Mehmedin Yeni Maceraları GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 30 Petri, ellerini arkasına bağlamış. A-|da dokunmak meselesine gelince... Pa- ğir ağır, Câyur Mehmedin masasına | paviç, seni başından savdı. öyle mi?.. yaklaşmıştı. Evvelâ, dikkatla bakmış;| — Vâkıa, öyle, #onra kaba bir Hırvatça ile: — Öyle ise, ben de söylüyorum... — Neyin var, hemşeri?.. İyi oluncıya kadar, burada kalacaksın. -— Diye homurdanmıştı . ç Gâvur Mehmet az kalsın, sevincin- .- Gâvur Mehmet, başını kaldırmıştı.|den çıldıracaktı. Fakat, çarçabuk ken- Memnuniyetini gösteren bir tavırla ko-| dini topladı. Ko — Burada mi, kalacağım?.. İyi am- | — Bir hemşeri, ha.. evet, bir hem - BKO SAK, yabioclik'küder. tala dü| T Yüala'kale ve yepkcabımıt. bilmemek kadar güç bir şey yok... Şu- P fada yatan garsona işaretle derdimi an-| — * ğ ğ katıp da, şunları getirtinceye kadar, ak-| ——— İyi amma.. ı.tırı.lınm. belki ça M lirayt mağllat. ”. Fi mağlü var, buk ıeçmeı.'o müddet miınd.ı bu « k diye soruyordun?.. Dün akşam bir ka- vada y_emek. içmek ve yatmak &a çok — zâ geçirdim. Taş ocaklarında bir 18 - p“h" lâzım. Halbuki, ben.. zengin de- ğam patlatırken, vaktinde kaçamadım. | Slm- 'Az kalsın.... — Bu müddet zarfındaki mosrafın, — Nerede çalışıyordun?.. tamamile bana ait. ARENrAN y — Hani, şu.. Eyübün ötesinde.. bil- Gâvur Mdm'!“- en mâhir b_Il’ aktör İ, Mem ne ağa, diyorlar.. oradaki taş ©- kadar hayret göstermiş; bu âlicenabâ- şaklarında , ne İütüf karşısında şaşırmış gibi bir - — Gükderağı: denbire süküt etmişti. Ve sonra sağ e- F Pvet-'ereki. lini göğsüne koyup başını hürmetle e- — Nerelisin?... '|üerek: — Dalmaçyalı. — Ben de sana çok dua ederim, Pet- — Dalmaçyanın neresinden?.. ri çorbacı. — Lâpaç'dan. Demişti. — Bize uzak. Petri, Gâvur Mehmetle konuşurken — Sen nerelisin, hemşeri?.. tefci İbo da tezgâhın önünde durmuş, — Ben, Gradina'lı. konyak içmekte idi... Elindeki şişe « — Böyle bir memleket adını hiç #-|den önündeki kadehe bir daha konyak — pitmedim. doldurduktan sonra seslendi: — — Dalmaçya ile Karadağ arasında.| — Petri çorbacıl.. Hemşerinle ko » — — Bize uzak... Amma, ne de olsa | nuştuğun, yeter artık. Ayakta duracak — Remşeri sayılırız. " halim yok. Ben gideceğim. — “ — Sen buraya yeni mi geldin? Petri, Gâvur Mehmedi bırakmış, tez- — —ER.. çetele tutmadım ya.. bir ayı, | gâha doğru ilerlemişti. Ve ilerlerken de Va geçti.. ya, geçecek. tefci İboya bakarak söylenmişti: “— Yaraların ağır mı?.. — İşte.. tam işimize yarıyacak bir — Kolum, çok ağrıyor. adam... Zavallı herif ,taş ocaklarında — Buraya nasıl düştün?.. sürünüp duruyormuş... Burada, on — Akşama doğru yaralandım. Ya -İgün zarfında ben onu öyle bir adam ralarımı sardım. Fakat gece, kolumun | ederim ki... a dayanamadım... Arkadaşlar;| — Petri; hemşerisi anlamasın diye, bu r gün çalışma. Git, bir yerde ra-| sözleri kaba bir Rumca ile iş - hat et; dediler. İstanbuldaki hemşeri - İti... defci İbo da, ayni lisanla cevap 'anına gitmemi tavsiye ettiler, : 'arısından sonra, yola —çıktım.| — — ? bi : D ahat irŞümlöyemi z Güçlü kuvvetli bir adama benzi- bir yer aradım. Burayı sağlık ! FF 23 ğ W CA NYN Z T! /— verdiler... Ne ise,. karnımı doyurdum. TiT Biraz dinleneyim. İstanbula — gidece -| — Haa, ,M.uı *“E'ö?“d’_":';_; T . Bizim Papaviç'e.... he Bt Petri, birdenbire Güvur Mehmedin paden eee ee aka sözünü kesti: — Nasıl?.. bir kaç tec. Gâvur Mehmet, masanın üstüne e- gilmişti. Kalın bir pastırma dilimini çe- kiştirmekte idi. Fakat, kulaklarını bü- tün dikkatini, tezgâh başında konuşan- lara vermişti. Ve şimdi bu sözleri işitir işitmez hafifce gülümsemiş: — Vay canına.. bizim Aliş efendi, Fit ; !ı fl — A, tanımaz olur muyum, hiç?... Fakat, ben ona biraz dargınım. ÜÇ — Niçin?.. ğ h— Niçin olacak?.. Memleketten ge- ir gelmez, doğruca ona baş vurdum. g n / Şöylece kolay bir hizmet - istedim... | bAHa cilve yapmış ha-.. Demek ki adı, — Güçlü, kuvvetli, oldukça da'akıllı uslu | Po imiş... İbo.. eh, bu da fena değil. ÜDİz. adam ökdüğüne için; Karaslık, y Tam asilzadelere yakışacak bir isim. Fııkçıllı filân gibi temiz bir iş bulma - .Tuzlhbıçlndı.kouuşmıdıvm& Sini rica ettim... Hattâ.. şimdi burada | diyordu. | söylemek boşboğazlık olacak.. ne ise,| — Eh.. artık ben gidiyorum, Petri j-vızıeçelim.. ona bazı mühim şeylerden | çorbacı... Geceye kadar istirahat ede- de bahseyledim... Fakat bana, kâfi de-| yim . e kulak asmadı. Daha doğrusu,| — Sen, gece de meydana çıkmasan, î şından savdı, — Gâvur Mehmedin son sözleri, Pet.|görmüş olanlardan bir kaçı (teb - / rinin nazarı dikkatini celbetmişti. Elle-|dil) (1) e soyularak bu taraflara gön- rini masaya dayıyarak sual etti: derilir. — Papaviçe, ne gibi mühim şey -| — Bu da fena fikir değil... Hadi, [_leıden bahsettin . kal sağlıkla . — Hoç, canım.. belki de, boşboğaz.| — Hadi, hayıra karşı... hık:.. — Oraya haber göndermeyi unut « — Pek iyi.. ona söylediğin şeyleri| ma. Çünkü, kabahat altında kalmak is- — bana niçin söylemek istemiyorsun?.. — |temem. — — Senin kim olduğunu tanımıyo -| — Merak etme.. belki, öğleden son- o rüm ki... Hem, ondan bir fayda bekle-'ra ben giderim. yebilirdim. Senin bana ne faydan do-| İbo, Gâvur Mehmedin oturduğu “kunabilir ki... masanın önünden geçip gitmişti. O Petri, Gâvür Mehmedin bu saflığına'kadar dalgındı ki; başını çevitip te — dayanamadı. Omuzlarını sarsa sarsa Gâvur Mehmede bakmayı bile aklın - bir kahkaha bastı. dan geçirmemişti. — Beni bilmezsin amma, belki a - — dımı işitmişsindir Bana adla sanla Pet- ;ri çorbacı derler. Papaviçle aramızda, DÖ a Di tarihte sivil elbise giyen zabıta «( O — Yiyeceksin.. içeceksin.. yatacak-|Zâti cihan bânilerine karşı şiddetle sa- en küçüğüne kadar, bütün İstanbul şiri Zeki paşa kullarının ve bazı ileri gelenlerin, bir kaç şedidülmaâl sözlerin- den müteessir oldukları halde, mahza zâti akdesi hümayünlarını iz'âç etme- mek için buna karşı mukabelede bu - lunmadıklarını, bugün giderek müşa - caviz bir halk arasında, fenaları'da bu-|ve ihtiyat ile hareket ettiği için, Ali lunur. Belki tedricen bunlar bazı fena-|Kemal beyin bu ikinci arizası da, ce - lıklara mütecasir d':ly'lk kalkarlar. |yapsız kalmıştı. Ve buna binâen Ali Maazallah, böyle bir hal vukua gelecek isitüli bzer aa olursa, bu yolsuzlukların kanun dai « KEAE L isteğiği resinde önünü lemaya lehülhamd, kü- çük bir fermânı hümayünları kâfidir. çıkamaz. Ve, çıkmamalıdır. Ancak, her nasılaa çığırından çıkmış bulunan i - kinci ve üçüncü orduları, usul ve kavâ- nini askeriye dairesinde bir mikdar in- zibat ve inkıyad altına almak lâzımdır. p , |Bu askerler de - gerek zabit ve gerek bir kaç bardak şarap içirmekle beni ba-|iyi olur. Bir kaç gün, bir köşede kal ba-|nefer - buna, son derece mühtaçtır - kalım... Olabilir ki, karakollarda seni|lar. ları, bu emniyeye, kariben muvaffak olürlar, ve oluyorlar. Fakat ikinci ör- du için de böyle bir âmir ister. mayünlarına şiddeti sıdkı ubudiyetini esasen bildiğim; ve vaktile Avrupa - dan kendisine vuküa gelen mügâyiri sadakat teklifleri ne suretle red eyfe - diğini bizzat müşahede eylediğim Meh- mut Muhtar paşa kullarının ikinci or « duya tayinini ıııüııı;îıp gördüm. Mais ine hüküm ve nüfuzu, aşır viğemdre ğ;tılmi mücerrep olan müşarünileyhe| hâdisata vaz'iyet etmişti. Tabiidir ki, orada bulunsa idi, zabıtanın şu serkeş-|. herkes gibi - Abdülhamit te, cemiye- me- | yan etmemişti. İttihatçılar Devrinde G MUHALEFET ©* Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıj öldü? Son Pösta'nın slyast tefrikasi t —-16 — Yazant Ziya Şekir | Cemiyetin İstanbuldaki teşkilâtı, hürriyetin ilânı dakikasından itibaren, hâdisata vaz'ıyet .::nişü. Abdülhamit de, cemiyetin kuvvetine ehemmiyet vermişti. — Arize Sureti — Zâti akdesi hazreti zıllâllahiye (Dün ve bugün, İttihat ve Terakki cemiyetinin buradaki azasını gördüm... dakat ve ubudiyetlerini beyan eyledi - ler. Şeyhislâm efendiye giderek; bazı mutalebatta bulunan üç beş mektebi hukuk şakirdinin, cemiyetle kat'iyyen münasebeti olmadığını söylediler... Hattâ o mutalibi de nâbeca bu- larak ulüvvü sümüvvü fikirlerin- den, canü dilden emin olduklari şehriyarı zişan efendimizi artık bu yolda iz'aç etmek nimet nâşinaslık ol- duğunu itiraf eylediler. Hattâ, şeyhis - lâm efendiye giderek bu hakayiki arz ile beraber, mahüt üç beş efendinin hareketini tekzip eylediler. (1) Varlığıma kasem ederim ki; dün akşamdanberi; küçük ve büyük, mü- him ve gayri mühim, yüzlerce teb'ai hümayün ile görüştüm. Cümlesinin kalbini, zâti meleksematı şehriyârilee rine karşı, tasavvura sığmaz bir his ile malâmal buldum... Ekseriyet, sokak - lardaki o yaygaralardan bizardır. Bü - tün gazeteler, hep bir lisandan bu hali tevbih ediyorlar. Maamafi bir hakikat- tir ki, arzeylerim; o yaygaracıların bi le kalbi, zâti velinimeti âzâmilerine karşı derin bir ubüdiyet ile meşhun « dur. Her kalpten kopan — (Padişahım, çok yaşa) nidâyi sâfiyeti, bütün o du- aları işittikçe, insanın gözleri sulani « yor. Fikri hakirânemce, en büyüğünden halkı, şimdi kemâli şükür ve minnetle, râhat ve âfiyeti hümayünlarını yürek- ten özlüyorlar. Hattâ; Tophane mü « Ali Kemalin Abdülhamide verdiği ârizenin sureti likleri; böyle telgrafhaneye hücumla - miş.. kendisini, cemiyetin erkânından rı mümkün mü idi. daha yüksek, saltanat ve hilâfet maka« Hülâsa, şu sureti marüza ile bu iki | mına daha merbut; zâti şühânenin şah- ordu tahtı intizama alındıktan sonra ö Ha De btb at allellaklisit 2 ile daha alâkadar göstermek istemiş- üz'ice Matayır bir bareketin aslâ vu-| — Halbuki Abdülhamit; umumt vazi: ua gelmiyeceği marüzdur.) VA ö Abdülhamit ,gayet büyük bir teeni yeti Ali Kemal beyderi daha iyi ihâta g etmişti. Meşrutiyet ilân edilir edilmez, cemiyetin teşebbüsile kendisinin salta- nattan iskat edilmesi ihtimali olduğu- nu da aklından geçiren Abdülhamit; gibi yüz bulamamıştı. her taraftan bir çok sadâkat mektupları Ali Kemal :;):ıı yegâne maksadı; | ve telgrafları aldıktan.. ve bâhusus, İs- padişahın o aralık sarsılması tabit o »|tanbul sokaklarında nümayişler Kimse, emirden ve kanundan hârice (Ja mâneviyatını takviye etmek, ve bu| binlerce halkın: b suretle de hünkârın gözüne girerek| — ü ç kendi. mevkünu;ük.uw:lle_nîlmekl-î. R Diyî.:e::me'lîh’;ı". -—.ı inktenl .l.Xlı-K.entfıl beyin en büyük end.ı,eı'ı; donra; eetık kandisizin fllşiküiyesiği " - bir iki gün zarfında, bütün """'"“düıbiıhnm İsülbti . Bi : e . gelmişti. kalbinde büyük bir takdir ve minnetle a * AğA ) yer tutan « (İttihat ve Terakki Cemi -| Abdülhamit; mevkiünin sağlamlı < yeti) idi. ğını görür görmez, büyük bir memnu- Kendisi, Avrupada iken - cemiyete|niyet hissetmişti. Artık coşkun mille - girmemişti, Diğer bazı zevât gibi Selâ-İtin halini, sadece uzaktan seyretmeye nik ve Manastırdaki cemiyet erkânile|karar vermişti. — İ de muhabere etmemişti. Onun için,| — Sarayın kapıları, bütün hafiyelere i cemiyet haricinde bir (ferd) den başka| ve jurnalcılara kapatılmıştı. Sarayda bir şey değildi. Halbuki, ne kadar yük-|/bu işlerle meşgul olanlar, kâmilen ç: sek bir şahsiyet olursa olsun, (ferd) le-|karılmıştı... Ayni zamanda gerek şeh: rin kıymeti bir anda sıfır derecesine i-| zadelere ve gerek saray mensuplarına nivermişti. Herkes gözlerini cemiyet|kat'i emirler verilmiş: mensuplarına çevirmişti. — Mümkün olduğu kadar İstanbul Cemiyetin — İstanbuldaki - teşkilâtı; (yayafına az geçiniz.. halkın hiç bir ha- hürriyetin ilânı dakikasından itiharen, İyeketine zinhâr müdahale etmeyiniz. Denilmişti. İşte bu sırada Abdülhamide çok mü- him bir mektup takdim edilmişti. Bu mektup da, aynen şundan ibaretti: - rünileyhe arzedeceklerdir. Maamafi, böyle yüz binleri müte - Üçüncü orduda, İbrahim paşa kul- Bir taraftan, zâti şevketsemâtı hü - istikamet ve tin kuvvetine ehemmiyet vermişti... Bunu bildiği içindir ki, Ali Kemal bey bu arizalarında cemiyeti ehemmiyetten lisan eyle-