6 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- * 10 Sayfa aj GLUM M “ Son Posta ,, nın tefrikası: 73 ANGASI Yazan A. R. — — “Bu adamı elimle parçalamak —— benimiçin en büyük mükâfat olacaktır,, lınlarını sımsıkı kuşatan başlıklar al - — tından fışkıran parlak, siyah, lüle lüle | saçlardan dağılan sert bir karanfil ko- Fakat, kızların başlarını ve a- kusu ile içi gıcıklanmış; âdeta sersem- dlemişti, ü Li K Yere çömelmiş olan kızların çıplak “Aayakları, kapkara ve nasırlı maymun "'ayaklarına benziyor, donlarının işle - — Mmeli paçaları, bu ayakların üstüne dö- — külüyordu. Cemilin ellerine dökülen su, ağır a- gir yağ kokuyordu. Cemil, her şeyden — derin bir ikrah duyuyordu... Karşısın- — büklüm şakaklarından sarkıyor; göz - _î — liyordu... Dimdik vücutları, birer tunç — hbheykele benziyordu. Ağır jestlerle kol- da sıralanmış olan adamların siyah, kı- yırcık, vıcık vıcık yağlı saçları büklüm derin, için için yanan birer kor gibi par- larını salladıkları zaman, bileklerinde- ki demir halkalar şıkırdıyordu. Cemil, gözlerini etrafından ayıra - miyor; bütün bu iptidat hayat, bütün bu iptidat insanlar ona pek garip geli - Yyordu. Karşısındakiler, birdenbire geri çe - kilmişlerdi. İçeri; uzun boylu, kadit — gibi zayıf vücutlu, kıvırcık ve beyaz sakallı bir adam girmişti. Bu adam, simsiyah gözlerini Cemilin gözlerine dikmiş ;derin ve nafiz gözlerile Cemi- Ji bir kaç saniye tetkik etmiş; ve sonra Selâm vermişti. - Cemil bu adamın her halde nüfuzlu bir şahsiyet olduğunu anlamış; otur- — duğu yerden yarı kalkarak selâmını al- — Mişti. < ; Bu adam, iki ellerini birden Cemile — uzatmış: - « — Ben.. Seyit Hâdi... Mühterem mi- safirim, Cemil Beyle müşerref oldu - — Buüm için çok memnun ve mes'udum... — Hoş geldin.. Safa geldin.. B Diye mırıldanmıştı. di K ——— — - Ve sonra başını çevirerek oradaki- — İere bir kaç söz söyler söylemez; her- İ — kes dağılmış.. Odada hiç kimse kal - - Mamıştı: —— O zaman, Seyit Hâdi koynundan bir mektup çıkarmış.. Cemile uzatmış: - — Âldığım emir mucibince, vazife- mi ifa ediyorum. Size, bu mektubu ve- — Fiİyorum... Şimdi yorgunsunuz. Biraz — İstirahat edin. Biraz kışır için. Biraz — yiyecek yiyin. Tekrar görüşürüz. Dedikten sonra; Cemili yalnız bı - -— Takmıştı, * D Beyit Hâdi odadan çıkar çıkmaz, Ce- — mil derhal mektubu açmış, okumiya — başlamıştı. Mektüupta, şu satırlar vardı: — Cenabı Hakka dua ve Hazreti Pey - (Cemil Beyl.. — gambere senadan sonra, siz aziz ve — muhterem kardeşime şöylece arzede - Bizim ricalarımızı kabul ederek, ve — Bizden hiç bir şey sual etmiyerek bu- —radan çıkıp oraya gittiğiniz için artık I: — gize olan emniyet c ve muhabbetimiz - bir kat daha artmıştır. Şu mektubumu elinize aldığınız da- — kikadan itibaren-artık Osmanlı hükü- — metinin bütün nüfuz ve tesirinden çok | uzak bulunuyorsunuz. Buna binaen, | — hürriyetinize tamamen kavuşmuş olu- — yorsunuz. — Şimdi size bir kaç teklifte buluna - — cağız. Bu tekliflerimizi kabul ettiği - niz takdirde, menfaatlerimiz müşterek — yürüyecek ve her iki tarafı da gaye ve - matlübuna eriştirecektir... Şayet, bu| — tekliflerimizi kabul etmiyecek olursa- nız; tarafımızdan size karşı en küçük — bir kırgınlık ve teessür gösterilmiye * “cek, kalbimizde size karşı olan mu - habbet, gene devam edecektir. — Bu '-klifleri (San'a) da bulunan ar- -TUARŞNR F - —G mümkündü. Fakat, sizinle ilk görüş - tüğüm günden itibaren sizde buldu - ğum bir çok meziyetler ve beş aydan- beri de geçirdiğimiz bir çok tecrübeler, bizi, size müracaate mecbur etti.;. Bu- na binaen artık sizden hiç bir şey sak - lamıyarak maksadımızın izahına geçi- yorum: Maksadımızın esası, bir noktada top- lanmaktadır. O da, (İmam Yahya) yı mağlüp ederek — (Seyit Kasım) 1 (İmam) yapmaktır. Fakat bu maksa- da vâsıl olmak için şu çarelere baş vur- mak İâzımdır: Birincisi — İtalyanlardan gizlice sa- tın alacağımız en son sistem silâhlarla en kısa bir zamanda gizli bir ordu ye- tiştirmek, İkincisi — İmam Yahyanın en mü- him kuvvet ve kudretini teşkil eden (Nâsır Mebhüt) ile mücadeleye giri - şerek, onu İmam Yahyaya' yardım ede- miyecek bir hale getirmek, Üçüncüsü — Seyit Kasımın mev - kiini, tamamen (Yemen) e hâkim ola- cak bir,vaziyete getirmek. Bu üç madde üzerinde bizimle bir- leştiğiniz takdirde, size temin edilecek | menfaatler de, şunlar olacaktır. 1 — Bu teşebbüslerimizde muvaf- fak olduğumuz takdirde (Seyit Ka- sım) tarafından size (makdemi) lik, yani (başkumandanlık) verilecektir. 2 — Fazla olarak (Seyit Kasım) si- zi damat edecektir. 3 — Şayet bunları kabul etmez ve memleketimizde uzun zaman yaşa - mak istemezseniz; size (on bin riyal) mükâfat verilecek.. Buradan salimen (Aden) ve hayut (Musavva) gibi İn- giliz ve İtalyan memleketlerinden biri- ne azimetiniz temin edilecektir. Bu tekliflerimizi kabul edip etme - mekte tamamen muhayyersiniz. Ka- bul ettiğiniz takdirde, başımızın üs - tünde yeriniz var. Etmediğiniz takdir- de, tamamen hür ve serbestsiniz. Ora- da misafiri olduğunuz (Seyit Hâdi) ye: j — Mektuptaki teklifleri kabul et - miyorum, (Arkası var) Zonguldak Sulh Hukuk Mahkemesinden: Rizeli Osman tarafından Zonguldakta Seyrisefain kömür memurlarından Ereşğlili semerci oğlu Ali aleyhine açılan alacak da- vasının cari mahkemesinde müddeialeyh A- li Zonguldakta ikametgâh gösterek gitmiş ve aleyhinde sadır olan giyap kararı üze- rine nerede olduğu — bilinemediği piyade mübaşiri tarafından evrak iade edilmesile ilânen tebligat ifasına mahkemece karar verilmiş olduğundan muhakemenin muay. yen bulunduğu 12/ mayıs/936 tarihinde saat 14 de talik kılınmış olduğundan yev- imi mezkürda mahkemeye geliniz ve gıyap kararının tarafıniza tebliği tarihinden itiba- ren beş gün zarfında itiraz etmeniz aksi takdirde mahkemeye kabul — olunmıyaca- ğiınız giyap kararına kaim olmak — üzere ilân olunur. Biga İcra ve İflââ Memurluğundan: Bigada Adil oğlu Mehmet Ali ve Se- rezli Yusufun Adapazarı Türk Ticaret ban- kasının Biga şubesine olan borçlarından dolayı Biga Asliye Hukuk mahkemesi Ti- caret kısmının 21/6/934 gün ve 304/128 sayılı ilâmiyle iflâslarına ve iflâsın da açıl- masına karar verilmiş ve tasfiyenin bitmiş olmasına binaen bunlara ait iflâsın kapan- masına mezkür mahkemenin 9/4/936 gün ve 304 sayısı ile karar verilmiş olduğu ic- ra ve iflâs kanununun 254 üncü maddesine tevfikan ilân olunur. .- İstanbul İkinci İflâs Memurluğundan: Müflis Civan Yakupyana ait ve Güm- rükte bulunan zımpara kâğıdı, kapsol, İn- giliz muşambası, Fermejüp, bakir ayakkabı forması çivi gibi malların nümu- neleri gösterilerek açık Aartırma ile salı- lacaktır. İsteyenlerin 9/5/936 — cumartesi günü saat onda dairede hazır bulunmala- kadaşlarınızdan birine de — arzetmek | ri ilân olunur. (22770) ÇİVİ, | SON POSTA Eski Osmanlı Veliahdı öldü mü, öldürüldü mü? Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem — — Y usuf İzzeddin, Fahri beyden, bu -8 Xe 1g wej tusaleyiy Deyiyur celi gündüzlü dinledi: Sofra başı, ya- tak, sokak demiyor, mazeret, zaman ta- nımıyor, söyletiyor, söyletiyor, söy - letiyordu, O kadar ki artık Fahri bey, bu belki bin defa, hâttâ belki de daha fazla tekrarladığı intihar masalını, nok - tasına, virgülüne kadar papağan gibi ezberlemişti. Yusuf İzzeddin, — etrafını çeviren bütün bu imkânsızlıklar içinde, fikri sabitini kuvveden fiile çıkarmanın ça- relerini düşünüyordu. Fakat kendisini mürakabeye memur edilenlerin büyük bir mesuliyet kor - kusile gösterdikleri titizce teyakkuz, îıukadder âkibeti teehhüre uğratıyor - u. Çünkü Yusuf İzzeddin müvesvis kalbine çekecek bir tabanca değil, muh- tel beyinli kafasını çarpacak bir taş bile bulamıyordu. Bir gün, tıraş olmak için berberini çağırtmıştı. Berber Yani gelmiş, takımlarını ha- zırlamıştı. Tam işe başlıyacağı sırada şehzade birden bağırdı: — Çabuk koş Bana bir bardak su iste| Berber, bu acaip şekilde verilen ta- bit emri yerine getirmeğe giderken Yusuf İzzeddin ilâve etti: — Fakat, altın bardakla getirsinler. Öbür bardakları rast gelen kullanıyaor. Hem altın bardak, suyu soğutur! hattâ suyu altın bardakla istemesinin hakikt sebepleri büsbütün başka idi! Menbâ suyuna değil de kendi eceli- ne susayan şehzadenin gözleri, berber Yani'nin açık duran çantasına takılmış- ti. a Çantada düzine ile usturalar vardı, Hem hepsi de, nazlı bir şehzadenin yü - zünü kazımak için büyük bir dikkat ve itina ile bilenmiş.. hepsi de pırıl pırıl Yusuf İzzeddinin gözlerini, bu keskin bıçak yığınının - pırıltısından fazla ne kamaştırabilirdi ? Çaresizlik yüzünden paslı ve kör te- neke parçalarından istifadeyi bile göze alan Yusuf İzzeddinin, bu kadar çok ve keskin usturalar önünde ne vahşi bir arzuyla coştuğunu tahmin etmek * güç olmasa gerektir. Dedim ya? Su bir bahane idi. Hele ma bağlamak içindi. Çünkü diğer bardaklar meydanda ve kolayda olduğundan berberin gaybu- beti bir dakika bile sürmiyecektir. Halbuki altın takımlar kilit altında bulunuyordu. Anahtarları taşıyan ha- zinedar kalfanın bulunması, dolabın a- çılması, ve kullanılmıyan bardaklar - dan birinin yerinden alınıp kilere gön- derilmesi Yusuf İzzeddine hayli vakit kazandıracaktı. O zamana kadar da o, gözlerinin ö- nüne serilen usturaların en keskinini rahat rahat seçip ayıracaktı. İlk bakışta, bu altın bardak hikâyesi '*tamamile hayal mahsulü, tarihi tefrika entrikalarına benzemekte ve bu itibar- la, bu olmuş hikâyenin ciddiyeti ara - sında bir hafiflik hissi uyandırmakta - dır. Fakat ben, hakikate yüzde yüz sa - dık kalmak için, bunu da göze almak- tan kaçınmadım, Hem bunu yapmakla lüzümsuz taf- silâta girişmiş te değilim. Çünkü kararında sabit olan şehza - denin kurnazlığını, bu altın tas hikâ- yesile daha kuvvetle tebarüz ettirece- ğim sanıyorum. Nitekim berber Yani, içeriye dönünciye kadar, Yusuf İzzed- din yapacağını yapmıştı. İ Fakat berber Yani takımlarini top- * e Halbuki şehzadenin su istemesinin, | ., * p , altın tas, bu bahaneyi tamamile sağla- — —- ş ehzadelerin de bunları kabul &- dişine bakılırsa, bu vaziyetten memnun oldukları anlaşılıyordu. Bütün bu gösterişler arasında şeh- zade Selâh efendi, birinci dereceyi iş- gal ediyor: Yusuf İzzeddin efendi, i- kinci plânda geliyordu. Veliaht Reşat efendidense, daha az bahsedili iyordu. Yusuf İzzeddin efendi, Selâhaddin efendinin kendisine bir. derece daha tercih edilmesinden biraz müteessir ol- makla beraber; yine - vaziyetinden memnun görünüyordu. Hemen her gün arabasına biniyor. İstanbulun muhtelif semtlerinde dolaşıyor; ken- disini halka gösteriyor; bu suretle gu- rurunu tatmine çalışıyordu. Artık bu serbestçe gezmeler ve halk- la temaslar; Yusuf İzzeddin efendinin âsabı üzerinde mühim bir tahavvül göstermişti. Kalblefinde doğan ümit - lerle memnun ve müsterih bir hale gelen insanlara benzemişti... Bilhassa, Avrupadan avdet eden Dr. Bahaeddin Şakir bey; - vaziyete tamamen hâkim olan - (İttihat ve terakki cemiyeti mer- kezi umumisi) nde, şehzadeler arasın - da en ziyade kendisine teveccüh gös- terildiğinden Bahsettiği zaman, Yusuf İzzeddin efendinin kalbindeki ümitler büsbütün tazelenmişti. İstanbulda bulunaân - ve, o tarihte hemen cümlesi de - cemiyetin bayrağı altında toplanan bir çok (zevatı âliye) ile; Selânikten İstanbula gelen cemi- yet erkânı, Yusuf İzzeddin efendiyi zi- yaret etmeyi iş güç edinmişlerdi... Bu iziyaretler esnasında en başlıca bahse- dilen mesele ise; efendi hazretlerinin kıymetli meziyetlerinden.. şehzadegân arasında ilim ve irfan ile temayüz ey- lemelerinden.. millet ve memlekete pek büyük hizmetler ederek (tarihte, ipkayi nâm) edeceklerinden ibaretti. Kısmen dalkavukluktan ve kısmen de nezaket ibrazından ibaret olan bu sözler, sadece Yusuf İzzeddin efendi- nin gururunu okşamakla kalmıyor; kalbindeki ümitlerini de artırıyordu. Artık Yusuf İzzeddin efendi kese - nin ağzını açıyor; devlet ricaline ve hükümet erkânına, sair kalbur üzeri- ne gelen zevata parlak ziyafetler ve - riyor; kendini bir kat daha göstererek etrafında bir (tarafdar kütlesi) — yarat- maya çalışıyordu. Yusuf İzzeddin efendinin bu vazi - yeti, başlıca - iki şehzadeyi endişeye sevk etmişti. Bunlardan biri, sultan Muradın oğlu Selâh efendi; diğeri de Vahdeddin efendi idi. O esnada (padişah Abdülhamid) in mevkii kıl üzerinde bulunduğu - için --Osmanlı saltanat kanunu mucibin - ce - (veliaht namzedi), doğrudan doğ- rüya Yusuf İzzeddin efendi idi. Yusuf İzzeddin efendi bir müddet sonra sal- tanat makamına geçerse, taht (AÂzizi)- lere intikal edecekti, Abdülmecidin o- 'gulları ise, bundan endişe etmekteler - di. Selâhaddin efendi; fakir ve müte- vazı bir şahsiyetti. Tam otuz sene mec- nun ve hasta pederile Çırağan sarayı- nın bir köşeside mahbus hayatı ge - Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan: Ziya Şakir ' gelmişti. Esasen yaradılış itibarile de halim, selim ve mücadeleden mücte - nipti. Onun için, mühim mikdardaki serveti ve saltanat uğrundaki ihtirasi- le önüne dikilen Yusuf İzzeddin efen- di ile çarpışacak vaziyette değildi. Bir tek istinatgâhı varsa, o da geçirdiği hapis hayatına karşı yüksek kalbinde mevcut olan merhametten ibaretti... İşte bunları göz ününe getiren Selâ- haddin efendi, artık bütün talih ve mu- kadderatını, talihin cilvesine terk et- mişti. O sırada bir gün Hay Köprüye gelen (Bağdat) vapuruna binmiştim. Elimdeki gazeteye göz gez- dirmekte idim. Vapur, henüz hareket etmişti. Selâhaddin efendinin ağası geldi: — Sizi, efendi hazretleri istiyor. Dedi... Halbuki ben, efendinin va- pura girdiğini görmemiştim. Ağanın delâletile kaptan mevkiine çıkarak, bir köşeye çekilmiş olan Se- lâhaddin efendinin oturduğu küçük köşke girdim. — Vapura girerken sizi gördüm. Konuşa konuşa köprüye kadar gide - riz. Dedi; oturmak için yanındaki san- dalyeyi gösterdi, Konuşmaya başladık... Kızkulesi açıklarına kadar bu konuşmamız, âfa- ki şeylerle devam etti. Fakat orada ba- his birdenbire hükümet ve hükümdar- lık mevzuuna giriverdi, Mevzuun esasını, Abdülhamidin ta- kip ettiği idare ve siyaset sistemi teş- kil etmişti. Selâhaddin efendi, bu hü - kümdara karşı kalben hissettiği igbi - rara rağmen yine insaflıca hareket et- mekte ve bütün tenkitlerini hakikf ha- talar üzerinde tesbit eylemekte idi, Sözünü bitirmesini bekledim. Ve şu sualle, onun fikrini öğrenmek iste - dim: — Zatı fahimaneleri, saltanat ma « kamını işgal buyurursanız, nasıl bir i- dare ve siyaset takip buyurmak fikrin- desiniz?,... Selâhaddin efendinin rengi, birden- bire tebeddül etti. Başını, gayri ihtiya- ri bir surette denizden tarafa çevirdi. Hiç unutamıyacağım hüzünlü bir ta- vurla: — Saltanatın bize kısmet olacağı- ni ümit 'etmiyorum. Cevabını verdi: O gün ona o sözleri söyleten, acaba sadece bir (hissikablelyuku) eseri mi idi.. yoksa, saray muhitinde çevrilen entrikalarla mücadeleye girişmekten âciz olduğunu mu ifade etmek istemiş- ti?.. Tabitdir ki, bunu kendisine sor - mak mümkün değildi. Fakat, Vahdeddin efendiye gelin - ce; önünde sıra bekleyen iki büyük şehzadeye rağmen o saltanattan ümi- dini kesmemişti. Kendisine bir hayli uzak olan saltanat makamına irişebil- mek için sâkin, telâşsız, sarsılmayan |bir azim ve ümitle beklemeğe karar vermişti. Fakat bu bekleyiş, boş değildi. Çok kuvvetli bir esasa müstenitti. Ve bu e- sası da, şu iki nokta üzerinde temerküz etmişti: (Arkası var) çirdiği için kendisine ağır bir sükünet larken işin farkına varıyor. Ve odadan çıkar çıkmaz her rastgeldiğine haber veriyor: - — Efendi benden bir dı! a Haberi alanlar şehzadenin yanına koşuyorlar. Ve evvelâ üstünü aramak Vçift ustura al- istiyorlar. Şehzade, bu teşebbüse muhalefete kalkışıyor: — Ben hırsız değilim! diye bağı - rıyor. Lâkin bu küru yaygaralara bit- tabi kimse kulak asmıyor. Ve Yusuf İzzeddini zorla arıyorlar: Neticede de gömleğinin arkasında bir ustura bulu- nuyor. Şehzade dişlerini gıcırdata gıcırdata küfürler savuruyar, ve: bş BAD ö, 4 İN G « — Alçaklar! diyor, bu sefer de mâ- ni oldunuz! ' Fakat küfürleri savururken de, bu sözü söylerken için için gülüyor. Çün- kü onun teşebbüsüne mâni olduklarını sanıp ta emniyet ve huzur içinde mu - zafferane uzaklaşan biçare muhafızlar öteki usturayı ele geçirememişlerdir. O, odadaki halının altına saklan - mıştı. Şehzade o gün Nesip Beyi çağırtı - yor. Ve ona: — Ben, diyor, bu sabah yaptığım harekete pişmanım. Ve istemediğim şeyler yapışımdan da hasta olduğumu anlıyorum. Tedaviye muhtacım. Vü - kelâya haber verin: Erlacha gidece - ğim, (Arkası var) J % 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: