AA 1[talyan Somalisinin yeni teşkilâtını “İtalya Şarki Afrikası bir kral naibinin A vusturya diktatörü Roa îyor1 (Baştarafı 1 inçi sayfada lunan başbakan Stoyadinoviç hükümet partisinin ilk kongresinde bir nutuk söyliyerek ezcümle demiştir ki: — Parti programı, dış siyasada esas olarak halen mevcut muahedeleri ve Milletler Cemiyetini kabul etmektedir. Yugoslavya, gerek tadilci propa - gandalara gerek Habsburgların yeniden tahta dönüşüne muhaliftir. — Yugoslavyanın bu muhalefetinin sebebi, bu propaganadan yahut Ottonun Viyanaya gelişinden korkmasr değildir. genç Fakat Yugoslavya şuna kanidir ki, bu gibi hareketler doğrudan doğruya bir harbe müncer olacak - tır. Zira kan dökülmeksizin ve harp pılması kat'iyen mümkün değildir. miyetine ve kendi yapılmaksızın, hudutlarda tadilât ya- Yugoslavya bu sebepten Milletler Ce- menfaatlerine dayanmaktadır. Maamafih Yugoslavya kendi emniyeti için her şeyden evvel kuvvetine ve kendi silâhlarına itti- mat eylemektedir. Sevdiği Rum kapıcı ile evlenmek için... (Baştarafı 1 inci sayfada) deşinin tevkifini istemiştir. Bünun üzerine Bu macera hakkında Atina gazeteleri Semniyeti umumiye direktörlüğünden bazı şu malümatı vermektedirler: Kralın iki hemşiresi Esra —Fransız ga- zeteleri Azar yazıyorlar — ve Racihe her sene gibi bu sene — de yaz mevsimini Rodosta geçirmek için, «Göller» — oteline inmişlerdir. Orada on beş gün kadar otur- duktan sonra, bir sabah Racihe hemşiresini bulamamıştır. Ayni zamanda yakışıklı bir delikanlı olan otelin kapıcısı 25 yaşlarında Haralâmbosun da ortadan kaybolduğu gö- rülmüştür. Kısa bir tahkikattan sonra Prenses Esra, veya Azar'ın Haralambos ile Atinaya kaçtığı ve orada da Hiristiyan 0- larak ismini de Anastasiya yaptığı anlaşıl- mıştır. Bu iki sevgili üç gün evvel — Atinanın sayfiye yeri olan Kifisyanın ufak bir kilise- sinde nikâhlarını kıydırmışlardır. Nikâhı bozmak için bir takım siyasi teşebbüsler yapılmışsa da, kiliseye giden polisler, ak- din nihayetine yetişmişler ve kanunen ya- pılacak hiç bir şey bulamamışlardır. Diğer taraftan Esra ablası Prenses — Racihe'nin görüşmek için yaptığı teşebbüsleri de red- detmiş, Haralambosu iki senedenberi sev- diğini ve kendisinden — ayrılamıyacağını bildirmiştir. Teşebbüslerin netice vermediğini gö- ren Racihe başka bir çareye baş vurmuş, polise muracaat ederek kardeşinin 2000 İngiliz lirası kıymetinde kendi mücevher- lerile birlikte bir de 1500 İngiliz liralık çe- kini alıp kaçtığını iddia etmiş ve kız kar- Bir Habeş çetesi Dessie şehrini basarak İtalyan tayarelerini yakmış! (Baştarafı 1 inci sayfada) gitmiş ve hakikat anlaşılamamıştır. İtalyanın Habeşistana yaptığı yeni teşkilât Roma, 1 (Hususi) — Kabine bu - gün toplanarak Habeşistan, Eritre ve karlarlaştırdı ve buna ait kararname - yi neşretti. Bu kararnameye göre Habeş impa- ratorluğu, Eritre ve Somalisinin yeni adı (İtalya Şarkt Afrikası» dır. Bütün idaresi altındadır. Kendisine müteşekkil yüksek —memurlardan umuümi — bir meclis ile altı İtalyan ve altı yerliden müteşekkil ikinci bir meclis yardım eder. İtalya Sarki Afrikası beş ülkeye ayrılmıştır. Birincisi Eritredir. Fakat eski Eritre büyütülmüş, Tigre ile Danakil buna ilâve edilmiştir. Asmara buranın merkezidir. İkinci- si Amhara ülkesidir. ve merkezi Gon- dardır. Burası Tana gölünden başlar. ve Şovaya kadar iner. Üçüncüsü Galla ve Sidamo ülkesi - dir. Merkezi Cimmadır. Bu mıntaka göller mıntakasından Sudan hududuna kadar uzanmaktadır. Dördüncüsü Harra — ülkesidir ve merkezi Harradır. Burası bilhassa Habeş müslümanlarının yur - dudur. Beşincisi Somalidir. Ogaden havalisi Somaliye ilâve olunmuştur. Buranın merkezi Mogadisodur. Ülkelerden her biri idare bakımın - dan muhtariyeti haizdir. Adisababada bütün İtalya Şarkt Afrikasının merke- zi olacak ve Adisababanın da ayrıca bir valisi bulunacaktır. — Bu taksimat ırki, coğrafi ve tarihi esaslara istinat etmektedir. P- | e ÇN sivil memurlar müddeiumuminin — izniyle Racihe ile birlikte Esra ile kocasının ikamet ettikleri, Atlantik oteline gitmişler ve tah- kikat yapmışlardır.. Burada iki kardeş prensesin görüşmesi çok hazin olmuş, bir- birlerinin boynuna sarılarak bir hayli ağ- ladıktan sonra Racihe: — Aklını başına topla Esra, yaptıkları- nı iyice düşün sonra pişman olacaksın de- miş Eara ise: — İmkân yok kocamı terkedemem ce- vabinı vermiştir. Racihe kardaşini ikna edemiyeceğini anlayınca polislerin tahkikatı ilerletmele- İrini rica etmiş, onlar da hırsızlığa ait hiç bir şey bulamamışlardır. Racihe bundan sonra, kardeşinin akıl hastalığına müptelâ | olduğunu ileri sürerek, — nikâhın muteber olamıyacağını iddia etmişse de sözünü kim- seye dinletememiştir. Prensesle Haralambos Cumartesi günü 2,30 da tayyare ile tekrar Rodosa gitmişlerdir. Irak hükümdarının baş mabeyncisinin de nikâhı feshetmek için Bağdattan tayvya- re ile Yunanistana hareket ettiği mektedir. Son Posta: Dün gelen ecnebi gazetele- rinde bu havadisi okuduktan sonra mese- leyi tavzih etmek için, şehrimizde bulunan | alâkadar İraklılara baş vurduk. Muracaat ettiğimiz zevat: Hükümdarın Fransız gaze- telerinin yazdığı gibi Azar isminde kız kar- deşi olmadığını bildirdiler. » saat söylen- Kastamonide bir sarhoşluk faciası Kastomonu (Hususi) — Buradaki umumhanelerden birinde müessif bir hâdise olmuştur. Bir mütekait memur umumhanede eğlenirken fazlaca sarhoş olmuş, po - lis Hasan kendisini kaldırıp evine gö - türmek istemiştir. Fakat mütekait git- memek için ayak diremiş, Hasan da ayakta bile duramıyacak bir halde o-. lan sarhoşun koluna girerek umum - haneden çıkarmak istemiştir. Bunun üzerine mütekait cebinden çıkardığı bir ustura ile polis Hasanı boynundan kesmiştir. Vaki olan istimdat üzerine vak'a mahalline polis Sabri yetişmiş, fakat sarhos mütekait : yüzünü kesmistir. Bu sefer de vak'aya polis Osman yetişmiş, sarhoş onun da üzerine atıl-. mış, arkadaşlarının akibetinden kur - tulamıyacağını anlayan polis Osman da tabancasına davranarak sarhoş mü- tekaidin üzerine ateş etmiş ve öldür - Necaşi hâlâ ümidini kesmemiş Londra, TA.A.) — Deyli Ekspre- sin Cebelüttarık'a göndermiş olduğu: hususi muhabiri, Necaşi ile yapmış ol- duğu bir mülâkati anlatmaktadır. Necaşi, İngiltereye seyahatinin ga- yesi Habeşistanı cihan efkârı umumi - yesine karşı müdafaa etmek olduğunu ve Londradaki ikametinin icabettiği kadar uzun süreceğini söylemiştir. Mülâkatın sonunda Necaşi, Millet - ler Cemiyetine karşı mutlak bir itimat onun da ustura ile ©SON POSTA Yazan: Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Hemen ©o akşam şehrin irili ufaklı kırk iki camiinde kırk iki hoca idadi mektebinin tarih ve coğrafya muallimi- ni «Gâvur Cemal» lâkabiyle tekfir etti- ler. İki deveci ailesi aralarındaki reka- beti bir müddet bir yana bırakarak yi- ne birleştiler. İstanbula maarif nezare- tine, babı meşihate, makamı seda - rete telgraf üstüne telgraf yağdırıldı. Kırk sekiz saat sonra şifreyle azlim geldi. Deve kervanları o hasret ve gur- bet dolu çanlarile şehirlerden şehirlere tgâvur Cemal hocanım» macerasını taşırlarken biz de kapağı İltanbula at- tık. O gün bu gündüz isminin başında gâvurluk, sonunda hocalık, dolaşıp du- rurum.») Cem:ılin gâvurluğu işte böyle bir maceradandı. Sakalına gelince, onun bu sakalı, altı yıldır bir yürek acısile alay etmek için suratında taşıdığı söyleniyordu. Nuri usta bu dedikodunun doğru olup ol - madığını Cemalin kendisinden sorup öğrenebilirdi. Fakat onunla böyle bir bahse girişmektense bu sakal hikâye- sinin iç yüzünü öğrenmemeği tercih et- mişti. ——— Cemal buna cevap veremedi.. — Ne 0? Daldın yine usta? — Seni düşünüyorum hocam, — Gâvurluğumu mu? Sakalımı mı? — İkisini de.. İki şeyi birden düşünmek zaıf- tır, usta. İnsan tek bir şeyi kuvvetle düşünmeği öğrenmeli. Delilerin o zin- cirleri kıran kuvveti nereden gelir, bi - lir misin? Sabit bir tek fikir taşımala - rından. Tarihin bütün büyük adamlatı bir tek fikrin ağrısile kıvranmışlar, bir tek fikrin acısile doğurmuşlardır. Hem benim gâvurluğumla sakalımı ne diye düşünürsün? Sen anlat bakalım, ne var, ne yok? Görüşmiyeli iki hafta oldu. Fransızca ilerliyor mu? — İşten boş vakit buldukça okuyo - rum hocam. — İşte bu olmadı. Senin dükkâna benim gramofonu tamir ettirmek için ilk geldiğim gün sana ne demiştim us- ta? İşten boş vakit buldukça okumak değil, okumaktan boş vakit buldukça iş yapmalısın!... Ne güldün? Sonra ana oğul ne yer, ne içeriz mi? diyorsun?.. Bu da doğru... Nasıl dolu dizgin koşa- bilmek, üç yüz altmış dört gün koş - mak için hazırlanıp bir gün meydana çıkarılan yarış beygirlerinin hakkıysa, dolu dizgin okuyabilmek te... Nuri ustanın anası birdenbire söze karıştı: — Cemal Bey oğlum, dedi; sen çok okudun mu? — Eh ,biraz, daha da okuyorum.. Ustanın anası ayni çocuk merakile sordu: — Okuyacak, okuyacaksın da, son- ra ne olacak? İ — Dünyayı anlıyacağım. — Söonra ne olacak? Diyelim oku - dun, okudun, dünyayı anladın. Sonra ne olacak? Cemal birdenbire cevap — veremedi. Vaktinden önce beyazlanmış - hissini veren başına kırmızı oyalı mavi bir ye- meni sarmış olan bu kadının önünde, bu eski kamacı ustasının düul karısı kar- şısında Cemalin kalın sesindeki istihza ilk defa pürüzlendi: — Hiç, dedi... Nuri usta, «Hiç» diyenin yüzüne hayretle baktı. Ve o da ilk defa, bu hayranı olduğu adamda bir şeyin, bir şeylerin eksikliğini anladı. ati eai Gülizarın Hocanımı ve Yorgancı Selimin sesi Gülizar gaz lâmbasını yaktı. Evde yalnızdı. Zübeyde Hanım sabahleyin sokağa çıkmış ve daha dönmemişti. Gülizar lâmbayı aynalı konsolun üs- tüne koydu ve birdenbire aynanın için- de kendi yüzünü öyle büyültülmüş, öyle kos kocaman gördü ki korktu. Fi- İbeslemekte olduğunu beyan etmiştir. M e & Ka « » l UY KNYT | ça Zdi selğEzül »_ F- Göztepede Muzaffer paşalara bir hocanım gelirdi. Diz ve baş ağrılarını okuyan bir kadın. O, derdi ki, «gece aynaya bakmak uğursuzluk getirir! Gece aynaya bakmanın niçin uğur - suzluk getirdiğini Gülizar sormamıştı. Yalnız, o biliyordu ki hocanımın her söylediği doğrudur ve gece aynaya bakmanın derdi iflâh bulmaz. Aynanın içinde bir daha görünme - meğe çalışarak fitili biraz daha kıstı. Sonra gitti, pencerenin önündeki sedi- re oturdu. Dışarda yağmur çiseliyor. Kafesin arkasındaki dünya soluk mavi bir ala- ca karanlık içindedir. miyordu. Yalnız bu kapıdan ıslak top- rağa düşen turuncu ışık parçasını çiğ- niyerek dükkâna girip çıkanları iyiden iyiye seçebiliyordu. Nuri ustanın müdahalesile Hasanın elinden kurtulduğu gündenberi sokağa çıkmadı. Aşağı yukarı iki ay. Gözte- pedeyken de sık sık sokağa çıkmazdı amma çocukluğunu ve en güzel gün- ları gibi çam ağaçlarının tünediği bir bahçede, göz alabildiğine — sıralanmış kütüklerinden renk renk üzüm sal - geçirmişti. Göztepedeki bağ aklına gelince kıp kırmızı oldu. Karnında çocuk oynadı. Düşünmek istedi. İsrarla, inatla sonu- di. Ona bir şeyi sonuna kadar düşün- meği öğretmemişlerdi. Bitişik bakkaldan kalın erkek sesle- ri geliyor. Daha doğrusu, bir tek kalın, amma çok kalın ses ötekileri ezerek yükselmektedir. Gülizar sedirin üstünde derlenip toplandı. Artık sokağa bakamıyor. Dı- şarıya, yağmurlu havaların o apansız bastıran karanlığı çökmüş. Bakkalın kapısından vuran ışık parçasını geçtik- ten sonra bu zifiri karanlıkta boyana- rak Gülizara kadar gelen erkek sesi gitgide kalınlaşıyor. Siyahlaşıyor ade- ta... Gülizar, bu sesi tanıdı. Yorgancı Se- limin sesi. Bu ses bakkalın ve dükkân- daki müşterilerin «Canım etme, yap- ma, dur bakalım» larını iki yana devi- rerek haykırıyor: — Gösteririm kaltağa. Parasını mı batırdık cadının? Leş kargası gibi in - sanın üstüne çullanıyor. Beş altın al - dık. Dört mecit faiz verdik Üüç ayda. Bana yorgancı Selim derler. Bir eli - me... «K..... i karı..» Gülizar sedirden fırladı. Konsolun üstündeki lâmbayı söndürdü. Karan - lıkta, olduğu yerde, öyle ayakta dikili kaldı. Korkuyordu. Amma nasıl... Yor- gancı Selim şimdi dayanacak, camları, çerçeveleri indirecek, odaya girecek... Sonuna kadar düşünemedi yine. Ka - fasında yalnız bir tek söz dönüp du - ruyor: «K... i karın. Yorgancı Selimin — «K.... i karı» dediği Zübeyde Hanımdır. Yorgancı Selimin Zübeyde Hanıma «K..... i ka- rın demesi kendi yüzündendir. Eğer Zübeyde Hanım onu evine almasaydı, kadıncağıza kimse.., ; Birdenbite karanlıkta, konsolun mermeri üstünde bir pırıltı görür gibi oldu. Elini uzattı. Konsolun merme - rinde pırıldıyan şeyi aldı. Bu, kocaman altın bir saat ve belki yarım arşın bo- yunda gümüş bir köstekti. Esnafa faizle para veren Zübeyde Hanımın yorgancı Selimden aldığı rehin. Dışarıdaki ses daha vazıh, daha teh- dit edici olmuştu: — « — Kimin parasını batırdık şimdiye- dek? Herkese biz hakkımızı verdik, ki- min hakkı geçti bize? Aç, bak defteri- ne ,sana bile kaç paralık takıntımız kalmış? Hem üstüne üstlük bin «K... i karıyan baba yadigârı altın saat- le gümüş kösteği de rehin bıraktık.. Faizci Zübeydenin yorgancı Selim- İden rehin aldığı altın saatle gümüş kös- Son Postanın Edebi Tefrikası : 4 Bitişikteki bakkalın kapısını göre -| lerini, içinde koskocaman masal kuş-| kımları sarkan bir bağın genişliğinde | na kadar düşünmek istedi. Düşüneme- |. teği Gülizar elinden düşürdü. Sonra a- ğir ağır eğildi, yere düşenleri aldı. Pencereye doğru yürüdü. Pencereyi açmak, altın saatle gümüş kösteği bak- kalın kapısından sızan ışık parçasının — üstüne fırlatmak. Pencerenin camını kaldırdı. Dışarı - da yağmur bardaktan - boşanırcasına yağmağa başlamıştı. Bakkalın kapısın- dan sızan ışığa baktı. Dükkândakilerin gölgeleri kımıldanıyor üstünden. Saat, kafes deliklerinden sığmıyacaktı. Ka- fesi yukarı süreyim derken evin ka - pısı çalındı. (Arkası var) I Spor Viyana takımı Cumaya geliyor Türk oyuncuları bir komite tarafından seçilecek İstanbul, Ankara, İzmir munhtelitlerile üç maç yapacak olan Âvusturyanın First vienna takımı Cuma sabahı şehrimizde bu- lunacaktır. Ayni gün Ankara, İzmir ta- kımları da İstanbula gelmiş olacaklardır: - Viyana takımıyla yapılacak maçlarda oynayacak oyuncuları seçmek ve Türk mil- İi takımını hazırlamak üzere Nüzhet Abbas, Sadi, Ulvi Kayadan mürekkep bir teknik komite teşkil edilmiştir. Komite şehrimizde yapılacak maçlari dikkatle takip ettikten sonra edindiği ka- naate göre milli takımı seçecektir. Finlandiyalıların İkinci Maçı Pazar günü yaptıkları maçı kaybeden Finlandiya güreş takımı bugün ikinci mü- sabakalarını serbest güreş olarak yapacak- lardır. Serbest güreşte aralarında kıymetli gü- reşçiler olan Finlandiyalıların bugün yapa- cakları müsabakalara ehemmiyet verme lâzimdIır. Müsabakalara akşam sekizde Taksim stadyomunda başlanacaktır. Basketbolcular Berline Gitmiyor Berlin olimpiyatlarına iştirakleri evvel- ce kararlaştırılmış olan — Basketbolcuların gönderilmesinden sarfınazar edilmiştir. Bu- na sebep Türk takımının, olimpiyatlara ir tirak edecek 22 millet arasında, muvaffa- kiyet göstermesi ihtimalinin hemen hemen mevcut olmamasıdır. Yüzücülerin İdmanları Tahsisat olmadığı için yüzücülerin Ya- lova havuzlarında yaptıkları idmanlar ya“ rıda kalmıştı. İdmanlara Moda deniz ha- mamlarında devam edilecektir. üi n AAA BAD anl d d Bir Doktorun Günlük Salı Notlarından (©) Basur memelerinden İleri gelen kan zafiyeti Muayenesi için acele — çağrıldığım hastanın rengi saman sarısı gibi uçuk- | tu. Yatağında.. başı dönüyor. Kulakla- rı uğultu içinde konuşmağa tahammü- lü yok. Muayene ederken o anlatmağa çalışıyordu. Dört senedenberi basur memesi ve arada sırada sızıntı ile gelen kanlardan ve ağrılardan zaman zaman hastalanı- rım fakat bu sefer ölüm korkuları ge- çiriyorum. Şikâyet ettiği memeler bünyesinin | — hususiyeti ve kabızın yardımile oluyor: | — du fazla ekşiye düşkün kavrulmuş ye-s | mekler ve ağır yağlar da kabızı çoğal- u tıyor kansızlık biraz ruhunu hasta yap*- | mıiş. Derhal kalsiyum şiringaları fizyolo- jik serom ve glikoz seromları tatbik et- tim. Ergotinli bir posyon verdim ekşi- yi menettim. Tatlı gıdalarla besledim kan muayenesi yarı yarıya zafiyetini gösteriyordu bu tedavi sonu kanıni topladı ameliyat oldu ve tehlikeden * kurtuldu. — (*) Bu notları kesip ııklıymıı,'yl' ı hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon | — yapınız. Sıkmtı zamanınızda bu notlar | — | h İnd aralili.