Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Londrada, SON POSTA kadınlara musallat olan esrarengiz bir canavar türedi. Katil, kurbanı olan kadınları daima gecelei'î saat birde boğarak öldürüyor ve karınlarını deşiyor Esrarengiz katilin kur banlarından üçü a Londra, Mayıs — On sene evvel Lon- ada Karın deşen Jak isminde bir daktor :'emlm. Yedi sekiz tane cinayet işlemiş | | Ve hepsini de ayni şekilde yapmıştı. Mak- tullerin hepsi kadındı. Cinayetleri niçin ya- ny ordu; kimse anlamamıştı. Ve işin gari- li: sekiz cinayet işleninceye kadar da, po- tarafından bunların faili hakkında en asit bir fikir elde edilememiş olmasıydı. | &cenin ayni saatinde tam birde yapılan U cinayetlerin üzerine düşen polis niha-|, Yet sekizinci defasında bedbaht bir kadı-| lıın— karnı deşilirken, caniyi cürmü meşhut d linde yaakladı. Cani Londranın maruf _“kİOrlarındıu biriydi, adamın hali garip- ti. Uykuda gibi görünüyordu. Yakalanın- ı:.. Uzun bir buhran geçirdi ve asıl hüviye- |, Tni iktisap etti. Bunun üzerine şimdiye ka- &r yaptığı cinayetlerden ademi malümat m?n“ etti. Doktorlar, pataloğlar — adamı Üşahede altına aldılar, kendisinde iki lı“ Siyetin mevcut olduğunu, geceleti be- | _îı'u î bir takım hislerin esiri olârak, ikinci | “h"yelle bu cinayetleri işlediğini tesbit et- |, 'i.le,_ Doktor yaptığı işleri öğrenince, kede- Tnden yaşayamadı, öldü gitti.... - j ö aa Koluma giren polis müfettişi: _ı_f“_'.(ün bilir dedi. Acaba Karın deşen Yine mi hortladı? Bu sefer de üçüncü etile mi bizi uğraştıracak ? ÖL Artk bu kadarı olmaz üstad dedim. *n dirilir mi? H;— Bi_' olisler daima sempatik insanlarız. i T şeyin olabileceğine ihtimal veririz. Bel- Sbağ haaytımız ve vazifemiz bunu böyle yq_p ettirir. Şimdi gidip göreceğimiz cina- ol.nçık esrarengizdir, ve bu tipte yapımış ; atillerin tam dördüncüsüdür. ınn'd—""" Mmüfettişi ile breaber hâdiseyi ya- an takip etmek üzere, Londranın ke- na - SİE iki:ı;e küfü mahallelerine girdik Gazeteler 'V&zlg:h lar çıkarmışlardı. Müvezziler tiçeği ı:'hlil kadar, maruf bir bataklık ano T _Ç_Orıntonce May'ın bir cinayete teıeü k:':ğ:idîainyoıht. halk ta gaze- Vvin î"mııı tuğladan, perdeleri inik bir e- irik nünde durduk. Kapının önünde halk Uğr Mişti. Polisler intizamı temin etmeğe 'Asıyorlardı. Gazeteci olduğumu — isbat ten sonra hiç bir mukavemete maruz tin ; d"'_ yine müfettişin kolunda cinaye- işlendiği ikinci kata çıktım. nin tî.dc Buı“n'_n polisin müddeiumumi- Dnınıe;d' seslerinden, batakhanenin ka- gâh bi ulmakta güçlük çekmedim. İkamet- Pll'tm-:r oda ve bir mutfaktan ibaretti. Â- anın vaziyeti öyle idi ki Constonce Mı H Şw Y istedizi kadar bağırıp çağırabilir, &t hiç bir süretle nazarı dikkati celbe- | €mezdi. Ev Tengi düvar fakirane döşenmişti. Eflâtun kadının biş kâğıtlarının üzerinde mnktı.ıl tey garüı:;_.k"; çıplak resminden başka bir M Üyordu. er;:ının Üzerinde, vazodan taşan çi- Kabi Yaprakları dökülmüştü. Sarı kesik Si ak çehreli Constonce May yata- adli UPuzun yatmıştı. Başucunda tabibi löğaüm;.yene'i“i yapıyordu, Constonce'in nn € yaralar açılmış ve karnı da de- maiSü. Boynunun etrafındaki leke. ölü- ğn asıl sebebini anlatıyordu. aşucunda kadını boğmağa yaramış Oo- ; PF metre uzunluğunda — bir elektrik teli vardı. çekl saç| nl tindîınay?t on saat evvel, gecenin saat l:ıı- işledi'?am Karın deşen Jakın cinayetlerini yaşınî zamanlarda işlenmişti. İçeriye 22 titr » çi bir adam getirildi. — Titreye Weîl—llfıd.yi verlii R Üai — Ben ilondra panayırlarında hokka- bazlık öeder para kazanırım. Dün kârlı iş- ler yaptığım için Constönce'ye — geldim. Kapıyı vurdum; kapı açılmadı. Ahnahtar deliğinden içeri bakınca kendisini yatağın üzerinde işte böyle gördüm. Haber verdim, ıIıııaı:ııyı açtılar, kendisine bir gün evvel ver- diğim elektrik teli ile boğulmuş olduğunu gördük. Başucuna bir lâmba yapmak isti- yordu benden teli onun için istemişti. Sokağın bütün kızları kapının arkasın- dan tahkikatın ilerlemesini nemli gözlerle takip ediyorlardı. İçlerinden biri bana: — Constance May ancak 30 yaşında kadar vardı, dedi. Eskiden hayatını çama- şırcılık ederek kazanıyordu. Bir aralık hiz- :metçi oldu, sonra buralara düştü. Bir müd- det sonra bir arabacı ile evlendi, kâh falan yapmadılar. Bizim usulümüzce Bir gün adam sırra kadem bastı n arkasından yani ni- evlendi. gitti. Zavallı Constance onu çok ağladı. Bir seneden fazla bekledi, fa- kat artık aç: oturamazdı..; Kendisine müş- teri de çıkıyordu, biz de ısrar ettik o da bu hayata yani bizim aramıza karıştı. Bil- seniz o ne iyi bir kızdı. Kötüydü amma kal- bi çok temizdi. Tahkikat seyrini takip ediyordu, biz polis müfettişi ile sokağa çıktık. Yolda bana şunları anlattı: | — Karın deşen Jakın öldüğünü kat'iyyen biliyorum, ölüsünü şu gözlerim- le gördüm. Fakat, dün gece, saat bir buçu- ğa doğru, şapkasız, sari saçlı, siyah “mu- balı, bir yetmiş iki boyunda, bir ada- mın bu kapıdan çıkıp gittiğini karşıda otu- ran ihtiyar kadın görmüş. Onun tarifine 'nazarın şu tasvir ettiği adam tıpkı Karın deşen Jaka benziyor. Ne dersin? ' Pedim yaz... Biz polisler her şeyden wşüphe ederiz, Constance'in ölümü bu seri- nin tam dördüncüsü, oldu. Bundan evvel üç tane daha var. Yüz metre ötede Janet isminde bir kadın da ayni âkibete uğramıştı. Bir İtalyan ile mcf—— res hayatı yaşıyordu; İtalyanın oğlu - bir eve uğramış, kadını mutfakta upuzun baygın zannetmiş, ben gün yatmış görünce evvelâ sonra yanına sokulunca, onun da tıpkı Constance gibi göğsünün yara bere İçin- ve bo- karnının deşildiğini, iple sıkılmış olduğunu gör- lâhare kadının münasebette insanı zannaltına al- Cinayet hırsız- parala- de olduğunu, gazının da bir müştür. Biz bi bulünduğu bir sürü dik hiç bir netice çıkmadı. 4 n lık için yapılmamıştı. Zira kadının rına kimse dokunmamıştı. Bu hâdiseden altı ay evvel Jozefin Mar- tin isminde bir kadının öldürülmüş oldu- ğunu duyduk, gidip gördüğümüz. zaman ipek çorapla boğulmuştu ve üstelik karnı_— nin da deşilmiş olduğunu tesbit ettik ve yi- ne hiç bir ipucu elde edemedik, 1931 se- nesinde ise bu serinin birinci numarası ile karşılaşmıştık, Nora isminde bir k:ıdın boy- nuna belindeki yeşil kemer geçirilmek su- retiyle ihnak edilmiş ve onun da karnı de- şilmişti. — Ben ucu bucağı olmayan bir esrar için- deyim, cinayetlerin failini ır_arken iıe.ne taraftan başlamak lâzım geldiğini 'kestıre- ğıiyorum. Ve görüyorsun ki sen_clerdenbe- ri acziçinde kıvranıyoruz. Karın deşen Ja- kın hortlayıp hortlamadığından şüphe et- meğe şimdi hakkım var mı yok mu? Müfettişin verdiği tafsilât beni — don- durmuştu... Bir müddet ne söyliyeceğimi © vaziyetimi anladı arkamı sıvaz- şaşırdım, _ tavriyle: ladı. Sonra takındığı baba — Oğlun var mı dedi? — Yok dedim. Güldü. Ve: Eğer oğlun olursa sakiın polis olması- ha müsaade etmel Kanada ve Amerika Bir darbı mesel vardır: «Sen gidik, ben gidik, çocuğu uyuda görük!» #derler. Galiba'Perii Sulhu da uyuda koya- caklar: Şimali Amerika birleşik hükümetlerin- de de bir İngiliz dominiyonu olan Kana- dayı Amerikaya ilhak istiyenler varmış. Siyasi havanın tahlilini «siyaset âle - minde» sütununa bırakıyorum. Ben, gü - nün hâdisesine basarak dünün hatırasına geçeceğim: Kanada ilk önce 1534 yılında Jacgues Cartier adlı bir Fransız gemicisi tarafın - dan bulunmuş ve bir Fransız müstemle - kesi olmuştu. Şimali Amerika birleşik hükümetleri a- etmek tin sahillerine de on altıncı asırda ayak basmışlardı. Ve ilk gelenler Fransız İs - panyol ve İngiliz gemicileri idi. Fakat on yedinci asırdan itibaren bilhassa İngilizler bu zengin ülkeye kalabalık kafileler ha - linde göç ettiler ve burasını bir Büyük Bri- tanya müstemlekeleri haline koydular. On sekizinci asırda Fransanın Avus - turya, Rusya ve Prusya ile giriştiği büyük bir harpte, yedi yıl harbinde İngiltere de denizden Fransız müstemlekelerine hücum etti, 1763 te Kanadayı ve gene ilk önce bir Fransız müstemlekesi olan Hindistanı zaptetti. Amerikaya gidip — yerleşen müstamerler, Avrupanın en acar, gözünü dikenden sakınmıyan, cüretkâr evlâtları idi. Çünkü bu ilk Atlas denizi seyahatleri ve yeni bulunmuş bir kıt'ada yerleşmek, bin türlü tehlikeleri göze almak, en ağır hayat şartlarına katlanmak demekti. - O- nün içindir ki kısa bir zaman sonra Âme- rikaya giden İspanyol]ar, Fransızlar ve İn- gilizler, İspanyol, Fransız ve İngilizlikle - rini kaybederek Amerikalı oldular. 1775 te gümrüklere konulan fazla bir resim me- selesinden şimali Amerika kolonları ana memlekete karşı umümi bir isyan çıkar - dılar. İsyan 1763 e kadar sekiz yıl sürdü. 4 temmuz 1776 da buradaki on üç müs- temleke «Amerika birleşik hükümetleri» adı ile istiklâlini ilân etti. Washington milli bir şef olarak bu istiklâl harbinin başına geçti. Kanada ve Hindistanın intikamını almak istiyen Fransa da Amerikalılara yar- dım etti. İngilizler mağlüp oldular ve 1783 te imzaladıkları bir muahede ile şi- mali Amerika istiklâlini tasdik - ettiler, İn- gilterenin elinde yalnız Kanada kaldı. Bu- gün şimali Amerikalılar — bir müstemle - keler birliği halinde bulunan Kanadayı da ilkak etmek istediklerini okuyoruz. Reşad Ekrem Koçu meze ** . sarimn Avrupalı Çiçekler Çiçek kadının en büyük ve en teabii süsüdür. Salonundan, tuvaletlerine, elbiselerine kadar her şeyinde çiçek kullanan kadın, ruhunu, tabiatle ka - rıştırmasını bilen kadındır. Çiçek kadını güzelleştirir. Bakın; bu çok sade tayyörü yakasına takılmış ipek organdiden bir çiçek ne kadar za- rif yapıyor. Bahar ve yaz esvaplarınız- da çiçek kullanın. razisine gelince, Avrupalılar bu memleke-! Gözlerimizin Esrarı gözlerde vardır ve Hipnotik gözler, bir çok insanların far- kına varmadıkları tesirli bir kuvvettir. Bun- lara sahip olanların çoğu da bu kuvveti na- sıl kullanacaklarını bilmezler. Bilenler — i- çinde bu kuvveti suiistimal edenler de bu- lunur. Meselâ bir kaç gün evvel Hintli bir adam Nis otellerinden birinin kadın kasa- darını hipnotize ederek elinden 600 İngi- liz lirasını alıp götürmüştü. İngilterede de buna benzer bir sürü hâdiseler vuku bul- maktadır. Bir kaç gün evvel bir çingene kadını bir garaj sahibini hipnotize etmiş ve elinden para cüzdanını almıştı. Bu kuvveti haiz olan insanlar, iş ve meslek hayatında muvaffak olmak için de bu kuvveti kullanabilirler. Bu kuvveti kimin haiz olduğunu, kimin haiz olmadığını kestirmek çok güçtür. Bir çok adamları hipnotize etmeğe mu- vaffak olan pî?fesör Forel, kırk defa uğ- raştığı halde karısını hipnotize edememiş, nihayet bu teşebbüsünden vazgeçmeğe ka- rar vermiş, bu karardan sonra ise karısını bir lâhzada hipnotize etmek imkânını hul- müuştur. — | | Hipnotik gözler, renk ile mukayyed de- ğgildir. Kara gözler de, mavi gözler de bu kuvveti haiz olabilir. Yalnız bu — kuvveti haiz olan gözler ekseriyetle derin, ve bu gözlerin bakışları çok kuvvetlidir. Bir adamı hipnotize ederek cinayet iş- lemeğe sevketmenin mümkün olup olmadı- ğı ilim adamları tarafından tetkik edili- yor. 4 Bir aralık Viyanalı ptofesör Wagner Jaureg bunun mümkün olmadığını söyle- mişti. Buna karşı bir tecrübe yapıldı ve bir medyumun eline bir tabanca verilerek profesörün muayenehanesine bir el silâh atması telkin edildi Medyum bu telkini ay- nen yaptı, fakat tabancanın içindeki kurşun manevra kurşunu olduğu için bir kaza çıkmadı, profesör de kanaatini de- giştirdi. Bununla beraber hipnotik tesir altında ki insanları cinayete sevketmek pek na- dirdir. Bunların içinde şu hâdiseyi zikret- mek mümkündür. STTN, Bir kaç sene evvel Viyanada Edis adlı güzel bir genç kız kaybolmuş, — zabıtanın bütün araştırmaları boşa gitmişti. İki ay sonra bu kız, bir mücevhercinin mağazasından bir saat çalarken yakalan- mış ve bu saati mağaza haricinde duran bir erkek çocuğa vermek üzere aşırdığını itiraf etmiştir. Fakat erkek kızdan — saat istemediğini söylemiş, kız da bilâhare er- Karşısındaki insanı ipnotize etmek kudreti hangi bu nasıl anlaşılır? keğin kendisini teşvik etmediğini söylediği için tahliye olunmuştur. “Bunun üzerine kızın anası ve babası bir ruhiyatçıya muracaat etmişler ve çok iyi yetiştirdikleri kızlarının hırsızlık etme- sine imkân bulunmadığını anlatmışlardır. Ruhiyatçı hapishaneye giderek kızı mu- ayene ve hipnotize ederek isticvap etmiş ve kiz bir adamın kendisini — yakalıyarak gözlerini gözlerine diktiğini, sonra onu e- ve gitmekten menettiğini, mukavemet et- mek istediği halde muvaffak — olmadığını, ve onun her dediğini yaptığını söylemişti « Kiz bundan sonra iki ay zarfında irtikap ettiği bütün suçları birer birer saymış, bu itirafla da kızın hergün bir şey çaldığı an- laşılmıştı . Kızın itirafı tamamlandıktan sonra u- 'yandırılmış, ve kendisine, hâkimin — karşı- sında da ayni şeyi itiraf etmesi tenbih e- |dilmi * Bir hafta sonra genç kız tahliye olun- muş ve onu sevkeden cani yakalanmış, ha- kikatı itirafa mecbur olmuş, ve mahküm olmuştu. — Raspotinin de çarlik devrinde kazan- dığı nüfuz önün hipnotik kuvvetinden ile- ri geliyordu. : Akranına tefevvuk eden her adamda muhakkak hipnotik kuvvetler vardir. Fa« kat bunların mahiyetini henüz — lâyıkıyla anlamamış bulunuyoruz. Sahte-bir doktor yakalandı. Beyoğlunda Bursa sokağında Cüm- huriyet apartımanının ikinci katında oturan Rum mültecilerinden Nikola « nın muhtelif hastalıklara baktığı bir çok kimselere ilâç verdiği zabıta tara- fından haber alınmış ve ani olarak yapılan bir araştırmada Rusun - oda « sında bir hastanın nöbet beklediği gö- rülmüştür. , Nikolanın diğer bir odasında da pa- ketler ve şişelerle bir takım ilâçlar bu- lunmuştur. Nikola hakkında takibata başlanmıştır. Nikola doktor değildir. - Bugün seyyah geliyor Bugün, Alman bandıralı Monte Ro- sa vapuriyle şehrimize 400 seyyah ge- lecektir. 13 Haziranda da, Polonya bandıralı Koşçuşko vapuriyle yeniden 200 sey - yah gelecek ve şehrimizde bir gün kalacaklardır. Önümdeki ipekleri patronla konuşuyor: var. Dükkân sahibi sordu: — Ne istiyorsunuz?. — Yerinden alsanız — «180», «150» ye bırakayım, — «l» liraya olur mu?. — Pek az, bari «1254« verin. | - AY c B ÖĞ ORLARII ? -.. TEK E 00 NU " ei . Galatasarayda bir ipekçi dükkânın- da idim. Kasaya doğru bir erkek yürü- seçiyordum. O z Kendim için almıştım. Fakat sıkıl- dım satacağım. Ne yapayım çocuklarım Dönüp baktım. Büyük bir şişe rakı. size Hayatta Gördüklerimiz Ucuza satılan rakı — Yok «lxw lira iyidir. Ben de bu akşam bahçede bir bahar keyfi yapanr rım Anlaşmışlardı. Lirayı aldı, ve dük- kândan küçük bir çocuk çevikliğiyle ka- şarak çıktı. Patron satıcılardan birine: — Yürü, dedi. Bu adamı bana çevir. Fakat o, çoktan gitmişti. . Bu defa bir bardak getirtti: Şişeyi açtı ve doldurduğu içmek istedi; sonra birden; kızgın yüzle yanındakilere döndü: — Terkös suyu olsaydı yanmıyacak- tim, acı kuyu suyu doldurmuşlar! dedi. bardağı bir Muazzez FAİK — sa'ir A DN