B 10 Sayfa OLUMMANGCGASI *“ Son Posta ,, nın tefrikası: 73 Yazan A, R. —— “Bu adamı elimle parçalamak — benimiçin en büyük mükâfat olacaktır,, Fakat, kızların başlarını ve a- lınlarını sımsıkı kuşatan başlıklar al - “tından fışkıran parlak, siyah, lüle lüle saçlardan dağılan sert bir karanfil ko- kusu ile içi gıcıklanmış; âdeta sersem- lemişti. 4 Yere çömelmiş olan kızların çıplak ayakları, kapkara ve nasırlı maymun 'ıyıkluına benziyor, donlarının işle - mümkündü. Fakat, sizinle ilk görüş - tüğüm günden itibaren sizde buldu - ğum bir çok meziyetler ve beş aydan- beri de geçirdiğimiz bir çok tecrübeler, bizi, size müracaate mecbur etti... Bu- na binaen artık sizden hiç bir şey sak - lamıyarak maksadımızın izahına yorum: Maksadımızın esası, bir noktada top- ON POSTA Eski Osmanlı Veliahdı öldü mü, öldürüldü mü? Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem —- usuf İzzeddin, Fahri beyden, bu 28 Xe 299 Wre) yuysaAyyıy Yeyyur celi gündüzlü dinledi: Sofra başı, ya- tak, sokak demiyaor, mazeret, zamanı ta- nımiyor, söyletiyor, söyletiyor, söy - letiyordu. © kadar ki artık Fahri bey, bu belki . Xncli paçaları, bu ayakların üstüne dö-|lanmaktadır. O da, (İmam Yahya) yı|Pin defa, hâttâ belki de daha fazla külüyordu. Cemilin ellerine dökülen su, ağır a- ğır yağ kokuyordu. Cemil, her şeyden — derin bir ikrah duyuyordu... Karşısın- da sıralanmış olan adamların siyah, kı- yırcık, vıcık vıcık yağlı saçları büklüm büklüm şakaklarından sarkıyor; göz - derin, için için yanan birer kor gibi par- hyordu.., Dimdik vücutları, birer tunç — heykele benziyordu. Ağır jestlerle kol- Tarını salladıkları zaman, bileklerinde- ki demir halkalar şıkırdıyordu. Cemil, gözlerini etrafından ayıra - miyor; bütün bu iptidai hayat, bütün bu iptidaf insanlar ona pek garip geli - yordu. Karşısındakiler, birdenbire geri çe - — kilmişlerdi. İçeri; uzun boylu, kadit — gibi zayıf vücutlu, kıvırcık ve beyaz sakallı bir adam girmişti. Bu adam, gimsiyah gözlerini Cemilin gözlerine dikmiş ;derin ve nafiz gözlerile Cemi- İ bir kaç saniye tetkik etmiş; ve sonra Belâm vermişti, - Cemil bu adamın her halde nüfuzlu bir şahsiyet olduğunu anlamış; otur- — duğu yerden yarı kalkarak selâmını al- — maştı. - Bu adam, iki ellerini birden Cemile uzatmış: « — Ben.. Seyit Hâdi... Muhterem mi- Bafirim, Cemil Beyle müşerref oldu - Bum için çok memnüun ve mes'udum... Hoş geldin.. Safa geldin.. Diye mırıldanmıştı. — < Ve sonra başını çevirerek oradaki- lere bir kaç söz söyler söylemez; her- — kes dağılmış.. Odada hiç kimse kal - mamıştı: " O zaman, Seyit Hâdi koynundan b Şu mektup çıkarmış.. Cemile uzatmış: — Aldığım emir mucibince, vazife- mi ifa ediyorum. Size, bu mektubu ve- — Fiyorum... Şimdi yorgunsunuz. Biraz — İstirahat edin. Biraz kışır için, Biraz — yiyecek yiyin. Tekrar gör Dedikten sonra; Cemili yalnız bı - rakmıştı. ir Seyit Hâdi odadan çıkar çıkmaz, Ce- — mil derhal mektubu açmış, okumiıya — başlamıştı. Mektupta, şu satırlar vardı: (Cemil Beyt.. — Cenabı Hakka dua ve Hazreti Pey - — gambere senadan sonra, siz aziz ve — mühterem kardeşime şöylece arzede - — rim ki: Bizim ricalarımızı kabul ederek, ve — Bizden hiç bir şey sual etmiyerek bu- radan çıkıp oraya gittiğiniz için artık gize olan emniyet ve muhabbetimiz / bir kat daha artmıştır. Şu mektubumu elinize aldığınız da- kikadan itibarenartık Osmanlı hükü- — metinin bütün nüfuz ve tesirinden çok uzak bulunuyorsunuz. Buna binaen, hürriyetinize tamamen kavuşmuş olu- yorsunuz. Şimdi size bir kaç teklifte buluna - cağız. Bu tekliflerimizi kabul ettiği - — niz takdirde, menfaatlerimiz müşterek yürüyecek ve her iki tarafı da gaye ve - Mmatlöbuna eriştirecektir... Şayet, bu — tekliflerimizi kabul etmiyecek olursa- “miz; tarafımızdan size karşı en kü bir kırgınlık ve teessür gösterilmiye £ k | giliz muşambası, Fermejüp, bakır mağlüp ederek — (Seyit Kasım) 1 (İmam) yapmaktır. Fakat bu maksa- | da vâsıl olmak için şu çarelere baş vur- mak lâzımdırı Birincisi — İtalyanlardan gizlice sa- tın alacağımız en son sistem silâhlarla en kısa bir zamanda gizli bir ordu ye- tiştirmek, İkincisi — İmam Yahyanın en mü- him kuvvet ve kudretini teşkil eden (Nâsır Mebhüt) ile mücadeleye giri - şerek, onu İmam Yahyaya' yardım ede- miyecek bir hale getirmek. Üçüncüsü — Seyit Kasımın mev - kiini, tamamen (Yemen) e hâkim ola- cak bir vaziyete getirmek. Bu üç madde üzerinde bizimle bir- leştiğiniz takdirde, size temin edilecek menfaatler de, şunlar olacaktır. 1 — Bu teşebbüslerimizde muvaf- fak olduğumuz — takdirde (Seyit Ka- sım) tarafından size (makdemi) lik, yani (başkumandanlık) verilecektir. 2 — Fazla olarak (Seyit Kasım) si- zi damat edecektir. 3 — Şayet bunları kabul etmez ve memleketimizde uzun zaman yaşa - mak istemezseniz; size (on bin riyal) mükâfat verilecek.. Buradan salimen (Aden) ve hayut (Musavva) gibi İn- giliz ve İtalyan memleketlerinden biri- ne azimetiniz temin edilecektir. Bu tekliflerimizi kabul edip etme « mekte tamamen muhayyersiniz. Ka- bul ettiğiniz takdirde, başımızın üs - tünde yeriniz var, Etmediğiniz takdir- de, tamamen hür ve serbestsiniz. Öra- da misafiri olduğunuz - (Seyit Hâdi) yet — Mektuptaki teklifleri kabul et - miyorum. | Zonguldak Sulh Hukuk Mahkemesinden: Rizeli Osman tarafından Zonguldakta risefnin kömür memurlarından Ereğlili leytine açılan Madük dür Seyi semerci oğlu Ali vasının cari mahkemesinde müddeialeyh A« li Zonguldakta ikametgâh gösterek gitmiş ve aleyhinde sadır olan giyap kararı üze- rine nerede olduğu — bilinemediği piyade mübaşiri taralından evrak inde edilmesile Jilânen tebligat ifasına mahkemece karar verilmiş olduğundan muhakemenin muay. yen bulunduğu 12/ mayıs/936 tarihinde sant 14 de talik kılınmış olduğundan yev- ni mezkürda mahkemeye geliniz ve gıyap kararının tarafınıza tebliği tarihinden itiba- ten beş gün zarfında itiraz etmeniz aksi takdirde mahkemeye kabul — olunmıyaca- giniz giyap kararına kaim olmak — üzere ilân olunur. - Biga İcra ve İflâs Memurluğundan: Bigada Adil oğlu Mehmet Ali ve Se- rezli Yusufun Adapazarı Türk Ticaret ban- kasının Biga şübesine olan borçlarından |dolayı Biga Asliye Hukuk mahkemesi Ti- İcaret kıtmının 21/6/934 gün ve 304/128 | sayılı ilâmiyle iflâslarına ve iflâsın da açıl- İmasına karar verilmiş ve tasfiyenin bitmiş (olmasına binaen bunlara ait iflâsın kapan- masına mezkür mahkemenin 9/4/936 gün ve 304 sayısı ile karar verilmiş olduğu ic« ra ve iflâs kanununun 254 üncü maddesine tevfil n olunur. İstanbul İkinci İflâs Memurluğundan: Müflis Civan Yakupyana ait ve Güm- rükte bulunan zımpara kâğıdı, kapsol, İn- Çivi, Jayakkabı forması çivi gibi malların nümye tekrarladığı intihar masalını, nok - tasına, virgülüne kadar papağan gibi ezberlemişti. Yusuf İzzeddin, etrafını çeviren bütün bu imkânsızlıklar içinde, fikri sabitini kuvveden fiile çıkarmanın ça- relerini düşünüyordu. Fakat kendisini mürakabeye memur edilenlerin büyük bir mesuliyet kor - kusile gösterdikleri titizce teyakkuz, ânuk.ıddcr âkibeti teehhüre uğratıyor - u. Çünkü Yusuf İzzeddin müvesvis kalbine çekecek bir tabanca değil, muh- tel beyinli kafasını çarpacak bir taş bile bulamıyordu. Bir gün, tıraş olmak — için berberini Çağırtmıştı. Berber Yani gelmiş, takımlarını ha- zırlamıştı. Tam işe başlıyacağı sırada şehzade birden bağırdı: — Çabuk koş Bana bir bardak su iste! Berber, bu acaip şekilde verilen ta- bit emri yerine getirmeğe giderken Yusuf İzzeddin ilâve etti: — Fakat, altın bardakla getirsinler, Öbür bardakları rast gelen kullanıyor. Hem altın bardak, suyu soğutur! Halbuki şehzadenin su istemesinin, battâ suyu altın bardakla istemesinin hakiki sebepleri büsbütün başka idi! Menbâ suyuna değil de kendi eceli- ne susayan şehzadenin gözleri, berber Yani'nin açık duran çantasına takılmış- Çantada düzine ile usturalar — vardı. Hem hepsi de, nazlı bir şehzadenin yü - zünü kazımak için büyük bir dikkat ve itina ile bilenmiş.. hepsi de pırıl pırıl Yusuf İzzeddinin gözlerini, bu keskin bıçak yığınının - pırıltısindan fazla ne kamaştırabilirdi > Çaresizlik yüzünden paslı ve kör te- neke parçalarından istifadeyi bile göze alan Yusuf İzzeddinin, bu kadar çok ve keskin usturalar önünde ne vahşi bir arzuyla coştuğunu tahmin etmek güç olmasa gerektir. Dedim ya? Su b.iı bahane idi. Hele altın tas, bu bahaneyi tamamile sağla- ma bağlamak içindi. Çünkü diğer bardaklar meydanda ve kolayda olduğundan berberin gaybu- beti bir dakika bile sürmiyecektir. Halbuki altın takımlar kilit altında bulunuyordu. Anahtarları taşıyan ha- zinedar kalfanın bulunması, dolabın a- çılması, ve kullanılmıyan bardaklar - dan birinin yerinden alınıp kilere gön- 'derilmmi Yusuf İzzeddine hayli vakit |kazandıracaktı. O zamana kadar da o, gözlerinin ö- nüne serilen usturaların en keskinini rahat rahat seçip ayıracaktı. İlk bakışta, bu altın bardak hikâyesi tamamile hayal mahsulü, tarihi tefrika entrikalarına benzemekte ve bu itibar- la, bu olmuş hikâyenin ciddiyeti ara - sında bir hafiflik hissi uyandırmakta - dır. Fakat ben, hakikate yüzde yüz sa - dık kalmak için, bunu da göze almak- tan kaçınmadım. Hem bunu yapmakla lüzumsuz taf- silkin öirişmiş bi dağllim. Çünkü kararında sabit olan şehza - denin kurnazlığını, bu altın tas hikâ- yesile daha kuvvetle tebarüz ettirece- “cek, kalbimizde size karşı olan mu -|neleri gösterilerek açık artırma ile sah-| git sanıyorum. Nitekim berber Yani, habbe:, gene devam edecektir. lacaktır. İsteyenlerin 9/5/936 — cumartesi içeriye dönünciye kadar, Yusuf İzzed- — Bu "klifleri (San'a) da bulunân ar- ' günü saat onda dairede hazır bulunmala:- | din yapacağını yapmıştı. / kadaş!lırınızdan - birine de arzetmek ln ilân olunur. (22770) Fakat berber Yani takımlarını top- —Ü ehzadelerin de bunları kabul & dişine bakılırsa, bu vaziyetten memnun oldukları anlaşılıyordu. Bütün bu gösterişler arasında şeh- zade Selâh efendi, birinci dereceyi işe gal ediyor: Yusuf İzzeddin efendi, i- kinci plânda geliyordu. Veliaht Reşat efendidense, daha az bahsediliyordu. Yusuf İzzeddin efendi, Selâhaddin efendinin kendisine bir. derece daha tercih edilmesinden biraz mütcessir ol- makla beraber; yine vaziyetinden memnun görünüyordu. Hemen her gün arabasına biniyor. — İstanbulun muhtelif semtlerinde dolaşıyor; ken- disini halka gösteriyor; bu suretle gu- Turunu tatmine çalışıyordu. Artık bu serbestçe gezmeler ve halk- la temaalar; Yusuf İzzeddin efendinin âsabı üzerinde mühim bir tahavvül Röstermişti. Kalblefinde doğan ümit - lerle memnun — ve müsterih bir hale gelen insanlara benzemişti... Bilhassa, Avrupadan avdet eden Dr. Bahaeddin Şakir bey; - vaziyete tamamen hâkim olan - (İttihat ve terakki cemiyeli mer- kezi umumisi) nde, şehzadeler arasın - da en ziyade kendisine teveccüh gös- terildiğinden Bahsettiği zaman, Yusuf İzzeddin efendinin kalbindeki ümitler büsbütün tazelenmişti. İstanbulda bulunan - ve, o tarihte hemen cümlesi de - cemiyetin bayrağı altında toplanan bir çok (zevatı âliye) ile; Selânikten İstanbula gelen cemi- yet erkânı, Yusuf İzzeddin efendiyi zi- yaret etmeyi iş güç edinmişlerdi... Bu ziyaretler esnasında en başlıca bahse- dilen mesele ise; efendi hazretlerinin kıymetli meziyetlerinden.. şehzadegân arasında ilim ve irfan ile temayüz ey- lemelerinden.. millet ve memlekete pek büyük hizmetler ederek (tarihte, ipkayi nâm) edeceklerinden ibaretti. Kısmen dalkavukluktan ve kısmen de nezaket ibrazından ibaret olan bu sözler, sadece Yusuf İzzeddin efendi- nin gururüunu okşamakla kalmıyor; kalbindeki ümitlerini de artırıyordu. Artık Yusuf İzzeddin efendi kese - nin ağzını açıyor; devlet ricaline ve hükümet erkânına, sair kalbur üzeri- ne gelen zevata parlak ziyafetler ve « riyor; kendini bir kat daha göstererek etrafında bir (tarafdar kütlesi) — yarat- müaya çabaryordu. Yusuf İzzeddin efendinin bu vazi - yeti, başlıca - iki şehzadeyi endişeye sevk etmişti. Bunlardan biri, sultan Muradın oğlu Selâh efendi; diğeri de | Vahdeddin efendi idi. O esnada (padişah Abdülhamid) in mevkü kıl üzerinde bulunduğu için *-Osmanlı saltanat kanunu mucibin - ©& » (velinht namzedi) » doğrudan doğ- Yuya Yusuf İzzeddin efendi idi. Yusuf İzzeddin efendi bir müddet sonra sal- tanat makamına geçerse, taht (Azizi)- lere intikal edecekti, Abdülmecidin 0- 'gulları ise, bundan endişe etmekteler - di, Selâhaddin efendi; fakir ve müte- vazı bir şahsiyetti. Tam otuz sene mec- nun ve hasta pederile Çırağan sarayı- nin bir köşeside mahbus hayatı ge - çirdiği için kendisine ağır bir sükünet larken işin farkına varıyor. Ve odudan çıkar çıkmaz her rastgeldiğine haber weriyor: — Efendi benden bir çift ustura al- di! Haberi alanlar şehzadenin yanına koşuyorlar. Ve evvelâ üstünü aramak istiyorlar. Şehzade, bu teşebbüse muhalefete kalkışıyor: — Ben hırsız değilim! diye bağı - rıyor. Lâkin bu kuru yaygaralara bit- tabi kimse kulak asmıyor. Ve Yusuf İzzeddini zorla arıyorlar: Neticede de gömleğinin arkasında bir ustura bulu- nüyor. Şehzade dişlerini gıcırdata gıcırdata küfürler savuruyor, ve: Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan: Ziya Şakir gelmişti. Esasen yaradılış itibarile de halim, selim ve mücadeleden mücte - nipti. Onun için, mühim mikdardaki serveti ve saltanat uğrundaki ihtirasi- le önüne dikilen Yusuf İzzeddin efen- di ile çarpışacak vaziyette değildi. Bir tek istinatgâhı varsa, o da geçirdiği hapis hayatına karşı yüksek kalbinde mevcut olan merhametten ibaretti... İşte bunları göz ününe getiren Selâ- haddin efendi, artık bütün talih ve mu- kadderatını, talihin cilvesine terk et- Mişti. O sırada bir gün Köprüye gelen (Bağdat) — vapuruna binmiştim. Elimdeki gazeteye göz gez- dirmekte idim. Vapur, henüz hareket etmişti. Selâhaddin efendinin ağası geldi: — Sizi, elendi hazretleri istiyor. Dedi... Halbuki ben, efendinin va- pura girdiğini görmemiştim. Ağanın delâletile kaptan mevkiine çıkarak, bir köşeye çekilmiş olan Se- lâhaddin efendinin oturduğu küçük köşke girdim. — Vapura girerken sizi gördüm. Konuşa konuşa köprüye kadar gide « riz, Dedi; oturmak için yanındaki san- dalyeyi gösterdi, Konuşmaya başladık... Kızkulesi açıklarına kadar bu konuşmamız, &fa- ki şeylerle devam etti. Fakat orada ba- his birdenbire hükümet ve hükümdar- hk mevzuuna giriverdi, Mevzuun esasını, Abdülhamildin ta- kip ettiği idare ve siyaset sistemi teğ- kil etmişti. Selâhaddin efendi, bu hü - kümdara karşı kalben hissettiği igbi - rara rağmen yine insaflıca hareket et- mekte ve bütün tenkitlerini hakikf ha- talar üzerinde tesbit eylemekte idi. Sözünü bitirmesini bekledim. Ve şu sualle, onun fikrini öğrenmek iste - dim: — Zatı fahimaneleri, saltanat ma - kamını işgal buyurursanız, nasıl bir i- dare ve siyaset takip buyurmak fikrin- desiniz?... Selâhaddin efendinin rengi, birden- bire tebeddül etti. Başını, gayri ihtiya- ri bir surette denizden tarafa çevirdi. Hiç unutamıyacağım hüzünlü bir ta- vurla: — Saltanatın bize kısmet olacağı- ni ümit etmiyorum. Cevabını verdi: O gün ona o sözleri söyleten, acaba sadece bir (hissikablelvuku) eseri mi idi.. yoksa, saray muhitinde çevrilen entrikalarla mücadeleye — girişmekten Aciz olduğunu mu ifade etmek istemiş- ti?.. Tabiidir ki, bunu kendisine sor - mak mümkün değildi. Fakat, Vahdeddin efendiye gelin - ce; önünde sıra bekleyen iki büyük. şehzadeye rağmen o saltanattan ümi- dini kesmemişti. Kendisine bir hayli uzak olan saltanat makamına irişebil- mek için sâkin, telâşsız, sarsılmayan bir azim ve ümitle beklemeğe karar vermişti. Fakat bu bekleyiş, boş değildi. Çok kuvvetli bir esasa müstenitti. Ve bu e- sası da, şu iki nokta üzerinde temerküz etmişti: (Arkası var) — Alçaklar! diyor, bu sefer de mâ- ni oldunuz! Fakat küfürleri savururken de, bu sözü söylerken için için gülüyor. Çün- kü onun teşebbüsüne mâni olduklarını sanıp ta emniyet ve huzur içinde mu - zafferane uzaklaşan biçare muhafızlar öteki usturayı ele geçirememişlerdir. O, odadaki halının altına saklan - miştı, Şehzade o gün Nesip Beyi çağırtı - yor. Ve ona: — Ben, diyor, bu sabah yaptığım harekete pişmanım. Ve istemediğim şeyler yapışımdan da hasta olduğumu anlıyorum. Tedaviye muhtacım. Vü - kelâya haber verin: Erlacha gidece - ğim, (Arkası var)