Son Posta'nın tariht tefrikası — Bundan daha büyük derd mi o - lur? — Şifası hazır olan derd ne kadar büyük olursa olsun vız gelir.., — Bir tüfek, barut ve kurşun al. Ka- lenin mazgalları ardından Cezayi -|j rin yakın sokaklarını ve evlerini gö - zetle. Bir Türk veya Müslüman gö - rünce iyice nişan alarak ateş et. Bun » lardan bir tane öldürdün mü bir altını cebine indirdin demektir. — Ben o kadar nişancı değilim... — Barutla kurşunun hesabını soran Mi var? Elbet binden bir tanesi bir düşmanı yere serer, Asker yukarı çıkıyor, — alabildiğine| ateş ediyor, Cezayirin içindekilerden bir veya iki i öldürüyor, sonra ku- mandanın karşısına iki şahitle birlikte çıkarak mükâfatını alıyordu. Hangi minareden ezan sesi duyu - lursa bütün - toplar oraya çevriliyor, iyordu. Bunun mükâfalı daha büyüktü, Cezayirin hele Hmana yakın mahal- leleri, bir yıkıntı halindeydi . Nöbetçi levent bunları bir çırpıda İl- yasa anlattı. İyas atının başını güllelerin ve kur- şunların düşt tarafa çevirdi: — Biz bu güllelerin bu kurşunların içinden geliyoruz, hoşca kalın!... Diye bağırdı ve bir kasırga hizile i- lerdeki köşeyi dönerek kayboldu. * çe SETE KARA HABER... Hızır Reis yanında olan altı yüz ka: dar levent'den bir kısmını ayırıp ta iki büyük kardeşinin yardımlarına gön - dîmmczdi. Çünkü Cezayire de her an düşman saldırmak üzereydi. Hele A - dakale son aylarda tıklım tıklım asker dğlmueh_ı. Her gün ve her gece arada bir beylik kurmuş olan, Hızır Reise meydan okuyordu. . Zaten altı Yüz leventle bir iki bin a- Tap atlısından bir kısmıni ayırabilse de bunlar İshak Reisin kalesini kuşatan çenberi yarabilecekler miydi? Bunu da ummuyordu. Bunun için Salih Reisi Tunusa gön dermiş, orada ne kadar levent varsa €men alıp gelmesini emretmişti. O sırada Tunusla Cerbe adası Türk denizcilerinin daha kalabalık olduk - ları yerlerdi, Anadolu kıyılarından bu- l,nlua her akın mevsiminde bir kaç ka- Yırga gelir, eksiklerini tamamlıyarak şi- male, Avrupa kıyılarına gider, bir çok düşman gemilerini yakarlardı. Orada bazen bir iki bin levent top- | lanırdı, Hızır Reisin ümitleri oldukça kuv - vetliydi. ” O akşam da kona E_.kmıs. birer alev ka ynağı gibi parıl - Cayan gözlerini Akdenizin engin u - uklarına dikerek Türk kadırgalarını kliyordu. — İshak Reisten bir levent gel - Miş... inın — tarasasıma İ Çabuk buraya getirin. İyası hemen onun yanıma çıkarmış- y HAŞ Yazan : Kadircan Kaflı SON POSTA Numara : 13 Hızır Reis bu acar ve korkusuz de- |ceğimizi ummam, Dişlerini sıkarlarsa likanlıyı hemen tanımıştı. Mustafa ren, İshak Reisle birlikte yeniden ka- leye dönen de ayni leventti. Ona dağru sert ve heyecanlı bir ürüdü. Elini omuzuna koya - — Hoş geldin: Ne haber> Dedi. — İshak Reis yardım istiyor. Halleri çok fena... Düşman pek kalabalık... Otuz binden çoktur. Büyük - topları var. Barutları ve yiyecekleri bol... Kale- den kuş uçurmuyorlar. Bir çıkış dene- mesi yaptık. Bunu becerecektik - fakat bir kancıklık... İlyas kısa ve sert sözlerle kalede o - lup geçenleri birer birer Hızır Reise anlatıyor ve Hızır Reis gür sakalını kalın parmaklı iri elile karıştırarak dalgın dalgın dinliyordu. İskenderin başına geleni, Palabıyık Ömerin bü - yük kahramanlığını ve ölümünü din- lerken elini belindeki hançere götür - müş, dişlerini sıkmış ve ayni zamanda gözleri nemlenmişti. İlyas sözünü bitirdiği zaman başını kaldırdı : — Ağamın hakkı var. Fakat bizim de halimizi görüyorsun. Adakaledeki domuzlardan rahat yok. Ümidi kesmi- yelim. Dayanmak gerek. Salih Reis Tunusa gitti. On beş yirmi güne ka - dar gelir. İshak Recis hiç olmazsa yir « mi gün daha dayanabilmelidir. — Bunu yapamıyacak. Ben aradan üç gün önce çıktım ve bana «&on beş güne kadar imdat gelmezse düşmanla anlaşarak kaleyi teslim etmeyi, lâkin buna karşılık canımızı ve silâhlarımızı kurtarmayı becerebilirsem ne mutlu!» dedi. Hizir Reis bunları dinlerken gözle- rini sık sık açıp kapıyor, sakalını sı - vazlıyordu. — On beş güne kadar yetişebile - — Taşköprü İcra Memurluğundan: Bir borçtan ötürü evvekce haciz edilerek paraya çevrilmesine karar verilen Taşköp- yönün Yazı Hamit köyünde vaki tamamı (700) 'lira kıymetinde (8) numarada ka- yıtlı (Bağçe) tarla ve yine aynı köyde vaki tamamı (300) lira kiymetinde (6) nu - marada kayıtlı Ayvalar tarlaların borçluya nit (24) hissede (bir) hissesi açık artırma ve peşin para ile satılığa çıkarılmıştır. 7/8/936 tarihine düşen cuma günü saat 14 de Taşköprü icra dairesinde bilmüza « yede sazılacaktır. Arttırma şartnamesi bu günden itibaren ber kesin görmesi için açıktır. Arttımaya iştirak edeceklerin yukarıda yazılı kıyme. tin 9ç 7.5 gu nisbetinde teminat vermeleri lâzımdır. İpotek sahibi alacaklılarla diğer alâka. darların bir diyeceği varsa tarihi ilândan itibaren (20) gün içinde evrakı müsbi - telerile birlikte memuriyetimize muracaat eylemeleri aksi takdirde hakları tapu sici- Kle sabit olmadıkça satış bedelinin paylaş- masından hariç bırakılacakları ve muay - yen günde gayri menkul üç defa bağırıl - dıiktan sonra en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartile satış 15 gün daha uza- tılır. Ço 2.5 dellâliye alıcıya alttir. Daha faala malümat almak istiyenlerin 936/36 dosya numarasile memuriyetimize müra- caat eylemeleri ilân olunur, AN Traş Makinası “ Traş Bıçağı “ T::ğ Sabunu * Traş Kremi Z Traş Pudrası Ş Traş Kolonyası “ Traş Fırçaları Daha önce|bir ay bile dayanabileceklerine ŞÜp » Reisin yardım dileğini geti -)hem yoktur. — Evet... Lâkin bunu onlara bil - dirmek gerektir, Hızır Reis İlyasn gözlerinin baktı. — Bu haberi sen ulaştır! Diyor gibiydi. Açıkça söylemeden önce İlyas tek- lif etti: — Ben giderim. Hızır Reis öonun omüzüna avucile vurarak : —Sağ ol!... Oradan da Telemsan'a gidebilirsin, değil mi? içine — Emredersiniz! — O halde bu gece konakta kal ve dinlen. Sabah erkenden sana iki mek- tup vereceğim. — Başüstüne... — Haydi şimdi git artık... Hızır Reis ondan önce tarasaya açır lan kapıya doğru yürüdü: — Ferhat!... Diye seslendi. Uzun boylu şişmanca ve orta yaşlı bir adam göründü. Hızır Reis ona emir verdi: — Bu levent İlyas benim konuğum- dur, Şimdi yorgundur ve yarın sabah erkenden gene yola gidiyor. Onu hoş tutasın, yedirip içiresin ve eksiksiz a - gırlayasın! — Başüstüne... Konağın avlusunda leventler onun etrafını sardılar. O anlattıkça ortalık- ta sessiz bir hınç kabanyor, ölen yol- daşlarının öcünü almak, kalanları da kurtarmak arzusu leventlerin damar- larında yıldırımlar yaratıyordu. TRAŞ BIÇAĞI HASAN DEPOSU: İSTANBUL, ANKARA, BEYOĞLU Fakat elbet Hızır Reis de kendileri kadar, hattâ daha çok bunu düşünü - Yardu; İlyas acele ediyordu. Akşam olmuştu . (Arkasi var) T —e IİLÂN İstanbulda Riza Paşa yokuşunda Cami sokağında No. 11 fabrikada Aluminilum ve madent Oşya imal ve satışıile müştegil tüocardan 8. Arhanyandan alacağı olan eshabı mat- lübun alacaklarını bilcümle vesaikile birlikte tarihi ilândan itibaren yirmi gün içinde İstanbulda Bahçekapısında İnei Vakıf hanında 50 numarada mu- kim Komiser ve Avukat Mehmet Fah- reddine bildirmeleri ve hilâfina ha- | Yeket edenlerin könkordato müza- keresindden hariç bırakılacakları lân olunur. Aluminium — ve Madent eşya fabrikası sahibi 8. Arhanyanın Konkordato Komireri Avukat Mehmet Fahreddin Cild ve zühreviye Hastalıkları mütehassısı Dr. ÇIİPRUT Beyoğtu, Rus selareihanesi aıvasında Posta Sokağı kişesinde Meoymenet apartırsnmı. 43353 Telelon : 927 senesinde Kuleli As- isesinden aldığım tnsdiknameml kaybettim. Yenisini alacağımdan eski- sinin hükmü yoktur. (6713) Kuleli Askeri Lisesi sınıf 7, kısım 2 Ömer Lütfüoğlu Sadettin ,İriniz tazeleniy | Hikâye Ve Yazan: E, Khoklof — Talihsizlik mi?. Siz talihsizliğin ne ol- duğunu niz?... Onun ne oldu- |&unu aml ben bili « Tim... Küçük — kahvede ikimizden başka kim- se yoktu. Ben, at ya- rışlarından — bahseden bir gazeteye göz goez- dirmiştim; tam bıra - kacağım srada, ya « nımdaki masada otu « ran zat elini uzattı ve |ton derece nezaket - bilir misi « — Müsande eder misiniz? dedi, şimdi iade ederim, birkaç isme bakacağım. At yanışt meraklıları birbirlerini hafle « lar. Bir çeyrek sant geçmeden ikimiz de ger dost olduk, bir hayli yarış hikâyesi dinledim. rinden tanı * — Talihsizliğin ne demek olduğunu öZ- renmek ister misiniz? Üç sene evvel, ki- çük bir azada çalışıyordum; sekiz yüz frank aylığım vardı. O kadarcık para ile geçinmenin ne kadar zor olduğunu tasav - vur edebilirsiniz; sadece ekmek parası... Katığı, at yarışlarından çıkarmak istedim. İşe nasıl başladığımı, başıma neler gel diğini birer birer anlatmağa hacet yok, Her uüsüle baş vurdüm; gecelerce, uyku - suz oturup hesaplar yaptım: biri bana iyi bir tavsiyede bulunur diye, bu işlerle uğ- raşanlar arasında dolaştım. kâr etmedi. Ama insanın ümidi kesilmiyor ki... At yarışlarına gidip bahse girişenlerde Ümi- din ne kadar kuvvetli olduğunu elbette bi- Krsiniz. Bir gün para kaybettiniz mi, içinize bir ümidsizlik çöker ama bu çok sürmez, er - tesi gün gazetede o günkü koşuların liste- sini okuyunca kuvvetiniz, bütün ümidle - Nihayet bir gün kazanmanın buldum. Kendi kendime düşündüm: olduğu belirsiz hayvanlar üzerine para yup kaybetmenin ne manası var? dedim. En doğrusu kazanacağı şüpbesiz olan hay- vanlar üzerine oynamalı; gerçi bu suretle çok para kazanılmaz ama insan muhakkak |kazanır...b O zamanlar, hatırlarsınız. -Gözbebeği diye meşhur bir at vardı. Doğrusu misli görülmemiş bir attı, Longohamp'da bütün yarışları kazanıyordu. — Öteki — hayvanlar üzerine beş on frank koymaklansa Gözbe beği üzerine büyük bir para koymak daha doğru olacağını düşündüm; varsın kâm az olsun dedim. Hâsılhı Gözbebeğin kadar emindim ki yalnız cebimdeki bütün parayı değil, benim olmıyan bir parayı da onun Üzerine oynamağa hazırdım. yolunu Ne e kazanacağından o Ama, elbette dikkat etmişsinizdir, © - bir şeytan vardır, son yunculara musall: dakikada onlara fikirlerini değiştirir ve gi- der, üzerine para koymaktan vaz geçtiğiniz hayvanı kazandırır. Hani bazan da, oyna- madığımız günler, tam aklımıza gelen hay- van kazanır, bu da © şeytanın işidir. Uzatmıyalım, yarış gününden bir gün evvel, yanında çalıştığım tüccar beni ça - ğırdi ves — Pazartesi günü ödenecek bir banom var, dedi; parayı bankadan alacaklar. He- sabımda beş bin frank kadar açık var; siz şu beş bin frangı alın, pazartesi sabahı er- kenden bankaya götürüp yatırırsınız. Kendisinin bir işi varmış, bir yere gi - decekmiş, bana — unutmamamı — sıki sıkı tenbih etti... Sonrasını tasavvur edebili: siniz. Cebimde beş bin frank... Gözbebeği de ertesi gün koşacak. Ah! O gece ne n - kıntılar çektim, ne kâbuslar geçirdim... Hüâsılı parayı bankaya götürmedim, en yakın Bahsi-Müşterek gişesine yatırdım. Ama yine de ihtiyatı elden bırakmamak için Gözbebeği üzerine plâse —oynamağa karar vermiştim. Herhangi bir sebebden dolayı birinci gelememesini hesaba kat - tm; fakat ikinci, hiç olmazsa üçüncü ol- |mamasına imkân yoktu; bunun için onun üzerine plâse oynamaklan hiç bir gelemezdi. Ellerim titriyerek Parayı gişeye uzat -| — tm. — 66 mumara üzerine plâse, dedim. yüz dela mı? t matmazel, beş yüz defa... sldım ve açıp bakmadan cebi- Puslayı Hiç bir gey| me yerleştirdim... Halimi anlarsınız: yaps işin şahidi olan kâğıda bak « mağa utanıyordum. O pazar günü vallabi hiç aklımdan çık: mıyacak! Öğle üzeri hemen Longchamp tas raflarına koştum, saatlerce dölaştım. Ni <| hayet Gözbebeğin — koşacağı — koşunul! vakti geldi. Elbette sizin de hatırınızdadır, © gür Gözbebeği rahat rahat kazandı. Ben se / vincimden çıldıracaktım. — Kazanmışsınız ya... Hani bir de ta Hhsizlikten şikâyet ediyordunuz... le durun bakalım, bir de sonra - O pazan iyi geçirdim; gecesi ve güzel hülyalar kurdum... Beş franga ye: di buçuk frank kazanıyordum... Beş Bin bankaya yatırdıktan sonra bana d bin beş yüz frank kalacaktı. Onunla de evin kirasını verir, borçlarımın bir kısmın kapatırım, bana da birkaç para kalır di « yordum. Pazartesi sabahi —erkenden — kalktım, doğru Bahsi-Müşterek gişesine, aradan da bankaya gidecektim. Cebimden kâğıdı Çı« kardım; bir de ne bakayım, numarası 66 değil, 70. Hani fırtınalı havada vapura bin« diniz mi, kamara bir dönmeğe başlar, odam Hiç şüphesiz Bahsi. da öyle dönüyordu ümü yanlış anlı hdi açıp bakmamıştım. Fa - kat artık itiraza, kimseye dert ânlatmağa makân yoktu. Aklıma en fena şeyler geldi; hayatımı kıymağa kalktım... Buna talihsizlik demezler mi? Her w ise, kendimi öldürmedim; öyle Bir şey yap saydım şimdi zatıklinizle müşerref ola « mazdım. Bir saat halecan geçirdikten son- ra gidip meseleyi bizim patrona andatmağı karar verdim. Beni ne biçim karşıladığını tasavvur « iyice anlaşıl - karakol, müd., deiumumi gibi kelimeler sarfediyor, edep. sizlik, ahlâksızlık diyip duruyordu. Niha yet biraz yumuşadı ve aklına bir fikir gel di. Bana: — Paramı at yanrışında kaybetti yemin eder misiniz? diye sordu. — Vallahi! dedi gişeden aldığım kâğı Kâğıdı elimden çekip aldı. Bir iki daki ka inceden inceye tetkik etti. Sonta mi « haniki bir hareketle yeleğinin cebine kcy du. Hâlâ öfkeli idi ama artık deminki sert liği kalmamıştı. — Bu seferlik sizi affediyorum, dedi Gidip işinize bakın. Ama bir daha böyk şeylere kalkıştığınızı görmiyeyim... Cerusier, o ağır hatıraların altında ezil miş gibi bir müddet sustu. Ben dayanamın dim: — Bunda sizin söylediğiniz kadar ta - Khsizlik göremiyorum, dedim, Bilâkis, ba: şgınıza çok fena şeyler gelebilirdi. — © kadarla bitmedi ki! dedi; asi ta Khsizlik bundan sonra başlıyor.... — Anlıyamadım. — Sonra ne oldu bilir misiniz? — Ben işi çok sonradan öğrendim... Meğer bi - zim patron da yarışlarda oynarmış. 70 nu- Gözbebeğin — değil ama — Delifi - #eğ'in numarası imiş; o hayvan da plâse olarak kazanmıştı. Hem o beşe yedi bu - çuk değil, beşe yirmi dört getirmişti; bi - zim patron benden kurnaz olduğu için işi hemen farketmiş, gidip yirmi dört bin frau- gı cebine yerleştirmiş... Bu benim başıma gelene talihsizlik demezseniz artık talih « üzliğgi: mı kalır? imanmazsanız işte mara, İnsanın kara gün dostu bankadaki arıtırma hesabıdır. Her gün az da olsa arttır ve bankaya yatır.