Sayfa n Harbe doğru gidiyoruz Sulha doğru gidiyoruz Ekrem Uşaklıgi! —| CAOO Resiml i Makale Bir muhitte ilim ve san'at hareket - lerinin canlılığı veya sönüklüğü o mu« hitte tenkit hareketinin canlılığı veya sönüklüğü ile Mmütenasiptir. Tenkit ilim ve san'ati, bütün fikir hareketleri- ni hem besler, hem terbiye eder, hem eçenlerde Fransada mektep boca- |tekâmül ettirir. ları tarafından yapılan bir top - Jantıda —eski bir tarının — hatırası — anıldı.. Bü mektar Kültür Bakanlığında bir şu- layınca asker oldu az sonra da harp sahnesinde tam alnına isabet eden bir kurşunla son nefesini verdi. Arkadasş- ları anlatıyorlar: Fransız hükümetinin seferberliği i- lân etmiye karar verdiği, maarif ne - zareti binası içinde hemen ayni daki - kada duyulmuştu, birdenbire — koca nezarette telâşlı bir harcket başladı, herkes kâğıdını kalemini çekmecesire dolduruyor, masasını kapatıyor, şap - kasını, bastonunu yakalıyarak — evine koşuyordu.. Orada çoluğunu çocuğunu bir defa daha öperek ahzı asker şube- sine gidecekti. Tam o sırada bu ihtiyar şube müdürünün sesi duyuldu: — Arkadaşlar, size bir iki cümle söylemek isterim, diyordu. Nezaretin geniş salonlarından brinde kirk elli kki- şi toplandık. Şube müdürü geldi, he - yecan içindeydi; — Arkadaşlar, diye söze başladı. Ben bütün hayatımda sulhu bir idoa: ola- rak telâkki ettim ve asla bozulamıya - cağına inandım. Bu kanaatime hoca - hik hayatımda elimden geçen çocuk - ları, maarif nezaretine geldiğim za - mandanberi de birlikte çalıştığım ar kadaşlarımı teşrike çalıştım, fakat şim- di hata etmiş olduğumu — görüvorum, beni affediniz dedi, sonra bütün ar - kadaşlarının ellerini sıkarak evine, o - radan da şubesine gitti, ve altmış bir yaşında sırtında asker elbisesi olduğu balde öldü. * Fransız öğretmenlerinin — toplantıla- rında bu hatırayı tazeliyen öğretme - nin söylevine şöyle bir cümle ile niha- yet verdiğini gazetelerde okudum: — Büyük muharebenin bit gün yalnız Fransada değil, fakat bütün dün- yada sulh ideali kökleşmişti, emektar frkadaşımızın harpten evvelki kanaati yeryüzünü kaplamıştı, fakat sonra bu kanâat sarsıldı, her tarafta harp hazır - hkları başladı, mesuliyet kimindir araş- tırmıyacağım yalnız şimdi beşeriyetin durdurulmaz önüne geçilmez bir sür'- |Halbuki tarıkların çok daha eski bir |John Napier, arkadaşı feylozof Ba' Tenkit görmiyen ilim, san'at ve fi- maarif emek -|kir, cilız, özsüz ve sathi kalmağa mah- € -|kümdur. Buna mukabil tenkit gören ilim , san'at ve fikir, gelişir derinleşir baş- İve enginleşir. Tenkit başarılan her işten daha bü- yüğünün başarılmasına, kazanılan her muvaffakıyetten daha ilerisinin kaza- nılmasına, varılan her şahikadan daha yükseğinin aşılmasına rehber olur, Bütün bunlar müsbet tenkidin ese- ridir. Müsbet tenkit, yaratıcı ve yapıcı bir kuvvettir. Çünkü istidatları aydınlatır, liyakat- leri teşvik eder ve durgunluğu hareke- te çevirir. SON POSTA W Tenkit ve tenkide tahammüi B Tenkide hürmet ve tahammül, ilim, san'at ve fikre gösterilmesi zaruri o- ha dey'ye kala b biriğdi çati dir. Tankların mucidi Muharebe fillerinden Örnek almış ! Herkes tankların Umumi Harp es- nasında — keşfedldiğini — zannederler. tarihi vardır. Alman riyaziyecilerin - den biri, İngiliz eserleri üzerinde ter- kikat yaparken şu satırlara rast gel - g: «Logartimenin mucidi — İskoçyalı conun kardeşine şu fikri söyledi: — Her türlü mâniayı aşabilecek zaırhlı bir araba 'nşa etmek istiyorum. Deliklerinden sağa sola kurşun yağdır- sın, öyle ki, Allahın ve kralın düşman- ları şaşkınlıktan korkup kaçsınlar. Ben eski muharebelerden mülhem oldum atle boğuşmıya doğru gitmekte oldu - ğunu ıöylmıl!rlm; Fransız öğretmeni bu görüşünde ya- nilmiyor mu? Bir kaç gün evvel gazeteler Sovyet - lerin Kızılorduyu yenilmez kuvvet ha- line getirmekle meşgul olduğunu s lüyorlardı. Evvelki gün telgraf ajans- ları Almanyanın Sovyet endişesini ile- O zamanlar fillerin sırtına kurşun iş- lemezdi. Üzerlerine zırhlı odalar ya - parlardı.» Bu sözler 1580 senesinde söylen - mişti. Japonyada vatanperverlerin piâtin yüzük takmaları isteniyor 'Tokyo'da yeni bir cemiyet kurul - ARASINDA LEKGÜN BİR FIKRA Maske Eski devrin aktrislerinden meşhur bir Kör Mari vardı. Yüzü müthiş çir- kindi. Amma, sahneye çıkınca kat kat | İpudralar, kat kat allıklarla bir bayli alkış toplar, dururdu. Bir gece Odeon'da verilen büyük bir maskeli baloya Kör Mari de — git- mişti. Yüzüne kırmızı kadifeden çene- sine kadar uzanan bir maske geçirmiş, açık - dekoltesile etrafta nezlı - nazlı dolaşmağa başlamıştı. Bir aralık devrin zürefasından bir zat kendisini dansa davet etti. Arala- rında derhal bir yakınlık baş gösterdi. Bu danstan sonra bir ikinci, bir üçün- <ü dans daha yaptılar, nibayet bir kö- şeye çekilip kumrular gibi sevişmeğe başladılar. Erkek Kör Mariye maskesini çıkar- masını vica ediyor, aktris de durma- Nihayet uzun yalvarmalardan son- ra Kör Mari maskeyi çıkarmağa razı yi bızla çekti. Erkek, birdenbire ortaya çıkan bu rünce bozulduğunu belli etmedi. Na- zik bir eda ile: — İnanmam, bunu da çıkarl. dedi. Ailede saadet Davasını halleden Riyazi formül ” Amerikada Tahtadan para Yapmağa başladılar Londrada çı « kan Eycişbodya yazıyor: Altının — kıy - meltten düşmesi, İnflation, — defla- tion — işlerinden bıkan Amerika - ni Blaine kasa- bası tahtadan pa- ra basmağa ka » Tar vermiştir. ütün memurlara maaş bu paralarla verilmiştir. . Hükümet sene sonunda parayı ha- kiki dolarlarla değiştirmeğe - kalkırıca eline ancak ihraç ettiği paranın sülü - sü geçmiş. Meğer para koleksiyoncu- ları bu, nevi şahsına münhasır parayı .zdı.tı yağma etmişler. hükümet de bu işden tabii fevkalâde kazanmış. Hakaret gördüğü için açlık ğrevi yapan asılza: bayan San Fransisko'nun en yüksek aris - tokratlarından çok zengin bir İspanyo- lun dul karısı bir eğlencede bir İspan- yol gencile tutuştuğu münakaşada ken- disini tahkir edilmiş sayarak büyük bir teessür duymuş ve bayılmıştı. Orada hazır bulunan madamın kardeşi söz - lerini geri almıyan genç İspanyolu dü- elloya davet etmiş fakat genç bu da- veti kabul etmemiş. Bir müddet sonra ayılan dul madam Gürültü tiryakiliği E. Talu eçenlerde bir gün, Beğaziçiniti en kuytu, fakat en güzel bir bus cağına, hayatın meşakkatlerini unuta: rak, başımı dinlemeğe gitmiştim. İ Burası, mavi suların şıpır şıpır öp * tükleri, küçücük bir körfezdir. Bura 'da denizin yüzünü, meltemin hırçıri nefesleri hırpalamaz. Geleni — gideni lazdır. Arkası, yoldan ağaçlarla gızlen« Miştir. manzara Karadeniziri enginine kadar uzanır. O gün, bu ekseriya tenha yerde; teferrüce gelmiş bir kaç insan bulun ca hayret ettim. Bir ağacın gölgesine sofra kurmuşt lar, rakı şişelerini, mezelerini, yiyeceği dizmişler, cümbüşleniyorlardı. Bir de gramofon getirmişlerdi. Ve; oraya benim gibi abaşlarını dinleme * ğer gelmiş olan bu insanlar, denizim tatlı mırıltılarını hanende bayan bil « mem kimin çığlıklariyle mezcederek zevklenmekteydiler. Çoğu eskimiş, çatlak plâkların üzerinde, çelik iğne idurmadan dönüyor.. dönüyardu. İnsanlar, gürültü ile ne kadar zehir* lenmişler ki, artık âdeta tiryakisi ©| « muşlar?! Süküt ve sükünet sinirlerimizi yatı$i tıracak yerde tahrik ve tazip ediyor. Kuş cıvıltısı, ağaçların hışırtısı, de“ nizin tatlı çırpıntısı, üzerimizde çıldır tıcı bir tesir yapmaktadır. Kendi ken « dimizden, dertlerimizden, düşüncele « rimizden uzaklaşmak için daimi gü € rültüye muhtacız. Ancak onunla uyu: şuyör, kendimizden geçebiliyoruz. Gürültü ile mücadelenin çetinliğini şimdi anlıyorum, Bunun, eriştiğimiz Jasırda morfinle, — heroinle, ispirto ileş tütünle, afyonla mücadeleden hiç far' kı yok . Ğ K Hepimiz, gürültü tiryakisiyiz. Yir « minci asrın insanı gürül z yaşaya * mıyor. j Ve işte, o gün de şahit olduğum Biş bi, başımı dinlemek için bile sun'i gül rültünün uyuşturucu, sersemletici te- sirinden istiane ediyor. Bu da asrımızın karakteristiklerine den biridir! Biliyor Musunuz? ae d aBi EReN ş T —. (Pama) tabiri hangi kelimelerin birleşmesinden hâsıl olmuştur? 2 — 1928 olimpiyatlarında futbol bi * rinciliğini hangi devlet almıştı? ri sürerek hazer ordusunun mevcudu-|muştur. Bu cemiyetin bir tek gayesi nu bir milyona çıkarmıya karar verdi-| vardır: O da azalarına birer plâtin yü- 3 — Parmguay hangi devletler ara « Amerikada boşanma davalarının a- | evine götürülmüş, istirahât ' ettirilmiş sıkışmıştır? Ve neler yetiştirir? hp yürümesi üzerine San Fransisko ü- — — gini haber verdiler, dün de gene ayni a-|zük taktırmaktır: Bu aatırları okuyan | " F anlI, BRle ise de-hırsını bir türlü alamıyarak ha-| sında Y janslar bize Fransız bakanlar meclisi- |kariler bu cemiyetin kuyumcular tara-|PiYersitesi içtimaiyat profesörlerinden (, — , — » gençten öcünü almak için " .((îmnlln ge nin Almanya karşısında yeni tedbir - ler almayı kararlaştırdığını öğretti Görülüyor ki vak'alar zincirleme rak yekdiğerini takip etmektedir. Ve bu vak'aların teakup silsilesine ba - karak Fransız öğretmeninin bedibinli - Bine iştirak etmek te mümkündür. Yal- nız, mütemadi hazırlanmalardan kı - vılcım yerine sulh güneşinin doğaca - Binı iddia edenlerin düşüncelerini de ihmal etmemek şartile. Filhakika bu ikinci nazariyenin müdafilerine göüre bugün harp sanaytine malik olan dev- letlerin orduları «20» inci asrı fennirin bütün kaynaklarından istifade ede - rek öyle dehşet verici bir kuvvet hali- ne gelmişlerdir ki, bu devletleri idare edenlerin bu küvvetleri bile bile, isti- ye istiye soğukkanlılıkla çarpışmıya sevkedebileceklerine inanılamaz. Kar- şılıklı korkunun doğuracağı netice, tıp- kı İngiltere - İtalya ihtilâfında olduğu Bibi, sağlam bir sulhtur, Harp çıksa çıksa, düşünülerek, iste - nilerek, bilinerek yapılmış bir hare - ketten değil; önüne geçilemiyecek de- recede sür'atle inkişaf ediveren arizi bir sebepten çıkacaktır. Bunun içindir ki harp hazırlıklarını mutlaka - endişe İle karşılamalıdır, İşte iki nazariye ki, iİkisinin de ayni derecede küvvetle müdafaa edilmele- ti pekâlâ mümkündür. İfiından — kurulduğunu zanneder - İler, halbuki mesele hiç te böyle değil- dir. Cemiyet doğrudan doğruya har - biye nazırlığına merbut vatani ve as- keri bir cemiyettir. ” Plâtin yüzük takmaktan da mak - satları şudur: Orduda bir takiım âletlere plâtin parça koymak lâzım gelmektedir. Harp olduğu zaman memleketin içinde kâfi derecede plâtin stoku temin etmek (â- zam gelince, halkın parmaklarındaki bu İyüzükler toplanacaktır. Gaye sırf vatanidir. Ve şimdiye ku- dar halkın yüzük takanı 6 milyonu bul- muştur. Memlekette 120 ton plâtinin biriltirilebileceği tahmin — edilmekte - dir. Biri zevt ve zevce arasında taadeti te- min'edecek riyazi bir formül bulmuş- | SOk garip bir tedbir düşünmüş ve açlık| —pinkü Sunllerin Cevapları tur. Bu formül şudur: Kadın — K. Koca|lesi fayda vermeyince polise müracaat |kovada Kremlin sarayındadır. S-ıî—/dl'f da — Z. harfleriy'e ifade edildiği tak- edilmiş, polis madama sun'i gıda ver- | ihtilâlinden sonra bu çan indirilmiş ve dirde bu formül... K/2 47 —Z Şekline girmektedir. Bu riyazi for-İtokrat madam açlık grevinden hâlâ mülü alelâde lisan ile ifade etmek is - vazgeçmemiştir. Evlene - cekleri zaman kadının yaşı erkeğin ya- şının yarısı yedi rakamının ilâvesiyle hasıl olacak yekün olmalı imiş, meselâ 28 yaşında bir adam, 21 yaşında bir kızla evlenmeli imiş, 36 sına varan bir tersek, Şu neticeye varırız : erkek de 25 lik bir kız almalı imiş. Şu İır_s:lıı nazaran yüz yaşında bir|grevde devam edeceğini söylemekte - cakmış, halk istemiyormuş ve bunun adamın 57 yaşında bir kadın alması lâ-|dir. İşin zaim gelmektedir. gtevine başlamıştır. Ailesinin müdaha-| —4 — Dünyanın en ağır kilise çanı Mos- Kremlinin avlusunda bir köşeye konmuş- . i gü j zırlığ 5) bin kil dit dan bir hayli günler gectiği bakle aris.|"e, Cet Gğei ÇO ee |gelen meşhur hokkabaz Kaznovdur. ü 3 — Kiymetli romancımiz Hüseyin Madamın hayatının artık çok tehli-|Rahminin romanı Tercimanı Hakikat ga * |keli bir devreye girdiği, yavaş yavaş| zetesinde tefrika edilmiştir. |bütün kuvvetlerini kaybetmekte oldu- Haile Selâsiye artık kral mek üzere bir doktor tayin etmiş, ara- gudoktorlar tarafından teyid edilmek- olamazmış i ğ Habeşliler, İtalyanların istilâsından D0 rrrae T bi memleketlerini — kurtarsalar da ar- intikam almak için ölünciye kadar tık Hâile Selâsiye hükümdar olamıya- garibi bu acıklı vaziyet karşı-| 4, çebebini şöyle izah ediyorlarmış: ; şöyle &i yorlarmış: sında gencin aldırmayışıdır. Habeş hükümetinin Bânisi olan Se- mıya koyulmuş ! -e İSTER İNAN İSTER İNANMA! bulacağından şüpbhe edilemez. Fakat biz kendi hesabımı- za hbizzat belediyenin bu 7000 mükâlemeyi fazla bulmuş olduğuna bakarak telefonun resmi, acele, mührem işler- de kullanılmakta olduğuna pek inanamadık, fakat okuyu- Belediye kendi dairelerinde çalışan memurları tara- fından günde 7000 telefon mükâlemesi yapılmakta oldu- | gunu görmüş, fazla bulmuş, eksiltmek için tedbir ara - İş paraya dayandığı için belediyenin aradığı çareyi İSTER İNAN İSTER İNANMA! cu şen; ——— İbâ kraliçesi Belkis vaktiyle demiş ki: — Benim zürriyetimin Habeş tah- tını işgal ettiği müddetçe düşman memleketimizi istila edemiyecektir. Halbuki Hâile Selâsiye Sebâ melike- sinin evlâtlarından tahtı almıştır — V© aksi gibi de Sebâ melikesinin dediği çıkmış, ve Habeş tahtı hânedan — dee ğiştirir dğiştirmz istilâ Şimdi bütün Hal tin tesiri altında imişler.