2 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa L * ü Bİ n ? ' SI Ti t 4 d ri j idi * B Pu ğ b ğ 4 . Son Posta ,, nın tefrikası: 97 Meliha, sessizce ilerleyor, uzaklardan hazin bir su şırıltısı işitiliyordu OLUMMANCASI Yazan A. R. vi lze | - — den genç adam, (Vâdii Hadde) ye gi- 3“ — den yola sapmışlardı. Bu uzun ve düz — iyolda biraz ilerledikten sonra, dönmüş- ; — ler; arkalarına bir daha bakmışlardı. — Fakip edilmediklerine emin olmuşlar- t* O zaman ihtiyar kadın, birdenbire — yüzündeki örtüyü çekerek açmış; elin- — deki değneği bir tarafa atmış; dimdik bir vaziyet almıştı.. Sonra, arkasından gelen delikanlıya: — Salih!.. Yanıma gel... Diye bağırmıştı. Salih, koşa koşa gelmiş: — Emin ol, Seyyide Meliha... Bizi — hiç kimse takip etmiyor. — — Diye homurdanmıştı. Meliha, cevap vermişti: h — Evet.. Kimse takip etmiyor. Fa- — kat; biz gene etrafımıza dikkat etme- — yi unutmamalıyız. MA Nâsır Mebhütun gözleri her şeyi görüp, kulakları da her şeyi işitebile- — ceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.. Ka- — tir bizi nerede bekliyecekti?. ' ' — Büyük çağlıyanın önünde, * | — Uzak mı?.. o — Hayir. Ancak, iki kurşun men - N gili. — Hadi.. Yürüyelim. ' Parlak bir mehtap, her tarafa donuk — bir nur serpiyordu. Geçtikleri yerler, — peri masallarındaki sihirli bahçelere — benziyordu. Yolun iki tarafındaki çitle- rin arkasından, ayva, elma, şeftali, ka- O yyısı, nar, portakal, kara dut ağaçları yükseliyordu. Bunların kokuları, be- az salkımların, anber çiçeklerinin tat- E rayihalarile karışıyor; her tarafta in- © panı mesteden bir hava dalgalanıyordu. — Bütün bu lâtif ve sehhar manzara - » hın iki tarafında yalçın kayalardan mü- fî — pekkep iki dağ yükseliyor; sanki bu —— cennet bahçelerini kucaklamak isti - yormuş gibi görünüyordu. C : Ay; bütün haşmetile, bu iki dağın — fam ortasında asılmış; büyük ve yal - — Hızlı bir fenere benziyordu... Kurbağa — pesleri, yılanların - tıpkı para sayılır - | ren çıkan madeni sesi andıran - mutta- V. pit ıslıklarına karışıyor; vakit vakit — yükselen köpek sesleri, yalçın kaya - E:'da uzun akislerle sürükleniyordu. Tarlalar, gittikçe seyrekleşiyor; yol büyük bir ırmağın kenarını takip edi- " yordu. Artık (Ubyan dağı) nin etek- — lerindeki döküntü kayalar - başlıyor, — yol gittikçe yükseliyordu. — Uzaktan kulakları dolduran bir su / Şırıltısı işitiliyordu. Meliha, çevik a - — dımlarla, sessizce ilerliyor; — yanında — yürüyen Salih; kesik kesik ifadelerle — göyleniyordu: — — İşte. Şu kayaları döndüğümüz — gibi, büyük çağlıyanı göreceğiz... Bil- — Mmem, hiç orayı gördünüz mü2?.. Şüp - - hesiz ki Allahın cennetinden bir par- — çadır. Tevekkeli, bütün San'a halkı — cuma günü oraya dökülmüyorlar.. Yo- — yuldunuzsa, burada biraz dinlenebili - K e a L LA uu L . y vmm T K K — — Hayır.. Yürüyelim. Yürüyorlar... Yolun iki tarafındaki, İki ses birden haykırdı. B Dört kuvvetli kol birden ölünün kol- — (arına yapıştı. — Bu bir ölü değil... — Damarlarında kan dolaşıyor... — Korkuyor da... Ölüler korkmaz- ı ,[.:— Ben anlamıştım zaten... Nitakerit çırpınıyordu. Â Genç Firavun korku ve telâş içinde iki O pidim geri çekilmişti. j Bu sırada ufukta bir kızarıklık oldu. Ay doğdu ve ortalık aydınlandı. — Nitakerit çırpınıyordu. Şimdi elinde nereden bulduğu anlaşıla- _,İnıyan bir de hançer vardı. Onu önce ken- 'âîsini tutmak isteyenlere savurdu. Lâkin — kir şey yapamadı. j Ay doğmuştu. — ÖOnun yüzü görünmüştü. | Buruşuk, yanık ve derisi soyulmuş, kir- İhtiyar kadınla onu uzaktan takip e- İküme küme ceviz ve zerdali ağaçları - nıin aralarından geçiyorlardı... Bir bu- run teşkil eden dik ve yüksek bir ka - yayı döner dönmez, karşılarına, bü - yüklü, küçüklü bir kaç bina çıkıvermiş- ti. Bunlar, küçük bir cami ile orduya |ait bir değirmen; ve bunların yanında da bir kaç kulübeden ibaretti. Salih, oradaki çitler arasına sapan bir yolu göstererek: — Buradan, Seyyide Meliha... Bu- radan, sapacağız... Hem de çabuk sa- ||palım. Değirmendeki askerler bizi görebi- lirler... Hem de bu küçük köyün hal - kı, buralarda dolaşan yabancıları çok merak ederler. Derhal çitlerin arasındaki dar yola sapmışlar; çağlıyana doğru ilerlemiye başlamışlardı. Elli adım kadar gittik - ten sonra, büyük bir havuzun kena - rına varmışlardı. İrmak burada topla- nıyor; mehtabın donuk nurları altın - da sedef renginde geniş bir saha teşkil ediyor; sonra, alt taraftaki kayalara doğru taşarak büyük bir şarıltı ile a- kıp gidiyordu. Havuzun kenarında, bir küme be - yaz salkım ağacı yükseliyordu. Şimdi öne geçen Salih, bu ağaç kümesinin koyu gölgeliklerine doğru ilerliyordu. Burada; - kişnememesi için - ağzı sım- sıkı bağlanmış olan bir katırla, yaşlı bir adam bekliyordu. Salih, bu adama doğru ilerlemiş, se- lâm vermişti. Bu adam, katırı Salihe teslim ettikten sonra: — Seyit İbrahimden aldığım tali - mat, böyle... Artık, ben gidiyorum. Hadi, yolunuz açık olsun!.. Demişti. Ve, çarçabuk ortadan kay- boluvermişti. Salih, katırı çekerek Melihanın ö - nüne getirmişti. Meliha, çevik bir ha- reketle, sıçrayışla katıra binmiş: — Haydi bakalım, Salih.. Düş ö - nüme. Yolu göster. Demişti, Salih; o büyük havuzun üst tara - fından dolaşarak, her tarafı çakıllı ka- yalardan mürekkep bir patikaya gir - mişti. - Genç Cebelli, kayalar arasından ça- kılları yuvarlıya yuvarlıya ilerliyor; ara sıra da söyleniyordu: — Burada yol, biraz fenadır... Ka- tırın gemini sakın boş bırakma... Şu Fidde boğazını geçersek, yol ar- tık düzelir... Ve sonra; mehtabın alacakaranlığı içinde, mik'ap şeklinde kesilmiş yük - sek bir kayanın üstünde hayal meyal görünen beyaz bir binayı parmağının ucu ile gösteriyor: — İşte.. Dobrum kasrı... Bir zaman- lar; Zeydt imamları buraya gelirler, burada zevkü safa ederlermiş... Bu - rada bir ay yaşıyan, on senelik hayat kazanırmış... Bu köşke akan su, cen - nette kaynar buraya taşarmış. Meliha, merak ederek sormuştu: — Şimdi kim oturuyor, burada2.. (Arkası var) li bakır renginde bir yüz... Yalnız o güzel ve yeşil gözler hâlâ et- rafı büyüleyecek gibiydi. — Hançer son defa havaya kalktı. Buruşuk ve yanık yüzlü kadının göğ- süne saplandı. Bu kadının kim olduğunu anlayama- dılar. Genç Fir'avun şimdi iki adamla birlik- te mezara indi. Orada Nitakeritin mezarı- nt açtılar. Onu mumyasının içinde vaktiy- le koydukları gibi rahat rahat uyuürken bul- dular. Ertesi gün şehirde şu haber dolaşıyor- du: — Fir'avun Anda Nat dün gece annesi- ni mezarında ziyaret etmiştir. —AÂArtık uslu durmasını, yollarda kalan erkeklere acıma- sınt yalvarmış Nitakerit oğlunun — hatırını kırmamış ve bir daha mezarından kalkma- mak için söz vermişl... . SON POSTA “RADYO | Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Sahne musikisi (plâk), 19: Ha - berler, 19,15: Muhtelif plâklar, — 19,30: Kızılay namına konferans: Dr. Kâzım İs- mail tarafından. (Sivasta Kızılay), — 20: Saksofon salo (plâk), 20,30: Stüdyo or - kestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. BÜKREŞ 18: Plâk, 19,20: Devamı.. 20: Konfe- rans, 20,20: Keman konseri. 20,50: Koro konseri, 21,30: Senfonik radyo orkestrası, |23,40: Almanca, fransızca haberler. BUDAPEŞTE 20: Çingene musikisi, 20,30: Konfe - rans, 21: Sesli filimlerden plâklar, 21,40: Haberler, 22: Konservatuvardan nakil (Şopen, Goldmark, List). 23,05: Salon orkestrası, 24: Çingene musikisi. PRAG j 18,20: Piyano koönseri, 19,10: Alman- ca neşriyat, 20,15: Radyo varyetesi, 21,30: kisi, 23,15: Kuartet konseri. MOSKOVA 18,30: Konser, 20: Halk şarkıları, 22: Almanca neşriyat, 23: Fransızca, 24: Fe- lemenkçe. VARŞOVA 18,30: Küçük radyo orkestrası, 18,50: Muhtelif, 20: Viyolonsel müsikisi, 20,45: Şarkılı radyo popurisi, 22: Senfonik kon- ser, 23,15: Flüt konseri, 23,35: Dans mu- sikisi, 3 Haziran Çarşamba İSTANBUL 18: Oda musikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Kı - zılay namına konferans: Dr. Arif Hik - mek tarafından (Sulhta Kızılay), 20: Halk musikisi (plâk), 20,30: Stüdyo or- kestraları, 21,30: Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile « cektir. TAKVIM Konferans, 22,05: Ukrayna halk musi -| HAZİRAN Rumt sene Arabt sene 1352 2 1355 Hızır Resmt sene| — Mayıs 28 1936 19 SALI SABAH İ, ça İMSAK s ID Rebiülevel 53 T 5. 8 |57 11 e |d 4 31 2 15 Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı S. (D.|S.|D. |S. |D.(İS. |D. E.| 4137| 8 (37 (12 —| 1(59 z.|12|11(16111|19184|21|383 Esas No. sı Mevkii ( CEmlük ve Eyfam Bankası ilânları — | Taksitle Satılık ev Haziran 2 YUSUF İZ Öldü mü, öldürüldü mü? ZEDDİN Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir i Diye sormuştu... Yusuf İzzeddin e- fendi, İbrahim ile Beşir ağadan işittik- lerini tamamile anlatmış; fakat bun - ları kimden işittiğzin — söylememsti... Bahaeddin Şakir bey, söylenen sözle - rin yalan olduğuna ikna etmek ve ve- liahdın sinirlrini teskin edebilmek için, bir hayli sıkıntı çekmişti. (1- Padişahın bu hastalığı, Almanyadan getirilen profesör (Doktor Dizraili)- nin yaptığı ameliyat neticesinde me - saneden iki büyük taş çıkarılmak su - retile âfiyete tebeddül etmişti. Fakat Yusuf İzzeddin efendinin kalbine de artık büyük bir emniyetsizlik gelmiş - ti. Buna binaen mevkiini sağlamlaş - tırmağa karar vermişti. Padişah tamamile iadei âfiyet ettik- ten sonra velihat bizzat saraya gitmiş; geçirdiği rahatsızlıktan dolayi beyanı memnuniyet etmiş; avdet edeceği za- man kendi elile yazdığı bir mektubu Beşinci sultan Mehmede vererek: — Münasip bir zamanda mütalâa buyurursunuz. Yalnız, cevap buyurul- masını niyaz ederim. Demişti. Beşinci sultan Mehmed, Bu mektu- bu merak etmiş; veliaht kapıdan çı - kar çıkmız zarfı yırtarak göz gezdir - mişti... Mektup, gayet harzin bir li - sanla yazılmış olup, sonundat (Şer'an, kanunen ve aklen hiç bir sebep olmadığı halde; irs ve istihkak ile malik olduğum veliahtlık hakkı - nın gasp ve biraderi hümayunları Vah- deddin efendiye kurban edilmek iste - nildiğini istidlâl ediyorum. Filhakika | cihanın kâffei makam, meratıp ve me- nazili fani ise de hakkımdan hiç bir suretle feragat etmek istemiyorum. Binaenaleyh, istikamet — ve adalete makrun olan vicdanı pâkinize dehalet ederek veliahtlikten iskat edilmiyece - ğime dair zatı şahanelerinden tahrirf teminat istiyorum. /Bu teminat veril - mediği ve hakkımıza tecavüz edildiği İtakdirde bizim de hakkımızı icap eden şekilde arıyacağımızı ve bu bapta hilâ- fı rizayı Bari ve âli bir hareket zuhur e- derse bunun mes'uliyetinin de müseb- (1) Bizzat Bahaeddin Şakir beyin ifa- desinden not edilmiştir. O zaman merkezi ıımunıiyomensupoluphnıhdohı_lihı- yıttıbulunınhrdıbumıulıı'lhıtu!ı'. n maama G ea el ve nev'i Depozito Lira — 452 Tafsilüti yukarıda yazılı konulmuştur. Şübemize vermeleri Beyoğlun'da Kamerhatun Mahallesinde Top- — 5000 çular Sokağında eski 18 yeni 20 No.lı ev (arsası 463 metro murabbaıdır.) ev birinci taksiti peşin ve geri kalan yedi taksiti yedi senede ve yedi müsavi kısımda ve şu suretle tamamı faizsiz sekiz müsavi taksitte ödenmek şartile kapalı zarfla arttırmağa İhale 10 Haziran 1936 tarihine tesadüf eden günü saat onda Şubemizde yapılacaktır. İsteklilerin Şubemize müracaatla tafsilât ve bir lira mukabilinde birer şartname alarak şartnamede ya- zılı hükümler dairesinde teklif mektuplarını o gün saat ona kadar Çarşamba (359) — damgası vardır, Bu kurşun mühürler Taşdelen maktadır. Sayın halkın bu kurşun üü Dima' h0 man S S di Z d l lli 'a boşnltınca kurşunları da imha eyelmeleri tavsiye Hakiki Taşdelen Suyu Büyük damacanalarda çift, küçük damacanalarla galon üzerinde tek kurşun mühür olanlardır. Bu mühürlerin bir tarafında (Evkaf) diğer tarafında ( Taşdelen ) şişelerin kaynağında damacana ve şişeler Evkaf amelesi tarafından dolduruldukta memurumuzca zımbalan- mühürlere dikkat etmeleri ve şişeleri “2983,, olunur. biplerine râci olacağını arz ile iradei şa- hanelerine intizar ediyorum.) Denil - mişti. Bu mektup, artık bir ayağı mezarın kenarına dayanmış olan beşinci Sul - tan Mehmedi çok müteessir etmişti. Hattâ; bu meseleyi bizzat istişare et - tiği mabeyin başkâtibi Ali Fuat Beye: — Blirim... Efendinin kalbine bu şüpheyi sokan, bizim biraderdir. Bu mesele için beni de az tazyik etmemiş- ti... Fakat neme lâzım benim. Ben, va- risten mal kaçırmak istemem. Demiş; ve Yusuf İzzeddin Efendiyi temin ve tatmin etmek için derhal baş- kâtip Ali Fuat Beyi; veliahtın sarayına göndermişti. (2) Sırası gelmişken şu hakikati de söy- lemek lâzımdır ki; beşinci Sultan Meh- met büyük bir doğruluk göstermiş; (Abdülmecit oğulları) ile (Abdülâziz oğulları) arasında senelerdenberi de - vam eden rekabete rağmen, Vahded - dinin veliahtlik arzusuna kat'iyyen rı- za ve mümaşat göstermemişti. Beşinci Sultan Mehmet, yalnız veli- ahdı tatmin edecek bir cevap gönder- mekle kalmamış, ertesi günü serya - verini de Yusuf İzzeddin Efendiye göndererek: — Asla ve kat'â sıkılmasınlar. Ar- zu buyururlarsa; Viyanaya, Berline doğru şöyle bir çıkıp dolaşsınlar. Mas- raflarını, ben tesviye ettiririm. Diye haber yollamıştı. Yusuf İzzeddin Efendi, padişahın bu haberini büyük bir memnuniyetle karşılamıştı. , Vahdeddin, gene İbrahim ve Beşir ağa vasıtasile bu seyahatin önüne geç- mek istemiş ise de, muvaffak olama - mıştı. Çünkü bu seyahate, hükümet te taraftardı. Her şey hazır - edilmişti. -Padişah, |Çeski başmabeyincisi Lütfi Simavt Bey) in veliahda refakat etmesini arzu etmişti. Veliaht, padişahın bu arzu - İsunu büyük bir memnuniyetle kabul ederek derhal kendi nezdine irsali için sadrâzam Sait Halim Paşaya haber göndermişti. O tarihte Adada oturan Lütfi Si - mavi Bey, Sait Halim Paşadan aldığı telgraf üzerine doğruca veliahtın Zin- cirlikuyudaki köşküne gitmişti. Fakat Lütfi Simavi Bey köşke gi - derken bir hayli tereddüt * içinde idi. Çünkü Vahdeddinin bendegânı tara - fından kasten işaa edilen bir çok şey- leri duymuş; gene Vahdeddin tara - fından çevrilen entrikalar yüzünden, ittihatçılar arasında da veliahtın hastat lığına dair bir kanaat mevcut olduğu - nu işitmiş; bu sebeplere binaen Yu « suf İzzeddin Efendiyi cinnet halinde bulacağını zannetmişti. Lütfi Simavi Bey, bu düşünce ile ve- liahtın huzuruna girmişti. Veliaht ise onu görür görmez: — Ah Lütfi Beyl. Nerelerdesiniz?. Eğer siz sarayda olsaydınız, bizi bu ka- dar üzen haller zuhura gelmezdi... Bi- lirim. Siz, hakkı seven bir zatsınız. Demişti... Lâtfi Simavi Bey, zaten karışık bir fikirle veliahtın huzuruna girdiği için, bir anda söylenen şu söz- lerden maksadı ihata edememiş; zihnindeki kânaate kuvvet vermişti. Fa kat; aradan beş on dakika geçer geç- mez, Lütfi Simavi Beyin kaanati de- ğişmiş; artık bir (saltanat delisi) nin değil; hakkını müdafaa etmek istiyen bir kimsenin karşısında bulunduğuna hükmeydlemişti. İstitrat olarak arzedelim ki; bu me- selenin iç yüzüne herkesten evvel Lütfi Simavi Bey temas etmişti. O henüz beşinci Sultan Mehmedin başmabeyin- cisi iken Vahdeddin saraya gelmiş; (velihadı sani) lik için padişaha mü- racaat etmişti. (Arkası var) (2) Çokdürüdbirulolınmılıım 'Ali Fuat Bey tarafından nakledilmiştir. | | KA A Ç ARE L F M YN TÇ © _J__*'AL;__,__;.L;—_.'_.Ş.._MM.;—A

Bu sayıdan diğer sayfalar: