- KORKUNÇ MACERALAR Konuşan ağaçlar Anlatan: Salih Mahmut dan bir-insanın kollariyle bana sarıldığını hissettim. Elleri göğsümü sıkıyordu fakat onları göremiyordum. Sıcak bir nefes en- zor- Nutuklar verildi, Eftalya şarkı söyledi, Şehir tiyatrosu Delidolu operetini oynadı n yok.. Her alih Mahmut, İstanbulua en ta- ninmiş avcılarındandır. Çok ge- miştir. Çok görmüştür, çok adam tanımı tır. Buna rağmen aşağıda okuyacağınız yazıyı ve bunu takip edecek olanları ge- tirip önümüze koyduğu zaman itiraf e- deriz ki anlattığı şeylere Ingamakla güç- lük çektik. İstanbulun meşhur avcısı bi- zim şüphe dolu bakışlarımız karşısında isyan etti. Bütün vak'aların yaşanmış olguğunu, kahramanlarının kısmen sağ, kısmen ölü bulunmalarına rağmen mu- semi yakıyordu. Hayvanım © kadar lukla adım atıyordu ki hemen kapanacak zannediyordum. Çok korkmuştum. Bir an evvel şu mezarlıktan çıkıp kurtulmak için Tudarlar, şişe boşalır. Mazhar Osman — Ayran sandığımız rakı imiş.. Tadına baktık. Artık bırakıyo« vuz. ! Osman Cemal — Bir şişe de benim ce- bimde var. İsterseniz bunun da tadına ba- Şehir tiyatrosu hıncahinç dolmuştu. İğ-| ğendim deyip parasını ver me atsan yere düşmez.. Müsamere başla -[—ıu de yazete geri geliyor. mak üzeredir. Perdenin önüne bir masa| — Bayan Zati — Gerçi konferansımız mü- rler. Masanım üstünde bir bardak ve 'naka, ardı.. Bayan Zati cinde konuşulmasa daha iyi olur. Vâlâ Nureddin — Allah sizden razı ol- sun bayan mevzu dediniz de yazacağım hi- | kın.. kâyenin mevzuu aklıma geldi. Mazhar Osman, Fahreddin Kerim, İb * * Rasim Us — Sen daha hikâyeni yaz -|rahim Zati bir ağızdan — Hüşü, biz ra - bütün kuvvetimle hayvanın karnını —mal h konlamsastk, - Hat Bkaval 'bakii ı muzlıyordum. Keçinin bir anda insan ol rak beni kucaklayışı aklımı perişan etmiş- ü ayran dolu bir süra! perdenin arasından çıka: — Saygı değer baylar, sayxı değer ba- çıkan | yanlar. Nihayet yavaş yavaş göğsüme hitlerinde herkesçe tanındığını, anlat- tıklarını bizzat ağzılarından dinlediğini ve bunu her zaman ispat edebileceğini söyledi. Banun üzerine biz de çok meraklı olan bu hikâyeleri koymakla beraber ha- kikat oldukları bahâında kendisini oku- yucularla başbaşa birakmayı münaşip gördük. Aşağıda okuya- caklarınızı — Şehre- maneti sabık —mu hasebe — müvazene kâtibi Bay — Halid Hamdiden — dinle. dim «Çamlıcada Bağ: larbaşında yordum. Ö zaman lar orada tramvay bulunmadığı — ve a. taba da bahalı gol- diği için bir at wa- tın alarak sabah ak- oturu. Bay Halit Hamdinin Şehremanetinde me- şarm onunla vazife- mur iken çekilmiş gae gider gelirdim. bir resmi Kâh Üsküdardan, kâh Haydarpaşadan İs- tanbula geçerdim. Bir akşam biraz geç kaldım Haydarpaşadan atıma binip yola çıktım. Ortalık kararmakta idi. Karaca Ah- met mezarlığı arasından geçen yolda ince im, Baktım gayet güzel, küçül bir keçi yavrusu hayvanımın önünde yo- kun üstünde yuvarlanıp duruyordu. Geçen bir sürüden aynlıp burada kal- miş olduğuna hükmedip attan indim. Ve yavruyu kucağıma aldım. — Mütemadiyen ince sesle bağrıyor, teşekkür eder gibi el- lerimi yalıyordu. Tekrar atıma binip sür- düm. Biraz gittikten sonra hayvanın yü- Tüyüşünde bir garabet gözüme ilişti. San- ki büyük bir yük taşıyormuş gibi kendini zorluyor, dizleri titriyor, ter içinde ağzın- dan köpük geliyordu. Bu hale hiç bir ma- nli veremiyerek şaşırıp kalmıştım. Keçi ku- sağımda oturuyor ve bağrıyordu. Hayva- nım bir yerde artık yürüyemez bir hale gel- di. Zangır zangır titriyordu. kucağımdaki keçi birdenbire — omuzuma sçrayıp oradan arkama atladı. Ve arkam- Bu esnada kollar gevşedi. Sonra birden bir sarşıntı ol- düu. Hayvan hafifledi, sıçradı. Bütün kuv- vetiyle koşmağa başladı. — Kurtulmuştum (bitkin bir halde eve geldim. Ve hastalan- dim bir aydan fazla yatakta kaldım. Ve bir daha da hiç o yoldan geçmedim. İkinci bir Vak'a da Varnada geldi. O zaman daha çocuktum. Bir gün mektepten çıkıp evime ge liyordum. Evi- miz şehirden dışarda, uzakça idi. Yolda jwci büyük kavak -ağacı vardı. Hava soğuk ve fırtnalıydı. Rüzgüra kargı yü için yorulmuştum orada siper alacak — bir yer bulup oturdum. Günün rengi dönmüş, artık akşam belirmişti. O saatlerde yoldan kimse geçmediği için benden başka kim- se yoktu. Hiç ses sada duyulmuyordu. Yal- nız ara sıra tüzgârla ağaçlar hışırdiyor, yap- raklar dökülüyordu. Birdenbire «Halid Bey... Halid Bey.» diye ismimin çağrıldığını işittim. Şaşırarak dönüp etrafa bakındım görünürde benden başka kimse yoktu. Beni kim çağrıyordu? Kalktım tekrar «Halid Bey. Halid Be diye ayni ses haykırdı. Sex ağaçlardan, raz arkamda kalan iki kavaktan geliyordu. başıma düğüm Korkup bütün kuvvetimle koşmağa başla- dim. Arkamdan — kavaklar — aHalid Bey.. Halid Bey.» diye bağrıp duruyorlardı. Kan ter içinde evimize geldim. Başıma k | Selenleri valdeme, kardeşlerime anlattım. Sonra © iki kavağın sık sık böyle azizlik edip yoldan geçenleri korkuttuklarını işit- tik. Varnada bunu çok kimseler bilir. Hat- tâ Bulgarlar o iki muzip ağacın etraflarına parmaklık yapıp üstüne de akonuşan ağaç- lar« diye bir levha asmışlar! Varnaya ait seyyah tehberlerinde bile bu ağaçlardan bahsedilmektedir. Ziyaret edenler bunu bana söylediler. Salih Mahmut Kalp on kuruşluk Pendikte taşocaklarında amelelik e- den Ali oğlu Ferhat dün Kadıköy va- pur iskelesi bilet gişesine kalb bir on kuruşluk sürerken yakalanmış ve tah- kikata başlanmıştır. CÖNÜL İŞLERİ Aile içinde İki neslin Çarpışması İşte size bir mektup ki, bize aile için- de dünkü ve bugünkü neslin kavgasını izah eder: «Bix beş kişilik bir aileyiz: İki kaz kace deş, bir erkek kardeş, anne ve baba. Ben en gençleriyim. Ağabeyim — memurdur. Ablam bir müessesede kâtiplik eder. Ben bu yıl üniversiteyi bitiriyorum. «Bütün hayatını devlet memuriyetinde geçiren babam bir kenara beş on kuruş koymuş değildir. Annem tam manasile ev kadınıdır. Evinin işi ile meşgul olmak en büyük zevkidir. Çalışan kadınları sev- anlamaz. Gazete oku - üp temizler, yemeğini ya- par. Yaptığı yemekleri beğenirsek hoş « İanır. İşte o kadar, «Bizim ailenin derdi şu: Annem — va babam bizleri de kendi devirlerinde ol- duğu gibi yaşatmak istiyorlar. Onlar el- Kiyi geçmiş oldukları için — vazifelerinin bittiğine kanidirler şimid her şeyi bizden bekliyorlar. «Ağabeyim 29 yaşındadır, beş sena evvel evlenmiştir. Fakat kazancı ancak kendilerine yetecek kadardır. «Ablam da nişanlıdır. Fakat nişanlı - sının başında bir ablası, bir de annesi var. Bir türlü evlenemiyorlar, «ÂAnnem ve babam, kardeşlerimden ve benden yardım göremedikleri için müteessirdirler. «Ağabeyim anoak kendi evine ye - tiştiriyor. Ablam kazandığını çehizihe sakhyor. Ben henüz kazanamıyorum. «Biz bazan gezmeğe, eğlenmeğe gi- diyoruz. Anamız, babamız o vakit sinir- lenip kızıyor, evda onlara yardım ede- cek yerde mastafa girdiğimizden dolayı t#ikâyet ediyorlar. Zaten çalışmamızdan da memnunde- ğildirler. Peki ne olacak? Gezmiyelim, eğlen- miyelim, evlenmiyelim, yalnız onlar için çalışalım ve onlara bakalım? Böyle şey olur mu? » Nebahat Hiç üzülme kmm. Hayat onlardan da sizden de kuvvetlidir. Siz hayala w- yuyorsunuz. Onlar değişen bayatın ar- kasında kalmışlardır. Şüphesiz eski zih- niyetle yetiştikleri için öyle düşünecek- ler. Siz de onları rencide etmeden bil. diğinizi yapmakta devam edin. Bu suretle ne onlar kırılır ne siz ya- şamanızdan geri kalmış olursunuz. TEY: Siz ki. simdiye kadar ağzınıza bir zeme içki koymamışsınızdır. Halk arasında bir mırıltı başlar.. — Bize mi söylüyar? miydin ? — Ne söyli - şimdi aklıma geldi. — Rica ederim susalın.. eyim dedim; mümkün ol- lâ Nureddin yalan Bü iki $öz sö; madı. Aktör Hazım — Benim gibi bir iki tek atmış olsaydın, bak nasıl bülbül kesilir « din. Fahreddin Kerim — Rica ederim buta- da atmaktan bahsetmeyin.. Vasfi Rıza — Doktorun hakkı var, ben bir kere öleye beriye atayım dedim de on beş günlüğümü kestiler. Bayan Zati Artık sözümü kı rum; içki düşmanları müsameresi başla « sın. Doktor Etem Vassaf — Tozdan, du - mandan ferman okunmiyacağını anlayın- ca susmayı tercih ettin! Hele ben içki le- hinde söz söylemiye kalksaydım da gör - Bilmem.. — Hakikaten biz ağzırmıza içki key - mümiş insanlar mıyız? Bayan Zati devam eder: — Buraya toplanışımızın sebebi, bizim gibi olmiyanlarla mücadele etmek ve mu: vaffak olmaktır. Şimdi hep bir ağızdan bağıralım. ülçki içmedik, ve içmiyeceğiz». Ön sıralarda mut Yasari sr kaynaşma olur; Mah- zerinde ayağa kalkar, — Vallahi bayan içmiyeceğiz, —derim amma, içmedik dersem yalan söylemiş 'o- hırum. Fahreddin Kerim perdenin başını çıkarır: ından — Münakaşaya içmiyeceğiz! Arka sıradan biri: — Yüzünü görmüyoruz, sen kimsin, ne- sin, neredesin ) — Buradayım, bana Fahreddin Kerim derler! Doktor Zati ayağa kalkar: — Boyları biraz kısadır da onun için «örünmüyorlar. Aktör Behzat — Tuhaf şey, benim bo- yum içmekten kısa kaldı. Ya onun boyu neden kısa kaldı? Doktor Zati — Susunuz ki devam ede- bilelim! | Refik Ahmet — Rica ederim gürültü- | yü keselim, yoksa v re haber veririm. Aktör Vasfi — Anneciğim geliyar,. Ben | korkarım. Mazhar Osman — Rica ederim bayan- | lar baylar eğer böyle gürültü edecekseniz başınıza bir güllâbi getiririm. Fahreddin Kerim — Siz de birmz ileıil gütiniz Bay Maz - har Osman, bura - da bulunanlar deli değil, içki düşmanı! Selâmi İzzet — Biz ne deliyiz, ne , de içki düşmanı; um yok; içmedik ve buraya gönül eğ- Tendirmiye gel - miş kimseleriz. Bayan Zati — Sözüme devam ediyorum. Biz dünyada içki içen kalmasın! Akbabacı Yusuf Ziya — Desenize ba- yan; dünyada zevkine, eğlencesine düşkün bir tek inaan bile bırakmıyacaksınız öyle mi? Ben buna taraftar değilim.. Ortağı Orhan Seyfi — Ben de öyle... Hem Ziyacığım biz © zarnman Akbabayı ki- me satarız? Halil Lütfi — Merak etmeyin ben alı- rim, Yusuf Ziya — Bırak canım, sen hep müuhayyer alhıyorsun; hiç biz defa da be - tiyoruz ki seydin.. Hiç ses çıkaran olur muydu? ahar Osman masanın başına gelir: — Sayın baylar, Şehir biletçisi Daim — Ben saydım bayımı tam altıyoz tiyatrosunun — daimi elli dört buçuk kişi içeri girmiş. Şehir tiyatrosu müdürü Memduh — Al- lah aşkına şunu söyle Daim, altı yüz elli dördü anlarım, fakat buçuğu ne oluyor?.. — Gelenlerden biri gebe idi. Doktor Mahmut Ata — Muayeneha * nemin adresini versem belki lüzumu olur. Mazhat” Osmün — Sayın baylar de * mekten maksadım yanlış anlaşıldı. Yani, saygı değer baylar demek istemiştim. Sayın baylar.. Şunu söylemek isterim ki aranızda Ye - şilhilâle taraftar olan yüzlerce, — binlerce kişi vardır. Aleyhimizde söz söyliyecek bir tek insan bulunamaz. x Osman Cemal — Züğürt tesellisi buna derler. Cemal Nadir — Neresi züğürt canım, deliler çoğaldıkça apartımanının katları da çoğulıyor. Mazhar Osman — Mevzuu karıştırma: yanız. Ercümend — İyi anlamadım; rakıya su karıştırmayınız mı, dedi? Ben susuz içe « mem! Mazhar Osman — © pis kölimeyi kim gizına aldı soruyorum, kim takıl dedi. Vülâ Nureddin — Sanırsam en son siz söylediniz. Mazhar Osman — Ben mi, hâşü böyle bir şey söylemedim. Vüâlâ — Ağzınızdan kaçtı. Mazhar Osman — Ben kaçırmam. Selâmi İzzet — Doktorun hakkı var, o kaçırmaz kaçıklarla uğrı Mazhar Osman — Biz içki aleyhtarları cemiyeti kuranlar, isterdik ki dünyadan iç- kiyi kaldıralım. Alkollü içkiler yerine her. kes ayran içsin.. Hüseyin Rifat — Ben de kimyagerim, bu hususta benim de fikrim vardır. Mazhar Osman — Bu adam rakı yap- miş satmıştır. kendisine söz vernmiyorum. Naci Sadullah — Sen ona söz verme zarar yok; amma © bize rakı versin! Mazhar Osman — Önündeki sürahiden bardağa ayran boşaltır, işte böyle ayran içelim. Bir yudum aldıktan sonra: — Rakı imiş. Bu muzipliği kim -yapnı? Fahreddin Kerim — Aman bir lok » ma da ben tadayım, hakikaten rakı mı? Zati — Ben de tadayım bakayım, İkinın katresini ağzımıza koymayız. Osman Cemal — Ya demin içtiğiniz ne Lidi? — Onu avran mivatya içtikti. Selâmi İzzet —Deseniz e ne niyete içis lirse, o oluyor. Mazhar Osman — Nutuklar bitti. Mü- nakaşa yetişir.. Şimdi perde açılacak. En evvel Bayan Eftalyanta içki aleyhindekl şarkılarını dinliyeceksiniz. Perdeaçılir, kemtini Sadi keman çaları Ehalya şarkıya başlar: Ben ayyaşım, rakiyle, Doldurun kadehimi.. Yapmayın bana hile; Doldurun kadehimi.. Şarkı biter, perde yeniden açılır. Şehlt tiyatrosu artistleri Deli Doludan bir perd oynuyorlardır. Hazım Moris Şövalye ol « muştur. Bedin Marika rolünü yapar. — Sin Sin Müsü sövalyel — Sin Sin Madam! ğ Fahreddin Kerim kulisten başını uzatıfe — Muhterem hazırun; bunlar şampanya içiyor gibi görünüyorlarsa da içtikleri has kikaten şampanya değil, boyalı sudur. Şampanya gibi alkollü bir içki bizimi müsameremizde içilemez. Bedia Hazıma döner: — Yek Sin Sin Müsyö Sövalye — yolk sampanya, var boyalı su. Ben içmiyezek. Bağırır: — Kızım Katina Şevkiye girer: — Ne var mamanl — Sampanya yerine koymuşlar boyalı su, ben içmiyezek, oynu da bozazak.. Bayan Zati kulisten — Rica ederim Bas yan Bedia devam ediniz. Mahçup olaca * bz.. Hânmm — Darılma amma hanımi abla.. Hani ' ben olur olmaz şeyd T yülsmena. « Şem li panyasız oyun oye / nanmaz, anladıfi mı? Ben neyinl sen biltaiyorsun! — — Yahu bu ne haldir bu ne biçim temsil? Emin Baliğ ihi tarafa yalpa yaparak — sahneye çıkar. Z ammal içki aleyhtarları bana, şampanyayı — dökı yerine boyalı su koy, dediler. Ben de şamr panyayı döktüm amma yere değil, mide* me.. Şimdi şampanya kalmadı. Şampanys — Ne — Gerçi şamparıya alınmıştı olmayınca da artistler oynamıyorlar, yapatlım.. Bugün de bu kadarla kalsın! Perde kapanır, tiyatroyu dolduran hall meyhenelere dağılır. İMSET