10 Sayfa OLUM MANGASI “ Son Posta ,, nın tefrika: Yazan A, R, Melihanın düşüncesi, Cemili mahpus bulunduğu zindandan kurtarabilmekti Meliha, tam bir köylü kızı gibi sırıt- tıktan sonra, bileğindeki halhallardan beş tanesini çıkarmış; Rizaya vermiş- ti. Verirken de: — San'ada zengin bir dayım var, Eğer ölürse, mirası yalnız bana kala - cak. Onun için emin ol ki delikanlı; sa- na şu bilezikleri verirken gözüm kal- miyor. Bunları uğurlu bir hediye gibi, karının bileklerine takabilirsin. sözlerini ilâve etmişti. Riza, derin derin içini çekmiş: — Karım öleli, altı ay oldu... Bir kaz daha alacak kadar zerigin değilim. Eğer bunları satarsam, belki bir kız a- labilirim. Demişti. Meliha, parlak bir kahkaha attıktan sonra: — Hay, Riza hayl... Yemende.. se- ati yigında bi üdük ” bekürliktan bah- getsin?.. E, vallahi ayıp... Yemen kız- farı bunu duyarlarsa, seni budalalıkla ittiham ederler... Bak Salihe, senden kaç yaş küçük olduğu halde, beni bir tek sözle avlayiverdi. Evimi, barkımı; anamı, babamı bir tarafa bıraktım. O- nun arkasına takıldım. San'aya kadar « Bir dağ kızının şehire in- k fedakârlıktır; bunu bi- lirsin değil mi?... — Evet... Salih, benden çok bahti- yarmış.Fakat.. para?.. — Canım, Salihin parası mı var?.. Onu, ben geçindireceğim. — Fakat senin gibi hem güzel, hem zengin, hem fedakâr sevgiliyi nerede bulmalı?.. — Ne yapalım?, Taline küs, Ri » ..» Elimizde büyük bir define var - dı ...Eğer onu çıkarsaydık, o zaman çok.. amma pek çok zengin olacaktık... Eğer zengin olsaydık, seni de yanı - mızda evlendirirdik. Hattâ, benim bir hala zadem var. Sana, onu - verirdik, Benim kadar, güzel. Benim kadar, şi- rin. Benim kadar şen bir kız... Fakat; ne çare ki, bu defineyi kaybettik. , Para ve menfeatten bahsedildiği za- man bir Yemenlinin kalbinde derhal bir iştiha uyanmaması mümkün de - i Buna binaen Riza da bu söz- işitmez ,büyük bir alâka his - setmiş; merak ve telâş ile: — Ne definesi?. Demişti. Meliha, büyük şeyler kaybedenlere| mahsus bir teessüfle derin derin içini | çekmis; cevap vermişti: — Onu, hiç sorma, Riza... Geçen sene, bizim köye yakın bir yerde, bir tabur askerle Seyit Câbirin adamları a- üü biz süüsdüme olaruştu:. . “Âs kerler, Seyit Câbirin adamlarının şid- detli ateşlerine dayanamıyarak, eşya - larını bırakarak kaçmışlardı. Bu ara - da, yanlarındaki tabur sandığını da bir çukurun içine atmışlardı... Bunu son- Zadan 'babam haber-aldı: Bir çok yet leri aradı. Fakat bulamadı... En niha- * yet mahir bir remmal vasıtasile bu de- fineyi bulmak istedi. Gizlice, Cemil is- minde bir remmal getirtti. Fakat iş belli olmasın diye, onu bi-| zim köye civar olan, şuradaki bir koye yerleştirdi... Bu remmal, bir gece ya- —Söyle, çabuk söyle.. böyle bir de- fineyi nasıl kaybettiniz?.. Diye, şiddetle sarstı. Meliha, silkinerek kendini güç kur - tardı. Geriye bir adım attı: — Biz kaybetmedik, Fakat, şeytan karıştı. Diye homurdandı. Rizanın merakı, büsbütün artmıştı. Salihin ve Melihanın yüzüne dik dik bakarak sormaya başlamıştı: — Anlatın.. rica ederim, anlatın... Bu işe, şeytan nasıl karıştı?. — Şeytan nasıl mı karıştı?.. Her işe, nasıl karışırsa, buna da öylece karış - ti... Seyit Tâhâ'nın oğlunun sünnet düğününü biliyorsun, değil mi?.. — İşittim ...Geçenlerde olmuş. — Evet... Geçenlerde oldu... İşte o düğüne, Nâsır Mebhütun kâhyası, Abdülbâri gelmiş. Orada o bizim rem- male tesadüf etmiş. Almış, Nâsır Meb- hüta getirmiş. Nâsır Mebhüt, kendi yıldızına baktırmış. Remmal, doğru sözlü bir adam olduğu için falda gör- düğü hakikatleri saklamamış. Nâsr Mebhüt ta ona kızarak, zencire vur - durmuş; zindana attırmış. Rizanın, sarsılan dimağı, altüst ol- muştu. Derin bir hayretle sormuştu: — Demek ki, bu hakikatler, o kadar korkunçmuş?.. — Korkunç olmaz mı?.. Nâsır Meb- hütun, ancak on beş günlük ömrü kal- mıiş... On beş gün sonra, kalenin etra- fını asker saracak.. içindekileri kâmi - len yakalıyarak kalenin bedenlerine birer birer asacak.. kalenin taşlarını da harman gibi savuracakmış. Her Yemenli gibi, bâtil itikatların fevkalâde tesiri altında bulunan saf kalpli Rizanın rengi atmış, titremeğe başlamıştı. — Acaba, bu.. hakikat mi?. , — Şüphe mi ediyorsun, Riza?., Ta- bur sandığının içinde kaç altın, kaç riyal olduğunu — Hüve söyleyen bir remmalin söylediği haki- işe Hüvesine |kat olmaz mı, hiç?.. — Şu hakde: ben şimdiden başı « mın çaresine bakmalıyım. —- Vallâhi.. artık o senin bileceğin şey... Söz, nereye gelecekti?.. Haaa, işte.. eğer Nâsır Mebhüt elimizden bu remmali almasaydı, şimdi o hazine bi- zim olacaktı... Özaman değil sana bir karı almak.. dört karıyı birden alarak, bir hafta davul çaldırmak bile mümkün olurdu. Rizaya, birdenbire bir durgunluk gelmişti. Bir kaç dakika, derin derin düşündükten sonra, zekâsını göster - mek isteyen adamlara mahsus bir cid- diyetle: — Pek âlâ.. bu remmalin hangi zin- danda olduğunu biliyorum. Acaba 0- nu oradan kaçırabilir. miyim?.. diye düşünüyorum. Meliha, sevincinden titremişti. Kes- kin ve nâfiz zekâsı sayesinde, ona hiç şüphe vermeden Rizanın fikrini iste- diği mecraya çevirebilmişti; Fakat ihtiyatlı bulunarak Rizayı güphelendiriüyecök bir lisanla muka - İbele etmişti. —Mümkün olmıyacak bir şey de- risı bizim köye geldi. Hiç beneksiz bir | Gil.. fakat, güç iş... siyah tavuk kesti. Onun kanile remil dökerek definenin yerini keşfetti. Hat- BB Doğllğın İçlüdeki genünan n Fd » rını bile haber verdi. K” Pare Sölürmir nlad.> beş yüz Kre- Bin iki'yüz'riyal... n altın Rümi. miç altnı Riza, dayanamadı. Yerinden sıçra -| dı: — Aman Allah... Bu kadar para i- bir baştan öteki başa kadar en'i yakmağa hazırım. bağırdı kendini $ gibi Melihayı omuzların - | dan yakaladı: . Ve sonra, —Evet.. güç iş... — Amma.. bir işin güç olması, büs- bütün olmaması demek değildir ya.. #rla doğl Tei Sekihi ., — Vallahi, öyle yââ canım, ; (Arakası var) Maliye Ve “|21,35: | — Evlerde çıkmağa yarar, rabıt eda- t. 2 — Yüksek, görerek. 3 — Hediye, | ufkun sabahleyin ağaran yeri, nota, 4 — Yardım dileme ifadesi, minarede okunur. 5 — Fenalatmak, çok değil 6 — Ma - gara, sulamak. 7 — İğşin ilişiği derken lenir, rumca bir kelime. B — Valde, | cın türkçesi, beyaz. 9 — Meydan, nata, | nota, 10 — Yüz yıl. V1 — Her zamanki gibi, kraliçe, Yukarıdan aşağıya: lâcın türkçesi, İnilti, sız manasına gelir, 5 — Şöhret, kuş- lar onunla uçar. 6 — Vatana — mensup. 7 — İziyat, başağrısı için kullanılır. 8 — Kokulu şeker, ay. 9 — Kaviliğin — zıddı. 10 — Bir meyva, bütün. 11 — Genişlik, geriye kalan. Dünkü Bulmacanan Halli: Soldan sağa: | — Münmakasa. 2 — İman, 3 — Durgun. aile. 4 — İkhal, an, ef. Rusya, 6 — Lâ. 7 — İt, kibar. 8 Nâfiz. 9 — Ayıı, albay. kan. 11 — İspanak, Yukarıdan aşağıya: | — Midilli, adi. 2 — U: 4 — Angarya, ita. $ — Ulu, o, an. 6 — Ala, 7 — Si, aydınlık. 8 — Adana, bap. 9 — Mi nafaka. 10 — Kale, riya. 11 — Nefi: Ce Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haber - ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Kı « zılay namına konferansı Dr. Şükrü Hâzım idman. 10 — De, tâli, mud, at, yeis. tarafından (Kızılayın yardımları), 20: So- nat: Bethofen piyano solo (plâk), 20.301 Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelera mahsus havadis servisi verile « cektir. BÜKREŞ Örkestra, 19,15: Konseria devamı, Operet plâkları, — 21,15: Sözler, (1875) Küçük radyo orkestrası. (364 m.) Filharmonik — kuartet, Şarkılar, 22,45: Piyano Plük. BUDAPEŞTE 21,10: Ernö Dohnanyinin idaresinde o- 18: 20,20: 2135 22,05: 23,20: konseri, pera orkestrası, 23,05: Çingene musikisi, 23,45: Almanca konferana, 24: Plâk, PRAG 18,15: Piyano konseri, 18,45: Alman » ca neşriyat, 18,45: Skeç - Muhtelif, 20,20. Armeonik musikisi, 20,55: Halk musi 21,40: Radyo piyesi, 23,15: Salon orkes- trası, MOSKOVA 20,30: Opera artistleri tarafından kon - ser, 21: Konser, 22: Yabancı dillerle neş. riyat. VARŞOVA 20: Radyo piyesi, 20,30: Piyano mu - sikisi, 21: Plâk, 22: Leh şarkıları, 22,30: Mozartin eserlerinden — kuartet — koönseri, 23,15: Dans. (8: Operet parçaları (plâk), 19: Ha - 19,15: Müuhtelif plâklar, — 19,30: Kızılay namına konferanı: Agâh Sırrı ta- rafından (Kızılay — te içtimai yardım), 20: Halk musikisi, 20,30: Stüdyo orkeş - traları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının berler, gazetelere mahsus havadis servisi verile « cektir. kâletinden: Eski 25 kuruşluk nikel ve 10 kuruşluk Bronz paralar 1/Haziran/936 ta- rihinden itibaren bir sene nihayetind. men tedavülden kaldırılacaktır. Keyfiyet 2257 numaralı kanunun nur. — «1176» — «2956» e yani 1/Haziran/937 tarihinde tama- 8 inci maddesi mucibince ilân olu- unvan YUSÜF IZZEDDlN Öldü mü, öldürüldü mü Eski Osmanlı Veliahtı katledılmıştır. Yazan: Ziya Şakir ö D Bunu haber alan Yusuf İz - zeddin efendi ise; Lütfi Simavi Be - ye, saray müdürünü yollıyarak : — Vahdeddin Efendinin teşebbüs- *|lerinden haberdarım. Şayet zatı şaha- ne onun bu fikirlerini kabule kalkışır- rsa, son derecede mütecasir olurum. Badema hiç bir merasime iştirak et - mem, Diye haber göndemnişti... Lütfi Si- mavt Bey, valiahtın gönderdiği habe- ri derhal beşinci Sultan Mehmede ar - zetmişti. Padişah bundan müteessir ol- müş: — Vahdeddin Efendinin arzusunu kabule asla niyetim yok... Haber ge- tiren zata bunu böylece söyleyiniz, ve tarafımdan da teminat veriniz. Demişti, O tarihte Yusuf İzzeddin efendi, padişahın bu teminatına itimat göster- mişti. Fakat Vahdeddinin ittihatçılarla teması, Beykoz mülâkatı, matbuatta (veliahtı sani, Vahdeddin Efendi Haz- retleri) kelimelerinin sıkça sıkça göze çarpması - evvelce de arzettiğimiz veç- hile - Yusuf İzzeddin Efendiyi sinir - "İlendirmiş; bir iki defa daha Padişaha müracaata mecbur etmişti. Bu esnada bir gün gene Vahdeddin saraya gelmiş; padişahla görüşürken; tekrar sözü döndürüp dolaştırarak : — Ferman buyursanız da, şu veliah- tı sanilik ünvanı resmiyet kesbetse. Demişti ...Sultan Mehmet, Vah - deddinin bu ısrarına fena halde hid - detlenmişti. Bir türlü söz geçiremedi- ği bu haris biraderine, oldukça tok söz- lü bir zat olan başmabeyinci Lütfi Si- mavt? Bey marifetile iyi bir ders ver - mek istemiş; zili çalarak: — Başmabeyinci beyi çağırın, Demişti. Ve Lütfi Bey odaya girer girmez karşısındaki sandalyeyi göste- rerek: —Şuraya oturun... Efendi, bir şeyler söylüyor. Ben iyice — anlıyamıyorum. Bir de siz dinleyin bakalım. Dedikten sonra başını Vahdeddine | çevirmiş: — Birader!.. Bana söylediklerinizi bir de, başmabeyinciye söyleyiniz. Diye irade etmişti... Kurnaz Vah - deddin, padişahın Maksadını derhal idrâk etmişti. Fakat, Lütfü Simavi be- yi de kandırabilmek ümidile, bütün ta- lâkat ve ikna kabiliyetlerini sarfetmiş; şöylece aözü girişmişti. — Malümu âlinizdir ki, veliahtı sa- nilik, ananci tarihiyemizdendir. Ben, *|bu şeraiti hâiz olduğum için bunun res- men ilânını zati şâhâneden istirham e- diyorum. Bunun için bir tahsisat ve imtiyazat istemiyeceğim. Kemafissa - bık vaziyetimi muhafaza edeceğim... Şöylece bir istimzaç ettirdim. Veluıhı hazretleri de bu meseleye muhalefet buyurmıyacaklarmış. Simavi bey, yalancılığın ve haya - sızlığın bu derecesine hayrette kalmış- tı, Hattâ o derecede ki ne söyliyece - ğini şaşırmıştı... Buna, sultan Meh - med de dayanamamış; Lütfü Simavi beyin yüzüne bakarak: — Yusuf İzzeddin efendinin müra - caatlarını söylesenize... Diya mırıldanmıştı. O zaman, Lütfü Simavf bey kendi- ni toparlamış; söze başlamıştı: — Veliaht hazretlerinin gerek şifa- hen ve gerek bilvasıta bendenize mü - racaatlarını derhal şevketmeap efen - dimize arzetmiştim. Şimdi bir kere da- ha arzedeyim ki, Yusuf İzzeddin efen- di hazretleri, ikinci bir veliahtlik ihda- y göstermiyorlar. Hattâ, zati şâhâneleri tarafından Vah- deddin efendi hazretlerine böyle bir tevcih buyurulursa, badema hiç otr merasime iştirak buyurmıya - eaklarını söylüyorlar. Tabildir ki ben- ©ç 75 T.B.TL 20,80 deniz yalan söylemiyorum. Ve hane- dan arasındaki hususi işlere karışmayı da aklımdan geçirmiyorum. Ferman zuyurulursa, veliaht hazretlerine iti - mada şayan bir zat gönderilsin, o su- retle de fikirleri öğrenilsin... Veliahtı saniliğin tarihi ananemizde mevcut o- lup olmadığı bahsine gelince... Kulu- nuz da biraz tarih bilirim. Fakat şiekdi: ye kadar bizim tarihimizde, veltahtı sanilik dye bir kayde tesadüf etme - dim . Tokat, Vahdeddine - kâfi gelmişti. Haris şehzade, kıpkırmızı - kesilerek başını önüne eğmişti... Saltanat hır- sile gözleri dönmüş olan biraderine lü- zumu vechile bir ders verdiğine kani olan beşinci sultan Mehmed: — Pek âlâ.. istirahat buyurunuz. Diye, Lütfü Simavt beye odadan çık- masını ima etmiş; Vahdeddin ile yal- nız kalmak istemişti. Aradan bir saat geçmişti. Saray ha- demelerinden biri koşarak Lütfü Si - mavi beyin odasına gelmiş: — Zati âlinizi, Vahdeddin efendi hazretleri görmek istiyorlar, Demişti... Lütfü Simavi bey, dışarı çıktığı azman Vahdeddine maerdiven başında tesadüf etmişti. Vahdeddinin yüzünde ,acı bir tebessülm belirmişti. Orada, ayakta, aralarında şu konuşma geçmişti: Vahdeddin — Yusuf İzzeddin efen- di, size en son defa ne zamanm haber gönderdi?. (Arkası ver) * Bon Posta * İstanbul Gelir ve Para BORSASI B-7.1936 TürkDıvHBmlıı umn 9o 74 T.B. IH.D I%lml“ Dahilt istikmez 96,00 6!_ 5| a F. Frangı 12,03 || Dolar 1 Mark 20 Drahmi 20 Leva 20 Ley Borsa Dışımda Krş. 20 F, Frangi 166,00 1 Dolar 126,00 1 İsterlin — 630,00 20 Liret 196,00 L.K. LK Kredi Fonsiye " Mübadil Bon. 4,00 188 senesl 1OL, m Geyri » » M3 403 » 91.50// Altan m wu © 86,50| Mecidiye Rumf şene 1802 Hızır Resmi senej K 19365 PERŞEMBE AU Ml | Rebıulevel% . İb [ 13 |. [ı;; İkindi | Akşam) 55 30 Öğle