27 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Te L M —. - İngilterenin en tanınmış altı zabıta romancısı Anthony Berk- ley, Freeman Vills Crofts, Fat- her Ronald Knox, Drothy Sa- yers, Russell Thorndike kahra- manları meçhul altı zabıta roma- nı yazıyor ve katillerin keşfini İngilterenin en maruf zabıla | müfettişi «George Cornishv» e bırakıyorlar. Bunlardan beşinin eserlerini okudunuz. Polis mü- fettişi de fikrini anlattı. Şimdi altıncı muharrir Anthony Berk- ley'in eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene polıı müfettişinin katili nasıl tayin ettiğini kendi ağzından dinleye- ceksiniz, Zabıta müfettişi iş başında Bu eseri okuduktan sonra muharri- rin meraklı eser yazmakta muktedir, fakat işi ve faili keşfolunamıyacak bir cinayeti tasvir etmekten âciz olduğunu anladım. Gerçi eseri okuyanların çoğu Mirtel! tarafından hazırlanan cinayetin kolay kolay keşfedilemiyeceğine inanmışlar- dır, bununla beraber, zabıtanın işine yarayacak bir çok noktalar bırakılmış- tır. Bir kere hizmetçi Ketti var. Karı koca bunun abdal, sersem bir kadın ol- duğuna inanıyorlar. Halbuki hizmet- çilerin çoğu, sahipleri tarafından zan- nedildiği derecede kör ve sersem değil- dirler. Ketti de söz söylemek fırsatını elde edince herhalde bir çok seyler söy- liyecek kabiliyettedir. Zabıta memuru- nun ihmal etmiyeceği bir nokta da bu- dur. Ketti belki de esaslı bir şey söyle- yemiyecektir. Fakat zabıtaya mühim ip uçları verebilir. Meselâ: 1 — Hâdiseden iki gün evvel Eddi hamama girerek kapanmış, Mirtel de evin çatısına çıkarak kapısını kilitle- mişti. Acaba bu hâdise hizmetçinin gözüne çarpmamış mı idi? 2 — Hâdiseden bir kaç gün mukad- dem Eddi harıl harıl yazı yazmakla meşguldü ve yazı yazdığını saklamak- ta idi. Bu da göze çarpmamış mıydı, acaba? 3 — Mirtel kocasının ne yaptığını biliyor, ve onun hareketlerini takip ediyordu. Bu da hizmetçinin gözüne çarpmamış mıdır? 4 — İnfilâktan kısa bir zaman önce hamamda bir hareket vukubulduğu muhakkaktır. Hizmetçi acaba bunu da hissetmemiş midir? Hülâsa bu esaslar dairesinde yapıla- cak tahkikat bir çok şeyleri meydana /— Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: Polisin ziyareti Son Posianın tefrikası : 55 çıkarmağa yardım eder. Sonra iki taraf da birer vasiyet yaz- mış ve bütün malını öbür tarafa bırak- mıştı. Zabıta Eddinin Amerikada bir çiftliği bulunduğunu ve karısının A- merikaya gitmek üzere — olduğunu anlayınca hâdiseyi biraz daha derinleş- tirmek ihtiyacını hissedecektir. Kettiden daha başka noktalarda da | |istifade edilebilir. Belki Ketti, Mirtelin kocasına ait yazıhaneyi açıp evrakın: | okuduğunu görmüş, belki de onun ko- casından evvel hamama girip orada bi- |. 'Taz kaldığını sezmiştir. — . Bütün bunlar zabıtaya birer ipucu- dur. Hizmetçilerin kendiletine mahsus bir hali vardır o da geçinemiyen karı koca karşısında ya kadının, ya erkeğin tarafını iltizam etmeleridir. O halde Ketti, bu hâdisede erkeğin tarafını il- tizam etmiş bulunuyorsa onun söyli- yeceği çok şeyler vardır. * Nihayet zabıtanın Eddi tarafından yazılan hatıraları ele geçirmesi ihtimali mevcuttur. Bu hatıraların ele geçmesi, Mirtelin tarassut altına alınması demek tir. Çünkü katil olmak isteyen zevcin maktul düşmesi, mukabil bir tedbire kurban gitmiş olması ihtimalini kuv- vetlendirir. Fakat Mirtelin lehinde azami müsa- mehayı gösterelim. Ve bütün hâdise- |. lerin ona karşı müsait bir şekilde cere- yan ettiğini farzedelim, Mirtelin evinde kimya işlerile alâ- kadar olduğunu gösteren bir çok izler vardı taplarını yeniden tetkik etmiş ve bir in- filâk maddesi yapmıştı. Zabıtanın bu izi bulmamasına imkân yoktur. Zabıta bu iz üzerinde çalışacak ve her halde çok mühim neticeler elde edecektir. Mirtel kendisinden şüphe edildiğini görünce, herhalde şaşıracak, belki de birbirini tutmıyan ifadeler verecektir. Zabıtanın bu karışıklıktan istifade ede- rek işi derinleştireceğinde şüphe yok- tur. İnfilâk maddeleri mütehassıslarının da bu mesele üzerinde söyliyecekleri sözler, yapacakları denemeler vardır. Bunların verecekleri raporlar da zapı- tanın işine yarayacak ve katili bulmıya yardım edecektir. Zabıta mütdhassısların raporlarına | dayanarak infilâk maddelerinin izleri- ni bulduktan sonra Mirtelin tevkif o- lunmasına mani kalmaz. Hülâsa hikâye çok meraklı ve mu- vaffakiyetle yazılmış olmakla katili kurtaracak mahiyette değildir. SON Kiralık 1 odanın 10/36 hissesi | Beşiktaş Türk Ali İmam Ali sokak Beşiktaş Şenlikdede Yeniyol 39 Ev. ——— — | Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü İlânları | Emlâk Galata Kemankeş Kara Mustafa pasa caddesinde 43 - 68 - 70 Mağaza ve 98 Ev. Galata Şahkulu Caddeikebir 591/601 dükkân - | Kabataş Ömer Avni Dolmabahçe 195/203 dükkân ) Kabataş Ömer Avni Dolmabahçe 197/205 dükkân Kabataş Ömer Avni Dolmabahçe 199/207 dükkân ev | Galata Şahkulu Kulekapı 22/1 dükkân | Beşiktaş Şenlikdede Yeniyol 2 ev Beşiktaş Şenlikdede Yeniyol 4 ev Galata Yenicami Fermeneciler 124 ğ Galata Yenicami Fermeneciler 122 Galata Yenicami avlusunda o oda Galata Yenicami avlusunda o oda Galata Yenicami avlusunda o oda yı—.ı | P' | Galata Sultan Beyazıt Yenişehir 42 ev Jükkâti lükkâ | Galata Yenicami Mehmet Alipaşa han 43 yazıhane' Galata Sultanbeyazıt 6 ncı vakıf han 1 nci kat 3 No. oda Galata Sultanbeyazıt 6 ncı vakıf han 2 nci kat oda Yukarda bulundukları yerlerle cinsleri yazılı vakıf malların 31/5/937 so- nuna kadar kiraya verilmesi 22/Haziran/936 . — detle pızulıgı bınlnlımştır lıteklilcrin hergün Beyoğlu Vakıflar Direktör- (3573) - gününden itibaren bir ay müd- . Kendisi odasına kapanarak ki-| SON POSTA BULMACA k| a & 10 ı j ! tn : hj I & Soldan sağa yer, Kuran parçaları. 2 — Pamuk memle- ketimiz, yüksek sesle bağırma. 3 — Has- ta olanlara söylenen kibarca bir kelime. 4 — Sicim, yıkmaktan emrihâzır. 5 — Koltuğun eşi, beyaz. 6 — Akis, yukarıda bir numarada tekrar edilen şey. 7 — A- rının — yaptığı, kerre. 8 — Etr - kek, kuru bir yemiş. 9 — Kadınların kir- piklerine yapıştırdıkları, koyu çorba. 10 — Ünsiyet peyda etmiş. Yukarıdan aşağıya: | — Köylü ayakkabısı, kızların giydik- leri küçük şapka, 2 — Bir patates şehrimiz. |3 — Çirtçi öküzünü dürterken söyler, Mı- sırdaki meşhur nehir, su. 4 — Allah başka yerden vere manasma gelen arapça bir kelime, vücudumuzda kayışı bağladığımız yer. 5 — Rütubetli, günlerden biri. 6 — Bir nevi dans. 7 — Heykel, adaleli bir vü- cut. & — Kalemle yazdığımız, ağzımızda dilimizin üstü. 9 — Erkek, bir erkek ismi. 10 — Kralların başlarına giydiği, yaka » mıza bağladığımız. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: 1 — Büyükada. 2 — Uyumak, ya. 3 — Revir, taab. 4 — Atatürk. 5 — Nar, Ner- gis. 6 — İl, kani. 7 — Ala, süd. 8 — Me- kik, cani. 9 — Küşat. 10 — Kedi. Yukarıdan aşağıya: Yuvarlak. 4 — Ümit, iyi. 5 — Karanlık. (6 — Ak, ter, ki. 7 — Türkücü. 8 — Ar- kadaş. 9 — Yakın, nnl. 10 — Rab, simit. RADYO İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk); 19: Haber- ler; 19,15: Muhtelif plâklar; 19,30: Ço- cuk saati: Hikâyeler; 20: Hafif parçalar (plâk); 20,30: Stüdyo orkestraları; 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra ÂAnadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. VARŞOVA 20,05: Salon kuarteti; 20,30: Leh ope- ralarından parçalar; 21,15: Uzaktaki va- tandaşlara sözler; 22: Piyano » keman konseri; 23,15: Dans; 24: Koro. BELGRAT 20,30: Milli neşriyat; 22: Subotika'dan |nakil; 22,30: Oktet konseri; 23: Haber - ler; 23,20: Lokanta' musikisi; 24: Dans plâkları, PRAG 17,50: Piyano konseri; 18,05: Hafif musiki; 18,55: Almanca neşriyat (musiki ile); 20,15: Karışık neşriyat (Şarkı, or - kestra); 21,45: Eğlenceli musiki; 23,15: Plâk; 23,30: Parkotelden nakil (Dans). 16,15: Askeri bando; 'radyo okestrası; 20,20: Konserin devamı; 21,20: Dans; 22,45: Orkestra; 23,45: Ha- rine haberler; 24: Konser nakli, BUDAPEŞTE 19,30: Bulmaca gecesi (Caz ve Çiğan şerkestrası); 20,30: Konuşmalar; 21: Or- kestra; 24: Çingene musikisi. MOSKOVA 18,30: Karışık musiki; 20: Opera par- çaları (Solist artistlerle); 21: Arzu edilen havalar; 22: Konuşmalar. VİYANA | 20,30: Hafif musiki; 21,45: Günün şa- kaları; 22: Skeç; 23: Haberler; 23,10: Film bahsi; 23,35: Maâ Reger musikisi; 24,30: Dans musikisi. İSTANBUL 28 /Haziran/Pazar 12,30: Muhtelif plâklar ve Halk musi- kisi; 18: Dans musikisi (plâk); 19: Ha - 20: Sololar (plâk); misyon; 20,30: Stüdyo orkestraları; 21,30: Son hâberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının sazetelere ;mahsus havadis servisi verile - Lcektır. Befz ':.i'_'_ y M b — Kırlarda bezden yapılan sığınacak | | — Burun, amik. 2 — Üye, aile. 3 — Bu Akşamki Program | 19,15: Küçük | berler; 19,15: Muhtelif plâklar ve retrans- | r Hikâye Tanrı misafiri Yazan. J. H. Rosny Ainâ Ludovic Grosselyn (Lüdovik Groslen) şöyle anlattı: Babam öldüğü zaman ben on üç yaşım- | da idim. Zavallı adam varını, yoğunu kay- betmişti: Bize ancak bir kaç yüz frank kal- dı. Evimiz, büyük bahçe, küçük tarla, ço- cukluğumun saadet yıllarını geçirdiğim bü- tün o yerler, büyük annemindi. Kız kardeşimden iki, erkek kardeşim - den üç yaş büyüktüm. Onlar vaziyeti an- lıyamıyorlardı ama ben fıkara olduğumu- zu, bizi beslemek için büyük annemin evi satması lâzım geleceğini biliyordum; bü- tün bunları düşündükçe içimi müdhiş bir hüzün kaplardı... Büyük annem talihine boyun eğmiş, me- lek gibi bir kadındı; annem ölünce bizi ya- nına almış ve bize kul, köle olmuştu. Evi satmak, hele onu yok pahasına el - den çıkarmağa mecbur olmak kadıncağı- za pek ağır geliyordu. Bizim — memleket Fransa'nın en güzel ve en münbit toprak - larından biridir ama her nedense ahali ora- dan çekilip duruyor. Yalnız bizim köyde, bir türlü müşterisi çıkmıyan, altı tane ka - dar boş ev vardı. Büyük annem: — Elimizden geleni yaparız, Ludovic"- ciğim! diyordu. Dini bütün bir kadın olduğu için de: — Allahtan ümid kesilmez; demeği u- nutmazdı. Ama ev kadınlığına doğrusu hiç diyecek olmıyan nineciğimin bütün idaresine Tağ- men, elimizdeki para eriyip gidiyordu. * * & Bir bahar günü akşamı biz, bir çorba, biraz patates ve bahçeden koparılmış bir- kaç yemişten ibaret yemeğimizi bitirmek üzere idik, sokak kapısının çalındığını duy- | dük. Gidip açtım; henüz genç, üstü başı pe- rişan, saçı sakalına karışmış bir adam a- ğır ve tatlı bir sesle: — Açım, yavrum, dedi; bana bir parça ekmek verebilir misiniz? — İçeri buyurun, dedim. Hiç korküm yoktu; bizim köyümüzde kimsenin evine hırsız falan girdiği hiç gö- rülmüş şey değildi. Zaten © adamın göz- leri, parlak, fakat hoş mavi gözleri haşu- ma gitmiş, bana bir sıcak gelmişti. Onu mutfağa götürdüm; büyük annem bir büyük parça ekmek kesti ve çorbadan kalanı da (birkaç lokmalık bir şey) önüne koydu. Adamcağız iştiha ile yedi ve: — Allah sizden razi olsun! dedi. Öteden beriden konuşmağa başladık. İş arıyormuş, kendisi iyi bir bahçıvanmış. Büyük annem: — Bizim bahçede, tarlada iş var, var ama ben şimdilik size para veremem ki! dedi. — Onun zararı yok. Hele bir tecrübe edelim. Bana öyle geliyor ki epeyce bir iş görürüz. pekleştirir. bahta bağlanmağa sevkeder. Zaten büyük annem herkese inanan, itimad eden bir ka- dındı. O adamın teklifini kabul etti. *& * * Fıkaralık insanın gözünü Dağrusu işler fevkalâde iyi gitti. Bizim tanrı misafiri çalışkan, becerikli, yorulmak bilmez bir adammış... Onun sayesinde bah- çeden bol bol sebze, yemiş aldık; küçük tarlada patates mahsulü her yıldan bere- ketli oldu; ağılda domuzlar, kümeste ta- vuklar çoğaldı. Bolluğa kavuşmuştuk. — İyice karnmızı doyuruyorduk, artanı da dostumuz en ya- kın şehrin pazarına götürüp satıyordu... Biz hayata yeniden kavuşmuşa dönmüş- İtük; işin içine şans da karıştı; akrabadan biri ölüp bize küçük bir miras düştü, bu para ile ben de, kardeşlerim de mektebe ,gidebildik. —Artık tamamile bahtiyardık. Bizim misafir bir yolunu bulup biraz top- rak daha satın almıştı; yanına bir de yar- dımcı buldu ve orada yetiştirdizi memle - ket sebzelerini, nadir yetişen çiçekleri Pa- ris'li bir toptancıya sattı. Ben, köyümüze en yakın şehirde, Morec- le - les - Fougeres'de iyi bir mektepte o- kuyordum. Bazan büyük annem, dostu - muz Jacguerin'e (Jakren): — Sizi bize Allah gönderdi! derdi. O hiç cevap vermezdi; sadece yüzün - de, ancak benim farkedebildiğim bir hü - zün belirirdi. Fakat onun mavi gözlerine, hele akşam üzerleri, böyle bir gam çöktüğü daima olan şeylerdendi. Ben bazan merak edip sorardım: — Öyle ne düşünüyorsunuz. Jacgue - rin? j : O, tatlı sesi ile cevap verirdi: Çeviren: Nurullah Ataç ,_ — Bir şey değil yavrum... Saçma şey « ler... , Bazan da, kendi kendine söylenir gibi ilâve ederdi: — Benim çok şansım var, çok... ** * Bir perşembe günü öğle yemeğinde ihep beraberdik; öbür günler ben şehirdi bir başıma karnımı doyururdum. O günkü yemek çok iyi idi; sonunda da, büyük am: nemin doğrusu pek ustaca pişirdiği bir talk hyı yiyecektik... Tam sofraya bu tatlı ko« nacağı vakit, ikisi candarma, birisi sivil Üğ kişi gelip bizim dostumuzla konuşmak is« tediklerini söylediler. t Dostumuz sapsarı kesildi, gözleri dolü dolu; yine ağzının içinden: «Çok — şan« sım var, çokl!...» dediğini duydum. Ayağa kalktı, kendisini pek iyi tanıyarf candarmaların yanına gitti. Tıknaz, uzüli bıyıklı sivil de ona dikkatle bakıp: 4 — Siz Mathieu Longebarre (Matiyö Lonjvar) sınız... Altı yıl oluyor, hapishi neden kaçtınız. İnkâra kalkmayın, fa z ae | vermez. Gelin bakalım ardımız sıra, d Jacguerin derin derin içini çekti, yeis y şefkat dolu gözlerle baktı ve ellerini ka » vuşturup: 4 — Beni affedin, dedi. Ben namuslu kinis selerin evine gelmemeli idim... Ama sixl bütün kalbimle, bütün kaîbimle sevdim YE sizin için canımı verirdim! Büyük annem de gelip kucakladı ve: — Allah böyle şeylere elbette müsaadığ etmez, dedi. : Candarmalar da müteessir olmuşlardış onların yanındaki adam bile: — Affedersiniz, dedi, ama ne yapayımı benim de vazifem... b kok $ 1j elli frank bile getirmemiş, fakat zorbacâi bir hırsızlık yüzünden altı yıl hapse m kümmuş. İşin içinde bir de kadın parm dostumuz delilik edecek bir adam değildi. - Beş yıl yatmış, sonra kaçıp anlattığıri gibi bizim eve gelmişti. Tam ihtiyacımız öle' duğu bir sırada sanki onu bize Allah gonı derdi. Büyük annem de, bütün köylüler de d!ı dip onun lehinde şahitlik ettiler ama faya dası olmadı, yine hapishaneye gönderildi. * Fakat çıktığı zaman tekrar yanımıza gae gırmağa karar vermiştik. Biz bunu düşü we nürken günün birinde hapishane müdürüme den bir kâğıt geldi, buna Mathieu Lan « gebarre'ın da bir mektubu iliştirilmişti. Mifa düğünü bildiriyordu. Langebarre'ın mek- tubu birkaç satırdan ibaretti: «Anam babam gibi sevdiğim ve v da ömrümün en güzel yıllarını geçir dostlarım, hakkınızı helâl edin. Bundan ra sizinle yüz yüze gelemiyeceğim için dünyadan bütün bütün gidiyorum. En dostunuz Mathieu Langebarre.» Bu mektubu kıymetli bir eşya gibi sakk- açarım ve gönlüme yeisli, fakat yeisli ol gu kadar da derin bir şefkat dolar. _ Ölçü üzerine Fenni Kasık Bağları Mide, barsak, böbrek düşkünlüğüne Fenni — Korsalar İstiyenlere ölçü tarifesi gönderilir Eminönü İzmir sokağı Tel. 20219 ZAHARYA Oı'_eop_uloa K Taklitçilerden sakınınız. ADEMi iKTiİDAR ve Belgevşekhgıne karşı Tabletleri Her eczanede arayınız. " | Tafsifât: Posia kutusu 1255 HORMOBİN — varmış; zaten öyle bir şey olmasa bizilit — Ben ona doğru koşmuştum; o, hunıüa : '|hüngür ağlarken ben onu kucaklıyorduüi. — Bizim zavallı dostumuz, kendisine belki dür, bedbaht dostumuzun kendini öldür » — İ HORMOBİN | ladım. Bazan, içimin burkulmasına ve göze lerimden yaşlar boşanmasına rağmen Z

Bu sayıdan diğer sayfalar: