştir. Saat gece on bir buçukta çekilen resim bir baykuşun avladığı bir fareyi yuvasına götürmesini göstermektedir Bir genç bayan müvezzii çağırdı: — Hepsinden birer tane ver, Yanına sokuldum: — Affedersiniz bayan frank meselesi sizi alâkadar ediyor sanırım. — Evet hem pek fazla. — BSebebini söyler misiniz? — Yalnız size bir şey sorayım da. — Buyurun. — Frank ucuzlarsa mantoluk, rop - luk kumaşlar, şapkalar, pudra, esans r ucuzliyacak mi? — Bilmem bayan bu hus rim yok.. — Vah vah, ben de sizi bunu bilir iyordum, zeteleri siz bunün için mi alı - a hiç bir — Evet, frankla beraber eşyaların ucuzlayıp ucuzlamıyac dair havadis arıyorum da... İMSET