Ali ustayla Nuri bey kahve halkını şöyle bir selâmladılar, Altmış altı kâ- ğadı getirttiler ve oynamağa başladı - lar. Nuri usta, Ali ustaya bakıyordu. Ali Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 35 e NURİ USTAYA DAİR Nuri ustanın başından bir çok işler usta eskiden mest giyerdi. Şimdi a - geçirerek bahar geldi. Şeyh Abdurrah- yaklarında siyah kunduralar var. Fe-|manla ihvanlığı ilerletti. Elini ensesin- kiden basma mintan giyerdi. Şimdi ya-|dan dolaştırıp kulağını gösteren, dü - kalıksız beyaz bir gömlek giymiş. Ye-|şüncelerini bir kıyısı karanlığa kadar leğinde kalın bir altın köstek, ikide bir-| varan gölgelerle örten bu acaip adam de, lüzumlu lüzumsuz saatini çıkarıp|ustanın karşısına bir çok yeni mesele- bakıyor ve saati tekrar cebine koy - duktan sonra sarı bıyıklarını çekiştiri- yor.Nuri beyle iyiden iyiye, can ciğer oldukları belli. Ali usta esikden yaptı- & gibi Nuri beyi yendikçe onunla alay etmiyor. Konuşması bile değişmiş. Lü- gatli söz söylemeğe merak — sarmış. Yüksek sesle, etraftakilere duyurmak istermiş gibi anlatıyor: — Emin ol Nuri bey kardeşim, ti - caret Rumlara, Ermenilete vergi. He- rifler anadan işgüzar doğmuşlar. Ma- mafih bizim Türk milleti de gözünü ler çıkarmıştı. Usta, şeyh Abdurrahmanın sözleri- ni kabuğu renkli ve kalın bir yemişe benzetiyordu. Bu kabuğu soyduktan sonra içindeki ete ulaşmak kabildi. Ve bu kabuk içinde bu kadar acaip lez: zetli ve serin usareli bir etin varlığını lüzumundan çok gizliyordu. Usta her zaman ona diyordu ki: — Şeyhim, sen karanlık ve hattâ lüzumsuz bir kargaşalıktan — başlayıp aydınlık bir meydana ulaşıyorsun. Sen- |de güzel olan vardığın neticedir. Baş- açmağa mecbur. «Sabrü sebat, azmü ladığın nokta değil. Dünyada adalet - amel, kişiyi maksadına nâil eder.» Se-'sizlik var, diyorsun. Doğru. Fakat bu- bat etmek, azmetmek lâzım, Emin ol nu söylemek için işin işine wrab adalet- Nuri bey kardeşim, kendimi sena et -|tir, hakkın en sahih tecellisi adalctde- mek için söylemiyorum. Fakat dün| dir. Hak bugün tecelli edemiyor çünkü bir tezgâh daha sipariş ettim. Dükkân | adalet yok» buyuruyorsun- ki bütün dar geliyor artık. Şöyle münasip bir | bunlar meseleyi karmakarışık etmekten yer arıyorum... başka bir işe yaramıyor. Sonra, une - Nuri ustanın yanında oturan ve bu|den âdem oğlunun bir kısmı kâşâne - izahata kulak kabartıp bıyık altından |de, bir kısmı viranede gün geçirsin» gülen yorgancı Selim olduğu yerden |diyorsun. Doğru. Fakat bunu, «hakbir- seslendi: dir ve mademki hak bütün &dem oğul- — Mahalleden taşınacağını duyduk, |larında tecelli eder, âdem oğullarımın doğrumu be Ali usta? da hak gibi bir olması gerektir» diye is- Ali usta, iskambil kâğıtllarını kara -|bata kelkışıyorsun ki meseleyi karıştı- rak cevab verdi: rıyor. Hakkı, vahdeti, tecelliyi bir ya- — Öyle bir niyetim var. na bırak, dünya işlerini dünya işlerile Yorgancı Selim yine sordu: halle çalışalım.. — Ev de mi dar gelmeğe başladı| Nuri ustanın itirazlarına Abdurrah- yoksa? man cevab wermiyordu. Ustayı sonu - a Ali usta, iskanbil destesini Nuri be-(na kadar dinliyor ve ertesi günü yine — Buyrun, kesin Nuri bey karde - İtirazlarına, mukavemetlerine Tağ- şim.. dedi. men Nuri usta günden güne Abdur - Yorgancı Selim Nuri ustayı dürttü: İrahmanın tesiri altına düştü. Onda — Nasıl? diye fısıldadı, cevab vere-|tesir altına düşüş derhal pratikte, gün- cek yerde Nuri bey kardeşine kâğıt delik hayatta «tecelli» ettiği için yer kestiriyor. | yüzünde saadetin ve adaletin, âdem o- Usta da ayni fısıltıyla: 1iıı“m'ı arasındaki vahdet ve müswa- — Sana ne.. dedi. Evi dar gelmiş (tın ancak dünya ihtiyaçlarını asgart de- gelmemiş, ne karışırsın? Hem ikiniz de /receye indirmekle mümkün olabilece- İttihatçısınız. Birbirinizi tutmanız lâ- *'jine inandı. Ve kendi de farkına var- maksızın giyinip kuşanmasını, üstünü Selim dişleri arasından bir küför sa- vurdu. Ali ustayla Nuri bey altmış altı par- zım.. 1 | başını ihmal etmeğe, nâdiren traş ol - |mağa, fesini kalıplatmağı aklına ge - İtirmemeğe, evde yemekleri bir kaba tisini bitirdiler. Ve kahvedekileri top- | indirtmeğe başladı. — (Arkası var) tan selâmlıyarak çıktılar. Sokağın üstünde dönmüş gibi ketsiz yıldızlı bir gece vardı. Ali usta|| Bir Doktorun göke baktı : Günlük Pazartesi — Soğuklar kırıldı artık, dedi. PY SRRAR Ç Nuri bey dalgindı. — Sös gıkarmadı. | Notlarından (.) Yürüdüler .Sağ tarafta Ali ustanın © | ö hlgll...lll vi göründü. Kaleslerinin arkasında »| GMGŞ şık var. Nuri beyinkiler Ali ustada mi- || Faydaları safir bu gece. Öyle hastalar vardır kiz Ali usta kapıyı çalmadan önce Nu -(| 1 — Kemik vereminden, ri bey öksürdü ve vokur bir sesle: — Mirim, dedi, ar yılında değil, kâr yılındayız. Bizim evkafın bazı tamirat hususunda münakasa ve #hale işleri o- Tuyor. Bu işler bizim daireden çıkar. Mümeyyizin daire müdürü — üzerinde nüfuzu vardır. Ben de mümeyyize söz geçiririm. Anlatabildim mi mirim? Ek- seriya kefereye verilen bu gibi işlerin 2 — Mafsal ağrılarından, 3 — Romatizmadan müştekidirler. Bin ilüç kullanmışlardır. Ben onlara ve ay başı görmiyen kadınlara güneş ban - yosu tavsiye ederim. Güneş — vitamini kemiklerin neşvünemasına ve ayni za- manda kemiklerde yeni kan yapan an- surların çoğalmasına, umumyi dahili if- raz güddelerinin durgunlaşan faaliye - tinin artmasına ve erkeklik kabiliyeti - şafına hizmet eder, Güneş vitamini bütün mikropların düş- mamı olduğunu dilğünürek — bundun muayyen zamanda istifade etmesini bil- meliyiz. Güneş banyosu mahdut yerler, kapalı, fakat vücudun bir çok kısım- lar güneşe maruz olarak yapılmalı « dir. Güneş banyosundan sonma de « niz ve sa banyoları daha tesizli olur. leni yaparız» dedi. Aklıma sen geldin. Anlatebildim mi mirim?.. ÂAl usta meseleyi anlamıştı. Sevin- di. Fakat ağırdan almak istedi. Nuri heye, mümeyyize, müdüre elden gel - diği kadar az bir pay çıkarmak lâzım. Kapıyı çalarken, yarım ağızla: — Olur Nuri bey kardeşim, — dedi. Görüşelim hu meseleyi. Yarın daireden çılanca bizim dükkâna teşrif edin.. gö- (*) Bu notları kesip taklayınız, ya- but bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapımız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar E ŞAĞA i” hare- |f Öjde SON POSTA BULMACA Soldan sağa: 1 — Pilâvın üzerine dökülür bir baha- rat. 2 — Dört tekerlekli, süt veren hay - van. 3 — Yüzümüzde bir âzâmız, Kara - denizde bir memleket. 4 — Bir yahudi ka- din ismi. 5 — Nehir. 6 — Geceleyin gök- te görünür, köpeğin arapçası, 7 — Aya - imıza giydiğimiz. B — Fransızca bir harf, kani olmak. 9 — İçeriz, peygamberler - den biri, mağara, 10 — Yemeğin arap - çası, okumak hayatı, Yukarndan aşağıya: I| — Bir meyva, eski adamların para koydukları şey. 2 — Aramaktan emri ha- zıt, gökle yerin birleştiği yer. 3 — Verimin frenkçesi. 4 — Derviş paltomu, münevva - Tin türkçesi. 5 — Bakmaktan emri barır, unutmaktan emri hazır. 6 — Ferahlık bul- mak. 7 — Bir içki, vücudumuzdaki kırmızı su. B — Ablamızın kocası, çok güzel ko- kan şey için kullanılır üç harfli Bir kelime. 9 — Kapılara dönmesi için komulan de - mir, birdenbire, 10 — İnce kanatlı bir ba- haş hayvanı, Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağat | — Ekmek, meze. 2 — Si, semer. 3 — Sirayet. 4 — El, rey. 5 — Rol, saylar. 6 — Kart. Aile. 7 — Kum, ehi, ar. B — AÂmâ, av. 9 — Kalaycı. 10 — Minare. Yukarıdan aşağıya: 1 — Ezmer, kara, 2 — Ki, lokum, 3 — Lâma. 4 — Esir, ki. 5 — Kereste, an. 6 — Maya, hâlâ. 7 — Mey, yalvar. B — Ereğli, ye. 9 — Alo, 10 — Ev, vergi. Troçki, Norveçte karısile son günlerini bekliyor ( Baştarafı G ncı sayfada ) Son günlerini Norveçte geçirmek ve hayata büyük işler yapmış fakat neti- cede mağlüp olmuş bir insan — sıfatile gözlerini yummak istemektedir. Hastalığı gittikçe artmaktadır. Böb- rteklerini ve kara ciğerini tedavi ettir- mek için Fransa hükümetinden Civhy ye gitmek üzere müssade istemişse de Fransa bükümeti bu müsaadeyi — ver- memiştir. Bunun üzerine Troçki İs- panyaya baş vurmuş, fakat Mösyö A- zano bu talebe de ruyi iltifat —göster- memiş ve Troçki İspanyanm sıcak sa- hillerine olsun inememiştir. Troçki isminin iktidar mevkilerin- görülmiyeceğine kenidir. Fakat ka- risı kocasının böyle ortadan çekilme- sine taraftar değildir. Troçki, Fransada ihtilâlci hareket- lere karışıp ta, memleketi terketmoğe' davet edildikten sonra, İngiltereye, İs- viçreye, Holandaya baş vurmuş, fakat biç bir taraftan kabul edilmemişti. Ni- hayet Norveç kendisine bir yer göster- di. Şimdi orada Oslo'dan 18 kilometre uzakta güzel bir evde oturmaktadır. «— Meşbur sakalımı kesmiş, zayıf- Tamış, srarmış, sesi eskisi kadar ahenk- T çikmıyor. Bütün dikkat we ihtima- mını yedi sekiz tane cins köpeğinı görüşürlerken münakaşa biraz alevlenmiş ve Korveç- K misafir biraz sert söylemiş. Odada bulunan üç tane köpek derhal adamın 'özerine atılmışlar, Berekat Troçki ka- Jnsı ve uşakları odada imişler de, adam paralanmaktan kurtulmuş. Evden aynılıyordum, Troçki: —— Derin bir sükün we inzivaya ih-| 1_n'yncım var, dedi. Bilhassa beni köümse- irim sahatsız etmemesini yazınız. ARTIK YAZABİLİRİM! — Saraylının başına gelenler Yazan: Ermel Talu ( Ercümend Ekrem ) -25 - Harbi umuminin en hararetli devresin -| di siz buraya müdüriyete kadar zahmet de idi. Fennin her gün muharebe meydan- | edemez misiniz? farma kucak kucak fırlatıp attığı yeni yeni ölüm vasıtaları yetmiyormuş gibi, muharip devletler casus teşkilâtlarını ve casuslukla |men gelmenizi rica ediyorum, mücadele tertibatmı gittikçe tekemmül et- tirip, basma bu suretle de galebe çalma.| — Kâtip, merak içinde sefarethaneden fır« keri ve siyasi malâmatı - her mâniayı ye - narek - yerli yerine ulaştırmakta idiler, Erkânı harbiyeler için ser yoktu. Her « kes,' karşısındakinin miyetlerinden, terti » batından, hazırlıklarından haberdar idi. Bunun için, müttefikler bile, birbirle » Tinin tebeasından, battâ kendi yurddaşla - rından çüpheleniyorlardı. Sırbistan mağlüp olup ta ortadan kal - kınca, Almanyanın Avusturya ve sair müt- teliklerile muvasalası iade olunmuş, Bal - kanzug adile bir gimendiler servisi tesis e- dilmişti. Her gün Betlinden kalkan bir sürat ka- tarı, Bavyeradan geçesek, Avusturya, Ma - caristan, Sırbistan ve Bulgaristarı baştan başa katedip İstanbula ulaşıyor ve bura - dan da ayni suretle geriye dönüyordu. Gülünç bir üstitvat olarak arzedeyim ki, Almanlar, kendi hatırlarını — kumayıp ta Osmanlı imparatorluğunu pir aşkına har- lbe ve felâkete sürükliyea — başkumandan vekili ve harbiye nazıtı Enver Paşaya bir cemile olmak üzere Osmanlı ülkesine En- verland (Enveristan) adını vermişlerdi. Balkanzugun Türkiyeye tahsis edilmiş her vagonumun üzerinde bu garip isim — yazılı âdil. * Abdillmecidin —torunlarından — Fetide Hanım suktanın gözlerine perde inmişti. Bu yetmişlik hatun dünyayı görmeğe doymu- | mış olacak ki bu perdeden kurtulmak için can atıyordu. Fakat buradaki hekimlere a- meliyat yaptırmağa cesareti yoktu. Ne ya- | pacağımı şaşırmıştı. ı Keyfiyeti, padişah beşinci Mehmede ar- zettiler. O da, hemşirezadesi olan Foride Hanımın Viyanaya giderek, orada en bü. yük göz mütehassısı tarafından tedavi © - danmamın irade eyledi. Ühtiyar prensesin yanma, Şüreyi Devlet üzlamdan, Keçecizade meşhur Roşat Funt Beyi kattılar; Viyana büyük elçisi Hüse - yön Hilmi Paşaya telgraf çektiler we Feri- de Hanım sultan, bir akşam — Sirkeciden Balkanzaşa binin, Viyanaya harcket etti. Avusturya hükümeti, dost ve müttefik Osmunlı padişahının yefeni olan bu Altes | Emporyali, şanıma lâyik bir surette karşı - Yamağa harzırlamyordu. Viyananın en büyük otellerinden bisi olan Emperyalin bütün bir katı bu müutena misafirin oturmasına tahsis edildi. 'En yüksek taıp prokesörleri tedavisine me- amur edildiler. Saraydan, armalı bir de o - tomobil ayrılıp emzine verildi. Derken, sefaret erkânı ile, sarayın ve mağa hazırlamyorlarkea, misafizi taşıyan tvenin muvasalatından bir kaç saat evwel, Viyana emniyeti umumiye direktörü, Tür» kiye büyük elçiliğine telefan ederek, ken disile daimi temasta bulunan kâtip E... ho- yi istedi. | Aralarında şu mühavere cerayan etti; - — Kâtip heyl Siz wüsiniz? — Evet, benim Herr Direktör. Azzu - nuz? — Sizi çok anühim we müstacdl bir anr- , »ele için görmek islerdim. — Ne kibi? ' — Teltionda vöyliyemem. Acaba şim- | Temmuz 6 — Peki; geleyim. — Amma, vakit kaybetmeksizin. he « — Derhalt İndı ve bir arabaya atlıyarak, doğruca em- niyet müdüriyeti umumiyesine koştu. Müdürü umumi, yarbay Von H... bü « rosunda idi. Kâtibi telâşla karşıladı. — Beni fena halde sıkan bir hâdise kar Feridenin maiyyetindeki bir oda hizmetçisi casusluk ithamile, trendeki husust memur- larımız tarafından tevkif edilerek mütca « kip istaeyonda indirilmiş.. Kâtip halecanla: — Nasıl olur? diye sordu. Müdürü umum! müteessilane — bir jest yapmakla beraber, sözüne devamla: — Orada muayene etmişler.. ve manle « sef, kızın casusluğu tahakkuk etmiş! dedi. — Tehakkük mu etmiş? — Evet. Hem de fevkalâde kurnazca « sına düşünülmüş bir usul tatbik ettiği gö < rülmüş. Kâtip, gene inanmıyor, Hanım Sultana ve onün masuniyetine karşı tecavüz mahiye- tinda gördüğü bu tevkifi protesto etmeğe yelteniyordu: — Saltanat sülâlesinden bir prensesin maiyyetindeki bir kadına böyle bir muame- leyi masıl tatbik edersiniz? Sefir duyarsa ne der? Eminim ki bunu, hem de haklı o« lazak, bir mesele yapacaktır. Bence çok fe- ma bareket etmişsiniz (Azkası var) Kormes hazırlıkları mes program komitesi üyelerinden Buy Franko ve Bay Seferoğlu © Temmuzda şehrimize avdet odecekler ve 4 Tem- anuzda program Komitesinin yapacağı toplanlıda kermese gelecek - artistlerin isimleri kat'i olarak tesbit edilecektir- RADYOLİN Çaocuklarınızı — küçükten Ruadyolin kullanrmnmala, Radyolirle günde iki defa dişlerini Hırçalamağa alış- tırınız. Cürbüz yetişmele- rini lerain elmiş olursunuz.