20 — Prova toplarıl... Atc...şşşşl... ÖOn beş top birden korkunç bir güm- bürtü ile patladı. Ortalığı beyaz bir du- mman' kaplarken on beş gülle “birdesi Türk gemisinin güvertesine, bordası- na ve direklerine doğru fırladı. Pertev Paşa gemisinin bordasındaki Yeniçeri safları birdenbire seyreklegti. Şuradâ burada kanlar içinde ve pestil halinde vücutlar kıvranıyor, denize dü- #üyor ve bozgunu düzeltmeğe çalışan Türk zabitlerinin sarsılmaz cesaretle- rini gösteren kumandalar işitiliyordu. Venedik tüfekçileri de ateş ediyor- lardı. Hattâ Amiral Venyero kendisine u- zatılan kısa namlulu, geniş ağızlı ve saçma halinde kurşun atan bir tüfeği kendi elile ateş etmişti. Türk askerleri tarafından, espingol denilen sehpalı ve ağır tüfeklerden bi- rile atilan bir kurşun vızlıyarak bu ka- , labalığın arasından geçmiş, Venedik a- miralının sağ bacağına saplanmıştı. Venedik amiralı olduğu yerde sar - sıldı. Yanındaki zabit hemen onun kolu- na girdi: — Amiral, vuruldunuz mu? Sipe- rin arkasına çekiliniz!.. İhtiyar amiral kendisini çabuk to - parladı: — Bir şey değil, bacağıma bir kur- şun saplandı. Ayni zamanda elini bacağına götür- müştü Kan bir oluk gibi boşanıyordu. — Bağlat.. Çabuk bağlat.. Diye emretti. Sonra alçak sesle ilâ- ve etti: — Vurulduğumu asker duymasın!.. Pertev Paşa askeri kışkırtıyordu. Za- ten onların - kışkırtılmaya — ihtiyaçları yektu. Gülle ve kurşun sağanağı ge - çer geçmez safları sıklaştırmışlar, hü- cuma geçmişlerdi. Bu saldırış her tarafa doğru pek sert olmuştu. Başka bir Türk gemisi de yetişmiş, Pertev Paşaya yardım e - diyordu. Türkler yalın kılıç saldırdılar ve tü- feklerini yeniden boşalttıkları gibi top- larile de ateş ettiler. Venedik üökerlerinin safliü gitik- çe boşalıyordu. Bir aralık Loredano da olduğu yerde: — Ahi.. Diye inledi ve yüzüstü, güvertede- ki kanların üstüne kapaklandı. Diğer Venedik gemisinin kumandanı Molip- yero da ölü olarak düşünce Türk as - kerleri daha çok coştular. Fakat bu savaş yalnız beş yüz kadar Türk tara- fından bin beş yüzden çok Venedik asker ve şövalyesine karşı yapılıyor - " duü Venediklilere yeniden imdat gelmiş- ti. Türk askerleri yarıdan çok ölü ve yaralı vermişlerdi. Hele Pertev Paşaya yardıma koşan iki Türk gemisinin güvertesinde bir tek Türk kalmamıştı. Şimdi oralarını zincirden boşanan Venedik — esirlerile onları kurtarmağa gelen ve baştan aya- ğa kadar kan içinde olan Venedik as - kerleri doldurmuştu. Pertev Paşa etrafına baktığı zaman tam manasile kuşatıldığını ve zafer de- ğil ya, kurtuluş çaresi bile kalmadığını anladı. Buna rağmen: — Geriyel.. Küreklere asıll... Ça - buk!.. Diye haykırdı. Bu çılgın kargaşalıktan — çıkacak, sağlam kalan gemilerini toparlıyarak daha uygun bir yerden, daha uygun bir biçimde düşmana yeniden saldıra- vaktı. Cürk geralainir yetile KAroği, bi — den havaya kalkarak denize girdi kocaman tekneyi geriye doğru çekti. Venyero yarasını bağlatmış ve as - kerlerinin başında kalmıştı. Pertev Paşanın geri çekildi, - günce: ve YAZAN: KADIRCAN Kaflı — Kaçıyor... Bırakmayın!... İleril.. Diye bağırdı, Venedik gemisi de ileriye atıldı. Lâ- kin geç kalmıştı, Bununla beraber Pertev Paşa da pek az gidebilmişti. Sicilya amiralı Don Jan Kardona kocaman gemisile ona saldırmıştı. Lomellino da arkadan hü- cum etmiş, Pertev Paşa gemisinin kıçı- na koarkunç bir surette mahmuz vura- rak tampa etmişti. Bu rampa sırasında sert çatırtılar du yuldu ve Pertev Paşa gemisinin dü - meni kırılarak havaya fırladı Kardona da yetişmişti. Borda top- larile sıkı bir top ateşi açtı. Beyaz du - manlar ve alevler arasında son Türk saflarının da parçalandığı görüldü. Ay- ni zamanda geminin büyük direği bü- yük bir çatırtı ile güverte üzerine yı - kıldı. Kürekçilerden yirmi tanesi onun altında can verdi, bir çoğu da yaralan- dı. Türk gemisinin güvertesinde anla- tılması mümkün olmıyan bir kargaşa- hk ve bir panik başlamıştı. Dümensiz ve askersiz bir halde, yüzlerce yaralı ve ölünün ortasında ve zincirlerini kıra - rak boşanan canavar yüzlü forsaların hücumu önünde Pertev Paşa yalnız başına ne yapabilirdi? Zaten omuzun- dan da ağır bir yara almış, kan kaybe- diyordu. Yanında kalan asker ve za - bitlerden bir kaçı geminin sandalını de- nize indirdiler ve Pertev Paşa ile bir - likte hemen oraya atladılar. Venedikliler onun sandala girişini görmüşlerdi. Hücum eden bir düşman galeri sandalı devirdi. Pertev Paşa şimdi denize düşmüştü. Yaralı olmasına ve her şeyi kaybetmiş bulunmasına rağmen hayattan ümidini kesmiyor, kendi yanından ayrılmıyan son bir askerle birlikte yüzüyordu. Yanındaki askere sordu: — Bizimkilerden bir gemi yok mu şuralarda?.. İyi bak!.. Venedik gemilerinden atılan kur - şunlar ve oklar sağında, solunda, ö - nünde ve arkasında suya gömülüyor, küçük kabarcıklar ve fiskiyeler yapı - yordu. — İşte, Mahmut reisin gemisi ge- liyorl.. (Arkası var) —SON POSTA am — Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Sahne — musikisi, 19: 19,15: Muhtelif plâklar veya retrananis - sion, 20: Dans musikisi (Amalör sanat -» kârlar tarafmdan) Müfit Hasan idaresinde, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: San haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mâhsus havadis servisi verile - Haberler, cektir. ANKARA 12.30: Plâk yayırmı ve ajans haberleri, 19.30: Sporcu konuşayor, 19,50: Plâk ya- yırnı, 20,30: Ajans haberleri, 20,40: Kar- piç şehir lokantasından nakil. BÜKREŞ 18: Orkestra, 19,20: Konserin devamı, 20: Gh. Cucunun esenlerinden, 21.25: Viyolonsel konseri, 22: Avrupa konseri; (Tafsilât tadyo sahifemizdedir), 23.15: Mandolin orkestrası. BUDAPEŞTE 18: OÖrkestra, 19: Yeni İngiliz tranaat- lânüği Kuin Meri vapurundan yapılacak neşriyatı nakil, 20: Çingene musikisi, 21: Konflerana, 22 reşten nakil, Avrupa konseri, 24,25: Plâk. VARŞOVA — 17,20: Şarkilar, 18,20: Salon orkes - teası, 19: Oda müsikisi, 19,30: Muhtelif, 21; Plâk (salan musikisi), 22: Bükreşten nakil: Avrupa konseri, 23: Sözler, 23,25: Dans musikisi, PRAG 17,10: Hafif musiki, 17,55: Çocuk ti yatrosü, 19,10: Almanca musikili neşri - yat, 20,20: Şarkılı orkesira ve enstrümen- tal konser, 22: Bükreşten: Avrupa kon » seri, 23,15: Sözler, 23,30: Plâk. MOSKOVA 18,30: Rus musikisi, 20: Çaykoveki'nin eserlerinden könser, 21: Russalka opera- sından bazı sahneler, 22: Yabancı dillerle emisyon. BELGRAT 20,30: Milli meşriyat, 21,20: Konfe - rans, 21,40: Halk şarkıları, 22: Bükreş - ten: Avrupa konseri, 23: Haberler, 23,20: Konser nakli. 28 Mayıs Perşembe İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Sıhht konferans: Profesör Dr. Fahreddin Ka - rimi tarafından, 20: Halk musikisi: Sivaslı Veysel ve İbrahim tarafından, 20,30: Stüd- yo orkestraları, 21,30: Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile » cektir. Emlâk Eytam Bank mları Taksitle Satılık ev Esas No. sı Mevkiüi 452 ve nev'i Depozito Lira Beyoğlun'da Kamerhatun Mahallesinde Top- — 5000 çular Sokağında eski 18 yeni 20 No.lı ev (arsası 463 metro murabbaıdır.) Tafsilütı yukarıda yazılı ev birinci taksiti peşin ve geri kalan yedi taksiti yedi senede ve yedi müsavi kısımda ve şu suretle tamamı faizsiz sekiz müsavi taksitte ödenmek şartile kapalı zarfla arttırmağa konulmuştur. İhale 10 Haziran 1936 tarihine tesadüf eden Çarşamba günü saat onda Şubemizde yapılacaktır. İsteklilerin Şubemize müracaatla tafsilât ve bir lira mukabilinde birer şartname alarak şartnamede ya- zılı hükümler dairesinde teklif mektuplarını o gün saat ona kadar Şubemize vermeleri (859) e Şu tü Lt BETON MAMULÂTI KIRGMITLER : TEZYİNAT PARMAKLIKLARI * “ LEVHALAR ve DİREKLER * ANADOLU ÇiMENTOLARI TA.Ş. TELEFON! KARTAL 9 (54.91 ai Son Postanın Tefrikası: — Ülahli Canbar Kıri — Taklitli fantezi.... ve kantolar, düetolar, şarkılar... Heyetimize bu kere yeni iltihak et- miş olan sanatkârı şehir Bedia Nesrin Ha - rum marifetile: Teganni, ve Çerkes, Gürcü, Çeçen, Lâz dansları.., Biletler: Şimdiden gişede satılmaktadır. Müdüriyet Koltukçu Niyazinin Konyada bulu- nan kumpanyasının en dehşetli kadın artisti olan Bedia Nesrin hanımdan: |«Hemen ve muhakkak bir iki güne ka- |dar gelip sizin kumpanyaya dahil o - gün olduğu halde hâlâ kendisinden bir eser görünmemişti. O ise ki (Ay - |gir Fatma) tülâüat piyesinin temsiline ancak bir gün kalmıştı. Yarın ayın on üçü idi. Yarın akşam bu çok hissi, çok aşki, çok cinai, çok meraklı, çok heye- canlı muazzam haile!! mutlaka temsil edilecekti. Bu eserin en mühim rolü Meliha rolünü oynıyacak (seyyar sah- neler yıldızı) henüz oynıyacağı rolün he olduğunu bilmiyordu. Akşam Hasan direktöre sokuldu: — Bu kadın hâlâ meydanda yok, yarın akşam rezil olacağız! — Meraklanma sen, bir şey olmaz, biz her ihtimale karşı senin haberin ol- madan Leylâ rolünü gizlice bizim Eli- zabet'e ezberletip bir kaç kere provası- nı yaptırdık. — Nasıl olur, hiç Elizabet o ağır ro- lü yapabilir mi? — Yaptığı kadar, hem daha dur ba- kalım, belki Bedia bu akşamki trenle damlar! — Damlasa dâ o up uzun ve ağır rolünü ne vakit ezberliyecek, ne va - kit prova edecek? — Olur, olur, hepsi olur, haydi sen merak etme, keyfine bak! Aygır Fatmanın kaç gündür şehir- de dolaştırılan şatafatlı reklâmları di- rektörün- umduğundan fazla sükse yapmış, daha oyun gününden önce bir çok biletler satılmıştı. Onun için herif pek keyifli idi. Demindenberi (Bedia Nesrin gelmedi, ne yapacağız?) diye kendisine dert yanmakta olan Hasa - na: — Haydi, dedi, bu akşam zaten - yun yok, seninle yine gidip bir kaç ta- ne atalım! Ve Hasanı aldı, tekrar ayni meyha- neye götürdü. Gece hayli ilerlemişti, saat ona yak- laşıyordu. Meyhaneden içeriye tiyat- ronun perdeci yamaklarından biri te- lâşla girdi. Direktör: — Ne o, ulan asilzade! — Şey İhsan ağabey, şey geldi, ne dir onun adı bakayım, hani şey, hani şu Konyadan gelecek gaco artist... — Yaaa.. geldi hal Haydi sen hırla, git biz de geliyoruz; amma burada |meyhanede olduğumuzu söyleme ka- tıyal — Peki, peki! Oğlan fırladı. — Nasıl ben demedim mi sana bu akşamki trenle muhakkak gelir diye! Haydi bizde kalkalım yavaş yavaş... Kalktıkları zaman ikisi de bir hayli/ olmuslardı. Hele Hasanın artık gözleri kapanıyor gibiydi. İkisi de sallana sallana tiyatroya ge-| lip de direktörün yarı karanlık odasına girince Bedia onları karşıladı: — Sizi çok beklettim amma affe - dersiniz! İhsân: — Eatafurla, nihayet gelebildiniz Y bisir'da Şaküri Sonra Tlasanla; kü - dını birbirine takdim etti: — Seyyar sahneler yıldızı Bedia Nesrin hanım! — Güzide artistlerimizden ve yeni oynıyacağımız (Aygır Fatma) piyesi muharriri Hasan bey! Bedia: — Nasil, Aygır Fatma mı? Bu ismi| ” lacağım!» diye telgraf geleli üç dört! | Yazan: Osman Cemal de nereden buldunuz, nerden çıkardı * nız? — Ne var sanki, fena bir isim mi? — Fena değil amma... Bana bir tu* haf geldi! Hasan: — Bu piyesin en mühim, en kuv * vetli, rolü olan (Leylâ) rolünü de yâr rın akşam siz yapacaksınız! — Bedia masanın üzerindeki el ilân larına bir göz gezdirdikten sonra gü * lümsiyerek: — Anasının ismini doğru yazmış * sınız, bari oldu olacak, kızının ismiül de Leylâ yazacağınıza doğrudan doğ' ruya Zehra yazsa idiniz ya! Hasan: — Zehra mı dediniz, lâkin siz Ay gir Fatmayı, Zehrayı nereden tanı ! yorsunuz? Bedia cilveli bir kâhkaha atarak: —- Ayol, 'dedi, ben bu'piyesteki Ü hasın hepsini gayet iyi tanıyorum vt tevziattaki müstaar adların hakikile * rini birer birer saymıya başladı. Mestr lâ: Veli Beybabanın doğrusu Ali Beyt Mehmedin Ahmet... Kahveci Hüt menin Mestan. Talebe Hüseyinin Har san... Arap Veyselin Arap Zeynel... Kafası dumanlı Hasan odanın loş * luğunda Bedianın yüzüne eğildi: — Siz İstanbulun neresindensiniz? Bedia Hasanmı çoktan tanımıştı, vi * hayet bu sırrı ortaya fırlattı: — Vah Hasancığım, vah, bu ne hal yahu, demek sen de buralara düştüü ha! — Ay siz beni de tanıyorsunuz! — — BSeni de tanırım, senin Medihayi da tanırım, darbukacı ablayı, maşadi oğlanı, hepsini, hepsini tanırım! Hasan Bedianın yüzüne biraz dahâ eğildi. Kadın alaycı bir tavırla: — İstersen sana bir dürbün vere * yim de onunla bak, yüzüme ki tanı * yasın! Hasan irkildi, kafasını duvara çarp” tı, zaten bulanık gözleri büsbütün bur landı, sanki şimdi sahnede hakikt bİf deli rolü oynuyormuş gibi çılgın bif jest ve derin bir kuyudan çıkan donuk bir sesle kadının hakiki ismini çağırdıi — Medihal (Arkası var) varaaeat Bir Doktorun Günlük Gi Notlarından — (*) Daimi kabızlık Ve ağrıları t Şiddetli gaz tazyikinden rahatsız, 6l - J dükça yaşlı bir hasta muayene ettim. Yemekten evvel ve sonra daima bar * saklarında toplanan gazların gürültü - sünden ve yan taraflarda yaptığı ağrır dan müşteki. Bir çok yemeklere pehriz etmiş, bir sür tü kabız ilâçları kullanmış, her iki gün de bir defa tenkih yapmadan rahat € * demediğini anlattı. Muayene bu hastanın barsakları genişlemiş VE daimi inkibaz çektiği için elüstikiyetl kaybolmuş gibiydi. Bir kaç şite vilâgar sabah, öğle, ak * D” şam yemeklerjinde kullanmasını ve a€ karnına bol meyva yemesini tenbih et tim. Meyva ve sebzelerle berabet, haz” mi kolay av ve beyaz etler yedi. Sa * | 'arı jimnastik hareketleri ve evve |- 1, sonra soğuk su duşları yap” |- kaç defa da elektrik tedavisi bızdan ve muş oldu. — aa ee | (*) Bu notları kesip saklayınız, yâ” | | but bir albüme yapıştırıp kolleksiyot yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlaf | bir doktor gibi imdadınıza ettiğim | |