4 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

vTE eira ——a—.—.—ğ—i_;::'— B h — siyah tavuk kesti. Onun kanile remil | dökerek definenin yerini keşfetti. Hat- — rını bile haber verdi. | " r'q B ” A A D B — Uç bin altın Rümi.. beş yüz Kre- " kay . yet mahir bir remmal vasıtasıle bu de- — fineyi bulmak istedi. Gizlice, Cemil is- İf—minde bir remmal getirtti. î:ı zim köye civar olan, şuradaki bir köye — yerleştirdi... -'ıı- ıwı FTT ÖI.İİIİ MANGASI * Son Posta , nın tefrikası: 99 Yazan Â. R Melihanın düşüncesi, Cemili mahpus bulunduğu zindandan kurtarabilmekti Meliha, tam bir köylü kızı gibi sırıt- tıktan sonra, bileğindeki halhallardan beş tanesini çıkarmış; Rizaya vermiş- ti. Verirken de: — San'ada zengin bir dayım var. Eğer ölürse, mirası yalnız bana kala - cak. Onun için emin ol ki delikanlı; sa- .na şu bilezikleri verirken gözüm kal- mıyor. Bunları uğurlu bir hediye gibi, karının bileklerine takabilirsin. sözlerini ilâve etmişti. Riza, derin derin içini çekmiş: — Karım öleli, altı ay oldu... Bir kız daha alacak kadar zengin değilim. Eğer bunları satarsam, belki bir kız a- labilirim. Demişti, Meliha, parlak bir kahkaha attıktan sonra: — Hay, Riza hay!... Yemende.. se- nin yaşında bir adam.. bekârlıktan bah- setsin?.. E, vallahi ayıp... Yemen kız- farı bunu duyarlarsa, seni budalalıkla ittiham ederler... Bak Salihe, senden kaç yaş küçük olduğu halde, beni bir tek sözle avlayıverdi. Evimi, barkımı; anamı, babamı bir tarafa bıraktım, O- nun arkasına takıldım. San'aya kadar gidiyorum... Bir dağ kızının şehire in- mesi ne büyük fedakârlıktır; bunu bi-| lirsin değil mi?... — Evet... Salih, benden çok bahti- yarmış.Fakat.. para?.. — Canım, Salihin parası mı var?.. Onu, ben geçindireceğim. — Fakat senin gibi hem güzel, hem zengin, hem fedakâr sevgiliyi nerede bulmalı?.. " — Ne yapalım?, Taliine küs, Ri - Zza... Elimizde büyük bir define var - dı ...Eğer onu çıkarsaydık, o zaman çok.. amma pek çok zengin olacaktık... Eğer zengin olsaydık, seni de yanı - mızda evlendirirdik. Hattâ, benim bir hala zadem var. Sana, onu verirdik. nim kadar, güzel. Benim kadar, şi- rin. Benim kadar şen bir kız... Fakat; 'ne çare ki, bu defineyi kaybettik. .« Para ve menfeatten bahsedildiği za- man bir Yemenlinin kalbinde derhal bir iştiha uyanmaması mümkün de - gildir... Buna binaen Riza da bu söz- leri işitir işitmez ,büyük bir alâka his - setmiş; merak ve telâş ile: — Ne definesi?. Demişti. Meliha, büyük şeyler kaybedenlere mahsus bir teessüfle derin derin içini çekmiş; cevap vermişti: — Onu, hiç sorma, Riza... Geçen sene, bizim köye yakın bir yerde, bir tabur askerle Seyit Câbirin adamları a- rasırıda bir müsademe olmuştu... As- kerler, Seyit Câbirin adamlarının şid- İ detli ateşlerine dayanamıyarak, eşya - “Tarını bırakarak kaçmışlardı. Bu ara - da, yanlarındaki tabur sandığını da bir çukurun içine atmışlardı... Bunu son- radan babam haber aldı. Bir çok yer- | leti aradı. Fakat bulamadı... En niha- Fakat iş belli olmasın diye, onu bi- Bu remmal, bir gece ya- risı bizim köye geldi. Hiç beneksiz bir sandığın içindeki paranın mikda - — Para çok mu imiş?.. maiç altını. Bin iki yüzTiyal... Riza, dayanamadı. Yerinden sıçra - dı: — Aman Allah... Bu kadar para i- — çin.. ben, bir bastan öteki başa kadar — Koca Yemen'i yakmağa hazırım. Dive bağırdı... Ve sonra, kendini betmiş gibi Melıhayı omuzların - —Söyle, çabuk söyle.. böyle bir de- fineyi nasıl kaybettiniz?.. Diye, şiddetle sarstı. Meliha, silkinerek kendini güç kur - tardı. Geriye bir adım attı: — Biz kaybetmedik, Fakat, şeytan karıştı. Diye homurdandı. Rizanın merakı, büsbütün artmıştı. Salihin ve Melihanın yüzüne dik dik bakarak sormaya başlamıştı: — Anlatın.. rica ederim, anlatın... Bu işe, şeytan nasıl karıştı?, — Şeytan nasıl mı karıştı?.. Her işe, nasıl karışırsa, buna da öylece karış - tı... Seyit Tâhâ'nın aoğlunun sünnet düğününü biliyorsun, değil mi?.. — İşittim ...Geçenlerde olmuş. — Evet... Geçenlerde oldu... İşte o düğüne, Nâsır Mebhütun kâhyası, Abdülbâri gelmiş. Orada a bizim rem- male tesadüf etmiş. Almış, Nâsır Meb- hüta getirmiş. Nâsır Mebhüt, kendi yıldızına baktırmış. sözlü bir adam olduğu için falda gör- düğü hakikatleri saklamamış. Nâsır Mebhüt ta ona kızarak, zencire vur - durmuş; zindana attırmış. Rizanın, sarsılan dimağı, altüst ol- muştu. Derin bir hayretle sormuştu: — Demek ki, bu hakikatler, o kadar korkunçmuş?.. — Korkunç olmaz mı?.. Nâsır Meb- hütun, ancak on beş günlük ömrü kal- miş... On beş gün sonra, kalenin etra- fını asker saracak.. içindekileri kâmi - len yakalıyarak kalenin bedenlerine birer birer asacak., kalenin taşlarını da harman gibi savuracakmış. Her Yemenli gibi, bâtil itikatların fevkalâde tesiri altında bulunan saf kalpli Rizanın rengi atmış, titremeğe başlamıştı. — Acaba, bu.. hakikat mi?. . — Şüphe mi ediyorsun, Riza?.. Ta- bur sandığının içinde kaç altın, kaç riyal — olduğunu Hüve Hüvesine söyleyen bir remmalin söylediği haki- kat olmaz mı, hiç?.. — Şu halde.. ben şimdiden başı - mın çaresine bakmalıyım. — Vallahi.. artık o senin bileceğin şey... Söz, nereye gelecekti?.. Haaa.. işte.. eğer Nâsır Mebhüt elimizden bu remmali almasaydı, şimdi o hazine bi- zim olacaktı... Ozaman değil sana bir karı almak.. dört karıyı birden alarak, bir hafta davul çaldırmak bile mümkün olurdu. Rizaya, birdenbire bir durgunluk gelmişti. Bir kaç dakika, derin derin düşündükten sonra, zekâsını göster - mek isteyen adamlara mahsus bir cid- diyetle: — Pek âlâ.. bu remmalin hangi zin- danda olduğunu biliyorum. Acaba o- nu oradan kaçırabilir. miyim?.. diye düşünüyorum. işe Meliha, sevincinden titremişti. Kes- kin ve nâfiz zekâsı sayesinde, ona hiç şüphe vermeden Rizanın fikrini iste- diği mecraya çevirebilmişti. Fakat ihtiyatlı bulunarak Rizayı şüphelendirmiyecek bir lisanla muka - bele etmişti. —Mümkün olmıyacak bir şey de- ğgil.. fakat, güç iş... —Evet.. güç iş... — Amma.. bir işin güç olması, büs- bütün olmaması demek değildir ya.. öyle değil mi Salih?... Remmal, doğru . BULMACA ı AA AHLLAI LO ıı ı hui bj d VI - 1 Sşldmsığı: | — Evlerde çıkmağa yarar, rabıt eda- t. 2 — Yüksek, görerek. 3 — Hediye, ufkun sabahleyin ağaran yeri, nota, 4 —- Yardım dileme ifadesi, minarede okunur. 5 — Fenalatmak, çok değil. 6 — Ma - ğara, sulamak. 7 — İşin ilişiği derken söy- cın türkçesi, beyaz. 9 — Meydan, nota, nota. 10 — Yüz yıl. |1 — Her zamanki gibi, kraliçe. Yukarıdan aşağıya: | — Savaşma, ilâcın türkçesi. 2 — Çok Jacıklı. 3 — Elbise, yapılan şeyler. 4 — İnilti, sız manasına gelir. 5 — Şöhret, kuş- lar onunla uçar. 6 — Vatana — mensup. 7 — İziyet, başağrısı için kullanılır. 8 — Kokulu şeker, ay. 9 — Kaviliğin zıddı. 10 — Bir meyva, bütün. |1 — Genişlik, geriye kalan. Dünkü Bulmacanan Halli: Soldan sağa: | — Münakasa. 2 — İman, 3 — Durgun, aile. 4 — İthal, an, ef. 5 — Rusya. 6 — Lâ, 7 — İt, kibar. 8 —O, Nâfiz. 9 — Ayrı, albay. 10 — De, taâli, kan. 11 — İspanak. Yukarıdan aşağıya: İ — Midilli, adi. 2 — Umud, at, yeis. 4 — Angarya, ita. 5 — Ulu, o, an. 6 — Alâ. 7 — Si, aydınlık. 8 — Adana, bap. 9 — Mi, nafaka, 10 — Kale, riya. 11 — Nefis, na. idman, Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haber - ler, 19,15:> Muhtelif plâklar, 19,30: Kı - zilay namına konferans: Dr. Şükrü Hâzım tarafından (Kızılayın yardımları), 20: So- nat: Bethofen piyano solo (plâk), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. BÜKREŞ (8: Orkestra, 19,15: Konserin devamı, 20,20: Operet plâkları, 21,15: Sözler, 21,35: (1875) Küçük radyo orkestrası, 21,35: (364 m.) Filharmonik kuartet, 22,05: Şarkılar, 22,45: Piyano konseri, 23,20: Plâk. BUDAPEŞTE 21,10: Ernö Dohnanyinin idaresinde o- pera orkestrası, 23,05: Çingene musikisi, 23,45: Almanca konferans, 24; Plâk, PRAG | 18,15: Piyano koönseri, 18,45: Alman - ca neşriyat, 18,45: Skeç - Muhtelif, 20,20: Armonik musikisi, 20,55: Halk musikisi, 21,40: Radyao piyesi, 23,15: Salon orkes- trası, MOSKOVA 20,30: Opera artistleri tarafından kon - ser, 21: Konser, 22: Yabancı dillerle neş- riyat, VARŞOVA 20: Radyo piyesi, 20,30: Piyano mu - sikisi, 21: Plâk, 22: Leh şarkıları, 22,30: Mozartın eserlerinden — kuartet — konseri, 23,15: Dans. 5 Haziran Cuma İSTANBUL (B8: Operet parçaları (plâk), 19: Ha - berler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Kızılay namına konferans: Agâh Sırrı ta- rafından (Kızılay —ve içtimai — yardım), 20: Halk müsikisi, 20,30: Stüdyo orkes - traları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının — Vallahi, öyle yââ canım... (Arakası var) gazetelere mahsus havadis servisi verile « men tedavülden kaldırılacaktır. Keyfiyet 2257 numaralı kanunun nur. — «l1176» — «2956» ı,adan yakaladı: A, A L — ga. -h ”a S0 a ge .— n * |a ae | Maliye Vekâletinden: Eski 25 kuruşluk nikel ve 10 kuruşluk Bronz paralar 1/Haziran/936 ta- rihinden itibaren bir sene nihayetinde yani 1/Haziran/937 tarihinde tama- 8 inci maddesi mucibince ilân olu- lenir, rumca bir kelime. B — Valde, ilâ - — |deddinin bu ısrarına fena halde hid - YUSÜUF İZZEDDİN dü mü, öldürüldü mü? Bunu haber alan Yusuf İz - zeddin efendi ise; Lütfi Simavi Be - ye, saray müdürünü yollıyarak : — Vahdeddin Efendinin teşebbüs- lerinden haberdarım. Şayet zatı şaha- ne onun bu fikirlerini kabule kalkışır- larsa, son derecede müteessir olurum. Badema hiç bir merasime iştirak et - mem, Diye haber göndermişti... Lütfi Si- mavi Bey, valiahtın gönderdiği habe- ri derhal beşinci Sultan Mehmede ar - zetmişti. Padişah bundan müteessir ol- muş: — Vahdeddin Efendinin arzusunu kabule asla niyetim yok... Haber ge- tiren zata bunu böylece söyleyiniz, ve tarafımdan da teminat veriniz. Demişti, O tarihte Yusuf İzzeddin efendi, padişahın bu teminatına itimat göster- mişti. Fakat Vahdeddinin ittihatçılarla teması, Beykoz mülâkatı, matbuatta (veliahtı sani, Vahdeddin Efendi Haz- retleri) kelimelerinin sıkça sıkça göze çarpması - evvelce de arzettiğimiz veç- hile - Yusuf İzzeddin Efendiyi sinir - lendirmiş; bir iki defa daha Padişaha müracaata mecbur etmişti. Bu esnada bir gün gene Vahdeddin saraya gelmiş; padişahla görüşürken; tekrar sözü döndürüp dolaştırarak: — Ferman buyursanız da, şu veliah- tı sanilik ünvanı resmiyet kesbetse, Demişti ...Sultan Mehmet, Vah - detlenmişti. Bir türlü söz geçiremedi- gi bu haris biraderine, oldukça tok söz- mavi Bey marifetile iyi bir ders ver - mek istemiş; zili çalarak: — Başmabeyinci beyi çağırın. rerek: söylüyor. Ben iyice — anlıyamıyorum. Bir de siz dinleyin bakalım. çevirmiş: — Birader!., bir de, başmabeyinciye söyleyiniz. Diye irade etmişti... şöylece söze girişmişti. nilik, ananei tarihiyemizdendir. Ben, men ilânını zati şâhâneden istirham e- diyorum. Bunun için bir tahsisat ve imtiyazat istemiyeceğim. Kemafissa - bık vaziyetimi muhafaza edeceğim... Simavi bey, yalancılığın ve haya - sızlığın bu derecesine hayrette kalmış- ğini şaşırmıştı... Buna, sultan Meh - med de dayanamamış; Lütfü Simavi beyin yüzüne bakarak: — — Yusuf İzzeddin efendinin müra - caatlarını söylesenize... ı Diye mırıldanmıştı. O zaman, Lütfü Simavtf bey kendi- ni toparlamış; söze başlamıştı: — Veliaht hazretlerinin gerek şifa- hen ve gerek bilvasıta bendenize mü - racaatlarını derhal şevketmeap efen - dimize arzetmiştim, Şimdi bir kere da- ha arzedeyim ki, Yusuf İzzeddin efen- di hazretleri, ikinci bir veliahtlık ihda- sına kat'iyyen Triza — göstermiyorlar. Hattâ, zati şâhâneleri tarafından Vah- deddin efendi hazretlerine böyle bir unvan tevcih buyurulursa, badema hiç bir merasime iştirak buyurmıya - lü bir zat olan başmabeyinci Lütfi Si-|/ Demişti. Ve Lütfi Bey odaya girer girmez karşısındaki sandalyeyi göste- || — Şuraya oturun... Efendi, bir şeyler || Dedikten sonra başını Vahdeddine || Bana söylediklerinizi | Kurnaz Vah - deddin, padişahın maksadını derhal|| idrâk etmişti. Fakat, Lütfü Simavi be-i| | yi de kandırabilmek ümidile, bütün ta- || lâkat ve ikna kabiliyetlerini sarfetmiş; || — Malümu âlinizdir ki, veliahtı sa- İ bu şeraiti hâiz olduğum için bunun res-|| Söylece bir istimzaç ettirdim. Veliaht | |hazretleri de bu meseleye muhalefet | buyurmiyacaklarmış. tı, Hattâ o derecede ki ne söyliyece - || Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir deniz yalan söylemiyorum. Ve hane- dan arasındaki hususi işlere karışmayı da aklımdan geçirmiyorum. Ferman rzuyurulursa. veliaht hazretlerine iti - mada şayan bir zat gönderilsin, o su- retle de fikirleri öğrenilsin... Veliahtı saniliğin tarihi ananemizde mevcut o- lup olmadığı bahsine gelince... Kulu- nuz da biraz tarih bilirim. Fakat şimdi- ye kadar bizim tarihimizde, veltahtı sanilik dye bir kayde tesadüf etme - dim . Tokat, Vahdeddine - kâfi gelmişti. Haris şehzade, kıpkırmızı kesilerek başını önüne eğmişti... Saltanat hır- sile gözleri dönmüş olan biraderine lü- zumu vechile bir ders verdiğine kani olan beşinci sultan Mehmed: — Pek âlâ.. istirahat buyurunuz. Diye, Lütfü Simavi beye odadan çık- masını ima etmiş; Vahdeddin ile yal- nız kalmak istemişti. Aradan bir saat geçmişti. Saray ha- demelerinden biri koşarak Lütfü Si - mavi beyin odasına gelmiş: — Zati âlinizi, Vahdeddin efendi hazretleri görmek istiyorlar. Demişti... Lütfü Simavi bey, dışarı çıktığı azman Vahdeddine merdiven — başında tesadüf etmişti. Vahdeddinin yüzünde ,acı bir tebessüm belirmişti. Orada, ayakta, aralarında şu komnuşma geçmişti: Vahdeddin — Yusuf İzzeddin efen- di, size en son defa ne zaman haber gönderdi?. (Arkası var) * Son Posta © İstanbul Gelir ve Para BORSASI Türk Devlet Borçları Lira ©4 1B'T. B. I 22,00 ( 6/9 '1.5'T.B.IL 20,80 Oo 15 'T. B. I1122,40 Devlet Demiryolları Berçları m ©/0 6 Hazine B. 45,00 | Dahilt lstikmaz 95,00 63025 12,03 | Dolar NAKİT Kış. 20 F. Frangi 166,00 | F, Frangi LAİ 126,00 630,00 196,00 Borsa L.K. Kredi Fonsiye 188. senesi 190038 — » ı9ıl 8 1 Dolar 101,00 91. 86,50|| Mecidiye TAKVIM caklarını söylüyorlar. Tabitdir ki ben- Rumf şene Arabi son 1852 4 1866 | Hızır Resmi sen 30 1936 Di PERŞEMBE SABAHL F gra İMSAK < Tp Rebiülevel 3 Tn 8 |55 13 6 | 88 4 | 80 2118 Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı S. (D. |S. |D. (5. (D.İS. (D. E.| 4136 8 (386|12| —| 2100 z.|12 |12)16112)19)|35|21|85

Bu sayıdan diğer sayfalar: