geç 10 Sayfa “Son Posta , nın tefrik. OLUM MANGASI 120 Yazan A, R. Cemile, Nâsır Mebhüta olan muvaffa- kıyetini kazandıran, bizzat Meliha idi Cemil; Seyit İbrahim gittikten son- ra, bir hayli zamanını düşünmekle ge- Çirmişti. O, Nâsır Mebhütun karşısı - na ilk atıldığı zaman uğradığı muvaf - fakiyetsizlikten.. ve bâhusus pek saf bir müfreze çavuşu gibi, öonun kurduğu pusuya düşüv nden dolayı kal - Ben çok mütecssirdi. Vâkıa; kendisi de dahil olduğu hal-| de on bir kişi ile Nâsır Mebhütun kale- sini zaptetmek, bu muvaffakiyetsiz - liği kat kat telâfi edecek derecede mü- himdi. Fakat bu muvaffakiyeti kendi- sine kazandıran, bizzat Meliha idi. Önun için; kalbinde bu gizli iztirabi taşıyan Cemil; Nâsır Mebhüta karşı kat'i bir muzafferiyet elde etmedikçe, Melihanın karşısına çıkmamaya karar vermişti. Ona böyle bir karar verdirmeye se- bep olan yegâne âmil, nefsinde his - settiği garip bir duygudan ibaretti. Fil- hakika o, bugüne kadar işlerinde bir çok kadınlardan yardım görmüş; bu yardımlar sayesinde sayısız muvaffa - kiyetler temin etmişti. Fakat hiç bir zaman onlardan hiç birine hayatını börçlu olmak suretile minnettar de - ğildi. Halbuki Nâsır Mebhütun kale - sinde ,eğer Meliha o küçük kapıyı aç- mamış olsaydı, hiç şüphesiz ki hem kendi hayatı; hem de arkadaşlarının hayatı; o yalçın kayalar arasında vö- nüp gidecekti. Kışlanın camünde ikindi ezanı o - kunurken Cemil, son kararını vermiş- ti: — Adam, sen de... Ben, bazen o Kadar acfip bir adam oluyorum ki... Benim için bu kadar fedakârlık eden.. bâühusus bana karşı bu derecede ciddt ve samimi bir muhabbet gösteren bir kıza karşı, şimdi böyle bir gurur mese- lesi çıkarmak hiç doğru bir şey değil... Bir taraftan yükselmek isterken, di - İi taraftan kendi kendimi slçallıyo » tum. Şimdi Meliha, beni nankörlükle itham edecek olsa, hak kazanmaz mı, — Banki?... Eğer ona gitmezsem; ayıp.. hem de çok ayıp olur ...Ayni zaman- da, hem onunla, hem de Seyit İbrahim ile helâllaşmak ta lâzım. Gideceğimiz yer, Nâsır Mebhüt efendinin düğünü değil. Nihayet, bir muharebe... Serse- ri bir kurşun, adamı olduğu yere mıh- dayıverir. Bâhusus ben, öyle bir vazife deruhte ediyorum ki... Cemil, düşüncesine daha fazla de - x edemedi. Çünkü, kapı birdenbi- — e açılmış; odadan içeri arkadaşları gir- mişlerdi. Cemil; bir taraftan onlarla çene ya- rıştırmaya uğraşırken, diğer taraftan, kapıdaki emir neferini çağırmış: —Çabuk:. bana berberi bulun da getirin. Diye emir vermişti. Onun bu emri, odada birdenbire bir alay tufanı husule getirmişti. — Genç ve şakrak zabitlerin kahkaha- Tarı arasında, muhtelif sesler yüksel - — Ne o, Cemil?.. Nüsır Mebhütun karşısına pür tuvalet çıkmak istiyor - sun, galiba?.. — Ne olur, ne olmaz?.. Eğer Zafir kalesini zaptederse, Nâsır Mebhütun kızına talip olacak. W Hayır, hayır.:. Yendn ölerin ki; gçapkın oğlan bu akşam şöylece gidip.. Yahudi mahallesinde bir eğlenecek. BK Ayol; oğlöüsüüsin 'de; ne yap » sın?.. Aylardanberi Cebel köylerinde zavallı süründü, durdu. — Aman birader, bırak... Sürünür mü © hiç... Ö, ne yapmış yapmış.. o- rzada da âşıkdaşlık edecek yağlı bir Ce- bel kızı bulmuştur. Günlerdenberi traş olmaya vakit bulamamış genç bir zabit, son sözü söylemişti: — Hepiniz aldanıyorsunuz.... O - |, D aK nun öyle bir göz ağrısı var ki, onu ben biliyorum... Cemil; yağlı, bitli Ce - bel kızlarına tenezzül eder mi hiç?.. Kâfir oğlan, burada durmuş, durmuş ta, öyle bir turnayı gözünden vurmuş ki... Cemilin gözleri de dahil olmak üze- İre, bütün gözler; bu genç zabite çev- rilmişti. Genç zabit, firart bir nazarla Cemile bakarak sözüne devam etmiş- ti: — Nah, işte.. yüzüne karşı söylü - yorum. Vallahi, billâhi; oraya gide - cek. Öyle değil mi Cemil?.. Doğrusunu söyle... Cemil, birdenbire kıpkırmızı kesil- di. Bu sözleri tasdik mi, yoksa inköâr etmek mi lâzım geldiğini tayin ede - medi. Onun bu bocalaması esnasında, © genç mülâzım sağ elinin şahadet parmağını evvelâ diline sürüp sonra duvara yukarıdan aşağı mevhüm bir çizgi çekerek devam etti: — Nah, işte.. şuraya yazıyorum. E- ger Cemil şu Nâsır Mebhüt patırdısın- dan da yakasını sıyırsın.. eğer bu kız- la kırk gün kırk gece düğün yapıp ta.. davulla, zurna ile güvey — girmezse.. Yahudi mahallesinde büyük Saranın e- vinde hepinize bir ziyafet borcum ol- sun, Dedi. Bu sözler, Cemilin ruhu üzerinde çok garip bir tesir hâsıl etmişti. Hele şimdi, bütün gözler: —Ne dersin, Cemil?.. Diye, kendisine çevrildiği zaman, kalbinde âdeta derin bir ıztırap hisset- mişti. Birdenbire, âdeta ağır bir yük altın- dan silkinir gibi yerinden fırladı. Ba- şını şiddetle iki tarafa salladı. —Hayır.. hayır.. hayır... Çok al - danıyorsun,.. Bir Yemen kızı ile izdi- vaç etmeye.. gençliğimi ve hayatımı, |Yemenin leş gibi katır ve kışır kokan evlerine gömmeye heveskâr değilim. Diye homurdandı. İhtimal ki bu me- sele üzerinde bir hayli münakaşa ola- caktı. Fakat buna meydan kalmadı... Kapıdan içeri dimdik yürüyen bir ça- vuş girdi. Doğruca Cemilin önünde du- rarak sert bir selâm verdi: — Efendim!.. Kumandan paşa, ace- le sizi istedi. Dedi. * Mülâzım Cemil, kumandanın oda- sına girdiği zaman gözü, köşedeki kol- tukta oturan bir arap şeyhine ilişmişti. Sırmalı âkel'i altından inen ipek kef- yesi, omuzlarından aşağı sarkan şeyh »İde, zeki ve mütecessis nazarlarını bir an Cemile çevirerek bu genç ve çevik zabiti gözden geçirmişti. Kumandan, masasından beş altı a- dım açıkta duran Cemile parmağile -i - şaret etmiş: — Beri gel, Cemil efendi.. daha.. da- ha.. şuraya gel, canım. Demişti. (Arkası var) TAKViİM HAZİRAN 27 ıAru;ıılıâsâonu Haziran 4 Rumi sene 1852 Hızır 53 Resmi sene) 1938 CUMARTESİ İMSAK 5, “SABAH s | D. İRebiülahır.- “SON POSTA ğ D EağEna Bir Ermeni âlimi (Baş'târafi 1 inci sayfada) Çünkü; bende mahfuz olan adresinin kendisinden ile bah- bütün gizli tutulmasını isteyon, ve gimdilik (Adam) namı müstearı setmemi dileyen bir Ermeni ülimi; hey'etşinasları hayrete düşürecek keşifler. de bulunduğunu söylemektedir. Fetiköyünde oturan Adam, elli yaşla- rında bir zattır. Ve çocukluğundan — beri, tabiat hâdiseleri etrafında kafa yormaktan zevk duymaktadır. Bu mevzuda yazdığı eserlerden Iıııuîıv1 rı, muhtelif ecnebi dillerine tercüme edil- miş, ve ismi «Alim adamları listesine id- hal olunmuştur. Kendisi, yeni ve büyük iddialarımı şöy- le izah etmektedir: — Tabiatta cereyan eden hâdiseler için: de, mahiyetlerini anlayamadıklarımız, ma- hiyetlerini anlayabildiklerimizden çok da- ha fazladır. Hattâ benim keşiflerim de göstermek- tedir ki, mahiyetlerini anladığımıza inan- dığımız hâdiselerde bile yanılmaktan kur» tulamamışızdır. Meselâ, gökten arada sırada renkte dolu, kar ve yağmuz yağar. O zaman cahiller, bunu bir alâmeti zannederler, ve: — Güökten kan yağıyor! diye birbirine katarlar. Fennin iddiasına göre, yağmurun, ka- rın, veya dolunun kırmızı yağması, tebah- huratın, kırmızı renkte emlâh bulunan sa- halarda vuku bulmasındandır. Halbuki ben, bu izahatın sakatlığını is- pata hazırlanmış bulunuyorum. Sonra, adına vhaceri semavis denilen #gök taşın nı, Fen, bir yıldızdan kopup boşluğa düşmüş bir parça olarak izah der. kırmızı kıyamet ortalığı & Ben bu izahı çürütmek için icap eden | delâili de topladım. Daha sonra ben kutublarda görülen mavi renkli ışık huzmelerini izah- ta da yanıldığına kaniim. Ve yakında, bu mavi ziya huzmeleri- nin bakiki mahiyetlerini de izah edece- ğim. Benim bütün bu iddialarım, — ihtimal çok kimseler fennin, hayli garip görülecektir. beni, bir ikinci «devri daim makinesin kâ- şifi yerine koyacaklar, hattâ alay edecek- ler, ver — Lâft diyeceklerdir... Bütün dünya â- limlerinin kafa kafaya — verip te çözeme- dikleri muammaları bu adam mı hallede- cek) Ben, böyle düşünecekleri haksız bula- cak değilim. Çünkü, keşif iddiasiyle ortaya ların haddi hesabı yok. Fakat içlerinde id« dialarını ispat edene rastlanamıyor, Bu iti- barla, keşif iddialarının istihfafla karşılan- masını tabit bulmak lâzımdır. Bunun içindir ki ben, iddiamı, içinde davaları görülen sahanın dışına taşır- mamak, ve işi gazete sayfalarına aksettir- memek istiyordum. Fakat siz beni gafil avladınız. Ben, söylediklerini yazdırmaktan vaz- geçmesinden korkarak uzaklaşırken, 0: — Şimdi, dedi, hazırlıklarımı tamam- lamak üzereyim. Yakında, fen fakültesine resmen müracaatta bulunacağım. Ve bir hey'et huzurunda iddialarımı — izah, ve is- pat edeceğim! atılan- Selim Tevfik Cemiyeti Akvam yeerine Avrupa devletleri birliği (Baştarafı 1 inci sayfada) lüzumu — olmadığını anlattı ve Ro- manya murahhası Titülesko ayı alde sözler söyledi ve sulhun bölün - mez bir bütün olduğunu, asıl mesele- meselesini i me- nin milletlerin - müsavatı teşkil ettiğini anlattı. Milletler Cemiyetine il kdefa gelen Fransız dış bakanı Delbos, İtaiya - Ha beş meselesinde hasıl olan muvaffakı- yetsizlikten — Milletler - Cemiyetinin mes'ül olmadığını anlattı. İtalya Milletler Cemiyeti riyasetina iştirak etmiyeceğini bildiren bir mek - tup göndermişti. İtalya gelecek toplantıda Cenevreye | mümessil gönderecek İtalyanın Cenevredeki mümessili, |Mister Edenle Milletler Cemiyeti reisi sıfatiyle görüşerek İtalyanın ancak lecek içtimada hazır olacağını anlı Habeş imparatoru Cenevrede Habeş imparatoru Haile Selâsiye Ce- nevrede çok iyi karşılandı. Ras Kassa ile imparatorun ikinci oğlu yanında bulunuyoıü?ı. Kendisini istasyonda u—l | İngiltere kabinesi dün B;ığarİ işini görüştü Tevfik Rüştü Aras konferanstan çıkar ken M., Litvinofla görüşüyor (solda) r İngiliz murahhası Lord Stanhop (Baştarafı | inci sayfada) Milletler Cemiyetinin toplantıları canasında konferans işleri geriye burakıl- mıştır. Maamafih bu, mesainin — inkıtat demek değildir. Zira, teknik komi- te, projenin muhtelif maddelerinin tetkikine devam edecektir. Fakat, bazı murahhas heyetlerin ihtiraz kaydı koydukları mühim noktalar üzerinde ka- rarlar, ancak muhtemel olarak 6 Temmuza doğru başlıyacak umumi içtima- larda alınabilecektir. Teknik komite, şimdilik bir karar vermeden bütün noktaları müzakere eylemektedir. İngiliz kabinesi beklenen talimati verdi Belgrat, 26 (Hususi) — Pravda gazetesine Londradan bildiriliyor: Kabi- ne bu sabah Baldvinin riyasetinde toplanmıştır. Toplantıda bilhassa harict meseleler görüşülmüş, Boğazlar konferansında baş gösteren İngiliz - Sovyet ihtilâfı etrafında müzakereler olmuştur. Toplantıda İngiliz murahhasına verilecek yeni talimatın esaslari hazırlan- mış ve talimat İsviçrede bulunan İngiliz heyetine gönderilmiştir. Londra ga- zeteleri Rus - İngiliz ihtilâfının çok geniş olduğunu yazmakta ve bu ihtilâfın kolaylıkla halledilemiyeceğini ileri sürmektedirler , Fransız gazeteleri bedbin Paris, 26 (Hususi) — Le Temps gazetesi Montrö konferansından bahse- den bir baş yazısında vaziyete, hoşnudiye değer bir çarci hal bulmanın ko- lay olmadığını anlatmakta, bu yüzden Montrö konferansının işlerini bir tek- nik komiteye bırakarak mesaisine fasıla verdiğini anlatmaktadır - Fransız ajansına göre - vaziyet Montrö, 26 (A.A.) — Havas ajansının muhabiri bildiriyor: Boğazlar konferansında müzakerelerin ilk safhasının hitamı üzerine dyasi —ma- hafilin sandığına göre İngiltere, Boğazlar hakkındaki müzakereler wasıtasile - İtalya ile yaklaşma imkânları bulabilecektir. Konlerans dün mesaisinin ilk kumını bitirmiştir. Bu, terakkiler elde edildiğine delâlet etmez. Güçlüklerin ekserisi sükünetle ve sessizce şimdilik bir tarafa — bua- kılmıştır. Bu tarzda hareketin üç sebebi vardır: | — Tezabür eden fikir farklarının meydana çıkarmaktan tevakki etmek ve diplomasiye «had zaviyeleri» açmak zamanı bırakmak. 2 — Hey'eli murahhasalar şeflerine Cenevreye giderek Milletler Cemiyeti a- samblesine iştirake müsaade etmek. 3 — Zaman kazanarak İtalya yokken kat'i ve yahut geri dönülmez - neticelere girmemek. Şurası kayda şayandır ki, dün dahi ne İngiltere ne de Japonya, İngiltere ve Ja- ponyanın ihtiraz kayıtlarının aynini dermeyan eden İtalyanın kendi müzaheretini ve- recek bir hale gelmesinden evvel müstak bel mukavelenamenin esas noktaları hak- kında taahhütler almaya mütemayil gözükmemişlerdir. Yunan gazetelerinin neşriyatı Atina, 25 — Yunan matbuatı Montrö konferansı ile yakından alâkadar olmak- ta, Türk noktai nazarının kabulü lehinde neşriyat yapmaktadır. Yunanistan Boğazlar meselesinde başlıca ticaret gemilerinin Boğazlardan — geç- mesile alâkadar bulunmaktadır. Bulgaristanın konleranstaki vaziyeti ile meşgul olan bir gazete şunları yazıyor: «Bulgaristan Türkiyenin Bağazların tahkimi teklifi hakkında fikrini beyan etme ğe dâvet edildikte bu teklife karşı sempa tisini beyan ederken Akdenize çıkmak me selesini mevzuubahsetmemiştir. Fakat ken disinin mahreçlerden tmahrum olduğunu da ima etmişlir. Bulgaristanın bu imasına karşı Yunan münasebetlerile Yunanistan ile birlikte hareket eden Balkan Antantı mümessillerinin icap eden cevapları verecekleri şüp- hesizdir. Bu meselenin Montröde konuşulmakta olan Boğazlat meseleniyle kat'iyyen alâ- kası olmamakla beraber Bulgaristanın Akdenize inmek için arazi istemesinin — sulh muahedelerinin metin ve manâsına mulalif bulunduğu beynelmilel konferandarda müteaddit defalar kararlaştırılmıştır. z Nöyyi muahedesi — Bulgaristana Bulgaristan bunu istemedi.» — —e ki cenup cephesi kumandanı Ras Nasi- | geldiğidir. Habeşistan ortadan — kalkmışsa bu da karşıladı. Habeş imparatoru ga-| murahhasına Milletler Cemiyeti azası ara- zetecilere cadalet istiyoruz. —Milletler sında yer kalmamaktadır. Habeşistan orta- Cemiyetinin adaleti yerine getireceğine | *t kelkmamış sayılacaksa, İtalya öle ara- ; zLAa : » ea |yı bozmak e İnanıyoruz. Haboş hükümeti, Garbi ”' Pozmak leap ödedekiir. 3 Perde arkasında cereyan eden müza- Habeşistanda mevcuttur.» dedi. KA BeE B NĞN ker;lrı'.. bu meselenin hallini istihdaf / et- Paris 26 (Hususi) — Ünired Prosabül. | P-ktedir. Bir rivayete. döğülegitere (üe Fransa Habeşistanın Milletler Cemiyetin- den çıkarılması için anlaşmış bulutuyorlar. Asambleye kim riyaset edecek? :| Cenevre, 26 (Hususi) — Milletler |Cemiyeti Asamblesine kimin riyaset Habeşistan Milletler Cemiyetinden — |edeceği henüz anlaşılmamıştır. Avus- Çıkarılyor turalyanın Londradaki komiseri Mis - Cenevre 26 (Hususi) — Cenevre ma-|ter Bruce'in kabul ettiği takdirde riya- hafilinin karşılaştığı mühim meselelerin bi-|sete getirilmesi ihtimali çok kuvvetli- xi de Habeşistamı ne şekilde tanımak İâzım | dir, Ak denizde iktisadi bir mahreç temin etmişti diriyor : Leon Blum yarın (bugün) Cenavreye gidecektir. Mistgr Blum'un Cenevrede Av- pa için oBirleşik devletlere plânı teklif etmesi beklenmektedir.