28 Hazira. Numara : 1 Son Posta'nın tarihi tefrikası mER Ü e BİR CEZAYİR KALESİNDE... Telemsanla Oran arasındaki yolun €n dar yerinde ve bir kartal yuvası gibi kayaların üstünde yükseliyordu. Bu, Cezayirin küçük fakat çok mü- him kalelerinden biriydi. Kalelerin ka- lesi manasına olarak (Kal'a-tül-kalâ) diye anılıyordu. En yüksek burcun üzerinde kırmızı bir bayrak dalgalanıyordu. Rüzgâr vakit vakit sertleşerek bay- rağı gergin bir kanat haline getirdiği zaman o kızıllığın - ortasında beyaz renkte yalın bir kılıç tutan çıplak bir kolla bir kafa tası görülüyordu, Yiğitliği ve ölümden yılmamazlığı anlatan bu şanlı bayrak bir kaç yıldan- beri Barbaros kardeşlerin — idaresinde olan Tunus ve Cezayirle Akdenize hâkim olan Türk leventlerine aitti. Kalenin sarp ve yüksek — duvarları boyunca derin bir hendek kazılmıştı. Üç tarafında demirle kaplanmış üç ka- pi ve bu kapıların bulunduğu yerlerin önünde de İstenildiği zaman indirilip kaldırılarak hendeğin aşılmasına yarı- yan üç köprü bulunuyordu . Mazgallardan topların parlak nam- huları çıkmıştı. Şimale doğru uzayıp gi- den vadiye, soldaki küçük dereye, da- ha ötedeki çıplak yamaçlara karşı, ça- tılmış kaşlar altındaki çelikten gözler gibi bakıyorlardı. Kulelerde birer gözcü bulunuyordu. Bunlar da bütün diğer Türk yiğitleri gibi başlarına beyaz veya kırmızı ka- vuk giymişler, yahut sadece bir çevre bağlamışlardı. Beyaz gömleklerinin geniş - kolları dirsekten yukarıya kadar sıvanmıştı. Kısa ve kırmızı cepkenlerinin önle- rini iliklemişlerdi. Gömleğin geniş yakası arasından geniş ve kıllı göğüslerinden birer kus- mı göze çarpıyordu. Bellerine geniş birer kırmızı kuşak sarmışlar, bunların aralarma, hançer, bıçak, pala ve piştov yerleştirmişler - di. “Şalvarları kısa ve bacakları çıplak - tı. Ayaklarında ham deriden hafif pa- buçlar bülunuyordu. Gözcüler mazgallar arasında bir a- şağı bir yukarı dolaşıyorlar, ikide bir durarak kale duvarlarının - diplerini, önlerindeki boşluğu, kırçıl veya or » manlık yamaçları gözden geçiriyorlar- dı. Ellerindeki uzun mızrakları, belle- rindeki geniş ağızlı kılıçlarile her an dövüşe hazır bulunuyorlardı. Diğer leventlerden bir kısmı bu s- altın, bütün takımlarile on dört tane cins at, bin sığır, on bin koyun ve on bin kile buğday vergi veriyordu. İbni Hamun bunları vaktinde ve ek- siksiz verebilmek için halkı sıkıştıri - yor, eziyet ediyordu. Halk ondan ıoü;ımu;ku. Hızır ve Oruç reislerin çok haklı ve insaflı ida- releri altında Cezayirlilerin sürdükleri rahat ve serbest hayata imreniyorla: di. Bunun için her an sultanlarına kar- şı baş kaldırmaya hazır bulunuyorlar- di, Diğer taraftan İspanyollar da bir korkuya düşmüşlerdi. Az zamanda Cezayir ile civardaki bütün kale ve şe- hirleri ele geçiren Türkleri henüz çok kuvvetlenmeden oradan kovmak isti- yorlardı. Halbuki bu işi kendi başlarına yap - mak imkânı yoktu. Çünkü ayni zamanda hem İspanya kralı, hem de Almanya imparatoru o- lan, Cenup Amerikasını bile elinde bu- lundurduğu için, yurdunda güneşin hiç batmadığı söylenen (Şarlken) in başında başka ve daha büyük dertler de vardı . İspanyolların ellerinde bulunan as- ker her halde Türklerden çoktu. Fakat cesaretleri yoktu. İspanyadan daha bü- yük kuvvetler getirerek buralarda u- zun zaman bulundurmak ve beslemek te pek masraflı olacaktı. Bunun için Aran kumandanı Marki dö Gomar, a- SON POSTA zırı Cezayirde bırakmış, bir kaç yüz le- vent ve bir iki bin arap atlısile Telem- sana gitmişti. Önce Kal'a-tül-kalâ ele geçirilerek Mustafa reisle yüz levant oraya bırakılmıştı. Telemsan halkı başlarında şeyhleri ve zenginleri olduğu halde Oruç reisi büyük bir alayla karşılamağa çıktılar. Sultanın adamlarile ona düşman ke - lenler arasında çıkan kargaşalık çok sürmedi. Sultan ile iki kardeşi kaçtılar ve Oruç reis Telemsanda halkın işlerini görmeğe başladı. İspanyollar da, sultan da büyük bir telâşa düşmüşlerdi. Şehir dışarısındaki arap şeyhlerine paralar vererek kandır- dılar. Her birine ve adamlarına si lar dağıttılar. Sözlerinden caymama - ları için de oğullarını rehin alarak O - ran'a gönderdiler, Böylece on beş bin kadar arap aske- ti toplanıyordu. Mustafa reis bunları haber alınca le- ventlerin en genci olan İlyası çağır - mış: — Gidip hepsini anlatasın! Demişti. İlyas bu emre karşı: — Baş üstüne reis!... Demiş, fakat bir arzusunu açmaktan da çekinmemişti: — Yolları oldukça bilirim. Zorluk çekmem. Lâkin bir kılavuz versen da- ha kolaylıkla gider gelirim. — O halde dilediğini yanına al! İlyas on sekiz yaşında uzun boylu, rap sultanma bir elçi göndererek şun- iri yarı, buğday tenli, çevik ve gemici- ları söyletmişti: — Türkler yavaş yavaş bütün Ce- zayiri, hattâ Fası ele geçirecekler. Sul- tanlığın elden gidecek. Bunun için şimdiden davranmak ve henüz büs - rada kalenin ortasındaki genişçe mey-| bütün büyümeden bu ejderin başını danda toprak üzerine bağdaş kurup o- turmuşlardı. Bunların ortalarında kı- ezmek gerektir. Bunun için lâzım olan bütün silâh ve cephaneyi İspanyadan sa boylu, geniş vücutlu, kırk beş yaş- getirteceğim. Sen de asker topla ve be- larında bir yiğit vardı. Yüzünde iki bü- yük kılıç yarası göze çarpıyordu. Yu- warlak sakalı, iki taraftan çenesinin al- tına kadar sarkan bıyıkları, birer bi- yık gibi kabarık duran kaşları ve bu kaşlar altındaki küçük kara gözleri o- na heybetli bir hal veriyordu. Kaledeki bütün leventlerin sayışı ancak yüz kadardı. Bir kaç ay önce Oruç reis bu kaleyi ele geçirdiği zaman Mustafa reisi bu Jeventlerle birlikte oraya koymuş: — Canın gibi koruyasın! Kendisi bir kaç yüz Jeventle birlik- e Telemsan'da bulunuyordu. ©O sırada Telemsan, Cezayir ve Fas- tan sonra en büyük ve mühim bir şe - hirdi. Oruç reisten önce burada Beni Zeyyen sülâlesinden İbni Hamun sal- tanat sürüyordu. Fakat onun sultanlığı sözdeydi. Doğrusuna bakılırsa kıyıda- ki Aran liman ve şehrini ellerinde bu- Tunduran İspanyolların bir valisinden farkı yoktu. ll raberce bu korsanları Afrika kıyıla - rından atalım. İbni Hamun bu iş için zaten gönül- Tüydü. Hemen anlaşmışlardı ve İspanyollar ğan ettiği iki büyük kadırga likte olduğu gibi binicilikte de usta bir delikanlı idi, fakat buraya geleli ancak bir yıl kadar olduğu halde gerek yüzü ve gerek kollarile bacakları haziranın kızgın güneşi altında kavrulmuş, onu iyice esmer yapmığştı. Anadolunun ren- gini özleştiren elâ gözleri bu esmer yüzle güzel bir tezad yapıyordu. İlyas Midillide bir kalafatçının kü- çük oğluydu. Gemileri ve kayıkları ka- lafat etmektense hemşerileri olan Hı- zır ve Oruç reislerin yanlarında akın- lar yapmayı daha hoş bulmuştu. İki yıl önce İshak reis sultan Selimin arma - ile birlik- Maurice Leblanc'dan Diane, her vakit kilitli -bulundurduğu çekmecesini açtı. Bir defter çıkardı.. bu o- nun günlük hatıralarını muntazam bir şe- kilde kaydettiği defterdi.. Boş bir sahife bularak yazmağa başladı: «Bugün benim yıldönümüm.. kocam he - diyesini unutmadı. Sevgili Ludoviç unu « tur mu hiç? Benim istediklerimi her za » man tatmin eder. İşte beş yıldır. evliyiz.. beni hâlâ eski hararetle seviyor. Ben de o- nu tükenmez bir aşkla seviyorum....» Genç kadın buraya gelince durakladı birden.. çekmecenin içinde bir eldiven. Bu kocasının gri eldiveninin teki.. garip işl. Eldiven burada ken-Jisinin husust çekme- cesinde ne arıyor) Biraz düşündü. Sonra yerinden kalkarak yatak odasına geçti. Kocası Ludoviç bâlâ uyuyordu. Ayaklarının ucuna basarak yü- rüdü.. şöminenin Üstünde duran anahtar - lanı aldı.. Anahtarlardan biri çekmecesini açıyor- du.. demek Ludoviç onun bütün yazdıkla- mını oküyor. Deftere ne kaydediyorsa ko- cası muntazaman öğreniyor.. Diane kızardı.. onun bütün sırları mey- dana çıkmıştı.. acaba kötü bir şeyler yaz - mış mıydı? Defteri acele acele karıştırıyor.. sahife- lerde temiz ve sakin hayatının akışından başka bir bahis yok.. içi rabatladı biraz.. yazıları sadakat ve sevgi dolu., böyle ol- duğuna sevindi.. Filhakika genç kadın namuslu ve evine bağlıydı. Kocası onun bu hallerini gör - dükten başka bir de kendi itiraflarında da okuyordu.. O günden sonra kocasına karşı daha müşfik ve daha tatlı davranmağa başladı. Ve şimdi yazdığı hatıralar daha ateşli ve daha sevimli.. #*..*. Meselâ günün birinde ev idaresinde uyu- gamadıkları bir vak'a oluyor.. Diane he- men bunu defterine kaydediyor.. bu su - retle ertesi gün mesele kendiliğinden ve güzel bir şekilde hallediliyordu. Günler geçti.. genç kadın bu müddet zar- fiında bu hatıra usülünde eski temizlik ve saflığını mubafaza edemiyordu.. bazı vak'- aları lehine olarak izam ediyor ve kocasını kendisine sık sık tarziye vermeğe mecbur kılıyor.. icabında, yine bu usul sayesinde Lüdeviç'e gayet iyi olarak yarzanabiliyor- du. Kolay iş.. hemen hatıra defterine bir kaç muhabbetkâr satır yazmak kâfi.. Kocası bir gün karısını pek sevimli gö - Tünce: — Ne kadar şık ve orijinalsin dedi.. se- ni her zaman başka türlü buluyorum Dia- he © akşam hatıra defterine şunları yazdır «Kocamın hakkı var.. — hareketlerimde mağa başladım bile.. fakat hayır.. bu hare- ketlerimi en yakın bir zamanda - kocamın istediği gibi - değiştireceğim..» Halbuki hiç bir şey değişmiyordu. Diane eski temizliğini kaybetmişti. Ta- mamile sun'i ve bambaşka bir insan ol - muştu artık.. Şimdi, kendisinde bulunmuyan bu mezi- yetlerden bahsediyordu yine.. satırlar yine sevgi, şefkat ve sadakat dolu.. Kocam, bir gün: — Şu Clotilde'le ahbaplığını kes, dedi.. rica ediyorum.. bu kadın pek hoşuma git- Miyor.. Halbuki ertesi gün Diane, Clotilde'le gezmeğe gitti. Epey dolaştı. Japon bahçe- sine gidip beraber çay bile içtiler.. Fakat hatıra defterine bu vak't# yazıl- madı.. ne gezmeden, ne çaydan, ne Japon bahçesinden bahsetti.. donanma ile denizden Cezayire hücum idedi isile Cezayire gelirkan | — Dudevi k İ ederken sultan da karadan saldıracak- ::;zm.:;m;'_ lâkin hıu':(“ol M K L B tı. — Clotilde'i görüyor musun?. — Hayır kocacığım çoktandır görme - Cezayirde hükümet süren Oruç re-|gidip dönen Mustafa reisin gemisine | dim. is bunu haber alır almaz Tunusta bü-|kapağı atabilmişti. lunan kardeşi Hızır reise haber yolla-| İlyas kendisine yoldaş olarak ufak miştiz B — Düşman bir zorlu savaşa dav - tefek lâkin çevik ve kendisi gibi on se- kizinde bir delikanlı olan Mansuru seç- ranmaktadır. Karşı koymak için görüş- | mişti. mek üzere hemen gelesin! Demişti. Telemsan halkından ileri — gelenler de Oruç reise baber göndermişlerdi: — Bütün halk sultandan usanmış, ona düşman kesilmiştir. Burası üzeri- ne gelirseniz kale kapılarını hemen a - çacağız, sizden yana olacağız. Sultan İbni Hamun buna engel olamıyacak- Mansur Endülüslü bir gençti. Ge - çen yıl Almeriyada kendisine haksız yere tokal vuran bir İspanyol askerini hançerlemiş, kargaşalıktan kaçarak bir kayığa atlamış Cezayir kıyılarına düş- müştü. Oradan gelenlerin anlattıkları- na göre Engizisyon mahkemesi Man- surun babası Ammar'ı kol ve bacakla- yından birer katıra bağlayıp başka baş- Beri yanda ise onunla dostluğunu daha gok ilerletti.. hattâ bir gün evine davetli olarak gitti... Clotilde'in evi kalabalıktı.. kocaları se- yahatte olan bir çok kadınlar bekâr erkek- ler.. Diane'nin etrafımı bir çok gençler sar- dı. ona bol bol komplimanlar yağdırdı - lar.. lâkin genç kadın kocasını hâlâ sevi - yordu.. Akşam evine gelince ve hatıra defteri- ni açınca bu daveti kat'iyyen karıştırma - dı.. Hakikat halde, Dianenin bu vaziyete girmesinde kocasının kabahati var.. onun tır. Asker toplayıp İspanyollarla bir -|ka taraflara çektirmek suretile parça- tecessüsü ve bu tecessüsü karısmın sezmesi leşmeden önce davranasınız!... “Çünkü her yıl İspanyollara on bin| Bunun üzerine Oruç rcis, kardeşi Hr- e (Arkası var) bütün bunlara sebebiyet vermekteydi.. Luüdeviç, karısının - itimadını kırmıştı., Faik Bercmen ( ve onu yalancı yapmıştı.. öyle şeyler, öyl hisler vardır ki onları kimsenin bil Mzamdır.. Bu hisler, bu Fikirler kaldığı vakit sâfiyeti hâizdirler.. fakat bir başkasının âşinalığa girince, tabil ol Ki bazan insan zayifleşmeğe ve kendini türlü göstermeğe başlar.. Bir kaç sene böylece aktı, gitti.. Düi çok zaman asil ruhunun ma'kesini mak istedi.. Tâkin yapamadı.. de' aa M kaliyor; onun bu sahteliğinin curüm urkali daşı da defteri oluyordu. ... Bir kaç ay daha geçti, bir ukgam, vic karısının hatıra defterinde şunları kudu: «Boş dakikalar, günler.. gezintiler.. zi retler.. canım sıkılıyor. Bugün mahfele dip Ludovic'i soracaktım.. onunla gezi istiyordum.. fakat onu rahatsız etmi çekindim..» Kocası bunları okuyunca: Karım hiç d #işmiyor.. daima bana sadık.. daima seviyor.. diye döşündü.. Halbuki o günü, Diane âşıkımın evindii. geçirmişti.. g çi RADYO Bu Akşamki Prog İSTANBUL 12,30: Muhtelif plâklar ve Halk musli kisiş 18: Dans musikisi (plâk); 19: Ha g berler? 19,15: Muhtelif plâklar veya misyon; 20: Sololar (plâk); — 20, Stüdyo orkestraları; 21,30: Son haberler: Saat 22 den sonra Anadolu ajı gazetelere mahsus havadis servisi verile « cektir. ———0 —— — n aa AM A A AAA BAA IA aF di * ANKARA 12,30: Plâk yayımı ve ajans hab 19,30: Karışık müzik (plâk), 19,50: manlarla yapılan tedaviler hakkında ko nuşma, 20,10: Kanışık müzik,20,30: A jans haberleri, 20,40: Dans musikisi, — BÜKREŞ 18: Örkestra, 19: Haberler, 19,20: cazı, 20: Konferana, 20,20: Dans, Skeç, 22: Radyo orkestrası, 23,30: Ha a | berler, 22,55: Şarkılı orkestra. o BUDAPEŞTE & 20,10: Piyano koönseri, - 20,45: Skegr — 23,40: Caz, 24,30: Çiğan musikisi. ? MOSKOVA 18: Sopran şarkılar, 18,30: Radyo yesi, 20: Plâk konseri, 22: Almanca yat, 23: Yabancı dillerle neşriyat. PRAG 18,50: - Karlsbad'dan — makil 19,50: Haberler, 20,05: Parktan nakli, 20,50: Musikili eğlenceler, 21, Skeç, 23,45: Salan orkestrası. : BELGRAT ğ 20,30: Milli neşriyat, 21: Opera mu sikisi, 21,45: Radyo piyesi, 22,05: Po Püler orkestra konseri, 23: 23,20: Radyo orkestrası. S böz: Yeni Neşriyat A Bir Ses: — Meliha Avni Süzen kadar bir çok törenlerin verdiği söy €en güzellerini zarif bir kapak — içinde halinde çıkarmıştır. Özlü bir hitubet san'a tini gösteren bu eser ayrıca resimler - ve in tibalarla da süslenmiştir. Perşembe Gazetesi — Her hafta artan bli nelucneçılmhııı-ı-ıııhıı__l. da bir çok resimli fıkralar ve saire ile Çike maştır. LE Neler hazırlıyorlar? — En kıyinetli Yazıcıs Jarımızın önümüzdeki neşriyat mevzimi için — hazırladıkları eserlerden en nefis ve en Jinal nümüneler, Nazım — Hikmet, Nur Y Ataç, Suat Derviş, Naci Sadullah, İsmet Hüz nü, Kemâl Tübir V, 8. ” Boğazlar Meselesi — Süleyman Kâni İr « — tem'in bu eseri Boğazlar meselesinin DK tinden son günlere kadar bütün geçirdiği; safhaları gösteriyor. Günün en mühim selesi hakkında tam bir fikir verecek bi * tebbü mahsulü olduğu anlaşpılan bu fi eser okunmağa değerdir. Karınca — Türk Kooperatifçilik Cemij tarafından ayda bir çıkarılan bu nn 20 — 25 inci sayıları çıkmıştır. Akaç — Ağaç mecmuasının 13 üncü sayı çıktı. İçinde Necip Fazıl, Abdülhak $ Suut Kemal, Ahmet Muhip, Asaf Halet, lim Tevfik, Salih Zeki, Cevdet Kudret, H keltraş Şühtü, Samih Nafiz ve Şerif Hı sinin yazıları vesair yazılar, kronikler ve- ımıu.ııımııuunıclıın'ıluuuc_ muasldır. Çağlayan — Antalyada çıkan bu mecmuasman $ nci sayısı intişar şimdiye — ee