21 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

21 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Jhon Shey'e İli Generalı Sir ikinci cevap Generalın Türk Ordusuna bahsettiği Mareşal Allenby birinci ve ikinci Şeria muharebelerinde (Askeri Muharririmiz yazıyor) ' e VS T 16 mayis tarihli yazımızla Mareşal Al- lenbinin (Filistin) cephesindeki harekâtın- dan bahsetmiş ve (Şeria) muharebelerine temas eylemiştik. (Kudüs) e girmiş olması hasebne kendisine «son ehli salibin başku- Mandanı» sıfatı verilmek istenen ve şöh - "f”“i askerlik bilgisinden ziyade insafsız ve hisbetsiz bir sayı kalabalığı ile'talih ve te- 'îdüfe borçlu olan Allenbi, Türk asker - hfi"i" hünerli sevk ve idaresi ve Tür - Ün yüksek muharebe küudreti karşısında (Ş'"i“) nehri şarkında iki defa mağlüp ol- Mustu. Hem de sayısı kendi kuvvetlerin - ©n en aşağı 15-20 misli az olan bir avuç Ürk kahramanına karşı! x Bu iki çok kıymetli Türk zaferinin hü- Ssası şudür: : n Mareşal Allenbi, Lüt gölüne akan, (Şe- “İ) nehrini şarka geçerek (kroki 1) üurk ordusunun sol cenahını kuşatmak is- '?ordu_ Bundan maada şarka doğru ha- eFetıe- Amman istikametinde, Hicaz de- m'îy olunu kesmek, Emir Faysal ile irtibat d $ etmek maksatlarını da güdüyor - 4 (I). Mareşalın bu arzu ve maksadı ye- nn; getirilebilirse şöyle bir netice hasıl o- Tdu: A lıı — (Şeria) nehrinin şarkına geçilme- | Pu mıntakadaki Arap kabilelerini (Be- ni Sak le) isyan ettirirdi — Hicaz demiryolunun kesilmesi Me- ve Tufeyledeki Türk mukavemetini Tardı, .3 — Binaenaleyh Emir Faysal kuvvet- I_ diğer Arap kabilelerile de birleşerek İZ ordusunun sağ cenahında topları - mi h“lurlu ve Şam üzerine yapılacak umu- Srekâtta mühim bir rol oynarlardı. $te bu arzu ve maksadı elde etmek için Seneral (Mareşal) Allenbi şöyle bir taar- Z plânı tertip etmişti: dine 'Teınimrin'doki Türk mevziüne cephe -| n::; (garptan) taarruz edilecek; bunu şi- tan den süvari koru (kolordusu), cenup - k -da Faysalın arapları ve Beni Sakhar abileleri kuşatacakl» -(1). m neilizler bu maksat için bir piyade tü - :"f (fırkası) ile 3 süvari tümeni (fırkası) T n_etmiıletdi. () © Pimrin'de, (48) inci Türk tümeni (fır- 3 kumandanının (2) emri altında top- Vetlelı': ı:î ;n evzi almış bulunan Türk ku; - İunun 703 0 mevcutlu bir tabur, Asya ko ::t]—u iki bölüğü, 12 makineli tüfek, 70 sü- Ka sahra ve 4 . koşumsuz - mantelli to- Pundan ibaretti. hnnxiliz taarruzu başladıktan, cenup - vi ğ Tuîey le ve Kerek'ten celbedilen tak - maç H'aları geldikten sonra dahi (Am - nu :l) ldı toplanan, bu kuvvetlerin yekâf- piyaa, Sün mevcutlu, yani 1000 tüfekli, bir ul € taburu mevcuduna bile yükselmiş unmuyordu. (3) öi îlaenıleyh Ingilizler, Türk kuvvetle- te h arşı, en az, 15-20 misli fazla kuvvet- ulunuyorlardı. Birinci Şerian muharebesi: Tİa nehri üzerinden yapılan birinci İn- taarruzu 1918 senesinin 21 martında ıi[-ıladl v € 23 martta nehri şarka geçen İn- l'inıı kıt'aları taarruzlarını Telnimrin üze - (fı:ı.twciıı ettiler. (48) inci Türk tümeni & kaı) burasını 24 mart günü saat (15) &n âr müdafan ettikten sonra Sığt isti - e,;n *tine, geriye çekildi. 25 mııjnı'İngiliz- D taarruzu devam etmekle beraber yer- (*) Birinci makale arihli nüs- a «“Büyük harpte Türk harbi» isimli :::ı:n' Yazan: Fransız askeri — muharriri .. Vay (erkânıharp) binbaşısı Larşer. Ter- m;?'“'“'ı hâşiye ve ilâvelerle eseri ikmal 1 iyen: Türk askeri muharriri kurmay yar- bay : M. Nâ:?ülhırp kaymakamı) — merhum (2) 0 de h ikinci giliz zaman kurmay yarbay rütbesin- ulunan şimdiki büyük erkânıharbiye 5 (3) Korgeneral ( Asım Gündüz) ün kon- Tansından (Askeri mecmua numara 19) Ye methum M. Nihadın eserinden. * LA a Bi el # numaralı ve cem'an Z00 mev- | askerlik dersi verdiğinden nasıl yenilmişti ? Birinci ve ikinci Şeria muharebelerini gösterir kroki li ahalinin de düşmana iltihakile iki ateş arasında kalan bu bir avuç Türk kahrîı - manı, bu çok gayri müsait vaziyete I'B'g - men, akşama kadar düşmanı tevkif' etti ve 26 mart sabahı (Amman) a çekilc'lı.. : Düşman, müthiş bir kuvvet faikiyetile, (27) marttan (30) marta kadar, (4) .gün. buraya da taarruz etti ise de Türk mukavemetini kıramadı. Ve 31 martı | nisana bağlıyan gece zarfında çekilmeğe mecbur kaldı. Bu sırada (7) inci Türk or- dusu da (3) üncü süvari tümenini (fırka- sını) ve bir hafif piyade alayını İngilizle - rin yan ve gerilerine saldırdı. Diğer taraf- tan (48) inci tümen (fırka) de düşmanı takibe geçti; nihayet İngilizler 3 nisan sa- bahı kâmilen Şeria nehri garbine ric'at et- tiler. Bu suretle kazanılan (birinci Şeria 15-20 misli üstün kuvvetteki elde edilen ve her türlü he- mantık haricinde - yalnız parlak bir zaferle muharebesi), ,düşmana karşı sap Ve hattâ Türkün başarabileceği - neticelenmişti. İ Birinci- (Şeria) müuharebesinden — sonra AŞeriıı nehrinin şark kısmındaki mıntaka - 'nın müdafaası vazifesi (VIN) inci Türk ko- runa (kolordusuna) werilmişti. .Bu koıîm (kolordunun) emrinde (48) inci ve mü - rettep piyade tümenleri ile bir de (7) inci süvari alayı vardı. Tümenler za?nf mev - cutlu (b) şar taburla (Telnimrin) in iki tarafında bulunuyorlardı. Her tabur.a 8-10 kilometrelik bir cephe düşüyordu. Bir alaylık süvari ise sağ cenahta bulunuyor - du. Düşmanın Şeria nehri şarkında (köprübaşı mevzli ) mevcuttu.. (4) İngilizler 3 nisandan 30 nisana kadar hazırlandılar ve kuvvetlerini 20 nisandan itibaren Eriha civarında toplamağa ba.şhıî dılar. Taarruz 30 nisan sabahı (48)" inci tümen cephesine yapılan bir gece hu.cu - mu ile başladı. Düşman ilk mevzie gire İ bildi. Fakat burada çok kahramanca bıı: mukavemete ve 4-5 mayısa kadar, geceli gündüzlü Türk mukabil taarruzlarına ma - ruz kaldı. Burada her iki taraf için de kanlı zayiata malolan şiddetli muharebejl.er ce - reyan etti. (48) inci kahrarnı.n Türk _tu'- meninin sağ ve sol cenahları ihata edildi; Salt ile irtibatı kesildi ve tümen âdeta mu- hasara edilmiş bir vaziyete girdi, erzakşız kaldı, cephanesi tükendi; fakat gene se - bat etti (4). Onun bu sebatıdır ki 24 ün - cü Türk tümeninin Şeria garbında ve (3) üncü Türk süvari tümeninin Şeria şarkında taarruzlarına imkân verdi. Nihayet düş - bu sarsılmaz müdafaa ve mukabil itiraf bir man, K SEE MA taarruzlar karşısında, mağlübiyetini ederek, Şerianın garbına çekilmeğe mec- .| bur kaldı. Bu suretle (ikinci Şeria muha - i) de zayıf mevcutlu Türk kıt'aları - rebes İ İngiliz kıt'alarına nın, üstün kuvvetteki (4) «Büyük harpte Türk harbi» nin tercümesi; hâşiye kısmı. Lârşerden ter -| cüme, eseri ikmal ve hâşiyeler ilâve eden 5 z Te Arzı Mev'ut udüs, 18 — Yahudilerle arasındaki münasebetler gergin ol- Araplar K makta berdevamdır. Araplar Yahudi mu- haceretinin arkası kesilmedikçe müzakere- lere girişmek istememektedirler. Evvelki lar devam etmiştir. İki Yahudi öldürül- müş ve ikisi de yaralanmıştır. Hayfa lima- nında yangınlar çıkmıştır. Londra, 18 — Fevkalâde koömiser ge- lecek hafta, Filistine getirilecek — Yahudi muhacirlerinin listesini bugün tasdik ede- cektir. Bunların adedi 4000 dir. Roma, 18 — (Filistinde çıkan Yahu- di gazetelerinden) — İngiltere gazetele- rinde çıkan ve İtalyan ajanlarının Filistin- de karışıklıklar çıkardıklarına aid olan akşam Tel - Aviv ve Hayfa'da kargaşalık- | malümati neşretmeleri, üzerine İtalyanın Filistin konsolosu bu neşriyatın gülünç ve yalan olduğunu bildirmiştir. İtalyan gazete leri iğtişaşın, İngilterenin Filistinde tehli- keli bir müvazene vücuda getirmek mesi yüzünden çıktığını yazmaktadırlar. iste- Filistin meselesi, aylardanberi gergin duran siyaset zincirinin bir halkasıdır. O- nu İtalyan gazeteleri gibi mevzil bir iğtişaş olarak mütalea edemeyiz. Bu halkanın bir tarafında Arap birliği meselesi, Habeş me- selesi bağlıdır. Öbür tarafına Akdeniz em- niyeti meselesi, Ren meselesi, Avusturya memlekette yerleşmek için dünyanın muh- telif köşelerinden yola çıkmış Beni İsrail kafilelerini düşündüğüm zaman, gözümün önüne bugünkü Filistin değil, tarihin «Arzı mev'udu u geliyor. Bugün Yahudi göç- menleri arasında bilmem bir ikinci Davut çıkabilecek midir. Fakat bir zamanlar Da- vut adında bir cengâver Arzı mev'udda ilk Yahudi devletini kurmuştu: Davudun Mezamir'inden 18 inci Mez- mur — Ölüm kementleri etrafımı alıp fesad selleri beni korkuttular. Musibetim gününde düşmanlarım -önümü kesti amma Rab bana asâ oldu, beni halâs etti. Ey Rab! Sen pâk ile pâk olursun, eğriye — muhalif bulunursun, dertli kavmi halâs ve mağrur gözleri zelil edersin! Ayaklarımı geyik a- yakları gibi yaptın, beni yükseklere çıkar- dın, ellerime cenketmesini öğrettin, bazu- larım bakır yay gerdi. Yoksa hâlâ Pey- gamber Ermiya'nın bedduası, Yahudi kav- minin üzerinde midir? Ermiya, ön sekizinci bâb — Rab tara- fından Ermiyaya gelen kelâmdır: Ey İsra- il oğulları, Lübnanın karları eksik olur mu, uzakta akan soğuk sular kurur mu? Fakat sen beni unuttun, kötü yola saptın, sana yüzümü değil arkamı döndüreceğim! Ey Rab! Onları kılıca ve evlâtlarını kıt- lığa ver! Erleri katlolunsun, karıları evlât- sız ve dul kalsın, evlerinden feryat işitil- sin! _qud Ekrem Koçu M etaaği samda karşı kazandıkları parlak bir zafer halin- de nihayet buldu ve (harp tarihi) ne öyle- ce geı;li. x Maksadımız bir (harp tarihi) yazmak değil, İngiliz generalı (Sir Jhon Shey) in konferansı münasebetile 16 mayıs tarihinde yazmış olduğumuz yazıyı tevsik etmektir.. Bu itibarla birinci ve ikinci Şeria muhare - belerinin cereyan tarzını anlatmakla iktifa ediyoruz. Allenbinin Türk askerlik sevk ve idaresine usul/ öğretmiş ve ders vermiş ol- duğunu söyliyen sayın İngiliz. Generalı (Jhon Shey), her halde meşhur mareşalın Şeria taarruzları ile iftihar edemez sanırız. Bu muharebeler sonunda iki muharip taraftan birisinin, diğerinden, askerlik der- si almış olduğuna hiç şüphe yoksa da bu tarafın Türkler olmadığı muhakkaktır. Osmanlı ordusu başkumandan vekâleti makamında Enver (paşa) nın bulunması; o sırada Filistindeki Osmanlı ordularına General (Falkenhayn) in emir ve kuman- da etmesi; her türlü harp malzemesi bol ve hasmından 15-20 misli kuvvetli bir ordu- nun başında bulunması gibi pek büyük talih ve tesadüf — cilveleri — sayesinde Kudüs fatihi olan meşhur mareşalın da- ha bir çok muvaffakiyetsiz ve hatalı hare- kâtı varsa da bunlardan bu yazımızda bah- sedemiyeceğiz. Mareşal Allenbinin bu hareketlerine ve son taarruzundaki hatalı noktalara ise ge- lecek bir yazıda temas etmemize müsaade etmelerini sayın General (Sir Jhon Shey) 4 merhum kurmay yarbay M. Nihat, den rica ederiz. Celâl Dincer "1. Fakat ben ölüm tehditlerine rağmen bir | Çöken Boğaziçi : 21 Boğaziçinin —e we G ölmediğini söyleyen tek Boğazli şereflenmesidir. Şt * * *« 'Kahveci hiddetle atıldı: “Herkes parmağına dolamış, “Boğaziçi | ölüyor,, diyip duruyor. Belki karşı yakası ölüyordur. Fakat bizim gördüğümüz bir kaç senedir bu tarafa rağbetin artması, buraların Âleme söyleyecek söz lâzım. bir şeyden şikâyet etmeli!,, Herkes mutlak Sarıyerden Havalar bu sene hiç ısınmıyacak gali - 'bal.. Hele Karadenizin görüldüğü bu nok- tada oturan bir insanın mayısın sonlarına yaklaştığımızı anlamasına imkân yok. Rüzgâr öyle sert esiyor ki!.. Güneş bu rüzgârın soğuğunu ne ka - dar da gidermeğe uğraşsa biz paltoları - mıziın kürklü yakalarını kaldırdığımız hal- de titreşmekten kendimizi alamıyoruz. Oturduğumuz kahvenin küçük bahçe - sinde balıkçılar tuttukları balıkları tabla- lara taksim ediyorlar. Pencerelerinden içi- ni gördüğümüz kahvede bir kaç delikanlı iskambil oynuyorlar. Bu nokta Boğazdan Karadenize açılan yolu ilk gören nokta bunun için eskiden Kireçburnuna (Kledra - Toponto) yani (Karadenizin anahtarı) ismini vermişler - di. Fuat Paşanın sadareti zamanında bu köy on iki kişiden 'mürekkep bir grup ta- rafından Yeniköy ismile kurulmuş fakat doksan üç muharebesinde bu on ikiler da- gılmış ve Rumeli ahalisinin muhaceretinde bu muhacirlerin bir kısmı buraya yerleş - tirilmiş ve o zamandanberi bu köy geniş- lemiş ve büyümüştür. Burasile Kefeliköy arasındaki — dağın yamacında; biraz evvel gördüğümüz bir kaya var. O da işte Kireçburnunun efsa - nesi,.. Bu kaya «sadık kayan olarak gös- teriliyor. Bizanslı Diyonisyusun rivayetine göre bir zaman iki gemici buraya gelmiş ve paralarını bu kayaya koymuşlar. Sonra bunlardan biri arkadaşından ha- bersiz bu kayanın başına gelerek bütün paraları almak istemiş fakat açılan kaya ona yalnız kendi payını vermiş. Öteki - nin hissesini saklamış. Bir banka muhasebesi kadar dürüst o- lan ve hesap bilen bu kayasile çınarları, çeşmeleri, ayazmaları, havasının güzelliği ile şüphesiz ki Kireçburnu Boğazın her tarafından geri kalan bir köy değil.. * Kahveciye kahvelerimizi içerde hazır - bir görünüş lamasını söyliyerek içeri giriyoruz. Ve ge- niş bir fincandan lezzetli bir kahve içerken buranın eskisi olduğunu söyliyen kahvecile konuşuyoruz. — Burası bir balıkçı köyüdür diyor. A- sıl köylülerin çoğu balıkçı veya rençber - dir. Fakat yazları çok kalabalık oluyor. Kiraya verilen otuz evin her birinin oda « ları ayrı, ayrı tutuluyor. Umumi harpten evvel; bütün dünya al- duğu gibi burası da iyi idi. Bolluk vardı. Fakat umumi harpten sonra çok geriledi. Boğazın her tarafı gibi... Fakat caddeler ve gezme yolları, piyasa yerleri muntazam yapıldıktan sonra ve otobüs te işlemeğe başlayınca burası çok kalabalık olmağa başladı. —Burası Tarabya, ve Büyükdere filân gibi pahalı değildir. Onun için ka « labalık oluyor. — Boğaziçi körleniyor diye söylüyor « lar. Demek Kireçburnu körlenmiyor. Bilâ- kis parlıyor öyle mi? — Öyle yal.. Yoksa herkes ağzına da- lamış Boğaziçi ölüyor deyip duruyor. Bel« ki karşı yakası ölüyordur. Fakat bizim gör- düğümüz şey, bir kaç senedenberi bu ta- rafta rağbetin artması ve buraların şeref-, lenmesidir. Âleme söyliyecek aöz lâzım; herkes bir şeyden şikâyet edecek. Bilir bilmez, anlar anlamaz söz söyliyecek. Siz bizim memlekette hiç bir kimsenin abu da iyi olmuş, bu da güzel, bu da iyi düşünülmüş» dediğini gördünüz mü? Gö- 4 remezsiniz. Buna imkân yoktur. Eğer sö- —— züme inanmıyorsanız bir yaz günü gelip te- buralarını görünüz. Rıhtımda kalaba - liktan yürüyemezsiniz ve kira ile tı.ıtııı:zıkl bir ev değil, bir oda, bir yatak bulamaz « sınız. Kahvaci yanımızdan uzaklaşırken is « kambil oynıyanlar arasındaki şakalar ve kahkahalar etrafı çınlatıyordu. Suat Derviş Beyoğlundayız. Matbaadan tMme doğru kaldırdım; yarı uyanmış büyük siyah göz gözlerime baktı. Titreyen küçük omuzlarını ister gibi kollarımı göğsünde | du; — BSenin evin yok mu?. — Var. — Peki neye gitmiyorsun?. hem döver sonra, — Baban yok mu?. Vakit gece yarısı.... Suad Dervişle geliyoruz. Büyük bir apartımanın duvarının köşesi- he büzülmüş küçük bir gölge gördüm. Başınl'fçıpîık dizlerinin arasına koy- Muş uyuyan bir çocuk. Yüzünü kendi- iki — Çocuğüum burada ne uyuyorsun?. örtmek kavuştur- — Ben çok geceler burada uyurum. — Bu gece para kazanamadım. An- Hayatta Gördüklerimiz Ekmek ve pasta Gecenin serinliğinde küçüğün fîşü— mesi gittikçe artıyordu. Elinden tuttum, — Gel seninle biraz konuşalım. Suat Derviş: — Büna, dedi. Bir çay içirelim — de isınsin. İlk rastladığımız pastacıya girdik. Suat Dcrvişıbir anne şefkatiyle pas- tasını kesti. Fakat o, tabaktaki başka pastaya uzandı, ve çayına batırmak isş- tedi. ; — Batırılmaz çocüğüm bak bu kesi«s leni ye, Mütehayyir, sordu: — Niçin?. Ben ekmeği her zaman suya . batırırım. Eğer ateş bulursak an- nem çay pişirir, onda ıslatırım. — Ama o ekmek yavrum. — Peki bu nedir, bu da süslü ekmek değil mi?.,

Bu sayıdan diğer sayfalar: