HM MANGASI " Bon Posta ,, nın tefrikası: 121 Yazan A. R. on mangalar da geçmiş.. Ayak sesleri artık çok uzaklaşmıştı Cemil, kumandanın iltizam ettiği bu miyete biraz hayret ederek, ma: temas edecek kadar ilerlemişti. : sonra, kollarını masaya dayayan adanı dikkatle dinlemişti: — Cemil efendil!.. Bu zât, Gökban inin şeyhidir. Bizim de eski - enberi dostumuzdur... Bize, mühim haber getirdi... Nâsır Mebhüt, bi- n hazırlıklarımızı haber almış. Kuv- nin mevkiüni değiştirmeye mec- lmış. Şimdi bütün kuvvetinin lisini, Şersi kariyesi civarın- ti uçurumun üzerinde bulunan bir Ü saklamış. Asker; bunun altından ken, burada müthiş bir pusu ku- uş... Şimdi ben, onları pusuya ürmek için iki bölük gönderiyorum. werdiğim söz üzerine de, senin manganla beraber, bu bölük- birinin kumandanlığını sana ve- m, Bu iki bölüğe, Kolağası Sü - man efendi kumanda edecek. Fakat ettiği zaman, seni hareketinde est bırakacak... Bölüklerin, ha - tlanması için emir verdim. Yarım sa- kadar yola çıkacaksınız... Şeyh e- size rehberlik edecek, en kısa ve eli yollardan, sizi eşkiyanın bulun -| “duğu yere kadar götürecek ...Nasıl, mMıisin?.. Cemil, hafifçc başının döndüğünü i. Niçin olduğunu kendisi de itiremediği halde, kısa bir tereddüt i geçir, — — Hazınrım, efendim... Derhal ha- Birinci bölük!., Silâh başına... Üçüncü bölük!... Silâh başına... , batmıştı. Her taraf karar - we hazinengiz bir hal almıştı. Si - hlarını kavrıyan askerler, sessizçe ko- mdan çıkarak kışlanın avlusun- sıralanmağa başlamışlardı. Bölük - t derin bir sükünet içinde hazırlan - ışlardı. Gideceklerle kalacaklar; bir- helâllaşmışlardı. kumandanları; yüzbaşı Avni efendı ile mülâzım Cemil; - bu iki bö- mürekkep olan - fedai müfre - inin kumandanı kolağası Süleyman diden son emirleri almışlardı. Yeniden kumandalar başlamıştı: — Hazır ol.. —Sağ başuın tek çift say... — Tek, çift.. tek, çift.. tek, çift... Tek... Tamam Haâââs, agalarla 1 Rap, rap, rap, rap.. r... Silââââh, omza.. sağa — çark... rap, rap, rap, zamiye kapısından, kapı çavuşu - n gür sesi, yükselmişti: Hââââs, dur.. selââââm, dur... sol nöbetçilerinin tüfekleri gö - i hizasına kalkmıştı. Kapı bora- n elindeki boru, burnunun u - ileri doğru ufki bir vaziyet al- apının önüne sıralanan genç ve zabitler: Allah, selâmet versin. Rabbim, kolaylık ihsan etsin. — Güle güle gidin.. güle güle ge - e bağrışmışlardı. Rap, rap, rap, rap.. rap, rap, rap, mangalar da, geçmiş.. ayak ses- uzaklaşmıştı. radan beş on dakika geçer geç - ; ortalık büsbütün kararmıştı. Ce- çevirip te geriye baktığı za- h kale duvarları üzerinde len San'anın evlerinde pırılda - ışıkları görmüş; kalbi acı acı sız- zaman, derin bir ıztırap ile inli- n Hiç olmazsa, ona beş dakika olsun uğ- ramalı idim. Ondan, böylece niçin kaç- tım. Diye mırıldanmıştı. Karanlık, gittikçe derinleşiyordu. Artık, bölüklerin efradı serbestçe yü- rüyor; bütün bu derin sessizlik içinde sadece, birbirlerine karışan ayak ses- keri işitiliyordu. Cemil, bölükten beş on adım geri - de kalmıştı. Ellerini arkasına bağla - miş.: Böğı, Baline doğrü serkiniş.. bata gidiyor; hem de düşünüyordu. Şimdi garip bir düşünce, onun içini kurt gibi kemiriyordu. Meliha ile olan münasebetinin, nasıl olup ta duyuldu - ğuna bir türlü mana veremiyordu. Kumandanın -yanından çıkar çık - maz doğruca odasına koşmuş gelmiş- ti. Maksadı, Meliha ile olan münasebe- tinden bahseden o zabiti bulup izahat istemekti. Fakat zabit kışladan çıkıp gitmişti. Aldığı emir üzerine bölüğünü ha - Arlamaya mecbar olduğu için artık &- nu arayıp bulmak, imkân dahilinde değildi. Cemil, — macerasının meydana çık- mış olmasından korkup çekinmiyor - du. Onun fikri, sadece bir nokta üze- rinde temerküz ediyor: — Ben.. aşağı yukarı yirmi dört sa- at sonra girişeceğimiz şu kanlı harpte şayet ölmez de, sağ kalırsam.. ve İs - tanbula da gidersem.. o zaman zavallı Meliha, ne müşkül bir vaziyette kala- cak., herkes ona, bir Türk zabiti tara- fından aldatılmış bir kız nazarile ba - kacak... Meliha, alelâde bir Yemen kı- zı olsa, bir şey değil... Fakat onun mevkii.. onun bütün Yemen kızlarına faiki olan şahsiyeti.. ve şahsiyetinin mümtaziyeti.... Diye düşünüyordu. Ve sonra.. vaziyetini, şöylece hesap ediyordu : — Mecburum.. İstanbula gitmeye mecburum... Zavallı anacığımdan, ne zamandanberi haber almadım. Beni kaybettiği gündenberi benim için göz yaşları döken, bu ihtiyar kadıncağız, şimdi kim bilir, ne hale gelmiştir?... Ya, Cenan. © talihsiz kız... Bü - tün kalbini, b emellerini bana bağ- lamıştı. Bu aşk, aramızda bir bomba gibi patladı. Beni kaldırdı, buralara at- tı. Acaba © zavallıyı, hangi felâketin kucağına fırlattı ...Gitmeliyim.. mu - hakkak gürmeliyimei. “Anacığımın göz *| yaşlarını dindirmeliyim. Meşrutiyetin ilânı üzerine artık burnu kırılmış olan © Halide sultan denilen canavar karı- nn elinden Cenanı çekip alarak, ona verdiğim vaadi ifa etmeliyim... Cemilin mert ve asil kalbi, Melihayı da ihmal etmiyordu: — Melihaya gelince... Onu benim- le tesadüf birleştirdi... Sonra, bu te - sadüfü kuvvetlendirecek müşterek bir intikaln meselesi zuhur ediverdi. Aramızdaki münasebet, kökleşti. Benim taşkın hislerim, onun aşk ateş- leri kaynıyan kalbi; bizi maceradan maceraya sevketti. Aramızda, müteka- bil minnet ve şükranlara istinat eden bir rabıta husule geldi. Bu rabıtayı ne ben koparabilirim.. ne de, o0... Eğer Cenana verilmiş bir sözüm olmasaydı, hiç şüphesiz ki, Meliha benim için çok iyi bir hayat ve saadet arkadaşı olur - du. Fakat, madem ki Cenana verilmiş bir #öğüm var:.artık Meliha benim için bir dosttan, bir macera arkadaşından başka bir-şey olamaz. Diyordu. Birdenbire önüne bir emir neferi di- kilmiş: — Efendiml.. nızı istedi. Dedi. Kolağası efendi zatı- (Arkası var) SON POSTA BULMACA | — Kokulu bir meyva, yüze gülüp ar- kadan fenalık etmenin arapçası. 2 — İsın- maktan emri hazır, takunya. 3 — Ağız « dan ağıza dolaşan, bir N ilâvesile vücu - dumuzdaki — kirmizi sü olur. 4 — Bir sebze, manevi kuvvet. 5 — İlâcın türk « çesi, bağlantı. 6 — İpte oyun gösteren. 7 — Bir adet, kedilere verilen isimlerden biri. 8 — Kör, rabit edatı. 9 — Nakış, ya- ra, 10 — Bir av köpeği, nine. Yukarıdan aşağıya: | — İstanbulun meşhur çayırlarından bi- ri, yeşil nebat. 2 — Dişlemek, hayret eda- t. 3 — Bir askerlik sıfatı, yalvarma. 4 — Kız kelimesinin arapçası. 5 — Ualu dur - mıyan çocuklara verilen 6 — Bi yu adatı. büyüklük, 7 — Rasbal, değil. © — Memleket, nota, genişlik. 9 — Su ve sabunla temizlenmek. 10 — Eski âdetler, kavganın arapçası, Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: Y —S Gağlk “arik Pa. dLün alak, 3 — Rahatsiz. 4 — İp, yıktır. 5 — Kana- pe, ak, 6 — Zıt, çadır. 7 — Bal, defa. 8 — Er, badem. 9 — Rimel, lâpa. 10 — Alışık. Yukarndan aşağıyat | — Çarık, bere. 2 — Adapazan. 3 — Dah, Nil, mâ. 4 — İnayet, bel, 5 — Ratıp, salı. 6 — Skeç. 7 — Anıt, adali. 8 — Yazı, damak. 9 — Er, Raif. 10 —Taç, gravat. Maslakta otomobil faciası (Baştarafı 1 inci sayfada) Kaza saat tam 17,30 da olmuş, Hün- kür suyundan gelmekte olan otobüs yolda sür'atten istikametini — şaşırarak hafifçe bir ağaca çarpmış, şoför araba- yı bu ağaçtan kurtarmak isterken bir diğer ağaca, üçüncü ağaca, dördüncü ağaca ve nihayet olanca sür'atiyle son ağaca çarpmıştır. Sademe o kadar şiddetli olmuştur ki yolculardan ve Harp Akademisi muak limlerinden süvari yarbayı İbrahim E- tem ölmüş, binbaşı Lütfi ile zevcesi ve kızı ağır surette, diğer 7 kişi de ha- fif şekilde yaralanmışlardır. Bu otobüsün Büyükdere - Şişli şo- sesi üzerinden evvelce pek huzlı ola - rak geçişi bilhassa yol boyunda devri- ye gezen jandarmanın nazarı dikkati- ni celbetmiş: — Bu araba mutlaka bir kaza yapa- cak amma, dur bakalım ne zaman? diye arkadaşına derd yanmasına kal - madan otobüs olanca sür'atiyle yol bo- yundaki ağaçlara çarpmıya başlamış- tar. Kazanın feci plânçosu yukarıda bil- dirdiğimiz gibi 11 kişinin yaralan- ması ile neticelenmiştir. Yaralılardan sadece süvari yarbayı ve Harp Aka - demisi muallimlerinden İbrahim Etem vefat etmiştir. Merhum İbrahim Etem İstiklâl sa - vaşında mühim hizmetler ifa etmiş, fedakâr ve kahraman — subaylarımız - dan, Harp Akademisinde muallimlik yapan kıymetli askerlerimizden biri - dir. Ölümü memleket için büyük bir ka- yaptır. Alâkadar fen memurları — kazadan sonra yaptıkları tetkikler sonunda ka- zada şoförü hatalı bulmuşlar ve faci - anın — şoförün dikkatsizliği ve ihmali yüzünden ileri geldiğine karar vermiş- lerdir. Yarbay İbrahim Etemin cenazesi Gümüşsuyu hastanesine kaldırılmış - tır. Yunan Maliye Nazırı Londrada Atina, 27 (A.A.) — Maliye Bakanı ile Yunan bankası direktör muavini Yuna- nistanın harici barçları hakkında müzake- ıelı&dı lndı : nıın’ F_“'"' m":aî*hîdml ; Haziran 28 Rü tu Arasın Bogazlar için Cenevrede yaptığı temaslar iyi neticeler verdi (Başlarafı 1 inci sayfada) Boğazların tahkimi meselesinde bütün devletler, noktai nazarımızı - esas itibariyle kabul' etmiş bulunmaktadırlar. Prensip farkı, Türkiye ile alâkadar devletler arasında değildir. Bu fark, alâkadar deniz devletlerinin menfaat- leri arasındaki ayrılıktan ileri gelmektedir. Fakat bu ayrılıklar arasında da bir itilâf zemini bulmak ihtimali henüz kaybolmuş değildir, Konferansın ikinci safhasında bu işin başarılması kuvvetle umulmaktadır. Ekrem U! Montrö, 27 (A.A.) — Bugün ve yarın konferans çalışmıyacaktır.. Pazar- tesi günü hususi bir celse ıkledecek toplanacaktır. İtalya neler ıstıyırıııış? ve salı günü de teknik komite yeniden Milâno, 27 (A.A.) — Gazetta Del Popolo, zecri tedbirlerin kaldırılmasi ile beraber İngilterenin Fransa, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya ile yap- tığı Akdeniz anlaşmalarının feshini Akdeniz istiyor ve Akdeniz serbesti talep etmektedir. İtalya, serbest bir ve müvazenenin İtalya aleyhine değiş- mesine müsaade edemez. Eğer yeni anlaşmalar yapılırsa, İtalya bunlara işti- rak etmeyi istemektedir ve bu bilhassa, için böyledir. Bir Yunan gazetesine göre Atinada çıkan Pronja gazel Baoğazlar hakkındaki mukavele İtalyanın vaziyeti ü yazıyor: «Montrö konferansında bütün devletler, hattâ şimdiye kadar bir çok — ihtirazi kayıtlar dermeyan eden Romanya bile esas itibariyle Türkiyenin talebini kabul teferrdat müzakere edilmak tedir. tiler. Şimdi - Yalnız bir devlet konferansa karşı aldığı muhalif vaziyeti saklamamıştır. O da konferansa iştirak etmeyen İtalyadır. Maamafih Tevfik Rüştü Aras maktadır. Türkiye Hariciye Vekilinin bu bu hüsusta Romayı ikna edeceğine emin bulun- emniyeti esassız değildir. Çönkü umumi bir anlaşma ile Boğazlar için tesbit edilecek yeni vaziyeti İtalyanın tanımamasının pratik hiç bir ehemmiyeti olmayacaktır. Bu hareket yalnız İtalyanın Akdenizin şat- kında gözü olduğu hakkındaki kanaatleri teyid etmiş olacaktır. Nihayet Türkiya Boğazların anahtarını eline alacaktır.» Montrödeki Fransız delegesi Pol Bonkur'un “Son Posta,, ya beyanatı (Baştarafı 1 inci sayfada) kur tek başma bir masanın başında... Yerimden kalkıyorum, ona yaklaşı - yorum. Arkasında siyah bir ceket, fantezi pantolon... Robespiyeri hatır- latan yüzünün üstünde beyaz saçları- nın gür ve cömert bir dalgalanışı var. Kendimi tanıtıyorum. — Biraz son- ra daha geniş bir masanın başındayız. Kendisine soruyorum: — Bugünkü ilk içtimadan aldığınız iba nedir? — Bugünkü intibalarım çok iyidir. Bu konferansın neticesi bize yalnız Balkan Paktının ne kadar kuvvetli ol- duğunu göstermekle kalmıyacak, Öy- le ümit ve temenni ediyorum ki bura- 'da yapılan müzakerat.bir Akdeniz'anı Taşmasına da temel olacaktır. Pol Bonkura bir kâğıt uzatıyorum: — Bu konferans hakkındaki müta- lealarmı yazar müsmız? — Eİ yazınızın klişesini çıkartmak istiyorum. Fransız diplomatı büyük bir neza- ketle bu ricamı kabul ediyor ve yazı - yor: Jai rendu hommage a la republigue türgue et souhaite gü'üune — solution confarme a sa securite et les paix soit trouver ici, (Türkiye Cumhuriyetine tazim- lerimi bildiririm, burada Türkiye- nin emniyetine ve sulha uygun bir hal çaresinin bulunabilmesini te- menni ederim.) Bulgar kralı Roma ve Berline gidecekmiş Atina, 27 (Hususi) — Bulgar kra- h Borisin yakında Roma ve Berlini zi- yaret edeceği Sofyadan bildirilmekte- dir. Almanya ile İtalyanın teşriki mesai edecekleri rivayetleri sırasında Bulgar kralının bu seyahatine büyük ehemmi- yet atfedilmektedir. Bir kadının feci ölümü (Baştarafı 1 inci sayfada) Ölen kadın Vali Konağı caddesinde Aslan Recep apartımanının kapıcısı Hasanın karısi Kezibandır. Keziban saat 12,80 da asansörle altıncı kata çı- karken beşinci katla altıncı kat ortasın- da asansörün kapısından sarkarak a- M. Pol Bonkur Montrö — istasyonunda Pol Bonkur kısa boylu bir adam... Yüzünün gayet sert ve keskin çizgileri yar. Açık renk gözlerinde zekâ ışıldı - yor, Gayet nazik olduğunu gördüğüm diplomata bir sual daha soruyorum: — Cenevredeki müzakerat neticesi- nin ne olacağını tahmin ediyorsu nuz?.. Zecri tedbirler?. Fransız diplomatı sözümü kesiyor: — Artık zecri tedbirler diye bir me- sele mevzuu bahsolamaz. Çünkü onlat bilfiil kalkmış demektir. Suad DERVİŞ Çetinede Köylüler Ayaklandılar Belgrad. 27 (A.A.) — Düm akşam 500 kadar köylü Çetineye gelerek geçen- lerde tevkif edilen arkadaşlarının tahliye- sini istemişlerdir. Vukubulan kargaşalıkta dam da tevkif edilmiştir. şağıya bakmak istemiş, bu esnada da asansör altıncı kata ulaşmış ve kadın kat bölmesi ile işleyen asansör arasın- da kalarak ezilmiş, beli kırılmış, hur - dahaş vaziyette can vermiştir. Kadının cesedi bölmenin asansöre raslayan kısmı yıkılmak suretiyle çıka- rılmıştır. Kazada mes'ul olup olmadığı araştırılmaktadır .