3 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

3 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“dır, yeni muhitin bahsettiğiniz üstün - TAERN — v — W? 6 Sayfa gee — Mayıs 54 Cenevrede inanılmayacak bir facia İki kardeş para için analarını öldürdüler Biri erkek, diğeri kız olan ana katilleri İsviçreden kaçarak Fransaya gittiler, fakat bir barda eğlenirlerken yakalandılar Şarl ve Marsel İvon Lion bülunduklarını ve 500 franga bir oto- mobil kiraladıktan sonra kabareye gi- dip eğlenmekte olduklarını tesbit et- Cenevreden yazılıyor: Bestekâr Uldri'nin karısı yatak oda- sında öldürülmüş olarak bulunmuş- tur. Hâdise akşamı evine biraz geç dö- nen musikişinas yatak odasına girince karısını kanlar içinde yerde yatıyor bulmuş, ortada da kırılmış iki şişe par- çası görmüştür. Gördüğü manzaranın dehşetinden şaşıran musikişinas he - men telefona koşmuş, polisi çağırmış- tır. Gelen polis memurları, kısa bir tah- kikat ile kadının hırsızlık maksadiyle öldürüldüğünü tesbit etmişler, hemen faaliyete girişmişlerdir. Musikişinasın karısı kocasının ver- diği harçlıktan ayırarak — bin İsviçre frangı biriktirmiştir. Bu ailenin biri er- kek birisi kız iki evlâdı vardır. Aile- nin Şarl ve Marsel - İvon isimlerinde- ki iki çocuğu pek sefihane bir hayat geçirmektedirler. Gece yarılarına ka- dar kabarelerde dolaşmakta, çok defa- lar sarhoş olarak evlerine dönmekte - dirler. Anneleri daima kendilerini tekdir ve muahaze etmektedir. Para koparmak için bir kaç defa da gürültü yapmışlar, hattâ bir defa an- nelerini dövmüşlerdir. Cinayetten son- ra tahkikata el koyan müstantik bu hâdiseleri tesbit ettikten sonra genç - leri isticvap etmek istemiş, fakat iki- sinin de ortada bulunmadığını gör - müş, tevkif edilerek getirilmelerini em- retmiştir. O gün bütün İsviçre aranmış, fa- kat gençlerin Fransaya geçtikleri an- laşılmış, bunun üzerine de müstantiğin şüpheleri artmıştır. İsviçre zabıtası da bu iki gencin - yakalanması için Fransa zabıtasına muracaat etmîştir. zabıtası — gençlerin Lionda miştir. Bundan sonra kabareye gi- dilmiş ve büyük bir neş'e içinde dans eden iki kardeş tevkif edilmişlerdir. Polis getirilen — gençler ilk sorgu üzerine cinayetlerini etmişlerdir. dairesine itiraf İtiraflarına göre iki genç — o gece analarından para istemişler, anneleri parasının olmadığını söylemiş, halbu- ki onlar annelerinin 1000 frangı oldu- ğgunu biliyorlarmış, bunun üzerine er- kek çocuk orada bulunan bir su şişesi- ni anasının başına indirmiş, kadın kan- lar içinde yere yuvarlanınca diğer bir şişeyi de kafasına yerleştirmiş, bu ara- da kız çocuğu anasınin ağzını bir men- dil ile tıkayıp bağırmasına mani ol- muş, annesi de ağzı tıkandığı için bo- gularak ölmüştür. Gençler — anneleri- nin öldüğünü görünce sakladığı yer- den 1000 frangı alarak kaçmışlardır. Lion zabıtası bu iki ana katilini İsviçre hükümetine teslim etmiştir. Muhtaç talebe için kamp esnasında ilk himayeye Bu sene yaz tatili mektep — talebelerinden muhtaç çocuklar için kamplar kurula- caktır. Pendikle Erenköyde yapılacak olan bu kamplar iki ay devam edecek- tir. Kamplar ikişer devre olacak ve el - lişer kişiden mürekkep olacaktır. Her mektepten himayeye muhtaç talebele- rin yeyip içme ve sairesi temin edil - miş olacaktır. Himayeye muhtaç olmıyan ve kam- pa iştirak etmek isteyen talebeler 15 lira ücretle bu kampa girebilecekler - dir . j Ş GÖNÜL İŞLERİ bu bakımdan lâzım olduğu zamanlar da vardır, hattâ çoktur. Fakat bana anlat- tığınız durumda değil! ... ... - Okuyucularıma - Cevaplarım... Beyoğlunda, Bulgar çarşısında, Ba -« yan «H. M.» e: Ben kabahati sizde görüyorum: Mad- di ve manevi seviyenizin üstüne çıkma- ğa çalışmanız doğru değildir. Madem ki dir, madem ki yaşadıkları muhit daha zellikleri de sizin gözlerinizle zararsız- dır, kocanızın bu güzelliği daha fazla görmesi, madem ki zayif tabiatları var- küklerine kapılması pek âlâ mümkündür. O halde sizin için yapılacak en basit şey kendi çevrenizde kalıp, daha üstü- ne çıkmağa çalışmaktan vaz geçmek - tir. Aksi takdirde mutlak surette gülünç — olürsünuz ve bahsettiğiniz tehlikenin içi- ne tam manasile düşmüş bulunursunuz. Muhiti aşmaya çılıımanm faydalı ve PU min ediyorsa üst tarafını aramaya lü - zum yoktur, diploma denilen şeyin hari- ce karşı bir tastikname olduğunu bilir- siniz. Karınızı çalıştırmağa ise ihtiyacı- niz olmadığını tahmin ediyorum. tini temin etmeyi üzerine almış olanlar için, bu muayyen akidenin istilzam et. tiği dış görünüşü de temin etmeye çalış- mak zaruridir. Fakat sizin bu vaziyette olmadığınız anlaşılıyor, © halde asır - lardanberi teessüs etmiş bir itiyadın dı- şina neden çıkacaksınız, neden herkesi kendinizden bahsettireceksiniz? Esa - sen doktorlar da bu işte | fay__clı_ı' görmektedir_qu.. * Bay Hayrettin Ese: Seçtiğiniz genç kızın bilgisi sizi tat - * Bay Lütfullah'a: zarar değil, A, A AR e e —a ç " Firulü inlk imüdürleri ve fahişeler Hipodrom aranıyor Hipodrom'u arayan İngiliz arkeolog'la- rından profesör Bakster yine İstanbula gel- di; ve Sultanahmette —Arasta sokağında 70 amele ile hafriyata başladı. Profesör riyata iki koldan başladım. Birinde geçen yıl bulduğum saray zemininin diğer- aksa- mını meydana çıkarmak;- öbüründe, - Sul- tanahmet camij avlusu ile onun cenubun- daki arsa altında bulunduğunu sandığım Hipodrom'u bulmak istiyorum. Hipodrom için ancak 15 . 20 gün sonra izler bula - cağım kanaatindeyim» diyor. Hipodroml.. — Hipodrom!.. — Bizansın meşhur sirki. Milâdın altıncı asrındaki çıl- gin hayatından utandığın için mi yerin di- bine geçtin. Bir gün seni bulacaklardır. O zaman taşların dile gelip bize o çılgın ha- yatından neler anlatacaktır? Altıncı asır başlarında Bizans fesadı ah- lâka uğramış bir şehir idi. Fuhuş aleni, şeh- rin her tarafı umumhanelerle dolu idi. Ki- liselerin, manastırlatın civarında bile bu evler vardı. Her yerde gece gündüz kumar gynanırdı. Rahipler bile kumarhanelerde altınlara hırs ve tama'la bakarlar, elle - ' rini, gözlerini, kulaklarını en — müstekreh temaslarla kirletirlerdi. Fakat ahlâk fesa- dının başlıca merkezi Hipodrom idi. Zamanı haşmet ve debdebesini Ayasofya gibi bir âbide ile her gün hatırladığımız imparator Jüstinyen: «Halkı eğlendirmek, bunun için de oyunlar lâzımdır!» derdi. Halk, Hipodromda yapılan araba yarış - insanlarla hayvan avları, vahşi hayvanlar arasında tertip edilen gü- reşlerle, canbazlar, soytarılar, baletler, ti- İarı, ve hattâ yatro oyunlarile eğlendirilirdi. Bazen Hi- podromda imparator tarafından — Bizans halkına mükellef ziyafetler verilirdi. Jüs - tinyen, bu suretle her gün bugünkü hesap- la dört milyon frank sarfederdi! Bütün Bizans halkı, rahipler& varınca. ya kadar Hipodroma devam ederdi. Na- muslü kadınların oraya gitmesi yasaktı. Hipodromda yarışları kazanan araba sü - rücülerini imparator Bizzat tebrik eder ve bununla iftihar ederdi. Bizans halkı, Hi - podromdaki araba sürücülerinin esvapları- j»ja göre yeşiller ve maviler diye ikiye ay- rılmıştı. Ve asırlarca, bu arabacıların şere- gibi, birbirlerile döğüşmüşlerdi, Hipodromda imparator için manzume yazan şairlerden, onlara refakat eden er- pizam ve intizama bakan memurlardan, hademelerden, — gardevrilerden, — esvapcı- lardan, rakkaselerden, canbazlardan, pe - rendebazlardan, seyislerden, hayvan bek- 'çilerinden, sefihlerden, serserilerden, bir kalabalık yaşardıi. En kibar simalar, o- yada arabacılar, soytarılar, ümümhane arasına karışırdı. /Kibar saraylarındaki sohbet mevzularını Hipodrom havadisleri teşkil ederdi. Bizans modasını Hipodrom tayin eder- di. Hipodroma devam eden zarif gençler, kendilerini ayırdetmek için garip kıyafet- lere girerlerdi. İranlılar gibi sakal ve bı- yık uzatırlardı. Hünler gibi başlarının ön tarafını traş edip arkadaki saçlarını bıra. kırlardı. Bilekleri dar, omuzları geniş ve şi- kollarını kaldırdıkları zaman kuvvetli görünmek isterlerdi. Hün biçi - minde bir nevi potur ve kundura, nakışlı geniş bir manto giyerlerdi. Bellerine iki yüzlü kısa bir kılıç takarlardı. İmparator Jüstinyenin karısı Teodora Hipodromda bir ayı bekçisinin kızı idi. beş altı ay kalacakmış, gazetecilere: «Haf- | fine, güya vatan uğrunda cenkleşiyorlarmış | genonculardan, muganni ve çalgıcılardan, | j,muhabbet tellâllarından mürekkep büyük |" şik bir nevi ceket giyerler, alkışlamak için | sağlam ve |: Çöken Boğaziçi: 6 ——i Göksuda bir gezinti k * * Sahile çıkıpta bizi gezdiren kayıkçıya pazarlığımız mucibince 30 kuruşunu verdiğimiz zaman yüzünde okuduğumuz memnuniyet Göksu âlemleri yapan- ların nekadar azalmış olduğunu pek açık gösteriyor Eski büyük bir yalının gölgesi, yemyeşil suyun içinde yıkanıyor. Derenin dar kenarlarındaki sazlar sula- ra başlarını eğmişler, yeşillikler, yeşıllık- lerle sanki öpüşüyor. Solda evler, sağda tarlalar var, tırlı - Jarın kenarındaki çitlerin üstüne mavi, ye- gil, kızıl tüylü kuşlar konup kalkıyor. Sol- daki yalının kafesleri sökülüp atılmış, ge- niş pencerelerinin önünde hülyalı bakışlı genç bir kadın, belki de görmeden bize bakıyor. Daha ilerde bir bahçede yaşlı ve enta- gili bir (adam) tamir edilmekte olan ve ; karaya çekilmiş bir sandalın başında duru- yor.. ileride dişlerinin bir kısmı çarpılmış ve “çoğu çıkmış bir koca karı ağzına benziyen “bir mezarlık, bütün mezarlıklarımız gibi ö- lüme karşı duyduğumuz, sonsuz lâkaydi- nin en açık bir ifadesini veriyor. Ve göv- deleri oyulmuş ihtiyar servi ağaçları insanların etek çektiği ve semti- ne uğramadıkları bu mezarların başında nöbet bekliyorlar. el kibediyordu galiba: — Bu mezarlık Türklerin İstanbuldaki | Çilk mezarlığıdır. İstanbulu fethe gelen ilk padişahla buralarda çarpışan Türkler bura- lara gömülmüşler... Sandalcı kendi kendine sözlerini rüzgâra terkediyor. Küreklerini gsuları okşar gibi kullanarak bizi derenin iç- Jerine doğru taşıyor. Solda meşhur Göksu değirmeni... ba artık işlemiyor.. sağda iki fabrika, biri ip diğeri testi fabrikası... Küçük ve dışımnden — pek — iptidat görünen ikinci imalâthanenin önüne bir ,(kayık yanaşmış, sergilerde karpuz yerleş- tHrir gibf elden ele testi, çanak, küp kava- moz ahp atıyorlar. ' D — Hop.. — Hop... — Hop.. — Hop.. Ve sandalımız uzaklaştığı halde bu kim- sesiz derenin içinde bu sesin uğultusunu du- yuyor gibiyiz.. — Buürada bizden başkâ sandâllâ do - laşan yök mu?... — Yok efendim.. artık buranın itibarı | |kalmadı. — Siz doğma, büyüme Hisarlı misinız? — Evet ben burada yetiştim. mniz? — Bilmez olur muyum... — Kayıkların devrine yetiştiniz mi?.. — Yetiştik. Tabiit... Kayıkçılık ettik.. — Eskiden buralarda daha güzel ve daha iyi iş yapılırdı değil mi?. — Ah efendim buranın saltanatına, bu- ranın şerefine doyum olur muydu?.. Bun- ——— Sonra Hipodromun ve Bizansın en meşhur bir fahişesi olmuştu. Kendisine sokakta rast- hyan namuslu insanlar, ondan bir veba gi- bi kaçarlardı ve en sonra, bu kadın Jüstin- yen ile evlenerek başına Bizans tacını giy- mişti! Nihayet, Bizansı Hipodromda eğlen - diren Jüstiyene, Bizans yine Hipodromda İhtiyar sandalcı bakışlarımın seyrini ta- | konuşur gibi Gali. | — Buranın eski halini elbet te bilirsi- |, ; muhakkak olan bir insanın açtığı bir kahve e BAA SK a L L ) FĞ Z ü < nunusani 532 de, bir pazar günü Hipod « Ş romda patlamıştı. Ve bu ihtilâli bastırır « — Yazan: Suat Derviş dan daha yirmi beş, otuz sene evveline kas dar burası İstanbulun — gözbebeği olnrı" kalmıştı. Her cuma pazar günü zincir gib kayıklar birbirinin arkası sıra gelirlerdiş Ama ne kayıklar... Sırma örtülerle süs « lenmiş, yaldızlı kayıklar, bol şalvarlı hilâlj gömlekli, gürbüz kayıkçılar, sonra dantejik. lâlı, ipekli şemsiyelerile Türk kadınları, eğ nebi sefirler, İstanbul kibarları ve zen« ginleri hep buralarda — görünürlerdi Bugün para kazanmanın imkânı yolkd tur. Biz o günlerin sonuna — yetiş « tiğimiz halde günde — bir sarı al : tın liraya sen misin demezdik. Yaşardık valk Jahi yaşardık... Kayıkçılık iyi zanaattiş Ben gül gibi giyinirdim. Çoluk çocuk lorf gibi yaşardı. Hele buralarda gece safalar rı, büyük yalıların zengin beyleri, paşala ları güzel sesli hanendeleri, iyi iyi sazen« deleri toplarlardı. Geceleri bu dereye gle rilir ve şarkı okunurdu... Amma o ne seği lerdi.. İçimizden çok genç olanı soruyor: — Kadınlar da beraber mi gezerlerdiği — Mümkün mü?.. Eskiden bir kayığdı kadınla erkek beraber binsin, iki kardeğ veya karı koca bile olsalar buna müsaadi yoktu. Kadınlar ayrı, erkekler ayrı dola şırlardı. Sandal buz üzerinde kayan bir kızalk gibi garip sesler çıkarmağa başladı. Yü « züyor mu yoksa sürünüyor mu? — Bu ses nedir diye soruyorum. — Buraları pek sığ.. bütün kum ta doldu güya belediye buraları temizliyec deniliyor amma senelerdenberi gitgide do luyor.. 3 İri çınarların, iri servilerin süslediği sge hili gösteren kayıkçı: — Buraları görüyor musunuz diyor ağa kiden buradâ kahveler, tiyattolar — vardi. Abdi' oynardı Kel Hasan oynardı. Bura « di. Kel Hmmn sahneye çıkacağını be eden davul gürültüsü duyuldu mu yalnığ içerdekiler değil kayıklardâki insanlar dâ gülmeğe başlarlardı. Hele Hasanın bir ei zü duyuldu mu bu derenin üstü kahkahâ ile dalgalanırdı. ; Şimdi derenin üstünde hafif, hafif esen bir rüzgârın hazin dalgalanışı var.. — İşte ârtık buraya geldik şuraya yang« şayım da biraz dolaşınız.. İlerliyoruz.: İlerde çok nikbin olduğu ÇNK üi di -Boğaziçinin dünyanın en güzel ağaç- larile bezenmiş olduğu muhakkaktır. Bu- radaki çinarların gövdesini birer yuvarlak kule gibi geniş. (Devamı 11 inci sayfamızda) -—T ken, Jüstinyenin askerleri, yine Hipodroms- da, erkek, kadın, çocuk elli bin Bizanslıyt kılıçtan geçirmişti. Bügün utancından yerin dibine geçmiş olan Hipodrom acaba profesör Bakster se ni bulabilecek mi? isyan etmiş, meşhur «Nika İhtilâli» 11 Kâ«- |. Basin | - S eli oei ZM DE z Maxzüklün tıklim dolurdi. Yalar ea aK l | &il bü derenin üstü de kayıktan gorunmeâ | Bizi müşteri zannile yanımıza yaklaşan —

Bu sayıdan diğer sayfalar: