14DJDLBTUYY Son Posta'nın Oradan geçen bir garsona, fasih bir Rumca ile seslendi: — Pedikamu.. sasparakalo... Bana, poturacak bir yer... Garson, evvelâ elile etrafı ve sonra da tezgâhı gösterdi: — Görüyorsun, babalık... Otura - cak, tek bir yer var. O da, bizim pat - rzonun daz kafası... Adam, ağır ağır masaların arala - Oçından geçmiş, tezgâha ilerlemişti. Patron Küpeli Peko ellerini tezgâha dayamış, garsonlara nezaret etmekte, vakit vakit de, kısa kısa emirler ver - mekte idi. — O adam tezgâhin önüne dikilir dikil- mez, başını ona çevirmiş; görünüşün- den umulmıyan bir nezaketle: — Bir şey mi istiyorsunuz?.. Demişti, Müşteri de ayni güler yüzle cevap — vermişti. — Garsondan, oturacak yer sor - 'dum. Sizin başınızdan başka otura - gab: yer olmadığını .söyledi. Halbuki, ben o kadar saygısızlık edecek deği - lim. Sadece iki çekilmiş duzikonuzdan bir iki kadeh içerek şu güzel çalgınızı dinlemek için bana bir yer bulmanızı Tica edeceğim. — Garson, çok iyi söylemiş. Sizin gibi kibar müşterilerimin, başımın üs- tünde yeri var... Ancak, başım biraz sivri olduğu için belki sizi rahatsız e- 'der. Buyurun, size sandalyemi veriyo- Tum. Şuraya oturun. Size, cabadan bir inastika da-ikram edeyim.:. Belki, ber Zzaman müşterimiz olursunuz. Küpeli Peko, söylerken, kendi sandalyesini tezgğhiın üzerin - den aşırmış, yeni müşteriye uzatmış.. tezgâhın üzerine, bir kaç küçük tabak meze sıralamış, büyük bir kadehe de, silme olarak mastika boşaltmıştı. Bu müşteri, Gâvur Mehmetti... Gü- vur Mehmet, böylece tezgâhın dibine yerleştiği için büyük bir memnuniyet hissetmişti. Kadehin — yarısını, nâzik patron Küpeli Pekonun şerefine içer. ken, içinde de şu sözleri geçirmişti: — Tuhaf şey.. İstanbulun hali ne kadar değişmiş.. bu berif, vaktila burs nundan kıl aldırmazdı. Cörünüşe na- zaran, balmumu gibi yumuşamış. Ma- mafi, çok kurnazdır. Adamına göre muamele etmesini bilir. Mastika, hakikaten nefisti. Gâ - vur Mehmet, dilinin ucu ile dudakla- rını yalarken, ağır ağır müşterilere göz gezdirmişti. Gözleri, birbirine sı- kışan ve kaynaşan başlar arasında do« laştıkca, yüzündeki tebessüm de ğe - nişlemişti. Yine içinden: — Bizim ahbapların çoğu, bürada... İşte, Şeytanbacak Bağdasar, Sarhoş Kasbarla başbaşa.. kim bilir; ne kum- pas kuruyorlar... Tefeci, Varyemez Karabet de, yanindakileri kafese koy- maya çalışıyor... Hay domuz, hay.. Gem almaz Nikoli, amma palazlan - mış, O, ne biçim oturuş.. yanındaki - lerle ne azametli konuşuş... Hattâ, bunları GİBALI ZİNDANLARI zabıta romanı: 53 kendisine senelerce ustalık eden, onu yetiştirip bu hale getiren Şeytanbaca- ğa bile ehemmiyet vermiyor... — İşte, gene o mâhüt dört arkadaş, gene o mâhâüt köşelerinde... Kazak Andon, Kaz Ligor, Zeybek Sotiri, Dingo... Bu herifleri birbirinden ancak ölüm ayı- racak... İyi.. iyi... Kaçakcı - Filleksi, Yedibelâ, Papelci Kleanti, Giritli Mak- ri.. hepsi, burada... Hah.. nihayet, ya- kaladım. Çingene Vaso... Her halde, bu herif de oldukca benim işime yarı- yacaktır ...Aman acele etmeyim. — Mantiködan hoşlanmıadınız. ge- liba?... Bu suali soran, Küpeli Peko idi... Gâvur Mehmet, dalgınlığından silki - nerek, başını tezgâha çevirdi: — Bilâkis dostum... O kadar lâtif geldi ki... Daima düziko içmek âdetim olduğu halde, bu akşam bu nefis mas- tikayı içmeyi tercih edeceğim. Tezgâha, bir kaç garson gelmişti. Küpeli, işe datmış; cevap verememiş- Bu sırada çalgı bir kasab havasına başlamıştı. Hetmen bir kaç genç, yerin- len fırlamıştı. Meyhanenin dört köşe- sinde; : — Yâsu vrel... Nârâları çınlamıştı. Müşteriler, bir- birlerine sıkışmış; oyunculara yer aç- mışlardı. Bütün başlar uzanmış; bü - tün gözler, oyunculara dalmıştı. Her tarafta, coşkun bir neş'e parlamıştı. Tam bu sırada, Gâvur Mehmedin gözü, kapıya kaymiıştı. Ve o anda göz- leri iki çehreye saplanmıştı. Birdenbi- re o kadar heyecana kapılmıştı ki; e - lindeki kadehi dudaklarına kadar kal- dırdığı halde, indirmiş; yine tezgâhın üzerine bırakmıştı. Gâvur Mehmedin geçirdiği bu heye- can, sebebsiz değildi. Çünkü; kapının önünde durarak dudaklarında geniş bir tebessümle oyunu seyreden iki adam- dan biri, (Kaptan Mihaloviç) di. Di- ğeri ise; esmer, uzunca boylu, yakışık- h, ve harikulâde sevimli bir gençti. — Bu adam.. bu adam... Bana, öyle geliyor ki... Gâvur Mehmet, zihninde uyanan eümleyi ikmal edemedi. bir sevinçle yükseldi, — Fa — Fanil.. — Yaşasın, Fani... — Keman isteriz, keman... Çingene Vaso, yerinden fırladı.. o gencin elinden tuttu.. çalgıcıların ya- nına doğru sürükledi. O devrin modasına göre çok iyi gi- yinmiş olan genç, arkasındaki siyah ceketi çıkararak çingene Vasoya verdi. çekti... Oyuncuların ortasına Vücuduna lâtif inhilalar vererek ka- sap havasına başladı. (Arkası var) geee çalınız! dedi. Anam kapıda şaşkın şaşkın — bakıyor.. Fakat, sanki bir büyü ile tutulmuş gibi ben hiç bir şeyden söyliyemeden onun iz- başladım. Yaprak inden ayırmadı. İki- landı, dinledi , dinledi. Ve o gece ancak saat 3 te evine gitti. Artık her gece geliyordu. #Bonsuvarlke diyor, karşıma oturuyor, beni dinliyor ve hör defasında da: — Allahı şimdi daha çok seviyorum!, diyordu. Bilmiyordu ki, ben şimdi bütün sevgimi Allahtan kopazıp ona bağlamıştım. Allaha yakınlaşmak için değil, onu zaptedebil mek için çalıyordum. Bir gece kendisini sevdiğimi söyledim: — Sevinl.. Beni severseniz beiki daha güzel çalarsınız!.. dedi. Fakat bütün düşünceleri açık ve kat'l idi: — — Beni sevmemenize ne müni var Görüyorsunuz ki, sevginizi beslemek için size her akşam geliyorum. Sevini. Amma bana sahip olmak için değil, diyordu. Bütün yaz, biz ikimiz bir arada yaşa - dik. Akşamın gölgeleri bastırınca eve ge- liyor ve gece ay Boğazdan uzaklaşırken e- vine dönüyordu. Yağmurlar başlarken bir gün bana gel- di: — Yarın gidiyorum, benim genç ho - cam, artık bir daha ne zaman gelirim, bi miyorum, Yalnız beni sevmekte devam et. İmiyeceğine söz ver, başkalarının beddua- sından korkarım, dedi ve bana avuç içle- rini öptürdü, — gitti. Hasta başını ve vücudunu büsbütün du- -İvara çevirerek: — Amma, onu sevmiyeceğime söz ver- Ldi.'rıu halde gönlüme hükmedemiyorum. Şimdi.. Her şey bitiyor.. Ve bu gece sa » baha karşı can vereceğimi biliyorum. * Ertesi sabah anası onu yatağında ölü bulmuş, dediler, a Birdenbire bir kaç ses birden, çılgın | |Kemancılardan birinin elindeki kemanı | atıldı. | SON POSTA Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl e Ağ n in en garip noktası şurasıdır ki; mesele bu derece basit olduğu halde Bursadan İstanbula çekilen resmi telgraflarda bu hâdise üç şekilde tefsir edilmişti. Son Posta'nın siyasi tefrikası * Bu palavranın — sebebine — gelince: Bursa İttihat ve Terakki metfkezi- yu- karıda arzettiğimiz telgraf mucibince- vilâyete müracaat ederek bazı — yerli memurların azillerini istemişti. Vilâ- yet de, derhal bu talebi terviç eylemişti. Azledilen memurlar, evvelâ sızlan- mıya başlamışlar. Bunun bir fayda te- min etmiyeceğini görür görmez, der- hal hısımlarını, akrabalarını, dostları- nı, ahbaplarını toplamışlar. Bunlara bir kaç misli de yardakçı bulmuşlar. Başlaşına (Tabak Mustafa) isminde birini geçirmişler; gelmişler : — Meşrutiyet demek, haklı haksız herkesin rızkına mani olmak mı de mektir. Eğer öyle ise, batsın, öyle'in rutiyet... Ya bu haksızlık düzelir. Ve- yahut yapacağımızı biz biliriz. Diye bir takım tehdidâta girişmiş - lerdi. Vali; bu kalabalığın dağıtılması için jandarma kumandanına emir vermiş - ti. Jandarma kumandanı, vaziyeti ida- Te etmek şa -tarala daraın; bilâkis, gi vilâyet — dairesine kâyetcilerin yüz bulmalarına sebebi - |yet verecek bir tavur göstermişti. Bu halden telâş eden vali de, derhal İs - tanbula müracaat etmiş, kuvvet iste - mişti. İşin en garip noktası şurasıdır. ki; mesele bu derece basit olduğu halde, Bursadan İstanbula çekilen vesmt tel - dilmişti . Birinci iş'âr (Tabak Mustafa isminde, hapisten henüz çıkmış bir sahıs, kendisine ce- |miyet mensubu (1) süsü vererek ba. zı kimselere ön ayak olmuş.. ve nüma- yişciler evvelâ «Nâfia Müdürünü iste- meyizo memurların azli için israr etmişler. Ni- hayet; hâkim ve mektupcuya — kadar tecavüzlerini teşmil eylemişler... inci İ (Bir kısım ah fabrikalara ve mağazalara, ezcümle Reji İdaresine tecavüz etmek istemiş- lerdi. Fakat, bu tecavüzleri teşebbüs derecesinde kalmıştır.) içüncü iş'âr (Tabak Mustafa ve avenesinin se- bebiyet verdikleri vuküat, resmi ruh- satı hâiz olmıyarak dikilmiş olan tü - demişler. Daha sonra, diğer âr zlâl edilerek bazı İtünlerin reji ve hükümet tarafından İimhası meselesinden ileri gelmiştir. Eş- İraftan Ethem paşe namında birinin tü- İtünlerini cebren imha edileceği zaman bu zâtın teşvikile halk isyan etmiş, ve bu hâdise de zuhura gelmiştir. ) Netice: O günden itibaren Bursada bir mu- halif zümre türemişti. (Bursa muha « |liflerinin piri) denilmeye sezâ olan (Tabak Mustafa Ağa) nin açtığı bu bayrak altında (Kalıpcı Ahmet) ler - den, (Müftü ve Meb'us Ömer Fevzi |Efendi) lere kadar câhil ve münevver bir zümre birikmişti. Garibi şurasıdır ki. bütün hayatını anut bir muhalefet- le geçiren Tabak Mustafa, sonraları İteşekkül eden muhalif fırkalardan hiç birine de iltifat göstermemişti. Görülüyor ki; ilk ve acemi Bursa ittihatçılarının hesapsız bir hareketleri, Bursada bir muhalefet tolumu atılma- sına sebebiyet vermişti. Ve ayni gün- lerde, ayni vak'a; (Kayseri) de de zu« hura gelmişti. Meşrutiyet ilân edilir edilmez, yeni idareden memnun olmıyan bazı eşraf, ortaya bir şâyia atmışlar: — Ermenilere beylik verilmiş.. şim- di onlar silâhlanıp bütün halkı kese - ceklermiş. (D Bu, yanlıştır. Çünkü 'Tabak Muxtafa, bayatında bir kere bile cemiyet e münase- İttihatçılar Devrinde MUHALEFET Diye bir patırdı koparmışlardı. Kayseriye yakın (Hacil) ismindeki büyük köyün halkı derhal silâhlanmış- lar, müdafaa vaziyeti almışlardı. Bu - nu haber alan Kayserideki Ermeni - ler de; — Türkler silâhlanmışlar. Bizi kes- meye geliyorlarmış. Diye, silâha sarılmışlardı. Bu yanlış anlaşma yüzünden halk birbirine girmek istidadını göstermiş - ti. Bu arada mütasarrıfın vaziyeti ne » İzaket kesbetmiş: ve çok müşkülleş - mişti. Esasen meşhur musikişinasları- mızdan olup, oraya nefyedilmiş olan Arif bey ismindeki bu hassas ve fazla- ca yaşlı olan zât, karışıklığiın önü - öldü? Yaran: Ziya Şakir edenler tarafından ağır muameleler karşısında kalmış; ve kendisine nüzül isabet ederek vefat etmişti. Bereket versin ki Türk ve Ermeni münevverleri çabucak birleşmişler; radaki anlaşamamazlığı kolayca ref'- etmişlerdi. Ve ondan sonra da, şehri idare etmek üzere kırk kişiden mü - rekkep, muhtelit bir idare heyeti teş- kil eylemişler; idare riyasetine de as- keri kumandanını geçirmişlerdi. Vakia hâdisenin önü, kolayca alın- mıştı. Fakat.. eğer iki millet münev- verleri derhal birleşerek işin önünü ak mamış olsalardı; hiç şüphesi ki bu hâ- dise Kayseride çok kanlı ve çok - feci bir hâdise yaratacak, belki de, taş taş graflarda bu hâdise üç şekilde tefsir e- | ] üstünde kalmıyacaktı. — (Arkası var) Satış İlânı İst. Dördüncü İcra Memurluğundan: 25062 ikraz NO: sile Şadanıdil tarafından borç alınan 425 lira mukabt linde Vakıf Paralar İdaresine birinci derece ve birinci sırada ipotekli olup tamamına yeminli üç ehli vukuf tarafindan (126) Dörtyüz Yirmi altı Li- ra kıymet takdir olunan Boğazişinde Anadolu Hisarında Göksu Kuyu s0- kağında eski: 7 mükerrer yeni: 24 NO:lı bir tarafı Aşcı başı İsmail hane ve bahçesi, bir tarafı Doktor Kâmil hane ve bahçesile Bahriye Kolağala- rından Nazmi veresesi hane ve bahçesi, birtarafı Hacı Ömer veresesi hane ve bahçesi, tarafı rabii Baruthane caddesile mahdut Zemin katı: İki çi « mento taşlık, - birinde ocak vardır. - bir helâ, bir oda, bir ahır, bir merdi - ven altr Üst kat; ayda üç lira ile Hüseyin'in tahtı isticarında bulunan bi- rinci bölükte bir tmerdiven başi, iki oda, bir balkon, ikinci bölükte; bir merdiven başı, bir aralık, iki oda, bir helâ, bir yüklüğü muhtevi — 324,00 murabbat umum — sahanın 88, — metre — murabbaiında mebna geri kalan — sahayı — işgal eden —bahçesinde üç çam, bir erik, —bir — çitlenbik —ağacı bulunan maa bahçe üst katı ahşap, muh- tacı tamir, iki — kapulu ve iki kısım olarak istimal edilen bir evin tamamı açık arttırmaya konmuş olup. şartnamesinin 19/9/936 tarihinden itibaren dairemizde herkes tarafından görülebileceği gibi 29/9/936 tarihine müsadif salı günü saat 14 den İĞ ya kadar dairemizde açık arttıma ile sa- tılacaktır. Arttırma bedeli muhammen kıymetinin yüzde yetmiş beşini bulmadığı tak- dirde en son arttıranın taahhüdü baki kalmak üzere 14/10/936 tarihine mü* sadif Çarşamba günü saat 14 den 16 ya kadar dairemizde yapılacak olan ikinci arttırmasında gayrimenkul en son arttırana ihale edilecektir. Tıliple: rin muhammen kıymetinin yüzde yedi buçuğu nisbetinde pey akçesini veya milli bir bankanın teminat mektubunu hâmil bulunmaları lâzımdır. Müterakim vergiler ile vakıf icaresi Taviz bedeli ve belediyeye ait tenvi- rat ve tanzifat rüsumu satış bedelinden tenzil olunacaktır. 2004 numarali İcra ve iflâs kanununun (126) ıncı maddesinin dördüncü fıkrasına tev* fikan bu gayrımenkul üzerinde ipotekli alacaklılar ile diğer alâkadaranın vt irtifak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair olan iddialarını, ilân tarihinden itibaren (20) yirmi gün içinde evrakı mı telerile bildirmeleri, aksi halde hakları tapu sicillerile sabit olmadıkça — satıf bedelinin paylaşmasından hariç kalacakları cihetle alâkadaranın işbu denin mezkür fıkrasına göre hareket etmeleri ve daha fazla malümat almak he geçmek istemiş ise de, şehre hücum ——— metro ve istiyenlerin 4; dosya numarasile müracaatları ilân olunur. (744) - Istanbul Vakıflar Direktörlüğü İlânları Değeri Peyparası K. Lira K. 37 233 18 Edirnekapı: Acıçeşme' tarafında harap hamam diğer tarafında aher bahçesi, vakfaait arsalar, Tataroğlu arsasıı Kasap Halil bahçesi, ve terlikçi Hüsnü babçeSi ve terlikçi Ahmet vereselerine ait arsa ile dud 1243,75-metre murabbamdaki Hacı Mi hiddin camii arsası. — (526) Yedikule: İmrahor mahallesinde ve C: de eskil0l - yeni - 107 Nr: hi ve 111 - metre tamamı (5550) Balat: Hacrisa mahallesinde Yeni caddet" eski-2 yeni6Nr: h üç katlı evin tamamı- (5914) Iesind? ib 28 Ne? (4266) — LA 1330 — 3 ira 109 'de Tramvay C: de bir Nafiz'if 391 43 29 35 800 00 60 00 1057 00 — 79 28 Unkapanı: Papaszade Mustafa E. mal Kapandakik caddesinde eski - 20 yeni - dükkânın tamamı. Yukarda yazılı mallara istekli çıkmadığından ihalenin 4 / »Cuma günü saat 15-te 'yapılmak üzere arttırması on gün 1 mıştır. i mahlülât kalemine gelmleri.