29 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TTRİ L DAT e eee 6 S'İ,f' Çöken Boğaziçi: 2 D nkü ve bugünkü eei SON POSTA Çengelkö İhtiyar Çengelköylü içini çekiyor, sonra “Boğazın derdi bir değil,, diyor. “Şişli Allahın kırı iken Çengelköy kibar yatağı idi. Sahil yalılarla kaplanmıştı. Bu yalılarda geceleri toplantılar yapılırdı. Toplantılara giden herzatın önüt_ıde fener taşıyan birağa bulunur, bufenerin mumları ziyaretçinin rütbesini gösterirdi,, Çengelköy... Evliya Çelebinin rtivaye- tine göre İstanbulun fethinde — buralarda (Kral Yanko ibni Madyan?) devrinden kalma bir takım çengeller bulunduğu için | buraya bu ismi vermişler. Mithat Efen - di ise burada vaktile gemi çapaları yapıldı- ğı bu çapalardan bazılarına (dört dişli o- lanlarına) çengel çapa denildiğini ve za- manla çapa kaldırılarak sadece Çengelköy ismini aldığını” söyler. Bir başka rivayete göre bu isim Fatih Sulttan Mehmet tara -|. findan bu sahilde bulunmuş olan bir gemi demirinden gelmedir. İ İmparator Jüstinyen vaktinde — burada genç kızlara mahsus bir manastır vâarmiş. Dördüncü Sulttan Murat burada güzel bahçeler yaptırmış. Beylerbeyle arasın - daki sahilledri vaktile Boğazın en güzel yalıları süslermiş. İşte yanda Hasip Paşa yalısı ki Türk mimarisinin güzel bir eseri olduğu için korunmasına karar verilmişti . Bu yalı Boğazın sahilini süsliyen iki üç kıy- mmetli eserden biridir. İskele meydanı tenha... Deniz havasiı epey iştihamızı açmış olacak... İşe başla- madan evvel evvelâ yemek yemek isti - yoruz. Çok şükür işte sağda bir lokanta var. Bembeyaz örtülü masaları, masalarını süs. liyen yeşil yapraklı fesliğen saksılarile san- ki davetkâr bir gülümseme ile bizi içeri çağırıyor. İçeri giriyoruz. Bir taraftan yemek (8- marlarken, diğer taraftan da lokantanın sahibine sualler soruyoruz: — Siz buranın eskisi misiniz?.. — Hayır ben o kadar eskisi değilim.. Acaba neden eski bir Çengelköylüyü gör- mek istiyorsunuz? Kendisine kısaca bu arzumun sebebini anlatıyorum. Biraz duruyor, düşünüyor ve sonrat — Ben pek muhterem bir zat tanıyo - rum, diyor. Çengelköyünün en eskilerin- dendir. Alâeddin Bey, onunla görüşürse - niz o size hem eski, hem de yeni Çengel- köy hakkında istediğiniz malümatı vere - cektir. — Acaba bizimle görüşmek ister mi? — Çöok nazik bir insandır... Bir ha - ber yollıyalım. Muhakkak gelir. | Bir çocuk gidiyor. Beş dakika sonra ce- vap değil, bizzat Bay Alâeddin geliyor. Bay Alâeddin iri cüsseli, sıhhatli yüzlü, beyaz sakallı ve zeki bakışlı bir insan. Öm- rünün yetmişe yaklaşan senelerini kolay- î ... Ve harap Büyük bir nezaketle sual- ruşundan belli. lerimize cevap vermeğe hazır olduğunu söylüyor. İlk suali dinledikten sonra: — Bağaziçinin derdi diyor, Boğaziçi - nin derdi... İçini çekiyor, bu derdi pek iyi — tahlil şetmiş bir insan olduğu konuşuşundan belli: — Boğazın bir değil... Binbir derdi var. dır... Bunların en başında şirket vapur- ları gelir... Fakat ondan daha büyük bir derdi vardır. O da itibarsızlık... Bunun için ben kendi hesabıma bir çok Boğaz- hlar gibi Boğazı öldüren şeyin yalnız Şir- ketihayriye olduğunu iddia edemiyorum. Çünkü Şirketihayriye de Boğazın itibar4 dan bü türlü düşmesi yüzünden fiatları arttırıyor. Boğaziçine lâzım olan alâka - dır. Bu alâkanın müsbet şekli buraya ser- maye dökmektir. Sermaye döküp burası imar edilir, herkesin rağbetini celbedecek bir şekle sokulursa tabit burası kalabalık - lıkla taşıdığı; omuzlarının hâlâ dimdik du- laşır, kalabalıklaştığı zaman da tabii şir - - GÖNÜL İŞLERİ Evlenmek için Babasının yar- dımına muhtaç Olan genç «Mevkâiüii iyi bir gencim. Bir kızla se- vişiyorum. Ailem sevdiğim kızı aile sevi- yemizin aşağısında buluyor ve onunla evlenmeme razı olmuyor. Ben kızı çök sevdiğim için evlenmekte israr ediyo - rum. Nihayet babam, bBu kızla evlen - diğim takdirde benden mali yardımını keseceğini bildirdi. Tabit o vakit afal- ladım. Şimdi karar veremiyorum. Siz bana yardım eder misiniz? Nureddin Siz istikbalinizi babanızın mali yar - dımında buluyorsunuz. Onun yardımı olmadıkça hayatta muvaffak olamıya - cağınıza —eminsiniz. Belki de yardımı keser kesmez hayatınızı kazanamıyacak bir vaziyettesiniz. Bu takdirde ailenizin dediğini yapmaktan başka çare göremi- yorum. Kendini yüksek gören aileler fa- kir aileleri hakir görmeği severler. Bun- dan onları menedemezsiniz. Binaenaleyh tevginizi feda etmekten başka çare gö- mümkünse oradan uzaklaşınız. remiyorum, TEYZE rum. Bir çok kereler evlenmek teklifin. de bulundum. Uzun müddet itiraz etti, onu bir türlü evlenmeğe razı edemedim. Sebebini soruyorum. «Ben evlenmek is- temiyorum» diyor. istememesini de ben anlamıyorum. A - caba gizli bir maksadı mı vardır, der - siniz, zim memleket için anlaşılır şey değildir, ya evlenmesine mâni bir hastalığı veya kusuru vardır, yahut ailece izahı müm- kün olmıyan bir sebep mevcuttur. Bun- ları söylemek mühim olsa gerektir. Yalnız siz içten içe tetkikat yaparak bu kusuru anlamağa çalışımız. O vakit bu muammayı kendi kendinize halletmiş olursunuz. tıra bırakmak sizin için de, onun için de ileride vicdan — azabıni başka bir şeye yaramaz. Kadın çok zaaf gösteriyor. başınıza- başka belâlar da çıkarabilir. Bir rezalet çıkmasına mâni olmak için * «Ben üç senedir bir kızla sevişiyo - Bir kızın evlenmek Şefik Bir kızın evlenmek istememesi bi - istememesine — nazaran * Anadolu Nimet: Düşünceniz doğrudur. Boyle bir ha - tazelemekten Onun bu zaafı yarın ket zararını kapatmak için biletlerin fiatını arttırmaz. Eskiden Şişli nasıldı. Çok itibarlı bir yer miydi?.. Allahın kırı idi. Arsaların arşını otuz paraya satılırdı. Bugün Şişli ne hal- de... Sonra Alman sefaretinin bulunduğu yer, benim gençliğimde bir mezarlıktı. Dol- mabahçeden oraya küçük bir patika çıkar- dı. Halbuki bir takım insanlar oraya para döktüler. İskambil kâğıdı gibi oraya apar- tıman dizdiler. Eğer bir kaç sermaye sahibi buraya gelip sermayelerini dökerse bunüu geri alacaklarına yüzde yüz eminim ben... Şimdiki halde gerek Şirketihayriye ve ge- rek sermaye sahipleri tarafından fedakâr- hık lâzım. Biz böyle konuşurken Çengelköyünün eskilerinden olan umuru cezaiye müdürü Bay Şemseddinin oğlu olan Bay Ali ile te. sadüfen oradan geçen nahiye müdürü bi- ze iltihak ediyorlar. Bay Alâeddin konuşmakta devam edi - yor: — Akay — vapuru ile gidilen yer- lere itibar daha ziyade — var. Fa- kat şunu insaf — bakışlariyle gör- meli... Suadiye plâjını yapmak için ve ora- ya ne kadar para döküldü. Orada bir ha. yat kaynağı ve eğlence yerleri yapıldı. — Fakat bunu yapan insanlar da oraya tramvayların işliyeceğini biliyorlardı. — Doğrudur. Nakil vasıtalarının çok -« luğu ve ucuzluğu bu rağbete sebep olmüş- tur. Bugün Suadiye ve civarı bir mamure olmuştur. Halbuki şirket vapurları halkın gözünü korkutuyor, tarifeler iyi değildir. İki yaka birbirine merbut değildir. Bura- dan Bebeğe geçmek için ekseriya köprüye, yahut Beşiktaşa kadar gitmek lâzımdır. E- ger seferler sık ve muntazam olsa ve bil- hassa iki yakayı birbirine rapteden se - ferler ilâve edilse buraların ucuzluğuna ba- karak gelecek ve yerleşecek bir çok insan- lar bulunacaktır. Burada bir mektep olmayışı da evlât sa- hiplerini ürkütüyor. Bir Kandilli lisesi var, Çengelköy, Beylerbeyi, Vaniköy ve Kan. dilli için bir tek lise ve orta mektep. Nahiye müdürüne nahiyelerindeki nü- fusun kesafeti hakkında ne düşündüklerini soruyorum. «Dört, beş bin kadar» tahmin edildiği- ni söylüyor. Bay Ali: — Çengelköyünde nüfus kesafeti bun- dan yirmi sene evveline kadar pek dahâ çoktu. Burada daha fazla eski kibarlar o- tururlardı. Sadullah Paşaların, Ragıp Pa. şalarm, Cemal Paşaların, daha nice kibar- ların yalıları vardı ve bu yalıların etrafın« Nisan: 29 Parıslı bir kontesin aşık olduğu cüce — evlendiler, fakat cücenin Kahirenin esnaf tabakasına mahsus kabarelerinden birinde varyete numa- raları yapmakta olan -Borell addlı bir cüce hatır ve hayalinden geçirmediği çok debdebeli bir maceranın kahrama- nı olmuştur. Boyu 60 santimi geçmiyen ve her gittiği kabarede büyük bir alâka ile kar- şılanan Borell bir gece numaralarını bir seneden fazla sürmedi yaptıktan sonra odasına avdet ettiği zaman masasınin üzerinde şöyle bir ||kâğıt bulmuştur: İ «Büyük sanatkârsınız. Beni hay - ran ettiniz. Sizin ile hemen konuşmak .|istiyor ve saat tam İİ de sizi Trianon otelinde bekliyorum. Kontes B. Ada- layis» ! Hüsusi kâtibi ile bir devriâlem se - yahatine çıkmış olan kontes cüce - ralara oturmuş ve cüceye karşı birden büyük bir. temayül — - hissederek bu mektubu kendisine göndermiştir. Cüce otele gittiği zaman kontes ken- disine demiştir ki: — Sizi gördüm, sevdim. Kendime koca yapmak istiyorum, benimle be- raber geliniz . Borell bu zengin kadının aşkını hiç düşünmeden reddetmiş: — Ben sahneden ve seyircilerimden ayrılamam demiş, kontesin bütün is- rarları da boşa gitmiştir. Fakat bir gece sonra cüce bardan çı- karken iki adam bü mini mini cüsseyi kucaklamış, bir otomobile atmış ve götürüp kontese teslim etmişlerdir. Cücenin mukavemeti kırılmış, bir kaç hafta sonra GÜ santimlik delikanlı, bir metre yetmiş santim boyundaki kon- tesin kocası olmuştur. Hâdisenin arkasını yakından şahit olanlardan dinleyelim : Kontes küçük kocasını çok seviyor- du, onunla Fransanın en pahalı şehir- lerinde yaşamağa başlamıştı. Cucenın knrılı l:ocalı, çoluklu ço - da da onlardan geçinen, onların adamları olan insanlar yaşarlardı, diyor. Büu yalıların selâmlıklarında ve harem- lerinde her akşam toplantılar — yapılırdı. Fakat bu toplantılar sizin şimdiki toplan- tılarınıza hiç te benzemezdi. Haremde ba- yanlar, —selâmlıkta erkekler buluşurlardı. Bu ziyaretler yapılırken önünde bir ağa e- line bir fener alır, arkadan bütün bir ka- file yürürdü. Fakat fener deyip te geçme- yiniz. Bu fenerler giden ziyaretçinin rütbe- sini gösterirdi. 3 mumlu feneri rütbei bâlâ- dan olanların ağası taşırdı. Derken mum. lar üçleşir, ikileşir ve nihayet tek kalırdı. Bu suretle rütbelerin daha indiği görünür- dü. Kayıklar da her sınıfa göre değişirdi, 15 arşın boyunda üç çifte kayıklar, on bir ar- şın boyunda da iki çifteleri vardı. Bir çif- telerin boyu da 9,5 arşındı. Üç çifteye vü- kelâ binerdi. 2 çifteye orta hallı memurlar binerdi. Bir çifte ise halka mahsustu. Bir ve iki çifte kayıklar da halkı taşırlardı. İş- te buralılar bu kayıklarla dolaşırlar ve şeh- re inerlerdi. şah tarafından menedildi. Kim bilir neye kuşkulanmıştır.. Bundan havuzbaşındaki toplantısı ramazan toplantısı oldu. Ramazan geceleri Ha - vuzbaşı çayırına hasırlar yayılırdı. Tera - vih namazı kılınırdı. Sonra gene orada ti- yatro oynanırdı, canbazlar, orta oyunları, pehlivanlar. Kadınlara mahsus ayrı yerler vardı. Kadınlar bu eğlenceleri kafes arka- sından seyrederlerdi. Meselâ burada eski- den kahveye filân çikmak ta büsbütün baş- ka usullere tâbidi. Bir gençler, bir de ihti- yarlar için kahvehaneler vardı. Gençler kendilerinden daha yaşlıları sayarlar, on. ların yanında eğlenemezlerdi. gençleri rahat bırakmak için onların kah - vesine uğramazdı. Ve köyün eşrafından biri kahvenin önünden geçti mi ihtiyarlar bile kahvelerinden çıkarlar, onu selâmlar- lardı. nin numara yaptığı bara gitmiş, ön sı- |- Yalılardaki toplantılar 306 da padi -| sonra buranın | Yaşlılar da | 60 santimlik delikanlı ile 1,70 boyundaki kadın zorla razı olduğu izdivaç cuklu. bütün arkadaşlarını evinde -ve” veriyor, kocasını memnun edebilm du. Kendisi de bu tüce kalabalığı ıçlf'*' de bir dev gibi gorunuyordu Fakat cüce eski neşesini kaybetı'n bulunuyor, eskisi gibi gülmüyor, şeft ve şakrak söylemiyordu. Bu evlilik İ'll' gün cücenin eski oynadığı kabareni reklâmlarında Borell ismi goruldüf Herkes şaştı. O gece kabare tıklım - tıklım dol * muştu. Cüce sahneye çıktığı zamafi gözleri yaşarmış bir halde : — Artık dedi yanınızdan ayrılmı * yacağım. Sizinle beraber yaşıyacağını — Hürriyetime kavuşmuş bulunuyorull” Ve numaralarını yapmağa başlamış * tı. hayattan kaçmış, bara, halk sınıfı yanıhd donmeyı tercıh etı'mptır. A — selâ Âtâ Bey çok meşhur bir tipti. Üstün' bir elbise giydiremezlerdi. - Ona | Prenses Fatma kaç defa elbise yaptır” Sokakta birine rastgelip o «Âtâ Bey şu elbiseyi» derse üstünden çıkarır, © verir ve kendisi çıplak giderdi. Bir ona hırka yaptırdılar, üstüne «Âta Be diye ismini yazdılar. O hırkayı da ilk ! yene verdi. Bir de gene Çengelköyün | hur tiplerinden Sami Bey vardı. O baf nezaretinden mütekaitti. Sabahtan ak$ V der gelirdi. Bitini koluna takardı. Yolda F” başkasına rastgelince kolunu taktığı ada! bırakır ötekinin koluna kolunu geçll'“ e dönerdi. Bu zavallı meczup Rus - muharebesinde Japön genetalı kılığına mişti, ben general oldum derdi. : Tabii meşrutiyetten sonra eski p9? 4 kalmadı. Balkan harbinde buradan ** 7 çocuk harbe gidip ziyan oldu. Umumi 40 ferberlik her yeri olduğu gibi burasım! | öldürdü. Bilhassa daha sonraları P boşaldı. Çünkü Çengelkoyunde Türk” daha fazla Rum vardı. Onlar da mt” olup gittiler. Köy tenha kaldı. Büyük hlar kendiliklerinden göçüyorlar. Ve © " hların bugünkü sahipleri onları tamif © tirmekten ise enkazcıya satmağı tercib © yorlar. y Kahvelerimizi içmek için deniz '“ B” daki gazinonun tarasasında — oturUY" g, Misafirperver Çangelköylüler 'bîli_ - mak istemiyorlar. Nezaketleri ve !* , rile şımartıyorlar. Şimdi Çengelkö K ihtiyar iki kürekçisi karşımızda. A d" Jef din Beyle, Ali Beyin ellerinde*büyüT _ rini söyledikleri bu iki kayıkçı da * lere sarıldıkları zaman en genç k© Iî det ” ta veren bir canlılıkla sandalı sahi , zaklaştırıyorlar. <o £ Bize daha kalmamız için ısrar 2k Fakat'büyük bir teessüfle burada? (pi laşmak mecburiyetindeyiz. Ç'mku gidecek ve görecek yerlerimiz vark Köyümüzün meczupları da vardı. Me - Suat DE için ne yapmak lâzımgelirse yapıyor * yatı tam bir yıl sürdü. Bir yıl sonra P! ': müthiş bir alkış tufanı koptu. Borelı*_ . Cüce kontesin yanından, ihtişa ' ya otelinde topluyor, onlara ziyafetlef — kadar Beylerbeyle Çengelköy amsnıd' l

Bu sayıdan diğer sayfalar: