SON POSTA Sayfa —7 Galatasaraylıların pilâvı — e eai YA * Ermel Talu nutuk söyledi, Ekrem Reşit dua etti; ve bütün Galatasaraylılar, pişmiş aşa soğuk su katmadan ağız tadıyla bir pilâv yediler I bir kere daha... — Sarı kırmızi Saat tam on iki, Galatasarayın konfe rans salonu hıncahinç dolu. O kadar do hu ki balkondan attıkları iğneler yere dür müyor. Acıkan midelerin zil seslerinden başka çıt yok.. Herkes bekliyor.. Neyi? Amma orası meşkük; ya Ermel Talunun nutkunu, yahut ta nutuktan sonraki pilâvı. Bu arada sabırsızlanan bir kaç kişi ayak pilâv olmaz, söz geldi. Ne diyordum?. Abidin Daver — Bir -. ——eTTTTTD Avrupa ve Amerikada haydutlar nasıl olup da yaşıyor ve çoğalıyorlar? Meşhur bir Fransız detektifi “Buna sebep halkın yersiz vurmıya başlıyorlar: — Haydi bekliyoruz! Ermel Talu ortalarda yok.. mıyorlar: aBaşlar mısın, başlıyalım miı? b »Pilâv gibi haşlıyalım mı? » kar, soruyorlar: — Ercümend Ekrem nerede, yahu?! Cevap veriyor: gık pilâv atıştırıyor. — Yahu bize pilâv kalmıyacak, getiri şunu! Çoban Mehmet — Ben getireyim.. babamı tutunca öldürür! medi bir tarzda alıp gelsem. sak mi?.. Bf kolu elzemdir. Cevdet Hamdi — Ben de iştirak edi yorum. Kaleci Muhtar — Rica ederim bayla: ne yaparsanız yapın. Fakat bu Hacı Sa- Iâhaddinle Cevdet Hamdiyi keşfe gönder ların bir parça daha eksilmesine yarar, da pilâv kokusunu duysak. kes beni ahçı zannediverir. — Geliyorll. Bütün gözler kapıya çevrilir. yYemi zorla salona sokarı Sabırsızlar çoğalıyor, bir ağızdan bağ- Mektebin müdürü Behçet — görünüyor. Üzstadın yeni büviyetinden haberi olmıyan- — Şimdi gelecek, mutfakta bir iki ka- Muvakkar Talü — Ben ondan korkarım, İzzet Melih — Bendeniz kendisini ser- General Cevat — Bir keşif kolu çıkar- Hacı Salâhaddin — Bu iyi bir fikir; ke- meyin! Onların yapacakları keşif, Ereli - mendin buraya gelmesine değil, pilâv - Cavacip Cevat — Şey pilâv dediniz de aklıma geldi. şu tencereleri biraz açsanız İzzet Melih — Olmaz efendim olmaz, sonra koku Üzerime siner, maazallah her - Tanburcu Ahmet ağa Ercümend Ek - — Ercümend — Ne oluyorsunuz ca - Mam? Şu pilâvın tadına bir bakayım, de * dakika Bay Etcümend; bir şey soracaklım. Ercümend — Sor ba- kalım! Abidin — Yemekten sonra bir gezinti yapa- cak mıyız? Ercümend — Nasıl gezinti) Abidin — Yani şöye le bir gemi, yahut bir zırhlı ile bir Boğaziçi ge- zintisi. n Keşşaf Saim — Şim« di başka boğaz davamız war! Ondan sonra enine boyuna bilhendese öl çüp düşünürüz. Ercümend —Siz ken: di kendinize mi konu- şacaksınız, yoksa ben mi söyliyeceğim ? Selim Ragıp — Sahif Seni unuttuktu biz. Ercümend — Öyle i- hatırlayın. ediyo- se — yeniden r Sözüme devam |rum: Bügün bürada pilâv masası etrafında dolaşan arkadaşlar! Bekirim Hamdi — Hangi pilâv masası, pili viın daha ne masasını, ne tabağını gördük. Ercümend — Söz | gelişi öyle demek icap eder, Yani biraz sonra oturacağımız masada yüzlerce, bin- lerce, on binlerce, yüzbinlerce arkadaş. Müdür Behçet — Aman ne yapıyor- dersin, başka birisi yapsın! İzzet Melih — Bendeniz dua ruz? Ercümend — Ona ben karışmam.. Kestaneci Necdet — Öyle ya, senin kar- aA SND B k'::h'_;:l'ü:oî;m, dun ettirelim, bazret sofudur. dal uallımrı e <n 'Taş yenilmez, hazmı imkânsızdır. Vâlâ Nureddin — Ben de hocamla ay- ni fikirdeyim. Taş yenilmez, yalnız şuna, buna atılır. j Muallim topçu Emin — 0Atarlar sengi tarizi dırahtı meyvedar üzre.» Ercümend — Müsaade edin de ga nut- miştim. Ondan sonra... 'ku bitireyim! Sermubassır Şevket — Vay daha bit- medi mi? Ercümend — Nerede bitecek başla * madı bile.. Sermubassır — Niye başlamadı? Ercümend — , Görmüyor musun — her kafadan bir ses çıkıyor. Sermubassır — Çocuklar içinizde ağ » zın açan olursa iki tevkif bilâ af! Naci Sadullah — Hacam> esniyeceğim ne yapayım? Sermubassır — Aldın iki tevkifi. Etcümend — Biraz susun da söyliye » yim: Şimdi pilâva gidiyoruz. Hep bir ağızdan — Nutuk bu muydu? Ercümend. — Bu değildi amma sizin yüzünüzden böyle oldu. Konferans salonunda ikişer olurlar. Ge- neral Cevat kumunda veriri İ " Jem! Ekrem Reşit bulunur. — Haydi bir dua et! Ekrem — Cemal nerede? — Ne olacak? Ekrem — Piyano ile bana refakat et - Müdür muavini Sait — Ben yapayım! — Olmaz, sen bu adamlar bir daha ge- Jip mektebi altüst etmeseler.. diye dua e- sun ustat? Bü kadar kişiyi masl — doyara | LA F a dus edileceğini bil - miyorum, Pariste iken bir kere camie git- yazıyor: korku telkin etmelerinin müsebbibi halk- hır. çak ve budala — insanlardır. tuğunuz zamanları ibtiyacımız var, Parası olani tedarik ediyoruz. Mesele basit diyorlar. Tüzum yok Bunların tecavüzüne maruz — kalanlar, ekseriya korku geçirirler, ilk yanlışlık ta bu korku ile başlar. Size bir iki vak'adan bahsedeceğim: ur. rethaneye iki kişi gelmişler. — Şapkalarını yüzlerine indirerek, direktöret — Bize üç bin frank demişler. Direktör hiç tereddüt etmemiş, anide haydutların bir tanesinin beline bir tekme indirmiş, diğerine de bir yumruk sallıya - rak ikisini de yere serdikten sonra, iki bay- gın serseriyi yerlerde sürüyerek kapının ö- nüne bırakmış, © gün bugün, © kabadayı gangsterler bu müesseseye uğramamışlar. İkinci vak'a Amerikada cereyan etmiş: ederim |Gene bir ticaret müessesesinden para sız- dırmak istemişler, direktör kulak asma - mış, bunun Üüzerine haydutlar, mücssese- min hariçteki şubelerini soyacaklarını bildir- — Ekrtem Reşit aklımıza gelmedi ona | mişler. Direktör vak'ayı polise haber vermiş, ve bunun Üzerine üç tane de haydut ele geçmiştir. Aradan bir hafta geçtikten son- ra, yakalanan haydutların arkadaşların - dan mürekkep bir çete, bir gün direktörün odasını basmışlar, ceplerinden tabancala- rını çıkarmışlar: — Davanı geri al diye tehdit etmişler, yoksa beynini yakarız. Direktör, korkma - mış, saatini masanın Üzerine koymuş, ken- disi de telefona gitmiş, ve sert bir eda ile: — Beni korkutacağınızı zannediyorsa- Rız, ölsem de arzunuza tâm olmam, bir İdakikaya kadar dışarı çıkmazsanız kara- kola haber veririm, demiş. Gangsterler böylelerine sokakta rast - geldikleri zaman bir de yerden selâm a- hp önlerinden öyle geçerler. Gangsterlerin meydanı boş bulmaları - nin asıl mühim sebebi, halkın, emniyet ter- tibatına ehemmiyet vermemesidir. Meselâ kasalara baskın yaparak ban- kalanı, ticaret müesseselerini soyanları ha- trlıyorsunuz, içeriye: — Ellerinizi kaldırınız diye giziyorlar. Siz ister istemez itaat ediyorsunuz. Onlar da kasada buldukları paraları toparlayıp gidiyorlar. Halbuki banka ve ticaret mülesseseleri Haydutların şöhret kazanarak dünyaya Ben şimdiye kadar bir çok defalar söy- ledim ve gene söyliyeceğim. Haydut — ve gangster denilen adamlar, dünyanın en al- Bunu ken - dileri de tasdik ederler, ekseriyetle konuş- , — Mazimiz kirli, tabiatin bedbaht in- sanlarıyız, ne yapalım geçinmeğe, paraya an — bunu Bunlar gayet korkak adamlardır. Ve haklarından gelmek için çok uğraşmağa da| y — Limselerin himayesinde gönderecek: Bir gün Fontsine sokağında bir tica - İ ğl;lı.hn';..:lı ikit ,| —— Operet garkısı söylemiyeceksin, dua Marş söyliyerek ürürler. «Pilâvımız ne güzel, sarı kırmızı..» «Yemeyince duyarız midede sızı..» «Çala kaşık gideriz durmayız bir an..b aBeş, on tabak yetişmez alınca hızi. v Yemekhanelere dağılırlar: — Dazir hoca'nerede? ye — Gelmedi. .- 1 »» « — Peki, duayı kim yapacak?. sabidl dim, rahat bırakmadılar ki.. Etraftan sesler: — Kürsüye, kürsüye, nutkunu söyle! Ercümend kürsüye çıkar. — Baylar, bayanlar.. — Ercümend şaşırma, aramızda bayan yok. Ercümend hiddetle: — Olsun olmasın nutka böyle başlanır. 'am eder : y S7 Bugünkü toplantımızın sebebini he veznedarın ayağının altına en yakın polisi çağracak şekilde zilli ihbar vesniti koy - sa, bu meseleler olmaz, haydutlar, böyle tertibat var diye soygunculuğa teşebbüs bi- le etmezler. Para nakliyatında emniyet Büyük mali müesseseler para naklettir- mesini biç sevmezler, © paraları — demir . Çparmaklıklı arabalarda ve silâhb bir ta * edeceksin. Ekrem — Şaşırdım. durun edeyim! Yemek peçetesini başına sarar. Ekrem — Dentlilere derman, deli dolu- lara ferman, işbu mahalde mihman — bil- ümle kesana ayn ayrı pilâvlar nasip eyli- —- Âmini (Devamı 8 inci sayfada) diyor Bir gangster çetesinin ele geçen silâhları leri yere gönderirler. Haydutlar — böylelerine de posta arahalarını soymak demek kafese — girmek demektir, derler, İngiliz banker « lerinden bir tanesi bana: — Parayı otomobile koyup, şoföre bir de tabancalı muavin veriyorum, dedi. O « nun bü usulünü hiç beğenmedim. Zira, ao- şomobili soyacak haydutlar bir — şoförle — muavininin hakkından gelecek kadar ted- — bir almışlardır. İngilizler yeni bir usul keş- — çatmazlar, | fetmişler, otomobilin içine gömülü, bir ka- sa koyuyorlar, o kasanın madeni, ateşte c« Timiyor, içine kurşut işlemiyor. Kasanın iki — anahtarı var. Biri mürsilde, diğeri de mür» selüileyhte duruyor, öyle ki, haydutlar ka- sayı ele geçirseler bile içindeki paralari — ziyan etmeden kasayı açamıyorlar, kasayı almak için, otomobili de beraber nak- letmek Tâzım, velhasıl uzun iİş... Siz de — öyle yapın... J Camekânları kırıp mücevherleri soyanlar Kuyüncülar, sermüye aahibi insanlar . dir, camekânlarda teşhir ettikleri kıymetli — mücevherleri muhafaza etmek için lâzem gelen tedbirleri ihmal etmemelidirler. A - — merikada, — Fransada, camekânlara — bir yumruk indirdikten sonra, içinde olanları el çabukluğu ile yüklenip gidenler ve sırra — kadem basanlar pek çoktur. Bir kuyumcu — arkadaşım bu tehlikeye karşı bir tedbir bul.. mazmı istedi. Tetkikat yaptım. Evvelâ kırılmıyan camlar var, fakat b camlarda da vitrinlerde olması lâzım ge - len şeffaflık yok. Bazı camekânların iç ta- zafına demir parmaklık konduğunu gör düm, ©o da tabii, manzarayı kapattığı için pratik değil, En son sistem usule göre, şöy- yukarıdan aşağı ve. kendiliğinden, bir perde iniveriyor. Ve bu suretle bu nevi soygunculuğa da mâni oluyor. Otomobil hırsızlıklarına karşı da bir tas- kım çareler bulunmuştur. 4 Haydutların en korktukları şey Haydutların en korktukları şey, vatan « daşlardaki cesarettir. Onlara karşı biraz dişinizi gösterdiniz mi, size uzaktan selâm verip geçmeyi tercih ederler, polis vak'a olduktan sonra imdadınıza yetişir, belki haydut yakalanır, fakat o zamana kadal paraları saklamış ve dağıtınıştır. Maksat, — hırsızlığa hedef olmamak, polise muhtaç ole — mamaktır. Hele erkekler, biraz da yuz ruklarını yağlamasını bilmelidirler, tü de, tramvayda, cebinizi yoklıyan, yan kesicinin nakavut olman kadar zevkli bir şey yoktur.