Güvur Mehmedin Yeni Maceraları GİBALi ZİINDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 78 Kâğıtlar üzerine serilmiş olan bujrayışımda veririm; dedim... Bana, ne solranın etrafına bağdaş kurmuşlar,|cevap verse beğenirsin?.. konuşa konuşa yeyip içmeye başlamış- lardı. Bir kaç kadeh rakıdan sonra, hepsi- | — Na cevap verdi?.. — Ben öyle dalavereye gelmem. Ya, parayı ver, yahud sirtimdaki caketi a - ne bir neşe gelmişti. Fernandez, şimdi | lırım; demez mi?.. şurada bir kemma olmadığına, acı acı teessüf etmişti. — Yok canım. Gâvur Mehmet, derhal bir istavroz Gâvur Mehmet, ikramda kusur et |çıkardı: miyordu. Limon kabuğundan yaptığı kadehi, sık sık doldurarak mütemadi- yen İboya takdim ediyor, ara sıra da Fernandeze ikramda da kusur gösler- miyordu. — Nah.. yemin ediyorum. İnan... Diye bağırdı. — Eyy.. sonra?.. — Aman, usta Foti.. yapma.. etme., biz de, yerinde hatırı sayılır bir deli - İbonun kafası, artık tamamile den- | kanlıyız. Beni burada âleme rezil eyle- “gini almıştı. Hattâ, pesperdeden bir|me; diye yalvardım. Fakat, kerataya | . He -| güldükten |men garsonları çağırdı. Sınımdıkı ca- şarkı söylemiye bile başlamıştı. Gâvur Mehmet, acı acı sonra: — Uuuulan, köpoğlu Kulaksız.. şu dünya, sana da kalmadı. Diye mırıldanmıştı. Bu sözler, tefçi İbonun derhal na -|le olur. zarı dikkatini celbetmişti. Büyük bir| kıvrım merakla: — Hangi Kulaksız?.. Demişti. bir türlü meram anlatamadım.. keti soydu, aldı. — Yapaaaaar. Alimallah, para için, babasını satar. — Satar amma.. işte, sonu da böy- Meyhane yanarken, kıvrım ıvranıyordu. Karşısına geç - tim. Onun bu halini doya doya seyret- tim... Oh olsun; koca kodoş.. sen bu- nu, hak ettin. Şu ateşi yakan adamı Gâvur Mehmet; söylediğine sanki | bulsam, kaynanamın ölüsünü kaldıran pişman olmuş gibi, elini sallıyarak ce-| papazın eli gibi öperdim; dedim. vap vermişti: — Hiç canım?. — Söyle, yahul — Canım, nesini miş bir mesele.. haf işleri vardır. O aklıma geldi de... — Ne gibi?.. — Birak canım... Artık, olan oldu.. Geçen geçti. — E.. o halde, ne saklıyorsun. An- lat... Burada, ne ile vakit geçecek. Defci İbo, sürekli bir kahkaha attı. Elini, Gâvur Mehmede uzattı, Sulu - kulenin bu (merd kıpti) si, az kalsın, söyliyeyim.. Geç -| (şecaat) göstermeye kalkacaktı, Fa - . Şu, Allahın bazı tu-|kat; sarhoşluğuna rağmen — kendisini çarçabuk toparladı. Gülmesinde de - vam ederek: — Meselâ, ben o papazın yerinde olsaydım, elimi nasıl öperdin?.. Diye bağırdı. Gâvur Mehmet, hiç bozmadı. Defci — Pekâlâ.. mademki bu kadar me-| İbonun elini aldı. Dudaklarına kaldır - rak ettin. Anlatayım... Hele birer ta-|dı.. lâkin, bu elin üzerine dudaklarını ne daha çekelim. temas ettirmekten ziyade burnunu da- | bin Yürü!.. #SON POSTA İttihatçılar Devrinde 4 MUHALEFET ©T Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? Son Posta'nın siyast tefrikası * Yazan: Ziya Sı& Bir çoklarının gözleri, bulundukları yerde hiç münasebeti olmayan bir cism€ ilişmişti. Bu cisim, Kör Aliniu havaya kaldırdığı korkunç bir Karadağ tabancası idi: Bu kama, bana (bâtın ıııahn *Jtürbesi önüne gidilmişti. Burada, Kör| saray halkından hiç kimsenin bunla! dan) verilmiştir. Bu kama, Hazreti A- linin Zülfikarının gördüğü işi göre - cektir. Ziraaa, artık kâfirlerle cihat vakti gelmiştir. Lâkin; evvelâ bizim Ahmet, Mehmet adını taşıyan kâfir - ler tepelenecek, ondan sonra sıra, (Be- ni asfar) denilen yabancı kâfirlere ge- lecektir. Bunlar bana dün gece.âlemi rüyada telkin edilmiştir (Kutbu âlem) efendimiz gelerek; ey Kör Alit!.. Seni tarafımızdan vekil ettik. Ehli islâmı tehlikeden kurtar. Hiç korkma. Yirmi işi, hep birden sana iman edecek. Öldebildiğin — kadar, Buyurdular... (Kör Ali, burada yerinden sıçradı. Ayağa kalktı. Koynundan bir Kur'an çıkardı. Başının üstüne kaldırdı.) Ey | ahalit.. İşte, rehberim.. ben gidiyorum. Allahını seven, arkamdan gelsin... Kör. Aliyi dinliyen o basit ve cahil insanlar, onun bu pervasızca sözleri - ne hayrette kalmışlardı. Onun bir çıl- gin, bir deli, bir düzenbaz, sefil men- faatler uğruna çalışanların etinde ku- rulmuş bir hissiz makine olduğunu dü- şünemiyerek, asırlardanberi beklenen Mehdinin, hakikaten bu adam oldu - ğunu sanmışlardı... O, yüzlerce a - dam; hissiz ve şuursuz bir hareketle dalgalanmışlar; yerlerinden sıçramış- lardı. Bir kaç budala: — Düş önümüze, hoca!.. Sen nere- yürü!. Gâvur Mehmet, limon kabuğunu| yadı. Bütün hassasiyetini - toplıyarak doldurdu. Evvelâ İbo'ya, sonra Fer -| kokladı. İbonun elinde, henüz eseri tar nandez'e verdi. Sonra, sözüne devam | mamen zâit olmıyan bir gaz kokusu etti: vardı. ye, biz de oraya.. Diye bıgınmşlaıdL Kör Ali, artık ilk zaferini kazanmış- tı. Sağa sola emirler vermiye başla - mıştı: — Alın şu Kur'anı kerimi.. bağlayın Alinin gür sesi yükselmişti: — Lillâhil fatihal.. Bir iki dakika, derin ve uhrevi bir süküt ile geçmişti. Ve sonra: —Çıtl.. Diye hafif bir. ses işitilmişti... Bir çoklarının gözleri, burada hiç bir mü- nasebeti olmaması lâzımgelen, bir cis- me ilişmişti. Bu cisim, Kör Alinin ha- vaya kaldırdığı korkunç bir Karadağ tabancası idi... Kör Ali,- kim bilir, na- sıl bir düşünce ile - burada havaya bir el ateş etmek istemişti. Fakat; bit köh- ne tabancanın çürümüş fişeği, ateş al - mamıştı. Kör Ali: — Bu da, bir fali hayırdır. Sessiz sa- dasız, murat ve maksudumuza nail o- lacağız. Diyerek o koca tabancayı sokmuş, yürümiye başlamıştı. Kafile, Saraçhaneye doğru ilerliyor; tekbir sesleri yükseliyordu... Kalaba- lhık yerlere gelince, Kör Ali birdenbire duruyor: — Allahını seven.. dinini seven.. şeriatini seven arkamdan gelsin. Diye bağırıyordu. Kör Alinin etrafında derhal bir ta- kım fedailer ve kahramanlar türemiş- ti. Bunlar, halka dehşet veriyordu. Bunlar, kahvelere dalıyorlar, kor - kunç bir tavırla, oyun oynıyanların masalarına saldırıyorlar. Öfkeli bir hareketle tavlaları kapatıyorlar. — İs - kambil kâğıtlarını bir tarafa savuru - yorlar: — Dünya batıyor.. Siz daha hâlâ, burada oyun oynuyorsunuz. Kalkın!.. Şeriati almıya gidiyoruz. beline — Efendim!.. Bundan, dört beş ay| Gâvur Mehmet, bu yangının, İbo evvel.. gene bu taraflara bir işim düş -| tarafından çıkarıldığına artık tama'- Daha doğrusu, bir kadın dalave-| men kanaat hâsıl etmişti... İbo, Gâ - resi... Ne ise.. o bahs Tâzım değil...| var Mehmedin anlattıklarını Fernan - sz. şurası, burası derken, Loncada|deze naklederek bu iki cürüm şeriki, Kulaksız Fotinin meyhanesine düş -| katıla katıla gülerlerken, Güvur Meh- tü. benim asâmın ucuna. Diye bağırıyorlar... Duvarlarda, ka- Derhal Kör Alinin asâsı alınmış.. Al- |pılarda asılı olan bayrakları alıyorlar. lahın o mübarek kitabı, yerlerde sürü -|Halkı önlerine katıyorlar. Onları da nen o pis değneğin ucuna bağlanmıştı. |bu faciaya zorla sürüklüyorlardı. — Başlarında, sarık olmıyanlar, sa-| Kafile, gittikce büyüyor; — ve artık rik saracaklar... Ahmet Efendi!.. Da-|tekbir sesleri, daha heybetli akisler hu- L tük. İbo, yerinden sıçradı: — Bizim Fotinin, haaa... Diye mırıldandı. — E.. anlaşıldı. Foti, senin dosturi- müuş. Artık söylemem. medin kalbindeki kin ve nefret de, son haddine gelmişti . Yenilecek ve içilecek şeyler, bitmişti. Sıra, yatmıya gelmişti. Fa - kat, her tarafı moloz dolu olan o mah- zende, şöylece sırtüstü uzanarak yata- artık ğit şu sarıkları. Ahmet Efendi, Kör Alinin kayınpe- deri idi. Bu adama (Geyveli Ahmet) denirdi. Bu feci komedya, çok iyi dü- şünülerek tertip edildiği için, büyük sule getiriyordu. Bir çok meraklılar da, neticeyi anlamak için kafileyi takib ediyordu. Bu insan seli Şehzadebaşına geldiği zaman, artık o koca cadde, dolup taşı- — Bitak canım, şu keratayı... Bi - zim dedimse eskidendi. Artık öküz öl- dü, ortaklık ayrıldı. Söyle.. sonra ne ol- du?.. — Moyhaneye girdik. Bir köşeye zun bir müzakere başgöstermişti. Bu müzakere neticelendikten — sonra, İbo Gâvur Mehmete dönerek şu kararı bil- dirdi: bir torba içinde, bir yığın kirli ve iğrenç | yordu. Ve.. asıl hayrete şâyân olan şu- bez parçaları getirilmişti. Şimdi, Kör|rasıdır ki; bu küstahca hareketin Fa - Alinin bu emri üzerine, derhal bu bez|tih camisinde başladığı dakikadan, bu- parçaları o mülevves torbadan çıkarıl-|raya gelinceye kadar yarım saat kadar mış, halka tevzi edilmişti. bir zaman geçtiği halde, hiç bir hükü- — Sancak, lâzım, sancak... Alıve-|met memuru, bu işe müdahale etmi - oturduk. Biraz içtik. Fakat, biraz di- yorsam; epeyce içmişiz... Derken, bir aralık aklım başıma geldi. Evvelâ, ke. seyi yokladım. Tam, yedi kuruş on pa- ra var. Bir de, yediğim içtiğim şeyleri hesapladım. Ön iki kuruş otuz para.. Zaten, artık kalkıp gitmek zamanı da gelmişti. Yedi kuruş on parayı avucu« ma koydum. Doğruca tezgâha gittim. Uğta Foti, galiba bizim masraf biraz çoğa kaçtı. Halbuki, param çıkışmıya- cak. Şunu al da, üstünü bir başlm ug- —- ——— eee urmağa, yüksek sesle konuşmağa ce - i yok. Fakat bir inilti gibi: “lim.. Hey ihtiyar.. ilim. olmasan.. Beni bir ırmak için hiç ca- ydin? sek mi. Benim ca- la emniyette de - iyor musun?. — Benim oğlu frim yükünden * — Canımı feda n asıl şimdi | gibiler dam a rinabilirler mi?.. yar!. — Osman.. Bana babü de.. adam birc — »ire dönü süzülen yr "ar bi tgüne vuran ocağı sağında İri Lirer Jül yakut gibi ışıldıy — Baba... Babam... Babarn. — Osmânım, İ bilmek mümkün değildi. İbo ile Fernandez arasında, gene v- — Bizim arkadaş; malüm ya, mi - ras yedi... Burada, pek o kadar rahat uyuyamıyacağını söylüyor. Mutlaka; karşıya, Beyoğluna geçelim; diyor... Hazır, epeyce islim aldık. Bu islimin kuvvetile, nasıl olsa karşıya geçeriz, Sen, ne dersin bu işe?.. — Vallahi, o sizin bileceğiniz iş. — Acaba, bir sandal bulabilir mi - yiz?.. (Arkası var) Vallahi, billâhi ben Osman de - igilim, Doğru mu söylüyor?.. Yalan mı söy- lüyör. Heybetli vücudunu humma tit- retirken kulübenin kapısı kesif Lir ka- ranlığın üstüne açıyor ve ayak sesleri hiç duyulmadan siyah bir gölge gibi si- yahlıkların arasında kaybolup gidiyor, İhtiyar adam iki kollarını açık kapı- nın iki tarafına dayamış, arkasından -İferyat etmemek için ne kadar cebri ediyor ve karanlıklar içinde n gölgeyi bilememek, tarıyamamak, gör memek azabile perişan ve harap .nnhınd.ın bakıyor. Ah görebilseydim. * Bakışsız bir çift göz karanlığa mıh- landı, bakışsız bir çilft göz karanlığın bağrını iki soğuk çivi gibi deliyor. — |lunmuştu. (Fatih Sultan Mehmed) in|derhal saray İzil v siz, muhakemesiz bir güruh... tin şu menberdeki sancakları... Bir kaç kişi menbere koşmuş, san - cakları getirmişti, — Tekbir getirin; Birdenbire; sinirleri titreten, vü - cııdnn ürperten br uğultu yükselmiş - » Camideki halk, birbirine girmiş « Ü... Bu hareketin mutlaka bir facia ile neticeleneceğini hissedenler; pabuç - larını koltuklarının altına sıkıştırarak birer köşeye sıvışmışlardı. Fakat idraksiz bir zümre, Kör Ali- nin etrafını ihata etmişti. Şöylece ga- rip bir alay teşekkül eylemişti. Önde, Geyveli Ahmet.. elinde; Kör Alinin iğrenç ve mülevves değneği ü- zerinde yükselen (Kur'anıkerim)... kada; perişan sarığını gözleri - nin üstüne kadar indirmiş olan Kör Ali, Daha arkada; bü mel'un ve m harekete — karıştırılan sancak,.. Ve sonra.. (din ve şerla birs ve ııwnfaııe kurban eden bir re-| sefilin arkasına takılan; idrak - 'vvelâ, türbei şerifenin önüne gidelim, Bir fatiha okuyalım. İşimiz, âsan ölur. Kör Alinin bu emri, derhal icra o - yordu. Halbuki o tarihte, biri Fatihde diğeri de Şehzadebaşında olmak üze - re, mühim iki asker ve inzibat karakolu bulunuyordu. Kafile, Beyazıta gelmiş, (Tahtka - pı)dan Harbiye Nezaretine girmiş, av- luyu geçerek (Mercankapı) dan Fin- cancılar yokuşuna inmişti... Şimdi bu- yada, dehşetli bir panik başgöstermiş - ti. Çünkü: — Müslümanlar, gâvurları kesmeye geliyorlar. Diye çıkarılan bir şâyia, ortalığı alt- üst etmişti... Hıristiyanlar, dükkân - larını kapamıya ve kaçışmıya başla - mışlardı... Bu korkunç şâyia, derhal köprüyü geçmiş; Karşıyakaya çarp - mıştı. Galata ve Beyoğlu taraflarında da dehşet veren akisler yapmıştı. Kafile, hakikaten korku veren bir velvele ile köprüyü geçmiş; i. Tophönede, kafileye bir çok İkimseler daha iltihak eylemişti. Ve ni İhayet bu insan sürüsü, Yıldız yoku » şunu tırmanırlarken, artık adetleri, on bini geçmişti. Böyle korkunç ve muazzam bir ka- filenin tekbir getirerek saraya doğru geldiğini haber alan (Abdülhamid), i Galata | $ |caddesinden, Tophaneye doğru ilerle - | kapılarmın — kapatılarak j temasa gelmemesini emretmişti. Kör Ali kafilesi, Yıldız sarayıt önüne geldiği zaman, kapalı kap önünde, birer çavuş ile dörder nefef den mürekkeb nöbetçilerden — maad hiç kimseyi görememişlerdi. Kör-Ali, derhal yüksek sesle tekb getirilmesini emretmişti. Maksadı, böl le bir yaygara ile saray kapılarını a rarak içeri girmekti... Fakat bütün b bağırıp çağırmalara, saray halkınd hiç kimse cevab vermemişti... Arti yorgunluktan bitkin bir hale e kafile halkı, yorgunluklarını dinlen dirmek için yerlere ve duvar dipleri? serilmişti. Kör Ali, saltanat kapısının karşı# na diz çökmüş, oturmuştu. Gözleri! kapıdan ayırmıyordu. Her an; kapi ların açılarak sırma kordonlu yüve rin kendisini içeri davet etmelerini b liyor.. ikide birde yanındakilere dön rek: — Sabredin. Şimdi, zuhurât olur. Diyordu. Kör Ali ile arkadaşları bu zuhur! beklerlerken karşılarına zaptiye nazif Sami paşa dikilmişti... Hâdiseyi pe& geç haber alan, ve haber alır almaz & d:rh.ıl Yıldıza kaşan Sami paşa ile KS Ali arasında şöyle bir muhavere geç ” ti Sami Paşa — Hayrola, — hoacalr Nedir bu hal?.. Kör Ali — Elbette, hayırdır; paşk bizden şer iş sâdır olmaz. — Ne istiyorsunuz.. buraya neyt gekliniz?.. — Biz bir şey istemiyoruz.. ve bur raya kendiliğimizden gelmedik.. bizir memuren gönderdiler. — Kim gönderdi?.. — Hazreti Fahri Kâinat... — Anlamadım, hoca. 4 — Yani.. Fahri Kâinat Efendimif: rim. — Allah, Allah... (Arkası var) e aanönanerevenENEnenEN BEReLERAnAn ae İstanbul İkinci İlâs Memurluğun dan: Müflis Avandoklara aid İzmirdeki | Bulgurce Çifliğinin kira işi" alacaklıı ların mumdnc binsen yarınki yani 23/0/936 Çarşanba günü saat 14.80 | talik edilmiş olduğundan alacaklıları! hazır bulunmaları ilân olunur. (25191) eee Son Posta “Yevmi, mıııl.nıvııuvımıwmd Eski Zabtiye, ç.ı.ımm. sokağı, 25 İSTANBUL öreremin Gazetemizde çıkan yazı ve yesimlerin bütün — baklari mahfuz ve gazetemize nittir. ABONE FİATLARI TÜRKİYE YUN “ — İzeo uııı 800 | 300 Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 28 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. Hanlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi Jâzımdır. A TEL hai Telgraf : Sönposta 'Telefon : 20203