6 Sayfa SON POSTA Eyl 23 . Ahretten dönen adam İngilterede bir kömür tüccarı öldü, defnedildi, karısı mateme girdi, nihayet tüccar günün birinde dipdiri meydana çıktı ' İngiliz gazeteleri marul ve zengin bir tüccarın geçirdiği maceradan uzun uzun bahsetmektedirler. İngilterenin tanınmış madencilerinden ve kömür tüccarlarından olan Mister Edwin Kibble, evvelâ ölmüş zannedilmiş, ce- nâzesi kaldırılmış, karısı, siyah tülle- re bürünmüş, haftalarca ağlamış, fakat sonradan tüccar Kibble'in ölmediği ve şeytana uyarak arkadaşlarile zevket- meğe gittiği anlaşılmıştır. Hâdise hakkında gazeteler şu tafsi « Mit vermeğe gittiği anlaşılmıştır. 6 Eylülde Mister Edwin Kibble ka- rısına : «Hadi seninle hafta tatilini ge- çirmek üzere Dorset'e gidelim» demiş, kadın derhal kabul etmiş ve beraberce İngilterenin meşhur bir plâj yeri olan Dorset'e gitmişler. Ilık deniz, ve İngilterede nadir görü- len parlak bir sema, karı koca da fev- kalâde sevişiyorlar. Ve tabii orada cğ- lenmeğe Jamışlar, Pazar günü öğleden sonra, Edwin de- ize girmek üzere otelden çıkmış, ara- dan saatler geçmiş, geri dönmemiş, ka- rısı merak etmiş ve denize girmesi muh) temel olan yerleri dolaşmağa başlamış, nihayet akşama doğru plâjın kuytu bir yerinde kocasının banyo takımile, de- niz ayakkabılarını görmüş. Zavallı ka- nm o anda aklı başından çıkmış... Çığlığı koparmış, yanındakiler, onu te- selli etmeğe uğraşmışlar, ne mümki kadın döğünmüş, ve kocasının öldüğü- ne kat'iyyen kanaat getirdikten sonra otele dönmüş. Filhakika ertesi günü sahillere vurmuş olan bir ceset görülmüş, ceset şişmiş ve tefessüh elmiş olduğu için pek tanılmamış, fakat Mister Edwin or- tada olmadığı için, şüpheler derhal o- hun üzerinde toplanmış, mağrukun ağ- zı açılmış, dişleri muayene edilmiş, diş- lerin. dolgusunun Edwin'in diş dolgu- Tarına benzediği tesbit edilmiş, Edwin- in dişçisi ehli vukuf olarak çağırılmış, cesedi o da muayene etmiş, ve çok mü- teessir bir tavırla : — Evet demiş, Bu Mister Edwin'dir. Geçen hafta kendisinin dişlerini ben doldurmuştum... Bu şahadet üzerine tahil zerre kadar kimsede şüphe ve tereddüt kalmamış, ve mağruk Edwin âlâyı vâlâ ile gömül- © müş, Mis Edwin de siyah elbiselere bü- rünerek, çile doldurmağa başlamış. Esrarengiz bir mektup Aradan bir hafta geçtikten sonra Mis Edwin şöyle bir mektup almıştır: «Bedbeht Mis, Sizi şimdi sevindirecek bir haber ve- receğim. Öldü diye gömdürdüğünüz ko canız Edwin sağdır ve... adreste bir ev de kapanmış, arkadaşlarile zevk etmek- tedir. Okuyucularımın Sorgularına Cevaplarım İstanbul M. Bal: — Ne siz, ne de meyzuu bahsetti - iniz genç kız sevginizde hüsnü niyet taşımıyorsunuz. Gayeniz nedir? Evlenmek mi?. Hayır.. O halde sev - ginizin sahteliğine siz de inanmalı- sınız. Obun bu şekilde cevap verme- si haklıdır. Gayelerinizde daima he - def tayin etmeğe ve bütün hareket- lerinizi sağlam bir ölçüye bağlama - ğa çalışınız. O genç kızı seviyorsa - nz, sevgigizi kuvvetli delillerle is - bat etmelisiniz. * Havzada Bayan (K) e: — Madem ki İstanbula gelmeniz mümkündür. Burada mütehassıs bir “GÖNÜL İŞLERİ' — Merak etmeyiniz, nikâhınız hüvi- yet varakanızda kayıtlı ise kocanız mahkemeden talâk hükmü almadık- ça başka birisi ile evlenemez. Yalnız vaziyeti bir an evvel aydınlatmak lâzım. Dedikoduya ehemmiyet ver- meyiniz, mutlaka adresini öğrenip yazınız, bilvasıta haber gönderiniz. manıza belki mâni teşkil etmez. Fa- kat beş senedenberi tanıştığınıza gö- re ailenizin mümanaatına hürmet etmenizi ve daha İki yıl beklemenizi tasiye ederim. derler, ata sözüdür amma ben ken- di hesabıma iki fakir arasındaki iz - divacı saadet getirme bakımından biri zengin, diğeri fakir iki kişi ara - srmda yapılan izdivaca tercih ede - rim. Hele zengin olan kız ise. Perde açılmadan Şehir Tiyatrosu gazetelere ilân verdi, duvarlara afişler astırttı. Teşrinievve- msillere o başliyacakmış. Perde henüz açılmadı ama perde açıl * tadan evvel geçen Liyalro mevsi; ni başlangıcı ile bu tiyatro mevsiminin başlangıcı arasında bir mukayese yapa- biliriz, v Geçen mevsim, Şehir Tiyatrosu için tam manasile uyuşuk bir mevsim ol - muştu. Şehir Tiyatrosu kendisinden beklediğmiz varlığı gösterememişti. Bunun belli başlı bir kaç sebebi var- dı, Operet, ve caddi eserler ayni bina - da oynanıyordu. Bu yüzden operet cid- di eserin yerini almış oluyordu. Tiyatro ilânları aylık olarak hazır, - lanıyordu. Henüz sahneye konmamış; beğenilirse, beğenilmiyeceği belli ol -| /muyan eserler için bu ilânlarda muay «| yen bir müddet konuluyordu. Eser tus tunmasa bile bu müddet değiştirilemi- yordu. Tiyatroda tablolu eser oynamak mec- buriyeti vardı Şehir Tiyatrosu üç per- | delik, dört perdelik eserleri değil, tab- lolu'eserleri de oynıyacaktı. Ve nitekim böyle 'bir kaç eser oynandı Bu eserleri sahneye kovanların bü - tün güçlükleri yenmek istercesine ça - lıştıkları eserlerin otemsillerinde' göze çarpıyordu. Fakat ne kadar çalışılmış olsa da gene noksanlık, noksanlıktı ve gönül istiyordu ki bir döner sahnemiz olsun ve bu tablolu eserler oynanması lâzım geldiği. şekilde oynansin, Mister Edviv Şu mektubu belki tuhaf bulursunuz, fakt sizi her şeyimle temin ederim ki, Edwin ölmemiştir ve gömülen insan da başkasıdır.» İmza yerinde üç tane yıldız-bulunan by mektuba Mis evvelâ kulak asmak istememiş, fakat sonra da: — Ne olur, belki de sağdır, tekrar sevgili kocama kavuşurum, diye düşü- nerek otomobile binmiş ve adresin gi terdiği eve gitmiştir. i i Kapıyı çalıp ta içeri girince bir de * ! ne görsün, kocası, beş arkadaşile bera-| Şehir Tiyatrosu bu mevsime görünü- ber bir taraftan içiyor, bir taraftan da şe nazaran iyi başlıyor. danseden . kadınları seyretmiyor mu?.| Mis bu vaziyete evvelâ çok kızmış, son- ra, kocasına kavuştuğu için memnun olmuş, ve: — Utanmaz herif, demiş, beni ne hal- lere soktun... Sen burada keyit eder - ken ben matem elbiseleri içinde her gün ağlıyorum. Mister Edwin karısma tarziye ver - miş ve o sırada oraya gelen polislere). Şaziye, Hüseyin Kemal, ve Zühtünün de şu ifadede bulunmuştur: tekrar Şehir Tiyatrosuna girmişol - — Evet ben denize girdiğimi hatır-İmaları ve operet kısmına da Meleğin a- İıyorum, dimağen çok meşguldüm. İlınması kadrodaki boşlukları doldur - Birdenbire hâfızamı kaybettim, ondan muş oldu. sonra ne yaptığımı, ne olduğunu ha -| Yalnız tiyatroda boş kalan bir yer tırlıyorum, ne de biliyorum? Denizden) var. Bu yer, büyük san'atkâr. Küçük nasıl çıktım?.. Buruya nasıl geldim? Kemal'in yeri. Ne yazık ki artık onu Karımi nasıl unuttum, hiç bilmiyo -|hiç göremiyeceğiz. rum? Mis Edwin kocasını affetmiş, sevin. 74 Tİ yaşları dökerek boynuna atılmış ve yüz Üzüm kurutma ŞI fennileşiyor zünü gözünü öpmeğe başlamıştır. Gaziantep (Hususi) — Üzüm kurut- İngiliz polisi şirndi Edwin'in yerine | A usulü pek iptidai tarzda yapıldığın- gömülen kim olduğunu aramak- | dan Kuru üzüniler matlüp evsafla bulu- l meşgulmüş. Fakat hiç bir ipucu bu-|paiyor ve binacnaleyh para da etmi- Jamıyotmmuğ. yordu. Bu sene üzümlerin fenni şekilde : kurutma usullerinin köylüye öğretil- İm 7 a kocasını evine > mesine karar verilmiştir. şim ral ira kak husus için zi ülçesi: ii Kar a hm ar | a Se le bozulmuş olduğundan, karısı onu teda- yete geçmiştir. e Mazmahora hareket vi etmekle meşgulmüş. eden memurlar orada işlerini bitirince başka köye geçeceklerdir. Antep telefon tesisatı Gaziantep (Hususi) — Telefon tesi- satı için beklenen direk ve teller gelmiştir. İşe hemen başlanacaktır. Te- lefon vilâyetimizin çok mühim bir ek- siğidir. Fıslık rekoltesi Gaziantep (Hususi) — Bu yıl fıstık rekoltesi geçen seneden bin ton fazla- sile üç bin tondur. 935 stoku tamamile Hindistana ihraç olunmuştur. Polatlıda mahsul bol Polatlı, (Hususi) — Bu yı! mahsul çok bereketli olmuş, Halkın yüzü gül- müştür. Köylü ziraat bankasına olan borcunu yüzde yüz ödemiştir. “Yeni kaymakam kasabanın imarı için çalış- makta, çarşı ve sokakların temiz tutul- masına itina edilmektedir. Taşköprü panayırı Taşköprü (Hususi) — Taşköprü pa- nayırı teşrinievvelin ilk baftasında açılacaktır. Belediye şimdiden hazırlık- lara başlamıştır. Pavyonlar. yapılmak- tadır. Panayırda at koşuları, güreş el atletizm müsabakları da yepılacaktır. Urfa Halkevinde konferanslar Operet ve ciddi eserler ayrı ayrı ti - yatrolarda oynanacak. Aylık ilân ortadan kaldırıldı. Bunlar iyi fakat bunlardan daha iyi bir şey haber aldık. Tepebaşındaki ti- yatronun sahnesi üzerine portatif bir ner sahne konulmuş. Sahnede yapi-! lan bu değişiklik artık tablosu çok e - serlerin oynanmasındaki güçlüğü or - tadan kaldırmış oluyor, İsmet Hulüsi İzmitte Bayan (H. Ş.) ye: * Beşiktaşta Hırçın: — Aranızdaki yaş farkı mes'ut ol- * Merzifonda Bay Kudrete: —İki çıplak bir hamamda yakışır hafta muntazamen konferanslar veril mektedir. Musiki şubesinin teşkil etti- TEYZE ği alâlranga heyetin #n Na t siki ihtiyacımı Sağlanmamakadır, JIYATRO.Ğ || Yugoslavya mektupları: Ljubljanadaki odun sergisinde neler gördüm? Bir aralık Kâzım Şinası hayretle “ Yahu, odundan neler yapmamışlar ,, deyince ben “Evet, odunu bir | adam etmedikleri kalmış! ,, cevabını verdim. E. Talu Yazan: Türk gazetecileri Ljubljana'nın «Gök tırmalayan» binasının tepesindeki gazi” noda Yugoslav meslektaşlarile beraber Zağreb'den sabah . ci karanlığı yola çıkıp © ta, dört saat sonra * vardığımız Ljublja « na, Yugoslav cami- #ği asını teşkil eden üç unsurdan biri olan | Slovenlerin merke « ** 4 zidir. Avusturya iş- gali altında iken, âdi Leybach'mış. Bugün 85,000 ka. * dar nüfus barındı » ran bu şehirde İs « © viçrenin iklimi ve © manzarasını bulur- Sünuz Yazın zümrüt gibi duran dağlar, kışın kar eğlencele- ri için en müsait birer yer olurmuş. Burada Slovenlerin beş fakülteli, muazzam bir Üniversiteleri vardır. Kendileri bununla haklı olarak öğü - nürler, Zira bu Üniversite memlekete pek çok ricsl yetiştirmiştir. Ljubljana'da Marjin Yrg meydanı ye inhisar eylediği halde, ziyaretçiler saatlerce işgal edecek bir intizam v& cazibe arzetmesi idi, Her standın önünde bizim bu sene Taksim bahçesindeki Yerli Mallar Ser», gisinin zavallılığını hepimiz de acı aci düşündük. Slovenler hem katolik, bem de çok) Sergiden çıktıktan ve şehri araba - mutaassıptırlar. Bütün Yugoslavya da-İlarla dolaştıktan sonra, mihmandarlark bilinde en çok klise burada görünür. Şehir, tertemiz, şirin ve tarihi bina- ları, âbideleri mebzuldür. Bizi Ljubjana istasyonunda Vali ve Belediye Reisi namlarına birer zat ile beraber, Matbuat Müdürlüğünün mümessili ve yerli meslektaşlarımız karşıladılar. Lâkin burada, başka bir hususiyet vardı. O da, karş'cılar meya- nında genç, Zarif bir iki tane de baya- nın Bulunması idi. Kendilerinin de meslekten olduğu - İmız bizi, Ijubijana'nın «Gök tırmala” yan» adını taşıyan, eflâke ser çekmiş, on dokuz katlı binasına götürdüler. Bu binanın en tepesinde bir kazino vardır. Şehri kuşbakışile, tamamen buradan seyredebilirsiniz. Gazino ufak ufak, Türk ve Yugoslav bayraklarile süslenmişti. (o Bize orada, o güzel ve ferah yerde, birer aperitif! ikram ettiler. Etrafı temaşa ettik, dağ- ların yemyeşil manzarasile gönlümüzü açtık, ciğerlerimizi temiz hava ile dol » nu öğrendiğimiz bu matmazeller, her durduk. Sonra da Valinin öğle ziyafe- birimizin yakasına bir tek karanfil ile bir ıtır yaprağından vücude getirilmiş mini mini demet iliştirdiler. Itırla ka- ranfil burada en büyük dostluk ve sev- gi sembolü imiş! İstasyonda eşyamızı gardroba tes - lim ederek, o esnada şehirde kurulmuş bulunan odun sergisini ziyarete gittik. Odun diyip te geçmiyelim: Meğer, or- man mahsulâtından neler yapılmaz - mış ? Ham kütüklerden, mamül eşyaya ka dar, bu sergide teşhir edilen yüzlerce çeşit metadan bir türlü gözlerimizi ayı- ramiyorduk. Bir aralık Kâzım Şinasi, hayretle: — Yahu! Odundan neler yapmamış- Yar ? Diyince, ben: — Evet! Odunu bir adam etmedik- leri kalmış! cevabmı verdim. Gerçekten de öyle idi. Slovenyanın bütün zenginliği ormanlarındandır. Bu- ralarda yetişen nadir ve kıymetli ağaç- lar yerli endüstride kullanıldıktan baş- ka, kâğıt, kontrplâk, mobilya, parke, sokak döşemesi, araba levazım tüfek namlusu ve daha da bunun gibi birçok ketlere çıkarılmaktadır. tine gittik. Nefis yemekler, rayihalı şaraplarla güle oynaya yiyip içerken, Vali ile ara“ mızde teati edilen dostça sözlerdel sonra, Ljubljana Matbuat Cemiyetinin Kâtibi Umumisi M. Brunk ayağa kalk- tı ve yaşına rağmen dinç kalmış ve gür- lüğünü muhafaza etmiş sesiyle bize bir «şarabiye» okudu. Bu sevimli ve neşeli zatm ağzından dinlediğimiz şarkının güftesini tabii « anlayamıyor, fakat onun evzaımdan ve şarkının nağmelerinden hissediyorduM ki, Slovenya bağlarınnı mahsulü olan altın ve Jâl rengindeki nefis şaraplarâ ait bir kasidedir. Ljubljana'dan bu güzel intibala ve Ahmet Emnin koltuğunda bit kesekâ- gıdı dolusu yemişle ayrıldık, Geceyi Bled'de dünyanın en güzel sayfiyelerinden birinde geçireceğiz. Domuzovası gölünde bir çocuk boğuldu Kastamonu (Hususi) — Koçhisar, yolunun yakınında 20 metre murabbal Urfa (Hususi) — Halkevinde her İmamül eşya halinde yabancı memle - |£enişliğindeki (Domuz ovası): gölünde 13 yaşında bir çocuk su içerken düş” Sergide göze çarpan güzel hususi -|müş ve boğulmuştur. Cesedi üç yün wn mu-İyetlerden biri de, böyle tek bir madde-|sonra çıkarılmıştır. son“ ” YEN eu mŞ yer