matal. x — « e ww a w x — T T Kurultayın dördüncü Dün Güneş - Dil teorisini anlatan dört tez okundu (Baştarafı 1 inci sayfada) Celse saat tam 14 de Kültür. Bakanı Baffet Arıkanın başkanlığı altında açıldı, tekreterliklerde Faik Reşit ve Zerin Dil- Men bulunuyordu. Sabık zabit okunup kabul — edildikten tonra tezlerin okunmasına devam edildi. Konya saylavı Naim Onat tezini oku - Madan evvel İbrahim Necmi — söz aldı. Kopenhagtaki Lenguistik koöngresi — Arkadaşlar, dedi. Bugün mes'ut bir tesadüf eseri olarak Kopenhağda da arsıulu- H Lenguistik kongresi açılmaktadır. Biz kendi işlerimizle meşgul olduğumuz için #raya iştirak edemedik. Ancak bu vazi - Feyi İstokholm aafareti başkâtibi Behçeıj doğancıya — tevdik — eltik, kurultaya — bir — tebrik telgrafi çekil » Mesini teklif ediyaram. Teklif kabul edildikten Bot tezini okumağa başladı. Naim Onat'ın tezi En büyüğümüz, çok değerli arkadaşlar. Türk dilinin arap dilile olan münasebeti Yeni tanıklara ve yeni esaslara dayanıla - Tak ispat edilmiştir. Eski büyük Türk me- Geniyetinin bütün dünya medeniyetleri - &e kaynak olduğu gibi Türk dili de bütün illere kaynak olmuştur. Güneş - Dil teorisi beşerin yalnız — dil tarbini değil, bütün tefekkür tarihini de Aydınlatacak köksel bir ışıktır. Bu tezle gü- Besin veya ondan görülen vasıfların u - Zaklaşıp kaybolmasından çıkan anlamlarla lara verilen adların gerek Türk, Tek arap dilindeki birlik ve benzerl töstererek yeni Türk teorisinin hakikati ne 'erin bir görüşle kavradığı tesbit edilmiş- Ör. Güneşin uzaklaşıp batmasından do - Üan mefhumlar sayılmlıyacak kadar çok. r. Bu teze mevzu yapılanlar şunlardır: Güneş - Dil metodu Akşam, gece, karanlık, karalık. vsUzun Misallerle izah edilmiştire Güneşin uzak - "asından ve batmasından doğan bu ı'ı';k—lııı. beraber — karanlığın — insanlığa VA ettiği Skirlerden öyleleri vardır ki ilk Güşünüşte Banlarin araındaki bitlik —ve Yakınlığa aklımız birdenbire varmaz. —Bu Atlamların akşam ve gece mefhumlariyle tliğini anlatımak için Güneş - Dil metodile Yapılan karşılaştırmalar tahtada izah edi- tek anlatılmıştır. Türkçede akşam keli - Ttesindekinin yanındaki arapça akşam ve #ece anlamlarına Sunlukları gösterilmiştir. K Ntün Onst bu. kelimeleri k"" #rapçada gece ve geceye ait bir çok ge elen kelimelerin uy - anlattıktan *limeleriri nasıl ve bunlara bağlı yirmi KAi gerisinin nasıl güneşteki vasıflarla klaşmasından çıktığını anlatmıştır. Ahmet Cevat Emrenin tezi ÜU tez bör buçuk saat kadar sürdü. hat verildikten tezin a Bun - _:ı.:ısn yıl evvel Türk Dili Kurumunun kolu tarafından verilmiş olan ka « k.:* yabancı dillerde kullanılan terim - Atılmaşı ve yerlerine türkçelerinin ko- ! program olarak çizilmişti. ,h?::nıı Cevat Emre bu kararın © priori # bir hükme dayandığını ve Sci - k böyle 'ararla hareket etmenin doğru olma- Ti töyledi. & bir araştırma yapmadan &ğ Tezi müdafaa ı__::ıncı Ceyat tezini izah etmek için fi- el bunun filozoli ve filozolik şekil- AA ç lesmiş, ve gu yolda tezini müda - ıır._""'““ «Bunları seçişimin sebebi, bu elerin Grekçe olduklarına tam — bir B"—:;wıımıııdn» dedi. (pyardan sonra bu kelin iki kasmın A ile (Sofya) sözlerinin — tahkikine hi ' yürüttüğü saraştırmada mehez ola- L'-_"'Upımn en makbul etimoloji lügat- Müracant etti. bjiç”, İüğatler Boismcg'in Grekçe etimo « ç CAti gibi eserlerdir. Bunların hep - L,__. Kerek (Filos) ve gerek (Sofya) söz- etimolojisi karanlık ve şüpheli ol Rösterilmekte idi. Bir sözün etimolojisi hi ,;heı Cevat Emre: «Bir sözün etimo « M p Sanlıktır!» ne demek olduğunu izah M ” kelimelerin grekçeye nereden geç - ğ*q Malüm değildir. Ve Hind » Avrupa M p, *lduğu da tahakkuk etmemiştir, de- ı ':hı:ı.i ilmin bütün şeraitine muvafık esin ettikten sonra kelimelerin - Dil teorisile tahliline gecti | Lümolojisi karanlık olan bu kelimelerin öz | SON POSTA günü Dün Kurultayda tezlerini okuyanlar: Soldan sağa, Ahmet Cevat Emre, Naim Onat ve Güneş « Dil teorisinin tahllilerinde her ameliyenin bir niçini ve her niçinin bir çün- küsü vardır, dedi ve sözüne şöyle devam meslekdaş | ©tü: İ — Ben büyük bir Hitizlikl sormuş ve hepsinin çünküler niçinlerini bulmuş bir | yürütelim. v Bunun üzerine Güneş - Dil teorisinin baş- | hca ameliyeleri olan ana kökü ve düşmüş | vocali iade etmenin ne gibi ilmi esaslara istinat ettiğini izah etti. Bundan sonra kelimelerin elemanlarını birer birer yazarak ve türkçe yakutça lâ - gatlere müracsat ederek manalarını tesbit etti. Bu suretle gerek (Filos) ve gerek (Sol- ya) kelimelerinin türkçe (ep—-raison) ve bundan çıkan (pil bil -— ilim, sav - sap — sözü saval - sab — dersi) sözlerinden çık - miş olduğunu itiraz kabul etmez surette is- bat etti ve bu suretle Avrupa âlimlerince e- ve Arık türkçe olduğunu meydana koydu, Va etimolojide kullanılan daha bir çok tâbirlerin hâlis türkçe olduklarını ilâve etti. Bu araştırma sonunda artık bundan son- ra kültür âleminde kullanılan Terimlerin &- sasları Grek — Lâtiner, türkçe olamaz gibi| bir kanaatte devam edebilir miyiz, diye sor. du. Avrupa Lenguistiklerine de bir sual sor- | du, en makbul ve en mütena - eserlerinizce meçhul ve karanlık kalan nice nice sözleri aydınlatan ve menşeleri gösteren lehçelere karşı bigâne kalabilir misiniz? Ana dil Ahmet Ceyat Emre ana dili orijinalı kay- bolmuş, yalnız yazma nüshaları dünyanın her tarafına yayılmış bir kitaba benzetti. Bu kitabin en orijinal ve sahih kalmış nüshaları Pacifigueden Atlantigue'e ka- dar yapılan geniş bir saha üzerinde konu- gulan Türk lehçeleridir. Bu lehçelerin bi - zimle beraber Güneş - Dil teorisinin tahlil metodlarile mütaleasına Avrmıpa Lenguist - lerinin iştirakini temenni ederim» dedi. Profesör sözleriniz «Türkün güneşine bir şairimizin iki mus- | raile hitap ederzek bitirdi: | Atatürk, Atatürk, andlıyız sana, Güneşinden içtik hep kana kana.» Abdülkadir İnanin tezi Ahmet Cevadın çok takdir edilen tezi| bittikten sonra sıra Abdülkadir İnana gel - di. 'Tezin mevzuu (U. K.) eki kanunu idi. A- lâka ile dinlendi. Abdülkadirin tezi şudur: Güneş - Dil teorisine göre bhiç bir kelime vokalle bitmez, mutlak bir Lonsonla biter. Yani vokal ek olmaz. Bu gibi görünen keli- melerin sonunda ağb konsonu bulunmuş ve mürüru zamanla aşınmıştır. Bir çok kelimelerin bu ağ» konsonu «h, k. &. y, vv konsonlarına dönmüştür. Türkçe - de sarı, kuru, ulu, darı gibi kelimelerde uğ» , «tav, bav» gibi kelimelerde ağ» nin avo ye ve Bey, sağış gibi kelime - lerde «ike nin ay» ye dön kli ekole mensup bilginlere de malümdur. Fakat ba- ba, aba, ata gibi kelimelerin sonunda bir konson ol nt klâsik ekol hatırına bile getirmemiştir. Türk dilindeki bu konsonu Güneş - Dil teorisi kaşfetti. Bu keşif etimoloji bakımından çok önem- nin düşt Bdir. Bir çok kelimelerin etimolojisi ve bir| çok kelimelerin ayni kökten geldiğini an - cak bu «V. -- K.» eki kanunile tayin ede - biliriz. Meselâ hüma, umay, oymak, omak, aba, oba ve burak, barak, bura ve aair ke- limlerin ayni kökten geldiğini biz ancak bu «V. -» K.» eki kanunile tayin ediyo - ruz. «V. K.» eki «V. 4 K.b eki kanunu Türk dilinde ge - nel bir kanun olduğu (K. -» V.) son eki ile biten yüzlerce kelimenin tetkikile ta - hakkuk etmiştir. Bunun isbatı için bu tezde beş kelime - nin (| inci, sula - sulu, çana - sanı, alaşa, ba- la) kelimelerinin sonunda «ğo nin düştüğü muhtelif lehçe ve dillerdeki ayni kelime | lerin sonunda bir ag, k, yo konsonlarının hâlâ yaşadığı gösterilmiştir. «İkinci» keli- mesinin eski şekli ucinçus dur. Bu kelime Rus dilinde «yemçuğ» şeklinde geçmiştir. «Sulas — kelimesinin son konsonu — garp türkçesindeki «yulafı kelimesinde, uçana» sonra Naim O«|&damım. Burada da bu analizi ayni surette | ye sani kelimelerindeki son konson Altay lehçelerindeki Şanak — ve Çagataycadaki uçanake kelimesinde görülür, «Alaçan keli- mesinin son konsonu İslâvcadaki Loşad ve loşak kelimelerinde , «balav kelimesinin son konsonu Anadolu Türkçesindeki «ma- lake Kelimesinde yaşamaktadır. İsmail Müştak Mayakonun tezi Son olarak İsmail Müştak Mayakon te- zini beliğ bir ifade ve lisan ile okudu, ve dinleyicilerin Üzerinde Güneş - Dil teorisi- nin gittikçe artan ehemmyetini tebarüz et- tirdi. İsmail Müştak Mayakonun tezi: «Benden evvel söz söyliyen değerli bil- ginler, dil tetkik ve araştırma yollarını ye- i zengin ve feyizli bir ışıkla aydınlatan Güneş - Dil teorisini vazih dillere daya - narak müsbet ve ilmi bir şekilde izah etti- ler. ni Etimeoloji ilmine kuvvetli ve emniyetli bir iddim ile giren Türk jenisinin bu gür - büz buluşu yüce kurultayınız yolile artık dünya Lenguistik âlemine da ilân edil - miş bulunuyor. Üç gündenberi zevk ve a- lâka ile dinlenen tezlerden sanra benim de söz alışım teorik reel ışıklarından fayda- lanarak bazı kısa etüdlerin aydınlatıcı ve öğretici neticelerini göstermek içindi. Bu etüdler teorinin tatbikata tam, sahih ve is- Banasız surette mütabakatını gösteren te « ler mahiyetinde olacaktır.» «dl» kelimesi İsmail Müştak Mayakon ilk önce -İl. ke- lümesini ele alarak ihticaç ve itimada salih mehazlerin bu kelimenin birbirinden çok farklı geldiğini söyledi ve muhtelif lehçe- lerdeki mana farklarını izah etti. ilki- keli - ni yapan İsmail Müştak, Gerek bu kelimenin, gerek mesinin tahl bazı etimoloğların türkçe kelimeleri tah- lil ederken ana köke yanlış mana vermek dolayısile kelimenin de manasını tayinde hataya düştüklerini söyledi ve dedi ki: e— Türk dilinin dünya dillerine nasıl kaynak vazifesini gördüğünü izah ve ke lime unsurlarının manayi tayinde ne gibi roller oynadığını tesbit etmeğe muvaffak olan Güneş « Dil teorisi bir taraftan bu va- zleyi yaparken, diğer taraftan Türk keli- melerine yanlış mana yeren, yanlış me - todlarla mücadele etmeği de kendisi için bir zaruret telâkki eder. Bu, bem kendi yazifesinin selâmeti, hem de ilmin iffet ve asaleti namına ihmali caiz olmayan bir va- zifedir.» İsmalil Müştak Mayakon, arap âlimle « tinin yanlış mana verdikleri bazı ana kök- leri zikrederek tashihlerini yaptı ve ilk iı sanların ateşi naml keşfettiklerini izah « - den bir Türk mitolojisini anlattı. Elektrik kelimesi Hatip elektrik ve yaltrık kelimelerinin köklerini araştırıp bunların morlolojik ba- kımdan birbirlerinin ayni olduğunu izah - tan sonra -otlamak- sözüne geçti ve ilmi izahlarını şu cümlelerle tamıamladı: e— Türke ve Türklüğe güneş altında her hakkı lâyık olduğu her feyzi, her ni * her kemali vermek azmile uğraşan büyük baş, Türkün medeniyet, ilim ve ir- fan yollarında muhtaç olduğu vasmıtalari da gafletin ve cehaletin tahakkümünden kur- tarmaya âhdetmiştir. Bu ahd bizim için en büyük müjde ve en büyük inan kaynağıdır.» İsmail Müştak tezini okuduktan sonra, başkan bu tezler hakkında #söz istiyen olup olmadığını sordu, kimse müracaat etme - di. Bunun Üzerine Varşova ilimler şubesi şark şubesinden ve Napoli Âli şark ens - titüsünden gelen telgraflar okundu, cevap yazılmasına karar verildi. Kurultay bugün saat 14 de tekrar top- lanacaktır. mel! Onu tanıdığım zaman başında, kü bembeyaz, yumuşak bir sarık vardı. Si - yah cübbesi, parlak rugan kaloşları, ütüsü hiç bozulmamış siyah pantalonile bir ho- cadan ziyade, Allahın karşısına çıkmağa hazırlanan bir kul hali taşırdı. Çok az ko- nuşur, fakat güldüğü zaman dudaklarının çizgisi, gözlerinin hüznü ile insana öyle ga- rip bir tesir bırakırdı ki, bazan karşı kars gıya gelince, onun bir masal kahramanı ol- duğunu düşünürdüm. İnkılâptan sonra onu bir daha göreme- dim, Memleket karıştı, yeni bir devir, bü- tün canlılığı ile her şeyin üstünde, her şey- den kuvvetli olarak eskinin ve köhnenin Üzerine kapandı. Arasıra genç hocayı hatırladıkça, on! İAllahla kendi arasındaki yolu nasıl bağ İamağa çalıştığını düşünürüm. Bütün vu - hunu Kur'ana değil, musikiye ve felsele - € vermişti. Mevlâna Celâleddini Rumi gibi, Allahı korkulacak, çekinilecek bir kudret değil, peşinde binbir insani sürükliyen bir sev - gili bilirdi. Bazan gökyüzüne saatlerce göz diker, dalardı. Sonra hiç beklenmiyen bir anda, birdenbire ellerini yüzüne kapar ve hıçkıra hıçkira ağlardı. Bir dela bile olsun, bir kadım için içini çekmemişti. Halbuki hafif, siyah bir sakal- la yarı kaplı duran yüzü, hüzün dolu göz- leri ile bir kadın gözünü Üerine çekecek kadar cazibeli idi. Geceleri, Kandillide, Boğazın sularına açılan pencerisinde sabahlara kadar ney üflediği olurdu. Ne çalardı?.. kimse -bilmezdi. Yalnız © çalmağa başla - dığı zaman, bütün yalılar derin, uhrevi bir âleme gömülürdü. Işıklar söner, — başlar pervazlara bırakılır, denizin yosun kokulu rüzgârları, dalgaların bir kadın çarşafı h- şırlısını andıran sesleri - arasında — bütün kandilli, bir masal memleketi gibi, top isler ve du raktan ayrılıp yavaş yavaş müanlar içinde gökyüzüne doğru yükse kirdi., Yarabbi, o ney sesine niçin hepimiz bu kadar meclüp olurduk?.. Belki de bize, su- ların, toprakların ve gökyüzünün en bü- Yük kudretini yaklaştırdığı veya bizi ona üklediği için... Bilmiyorum, onun ya - rattığı âlem, yalnız ney sesleri devam etti- ği müddetçe yaşardı. Sonra, biz, hepimiz, birdenbire en yüksek bir yerden, en derin uçurumlara uçar gibi başımız dönerek, bo gularak, gözlerimiz kapalı sürüklenir, gi - derdik. * Ba yaz Kandillide gene eski yalıya ta- gndık. Rihtimları çökmüş, pencereleri kır rılmış, sakafları sarkmış © zavallı yalılara rağmen Kandilli bana gene © eski zevki werdi. Belki buraya bir çok güzel şeyleri g üm için, en iyi hatıralarımı sakla - m için bana W!ıı;vı.- göründü. Fakat, bile olsun onu ha - |tırlıyamadım. — Ni İçin?. Hâlâ da bu- nun sebebini bir gün HIR Yazan : Edouar Çeviren : bu * Jamıyorum. — Bel » ki de yalnız ka » zanmak kaygusile yaşadığım için... Bir gece köye dolu bir yağmur düşme- İüe başladı. Bütün sokaklar ve sahiller su İseslerile alamıyor. Çamlı tepelerden sarı su- lur akıyor ve yalıların içleri genc su dam- lalarile ses veriyor. Gece şaat on bire doğru ihtiyar kâhya beni aşağıda bir kadının beklediğini söy - ledi. Üzerime bir pantalon geçirerek in - dim. Uzun ve geniş taşlıkta, kapı dibinde çarşaflı, küçük bir gölge duruyordu, Ya - nina yaklaşınca, merdiven başında duran büyük karpuz lâmbarın ışıklarında bir çift, küçük siyah gözle karşılaştım. Kısık — bir aca: — Beni tanımadınız, dedi. Ben Kâ - milin anasıyım. Kâmil.. Kâmil... Birdenbire hocanın hü- zün dolu gözleri gözümün önüne geldi. Ka- dın yüzümdeki hayret ve sevinci görünce, daha kısık bir sesle: — Kâmil hasta, dedi. Üç aydır yatı - yor. Sizi görmek istedi. Şimdiye kadar kimseyi çağırmamıştı amma... Ah, içi do lu, dolu... Boşanmadan ölmek istemiyor. Beraber sokağa çıktık. Kadın, küçük vü- cudile ıslak yollarda mütemadiyen sen - deliyor. İkide birde durarak nefes alıyor ve bazan düşmemek için kolamu tutuyor. Kâmil hocanın odasına kadar hiç bir gey konuşmadık. Oda kapısı önünde ka - idın, ses veren bir yutkunuşla yutkundu: Bunu biç | Yarınki nushamızda : Yazan; Ragıp Şevki — Biliyor müusunüz, dedi. Kâmil sevik yor. Hayretle: — Kimi?, dedim. Anası onün Allahı sevdiğini bilirdi ame ma, bir defa bile olsun bundan bahsatmes mişti: — Bir genç kızı.. Allah günahlarını ai fetsin, bir genç kızıs Oda bana, içi öt kokularile dolu gibi geldi.. Bütün perdeler indirilmişti. Köşe « deki kansol üzerinde yanan lâmba ile, aye nadaki aksi, içeride iki başka manzara do« ğuruyor. Bir taraftan bakınca, üzerine tül kukla sahnesine, diğer ta « e, bir tekke höcresine bene geçirilmiş taftan seyre İziyor. Duvar dibindeki karyoladan ancak satı |bir elin hareketi beni durduğum yerden a- yırdı. Genç heca, kaısık bir sesle: — Hoş geldiniz.. dedi. Bana yaklaşır misinız?. Başucuna gelince elimi tuttu, sıktı. Bele ki, yüzünün dehşetli sarılığını gösterme « mek için, lâmbayı uzağa — koydurmuştu. Gözlerinin çukurile, dudaklarındaki — ince çizgiden başka hiç bir şey göremiyorum. — Oturun, gu yatağın kenarına oturunl. Size anlatacaklarım var; diye mırıldandı. Sonra elini halsiz halsiz kaldırarak ka - pı önünde duran küçük kadına seslendi: — Bizi yalnız bırak anne!.. Bu yatak bana, içi toprakla doldurulma- &a hazır bir mezar gibi geldi. Sanı el ha « teket ettikçe içimde bir Ürperti duyuyo - rum. Belki onun yüzünü görmediği: müsterihim, Fakat sesi, beni büsbütü rükleyip götürüyor: — Bana nerede idin, nasılsın, bu ka « dar yıl ne yaptın? diye sormayın. Hez şey, topraktan gelir, ve toprak olarak tabiata döner.. Şimdi ben de istihaleye hazırlanı- yorum. Amma, bilir misiniz ki, ben buna müstabakım. Allahın verdiği ömrü, ben kendim kısaltmak günahını işledim. Son ra düşünün ki, ben Allahın sevgisine net etlim. Bilseydim, böyle olacağını seydim Allahı sizin gibi severdim , Bı eteklerinde bir'başka âlem getiren birinin mevcut olabileceğini tahmin eder miydim?.” Fakat, ah, her şeyden, het şeyden Üs « tün olan şeyi bilmeliydim. Bir gün bi dıma gönül verebilmenin kabil olabilece « ğini düşünmeliydim. Durdu, başını duvar tarafına çevirerek, ini ağır ağır kaldırdı ve bu el karanlı! de kayboldu: Ağladığını anlıyoru! — Siz, herkes, bütün beni tanıyanlar bilir ki, ben Allahtan başka hiç bir şey sev- eli yü mezdim. Bana Allahin âlemine kavuşmak zevkini veren ney için, Çelsefe için göster- diğim düşkünlük te bu yüzdendir. Böylece Allaha yakınlaştığımı, Allah aşkile yuğu « rulduğumu — sanıt yordum. Göz yaş- larım hep onun i « Tıpkı vurgün çin akardı. Leylâsına Mmecnun gibi, göz- SIZ d Peisson Nurullah Ataç lerim gökyü « zünde — onu yıldız. « a- rardım, lar — arasında, ayın — arkasında enginliğinde hirn. Zavallı Mecnun. deniz. lerin giri di.. Can verip gitti. Ah bilmezsiniz... onu — bulmağa çalı- imdi can ver « Eli yeniden kalktı ve yeniden yüzünün karanlığında kaybaldu. Gölgemin — bütün yatağı kaplıyan genişliğinde, küçük vücu- dunün saraıldığını farkediyorum. Bu a - dam, © eski adam değil.. Bu adamın için: de kopan firtina, artık ayakta kalan — bir kaç şeyi de devirip sürükliyecek. — Bilmezsiniz, © küçük kız, o açık, ser. best, hoppa , kız, minimini bir kurt — nasıl dev gibi bir ağacı kemirerek devirirse, be » ni de öyle devirdi. Bir gece, şu pencere » min dibinde gene ney üflüyordum. Kapı bizla açıldı. Anamın gözleri — şaşkınlıktan açılmış, daha içeri girmeden odaya, bir ceylân gibi, genç bir kız atıldı: — Bonsuvar, dedi. Yanıma geldi karşıma oturdu. ve — Beni tanımazsınız. Yanınızdaki ya *« hya daha dün geldik. Bu yaz buradayız. Ne güzel Hüt çalıyorsunuz. Sizi, karşınız da dinlemek istedim. Anneniz aade el medi amma, beni mazur göreceğinizi bildi. ğim için, onun hatırını kirdım. Beni ah federsiniz değil mi teyzeciğim, Ayak ayak üstüne atarak ellerini dizle- rine bağladı, sonra başını geriye atarak göğ- sünü şişirdi: — Bir şey çalımz. Benim için bir şey 1 ceviriniz )