KORKUNÇ MACERALAR Karısının ruhu ile konuşan doktor Seni gömeyümıiı, dedim. Yyanındayım! cevabını verd u Göremezsin fakat billâhi i, ne kadar yaklaşmak mümkünse o kadar yakınındayım!,, h 914 senasi ilkbaharında Mursilyadan &ruta giderken doktoru vapurda — tanıı dim. Esmer, kısa boylu, — kırk, kirk beş Yaşlarında sevimli bir insandı. Fakat bah-(atlere kadar öyle mesti tna dargın, dünyaya küskün olduğu —da ©£ görüşte göze çarpıyordu. Dudaklarına ilişik aca bir tebessüm bir türlü derisinden Ti işlemiyor, yorgun, dalgın — bukışları gecelerde bahçemizdeki akar su- mehtaplı kanma- yun başında sevi mış bir halde birbi. A, sevymeğe mize sokulur, geç sa- i mahmur kalırdık. Garson bir viski daha... Bir. sigara daha yaktı. Bir kaç dakika sustu. Şimdi daha yükselmiş. daha parla- mış aya bakıyordu hep © ilık rüzgâr yüzü- bir geye dikkat ve merakla bir lâhza| müzü okşuyordu.) fakılıp kalmıyordu. Bikmiş, bezmiş insan- :nn ihmaliyle her şeyi kayıtsız seyrediyor- u. Ceceydi.. güvertede idik. Ay büyük San bir balon gibi karşımızda — ağır ağır Yükseliyordu. İklimin ilk gece rüzgârı ha- hafif yüzümüzü okşuyordu. Gümüş bir Mtudan bir sigara çıkardı bana verdi. Bir *t kendisi yaktı. Önündeki viski burdağı- Mi bir hamlede boşalıtı. Garsona bir daha Bmarladı. — Hararetiniz var doktor? — Her gece böyle.. Kuvvetli alkolle Gibim iyice uğuşmadan mümkün — değil '_’“Yıınıyınını ve bu böyle senelerdenbe- Ti devam edip gidiyor. dedi. ğ Dettli bir insandı mezakımı mucip ol- * kendiaini söyletmek istedim. Sordum: — Derdinizi bana anlatmaz mısınız? —— Niçin anlatmayayım. Fakat siz de ':':hddıı olacaksınız. Siz de benim ha- di saran o kördüğüm karşısında çare- Özlikle üzüleceksiniz. Bunu istemediğim £ VD tereddüt ediyorum. Ve ilâve etti: la,, Sze bütün hayatımı olduğu gibi an- *cağım her şeyi söylüyeceğim bu gece, ,I)Ben İstanbulluyum. Babam binbaşı idi, C L_m-fh-ııbe.-'nd. öldü. Sonra anarmı da dmş ç. Uzak akrabamın yanına sığın- - Onlar delâlet edip beni tıbbiyeye koy- M 1 318 senesinde mektepten — çıktım. __":ı Yüzünde yapyalnızdıin. Abdülha- Aranlık bir kâbus — gibi memleketin d.:m,_î"" idi. İstanbulda nefes alınamıyor; İle fak tefek nem varaa sattım. O para “Tupaya kaçtım. Pariste Jön Türklere 0"" Onlar da birbirlerine düşmüşler- Epey teşekkülden de tiksindim, çekildim. €€ zaman sıkıntı içinde bir serseri gi- Yersiz, yürteuz yaşadım. Sonra yolunu N.î tekrar İstanbula döndüm. — Cenap bteen ;ğ'm mektep arkadaşımdı. Halima Yantine ) olanu bulup beni Mekkeye ku- biz doktoru tayin ettirdi — Her sene iş yömanı oraya gidip iki ay kadar kalır, Tar F__”viiı aktın kazandiktan sonra tek- diyonur *A dönerim, Şimdi vazifeme gi- ; karışt, ü d:': *ene evve| Berutta genç, güzel bir di. K dım. O da benim gibi kimsesiz- *faşantanlarda şarkı söyliyerek, ke- d”:'mlı hayatını kazanıyordu. Birbi- M" hoşlandık ve evlendik. — Şehrin ":'H Bece hayatı, tiyatro onu yor- a YAti ;n".'l"m'nı. Şehirden uzakda sahra Miktar m—'m-klıiımız için asrar etti. Bir e Giyki ı;.,., Param vardı. Cebelde, Âli- Tni VERe küçük bir köşk satın aldım. idi, Oıadahf' ortasında ağaçlık U?t bir l...ı üç seneye yakın müsterih mes- Siftlik ’ıf'" Beçirdik. Orasını küçük bir Vüklarımı; ine getirdik. Koyunlarımız. — ta- Z. at ve arabamız vardı.. Böyle, n Tiniz, Bürül Müş, arasında | © hayat tatlı bir rüya gibi gelip geçti. Vakit vakit içimde mübhem bir korküu (h.ı' yardım ılık bir deniz gibi bizi saran bu ilâ, hi aşkın bir gün kaybolacağı akhma gelir. di. Tabiatta güzel şeyleri kıskanan, çeke- meyen gizli bir kuvvet bulunduğuna ina- mıyordum. Yanılmamıştım. Öyle oldu kork ğum doğru imiş., miu;s:ıı(ı'ıîıîn ııhh:ıî zık sik — bözuluyordu. GCeçen artist hayatı onu çok yormuş, yıp- yatmıştı. Yatağa düştü. Sonra bir gece bir- denbire ağırlaştı. Kollarımın arasına — âl- dım. Gözleri gözlerimden hiç ayrılmıyor- du. Baktı... Baktı. Sonra: «Sana kınn:xı- dım, doyamadım daha Emin, dedi. Ölün- c& de senden ayrılmıyacağım bunu bil.» Sabahâ karşı kendini kaybetti. Öyle hare- ketniz, sessiz soldu gitti. Zaten — onu ben çok açılmış bir güle benzetirdim hep.. Arkasından çok ağladim, O sıcak aşk iz bir mezara benzedi. Her yerinde uvamı g ü dağlıyordu. onun bir izi, hatırası kalbin l Olduğu gibi evi kapadım — kilitledim bahçedeki bir odada kansiyle oturan bah- çıvana anahtarı teslim ettim. Oradan ay- rildim. Aylarca Pariste hastanede yattım. Bir sene geçti. Onu bir türlü unutamıyor: dum. O sene Mekkeye giderken eve uğ- radım. Her şey hıraktığım gibi yerinde du- ruyordu. Yalnız o eksikti. Gece oldu. Akar suyun başında dalgın dalgın — düşünüyor- dum. Onu düşünüyordum birdenbire «o- nun seşini» duydum. Beni çağrıyordü. «E- görüyorum zannettim — kalktım see bütün bütün kulağıma yaklaştı. «Emin ben'im sana geldim.» — Seni görmüyorum, dedim. — Göremezsin, fakat” billâhi yanında- yım, Ne kadar yaklaşmak — mümkünse o kadar yakınındayım. — Sen beni görüyor musun? — Eelbet Emin fakat senin bildiğin gi- daha başka türlü.. daha bi görmüyorum, görüyorum yakın.; daha- derin. Ruhumu senin... — Mezardan nasıl çıktın? i — Ben merara girmedim ki. Oraya siz içinden çıkıp kurtulduğum mahfazayı koy- dunüz. — Sen mereye gittin? — Bilmiyorum Emin. Hem anlatamam (Bir kaç dakika sustu, Ruhum ür- SeRa kesildi. perdi, damarlarıpdaki kan buz itriyordum.) Sordum: —Burada mısın? — Yanındayım! — Sana iki şey soracağım. — Sor. — Ölünce ben de senin gibi mi olaca- gim? Buluşacak mıyıiz? —— Bunlara cevap veremem. — Niçin? — Niçin — olduğunu — .da söyliyemem. |keleye gelmeden getirdikleri yemişi kend |kiraz, en güzel yeftali, en güzel armut, en FELLREM AA ea SE AA A KALLAN Türkiyenin en güzel kirazı yazımca ve Değirmenderede kiraz mahsulü çok bol imiş. Kiraz madrabazları daha şir diden kiraz fiatlarını düşürtmeğe başla - n güzel kirazlarımız İzmit körfezi | yalısında yetişir. Bu yıl, Tavşancıl, mışlar. Tavşancıl ve Yarımcanın kiraz bağcı - ları birleşerek aralarında bir anlaşma yap- mağa ve Türkiyenin en güzel kirazlarını ye- tiştiren bu muhitin kirazcılığını koruyacak | bi tedbirler almağa karar vermişler. Tavşancılın, Yarımcanın ve Değirmen- derenin kirazlarını bolluk yüzünden ucuza kapatmak istiyen madrabazlar kim bilir yüzde kaç yüz fazlasile bize kiraz sata - caklar. Bugün olduğu gibi, bundan düört yüz sene evvel de İstanbul halkı yaş mey- va yüzünden madrabazların gadrine uğ - rardı. On altıncı asırda yaş meyva Adalar deni: bassa İzmit körfezinden Madrabazlar gelen gemilerin başına üşü - a ak en, Marmara havzasından ve bil- milerle gelirdi. gürler, geminin yükünü kapatlıktan sonra / içe pat sız, yaş meyva üzerinde ihtikâr yaparlardı. Bu- nun ö geçmek için İstanbul kadısına | emir verilmişti. | Ön altıncı asrın ifadesini biraz değişti - rerek bu vesikayı yazıyorun «İstanbul kadısına hüküm ki: Haber aldık ki, yaş meyva ile İstanbula - | dı, kö; ci giri ra. gelen gemileri bazı kimseler karşıhyarak leri satın alıp halka ve pazarcılara adalet üzere tevzi ettirmezler imiş. Bundan sonra yaş yemiş ile İstanbula gelen gemileri kim- zeye karşılatmıyacaksin; gemiler iskeleye gelip yanaşacaklar, yaş meyvayı halka ve | kö; pazarcılara adalet ve kanun üzere sattıra- caksın; bu husus için gemi reislerine de kat'i tenbihat verecek ve tehdit edeceksin, iskelede kimseye yemiş satmıyacaklardır. | Buna teşebbüs edenleri menedeceksin, din- lemezlerse adam koyacaksın ve bu - gibi kimselerin satın aldıkları yemişleri zapte - deceksin. V1 muharrem 968.» Türkiye baştan başa “bir meyva mem - leketidir. Meyva çeşitlerimiz yüzleri bulur ve bunlar yer yüzünün en nefis meyvala- rıdır. Meselâ yaş meyvalardan en güzel kul hal bal güzel olma, en güzel karpur, en güzel ka- vun, en güzel üzüm, en güzel incir bizim memleketlerimizde yetişir. Meyvalarımızın serin şerbeti ve ipek nesçi, eşsiz güzel ko- kuları ve çeşit çeşit parlak renkleri bizim vücut ve ruh gadamızdır. Meyvaladınıız, hiç bir milletin dilinde bulunmıyan bir zen- ginlikle. Türk halk edebiyatında yer al - miştir, meyva Üzerine binlerce müni, tür kü, şarkı söylenmiştir: Bir dalda iki kiraz, Biri al biri beyaz, Kâtip kölen olayım. Bu güzeli bana yaz. telefona cevap almıya bile vakit bulamıyan Rüştü Çap çıya iki çilt Iâf edebilmek için fırsat kol - ladığım sıradaydı. bir adam gi leğindeki altın santten, ve kalın par - | mağındaki taşlı yüzükten, gamsiz yüzün. den ve besli göb kahırlarından kurtulabilmiş fânilerden ol- duğu belliydi. selâmladıktan sonra: rabamdan bir delikanlı var. Kendisi dün kirdir. Zatı âlinizdi biçare idi. laşış, beni, altın aaatli müracaatçıyla zarlığı duymak fırsatını kazandı. muayene edecek doktor da can ciğer ah- dı, işin oldu demektir. Bu daktor bir ra- poruna tam (50) için on beş, yirmi İiraya razı olacağını aa. nıyorum! rak dinliyen biçare köylü, boyun bükerek cevap veriyordu: olur! Benden alacağın hayır dualar da bo- İstanbulda Sıhhat hk ' 'lf(omirsyonculuğu yapan serseriler türedi (Baştarafı 1 inci sayfada Ve işte bu tesadüfi ziyarettir ki, ğım hâdiseye vükıf olmamı temin eti Girenlere çıkanlara, ve habire zırlayan selâmımı nlata yetiştirmekte | | İçeriye, orta yaşlı, temiz ve iyi kılıklı Esvabının kumaşından, — dikilişinden, ünden, hayatın bütün Rüştü Çapçıyı mübalâğalı bir ihtiramla — Efendim, dedi, bendenizin uzak ak- şam Anadoludan geldi. Hasta ve fa - » badelmuayene, has. renize yatırılmasını istirham edecektim, Rüştü Çapçının talebi üzerine berikinin riye soktuğu köylü, koyu sefaleti, hır - ni kılığından, ve ilerlemiş hastalığı, kan- , sarı benzinden ke a okunabilen bir Rüçtil Çopçu Tlkeik biz süntükleo ge diği hastayı muayeneye gönderdi. Eğer Rüştü Çapçıdan aynkpradan büde ikinci bir tesadüfün yardımi olmasayı © kibar kılıklı adamla hırpani kıyafetli ylü arasındaki münasebetin hayret veri- mahiyetini öğrenemiyecektim. Garip bir pazarlık Fakat aşağı katta, bir ahbapla kargı - ve ylüyle omuz omuza getirdi. İşte bu tesadüf sayesindedir ki ben, laklarım, onlar arasında geçen garip pa- Altın santli adam: — Gördün ya? diyordu. Rüştü seni der- | muayeneye gönderdi. Rüştü gibi, seni bımdir. Ondan da raporu kopardık miy- va alır, Fakat hatırım Bu sözleri, gözleri minnetle dolu ola - — Aman ağabey... Ne olursa, senden gitmez elbet! Eğer, yakından tanıdığım Rüştü Çap - çının hastanesine, hangi şartlarla hasta ya- tırıldığını bilmeseydim, bu konuşmaya hiç şaşmıyacaktım. Bu itibarla benim için vaziyeti değerli başhekime ihbar etmekten başka yapıla- cak bir şey yoktu. Yukarıya çıktığım zaman, Rüştü Çapçı- nin servislere gittiğini söylediler. Onu bo- Karpuz seçtim sergiden, Kız 'beieııd'ııı çergiden, Gelen gidenden üstün, Gelenden güzel giden. Meyvacılarımızı — ve bağcılarımızı bağlanınını — ve meyvalarımızı — ve bizleri Cenabı Hak madrabazların aç gözünden saklasın. del ve dar Reşad Ekrem Koçu Hem gidiyorum attık... Bitti. ü —Dur. Gitme, Bir #val daha.. bir da- ba gelecik iiisin? Bir daha' bana' gelicek misin? — Bilmem. — Bilmiyor musun? — Emin... Emin.. (Ses uzaklaşıyordu. Ona doğru yürüdüm.) — Emin... Emin... (Ses daha uzaklara gidiyor kayboluyordu... Koşuyordum) bey hude... O gece sabaha kadar bekledim. Dahâ başka geceler orada uykusuz — bekledim. Gelmedi. Şimdi böyle her sene Mekkeye, vazifeme giderken orada haftalarca kalır, küçük ırmağın başında geceleri sabahlara kadar onu beklerim. — Sizden bir ricada bulunabilir miyim? — Hay hay söyl. — Bu defa ben de sizinle gelmek isi yorum mümkün mü? — Evet... Doktordan aldığım müsaade kendisiyle beraber, bu garip vak'aya — bir daha rastgelmek ümidile Âliyeye — gittim. Orada neler gördüğümü gelecek yazımda anlatacağım. Üzerine şuboşuna bir hayli bekledikten sonra, yeni- n aşağıya indim. Biçare köylü kalabalık arasında mua - m ortada yoktu. Derhal ona sokuldum ve sordum: — Adin ne senin? |gün de, yazıp ve — Tah — Demin konuştuğun adam nerede? — Başdoktora para götürdü. — Ne parası? — Yatmak için rapor verdirsin diye. — Sen mi verdin parayı? - Tabiil — Kaç para verdin? — Yirmi lira — Neyin olur o senin? — Hiç bir $ Nerede tanıştınız? im olmaz! — Sirkeciye vapurdan inmiştim. Bi nuştu. — Ne söyledi? — «Sen hastasın galiba)» dedi İstanbula tedavi için geldiğimi söyle - yle senin gibi yanıma sokulup ko -! dim: — Ben, dedi sever bir ad. L Seni iyi bir hast- hayır namn. «Beni yarın sabah b taneye götüreyimin Ben tabil çok sevindim bu vaide. ği edreste buluşup gele Bu- dik buraya ü. Çünkü muradına çoktan kavuşmuş, ve bu fakir hastanın iztırabından alçakça al- dıih komlsyonun keyfini sürmiye başlamış- ti bile. Ben Giresunlu Tahiri, Rüştü Çapçının yanına götürdüm. Bu iğrenç maceranın hi- küyesi, onu, yirmi İirasının acısile hastalı ğını bile unutan Tahirden fazla üzdü, Ve derhal bütün hademelerini seferber edip sokaklarda bu hayır sahibi (!) adamı a « ratmasına rağmen maalesef müsbet bir nes tice elde etmeğe muvaffak olamadı v rendi ki bu adam bir otomobile atlamış ve sırra kadem basmıştır. Zaten değerli hekimin sandalyesinde zabıta memurluğu yapacak bali yoktu. Bu adam onun için tamamen yabancı idi ve hastaneye de ilk defa geli « yordu. Şimdi, muayenede tedaviye muhtaç gö- rülen Giresunlu Tahir, bir yatağın boşal - masına muntazırdır. Ve Rüştü: — Manalesef, diyor, bu hâdise de göste- riyor ki, İstanbulda «shhat komisyoncu « luğu» diye iğrenç bir meslek türemiştir. Muhakkak ki, ihtimal sade bu meslek #«sertababeto sayesinde geçinen açıkgözlerin tuzaklarına düşen ilk kurban Giresunlu Tahir değil « dir. Ve eğer Sirkeci havalisi dikkatle tarans mazsa, Anadoludan gekecek fakir hastalar, shayır sahibi akraba» (1) lardan kurtula: mıyacaklardır.» Selim Tevfik Jutlând. deniz muharebesinin yıldönümü Berlin, | (Husuşi) — Almanyada Jut- land deniz muharebesinin yıldönümü tes- yene sırasını bekliyordu. Ve altın enatli -- (& olundu. Almanlar tarihin en büyük de- niz muharebesi saydıkları Jutland harbin- de muvaffakiyet kazanmış olduklarına ka- nidirler. ——— Kızılavın maden suyu Büveti Kızılay Cemiyeti tarafından Eminönünde olduğu gibi dün de Beyoğlun- d'a İııik_lâl caddesinde de bir maden suyu Büveti açılmıştır. Memleketin zin en ı:,_'i maden sularından biri olduğu binlerce tahlil neticesinye kuk etmiş olan Afyon Karahisar suyunu halkın kolayca tedarik edebilmesini temin için açılan bu Büvet Kızılay için olduğu kad. i yda ga S iç uğu kadar balk için de faydalı o- tahak-