27 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

27 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TA a yeli pa 2 * Terini teirika ,, Kara Hoca, Mesina Limanına Girerek Düşman Donanmasını Saymıştı Venedik donanması pişdarı limanın ağzında göründüğü zaman ihtiyar amiral Venyero'nun bütün üzüntüleri yok olmuştu. Hele ilk gemiden, filonun hiç bir zararı ol - madiğını öğrenince pek sevindi. Güneş Etna yanardağının çıplak tepesi arkasında kaybolmuştu. Çan- lar çalıyor, gerek kiliselerde ve ge - rek gemilerde akşam duası yapılı- yordu. Venedik gemilerinin birbirinin ardından limana girmeleri üç dört saat sürdü. Son gemi limana demir atarken ortalığı koyu bir karanlık kaplamıştı. Gemilerin fenerleri, ka- le mazgallarındaki meşaleler orta- lığa pek az aydınlık saçıyordu Kara Hoca'nın kalitesi de bu sı- rada limanın ağzındaki iki büyük kalenin topları önünden geçmiş, içe- ri girmişti. Kıyı boyunca sıralanmış olan müttefik donanmanın önün -| den kayıyordu. Onu görenler, de - mir atmak için boş bir yer aramak- ta olduğunu sanıyorlardı. Bu koyu karanlıkta pek silik göründüğü çin de bir Türk kalitesi olduğunu anlamalarına imkân yoktu, Kara Hoca gemisinin provasın - da küpeşteye dayanarak düşman gemilerini gözden geçiriyordu. Ya- nında üç kişi daha vardı ve Kara Hoca onlara şöyle demişti: — Gözünüzü açın! İyi sayın... Uluç Ali paşaya dosdoğru bir ha- ber götürmeliyiz. — Baş üstüne reis Sayıyorlardı ve birbirlerine fisıl. tı halinde haber veriyorlardı: — İşte papanın filosu... — Evet onlar... — Çeneni kes te say!... Sayıyorlardı: — Bir... İki... Üç, dört, beş... Saydıkları gemilerden birinin kıç kasarasından İtalyanca bir ses te duyuldu: — Heeey!... Kimdir 0?... vaşça sordu: — Ne diyor? — Kim olduğumuzu soruyor. Ne yapacağız? — Sesini çıkarma!... Hiç bir cevap vermeden yolları - na devam ediyorlardı. Deminki ses daha sert ve kızgın, küfür eder gibi yeniden duyuldu: — Sana söylüyorum... Cevap versene!... Türk kaptanın yanındaki levent merakla sordu: —Allah belâsını versin. Bir be- lâya çattık galiba... Venedikli ol- duğumuzu söyliyeyim mi? — Söyle de çenesini kapasın!... Türk levendi sinirli sinirli ve çı- kışır gibi cevap verdi: — Kim olacak? Venedikliyiz... Onlara kim olduklarını soran a- dam Toskana kaptanlarından Me - tello Karaeyolo idi. Gece vakti karanlıkta bu koca donanmanın arasında bir dostun bile dolaşmasının çok korkulu ol - duğunu bilen bir adamdı. Ufak bir çarpışma, bir yanlışlık uykuda olan askeri telâşa verir, bir felâkete se- bep ilebilirdi. — Ne dolaşıp durtıyorsunuz? Yer mi beğenemiyorsunuz? Diye çıkıştı. Kâra Hoca yanındaki arkadaşına hemen emir verdi; — Üvap verme, işine bak!.. Av. YAZAN KADIRCAN Kaflı | Zaten Papanın ve Toskana do « Jkalığının gemilerini geçmişler, şim- di İspanya donanmasının dizilmiş olduğu yere gelmişlerdi. İspanyol gemileri derin bir ses- sizlik içinde idiler. Bu kocaman ve dağ gibi galilerin içinde herkes u - yuyordu. Güvertelerde ve direkler: le kasaralarda vardiyalar bile gö - rünmüyordu. Şimdi Venedik filosunun hizasın- da bulunuyorlardı Bunlar hepsin - den daha çoktu. Hepsinin önünden geçtikleri ve hiç bir tanesini kaçır- maksizın saydıkları halde hiç kim- se onlardan bir şey sormamıştı. Türk kalitesi işini bitirmişti. Mesina limanının ağzından çıktı. Orada yedi galer, küçük aralıklarla nöbet bekliyorlardı. Kalabriyanın yeşil dağları ardın- dan ince bir ay doğru. Akşamdan - beri ortalığı kaplıyan koyu karanlık yavaş yavaş açılıyordu, durgun de- nizin sularında titrek ve solgun ışık- lar yıkanıyordu. Türk kalitası yelken ve direğini indirmiş olduğu halde kıyıya sürtü- İnürcesine limandan çıktı. Yakın te- İpelerin ve kayalıkların gölgelerinde sessizce kayarak açık denize doğru yol aldı. Hiç kimse onun farkına varma - muştı, Kara Hoca limandaki müttefik donanmasının sayısıny yüz elliden çok bulmamıştı. Buna sevinmişti ve bir an önce! Uluç Ali Paşaya bildirmek üzere! yelkenleri alabildiğine şişirmiş, a-| çıklarda ken i bekliyen diğer kadirga ve kalitalarla birlikte Kor- fuya doğru yallanmıştı. Bu yılmaz ve kurnaz Türk deniz-| cisi işini tam olarak yapmıştı. Sa. yısında aldanmıyordu. Fakat baş- ika cihetten aldanmış bulunuyordu. Düşman donanması yüz elli gemi de- | gil, iki yüze pek yakındı. Fakat o sırada hepsi Mesina limanında bu - lunmuyordu. Henüz yolda olan Jan Andre Dorya ile Marki Santa Krü- zün gemileri bu sayının dışında kal. mışlardı. Bu gemilerin sayısı kırk birdi. Eylülün ikinci günü Dorya ve beşinci- günü de Marki Santa Krüz gelince müttefik donanmanın top- lanma işi bitmişti. * Mesinada büyük harp meclisi... Türk donanması karaya asker dö- kerek Korfuyu okuşatmıştı. Fakat kalede çok iyi silâhlandırılmış olan on bin kişilik bir Venedik kuvveti İvardı. (Arkası var) | | SON POSTA ara Bu Akşamki Program İSTANBUL 19; Üniversiteden nakil, İnkilip der si. Est Bozkurt tarafından; 18: Senfonik musiki, (Plâk). 19: Haberler. Muhtelif plâklar. 19,30: Çocuk Esirgeme Kurumu namına konferans. 20: Halk mu- sikisi. 20,30: Stüdyo örkestraları. 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajan Kazetelere mahsus havadis servisi ceküir. ANKARA 19,30: Hukuk ilmi yayımı. (Vasilik, velilik) 19,45: ık plâk Hüseyin Av- ni taraf, 20: siç Sehir İokantasından nakil (hafif musiki). 20,30: Ajans habere leri. 20,40: Konserin devamı. BÜKREŞ 18: Orkestra konseri. 19,15: Orkestra konseri. 20,20: Çift Piyano o musikisi 21,10: Klâsik konser. 22.05: Piyano resi- tali. 22,45: Mandolin orkestram, 23,20; Hafif musiki. 24: Hafif konser. BUDAPEŞTE 19,10: Plâk. 20,45: Zigan orkestrası. 22: Piyano konseri. 22,45: Dans musikisi, 23,45: Senfonik orkestra konseri. VİYANA 21: Koro, Solistler. 22: Orkestra kon- seri, 23,10: Orkestra. 24: Viyana mutikisi. MOSKOVA 18,30: Şan resitali. 21: Musikili piyes. 22: Muhtelif lisanlıda. ROMA 18,15: Dana musikisi. 21,35: Piyes ve dans musikisi, 24,15: Dans musikisi. 2B Nisan Sah İstanbul 175 İnkilâp dersi. Üniversiteden nakil, Kemal Tengirşenk tarafından. 18: Operet parçaları (plâk). 19: o Haberler. 19,15: Muhtelif plâklar, 19,30: Çocuk Esitgeme Kurumu namına konferans. 20: Halk mu- sikisi. 20,30: Neşir esnasında ilân edile- Bir Doktorun Günlük Notlarından © Nane Şekeri Yemek Iyi midir? Midesinden uzun zaman ağrı çeken ve ekşimeden, ağzında acılıktan ve ko- kudan şikâyet eden bir hastam vardı. Bana muayeneye gelmeden evvel da- ha bir çok hekim dolaşmış ve bir yı- ğın ilâç ta kullanmıştı. Ve pehriz ye « meklerine de artık tahammülü kalma» muşta. Ekşiliğini yağda kavrulmamış yemek yemek, yoğurt az yemek, tütün hiç kullanmamak ve yemeklerden sonra suya pehriz etmek, gayet az kahve iç- mek suretile bazı tadilât yaparak ge - çirebildim. Ağrıları için de her yemekten sonra günde (6) tane nane şekeri tabletle. rinden bir ay kullanmasını tavsiye et- tim. Nane şekeri midede ifraz gudde- leri ve hazım üzerine çok seri bir tesir yaptı. Ağrıları kesti Ağızdaki fena kokuyu izaleye gene bu suretle muvaffak olmuştuk. Ve daha bir çok hastalarım gene bu suretle iyi- Pazartesi leşti, Karilerime bunun için nane şeke- rinin faydalı olduğunu söyler ve tav » siye ederim. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. İl ATT İ | | İl İl | in il | rl HASAN DEPOSU: İSTANBUL, ANKARA, BEYOĞLU İlim | HASAN Traş Bıçağı Traş sabunu Traş Kremi Traş Pudrası Traş Kolonyası Traş Fırçaları 19,15:) verile. | Son Postanın Tefrikası: Genç yoğurtçu Karakaş Sıtkı tam Ali bey babanın evine yoğurt birakır- ken gövdesi tipki Aygır Fatmaya ben- İziyen, kırk beş, ellilik, iri yar, geniş gJomuzlu, eli kalın bastonlu, pala bıyık- h bir adamın sesi kâpının önünde gür- ledi: — Aygır Fatma denilen kadının e- vi burası mı? Yoğurtçu birden şaşırdı: — Burası... Efendim... Fatma ab- lanın evi burası? Kapının önünde askeri bandoların kontrbasları gibi öten bu “kalın sesi ev altından duyan Zehra hemen beyaz baş örtüsünü örtüp kapıya koştu. — Kimdir o? — Aygır Fatmayı istiyorum! — Affedersiniz amma benim ana- mın adını (Aygır Fatma) diye siz koy- madınız. Vakıâ onun lâkabı Aygır Fatmadır. Fakat, henüz tanımadığınız bir kadını ele güne karşı böyle çağır- manız icabetmez! — Haydi hanım, sen çekil oradan şimdi de bana o anan olacak karı ile baban olacak herifi gönder, onlarla gö- rülecek davam var! Ali bey baba merdivene koştu, Fat- ma mutfaktan sokak kapısına fırladı: — Buyurun efendim. İçeriye, bu- yurun da içeride görüşelim! — İçeriye nereye buyuralım, rakı masasına mı? — İster rakı masasına buyurun, is- ter bira kasasına! Adam kapıdan içeriye bir adım atıp Fatmayı süzerek: | — Anlaşılan Aygır Fatma sen o - İacaksın; kocan da burada mı? — Kocam da burada, kızım da... | Buyurunuz efendim yukarıya! — Yukarıya filân çıkmağa hacet yok... Şuracıkta, ev altında görüşe - lim ! Ali bey baba merdivenden inerek: — Lütfen yukarıya teşrif buyurun beyefendi, yukarıya,.. Merak etme- yin, fakirhanemizde zatiâlinizi ağırlı- yacak odamız bulunur. — Ben buraya sizinle muhabbete gelmedim ki yukarıda beni ağırlıyacak odadan bahsediyorsunuz. Gel, baka - İlm sen şöyle de şuracıkta biraz gö - rüşelim! Ali bey baba: — Baş üstüne, geleyim efendim! Fatma sokak kapısını kapattı; Zeh- ra aşağı odadan getirdiği iki sandalye- yi erkeklere uzattı, Ali bey baba: — Ey hoş geldiniz efendim! — Hoş mu geldik, nahoş mu gel - dik, yoksa mayhoş mu geldik, onu şim- di anlarsınız! — Vallahi, beyefendi, isterseniz sarhoş gelmiş olun, madem ki tenez - zül buyurup buraya teşrif ettiniz. Bu- rada bulundukça bizim aziz misafiri - mizsiniz, buradan çıkıncaya kadar si- ze hürmet ve itibarda kusur etmek bi- İzim elimizden gelmez. Biz anamızdan babamızdan böyle terbiye gördük! — Ay sizde terbiye var mı? S aşliyemiz olmamaya Gal Böy le karşılamazdık! — Bana bak, arkadaş, ben öyle çe- nelere gelemem, öyle ağızlara kolay kolay kayık yanaştırmam... Şimdi lâ- fı uzatma da şu meselenin aslını anlat — Hangi meselenin? — Mahut meselenin... Geçende kır kahvesinin bahçesindeki mesele - nin... Ali bey baba karısına döndü: — Anlat bakalım meselenin anha-| İ sını, minhasım da beyefendi dinle -| sini — Hayır, hayır, hayır... (Pala bı - yıklarını sıvazlıyarak) Bak ben erkek oğlu erkeğim, ben karı ile konuşmam, erkeksen sen anlat meseleyi! — İyi amma a benim beyim, efen -İ eksize he, ge li az işlik 28 dim, zatiâliniz kapıya geldiğiniz beni sormadınız, benim adımı ç dınız; Aygir Fatmayi istiyorum & niz. İşte Aygır Fatma karşınızda, yurun kendisile istediğiniz gibi, $ daya görüşün! rüm, hele sen anlat bakalım şu işi dan nasıl abp ta oturttunuz rakı 80 niza. Ali bey baba: — Yooo, dedi, beyim, ben, ben değil, bizim hiç birimiz sizinle tarzda görüşemeyiz. İşin aslını anlamadan böyle ağzınızı bozacak nız, size biz artık tek bir kalime cevap vermeyiz, (sokak kapısını tererek) işte kapı, buyurunuz, be$$ diğiniz yere gidiniz; bizi şikâyet © niz ve durup dururken de gelip böl herkesin başını yok yere belâya #9 mağa kalkışmayınız| Adam biraz kızar gibi oldu, Bif lindeki kalın bastonu yere vurarak? — Siz dedi benim kim olduğumu liyor musunuz? b — Kim olursanız olun, bize * Biz çiği yemedik ki karnımız eği” sın! — Nasıl çiği yemediniz, demek # lemin işi gücü yok size iftira ediyor“ le mi? k Fatma: — Hem de ne iftira, ne iftira... kin şunu bil ki bey bilâder, biz öyle tiralara miftiralara kolay kolay ps bırakır takımından değiliz. Yalnız na yanarım ki arada ne olacaksa 9 — Kim imiş o zavallı, saf, mast gocuklar bakayım? — Biri kardeşinizin kızı, biri de$ nun çocukluk arkadaşı olan delik#$ hı — Galiba, siz o delikanlı hareket ediyor, elin kızını kendi sofranızda o delikanlıya peşkeş çe istiyorsunuz! — İlâhi bey efendi, biz o delikan İda o gün sizin kızınızla birlikte dık! — Peki, mesele nasıl oldu, buf nasıl kalkıp tanımadıkları kimsel& rakı sofrasına gelip oturdular! — Ne rakı sofrası bey efendi. kimin evini soruyorsunuz? Bir kere biz ana kız, o 3 damlasını ağzımıza koymayız. Ali baba ile benim damat olacak herif çocuklar bizim yanımızdan gitti sonra rakılarını içmeğe başladılaf” Herif, bastonunu tekrar hiddetl€ re vurarak: — Peki, çocuklar sizin yanını & diye geldiler? masın! Diye kıza bir şeyler açım?" Annesi meseleyi kendisine 9 sözde bizim kız, ta çocukken sizi” tanıyormuş... Sizin kız denilen rayı göstererek) bu olacak... iz 6 erede, bu nerede? Biri kocal rik kadar kadın, öteki henüz 9” yaşlarında bir mektep çocuğu. de bu işin içinde bir takım dala olacak! Zehra: >. — İlâhi beyefendi, Allah cur 2 kuru iftiralardan saklasın! İşi £i de ne dalavere var, ne alaver*! siz işin iç yüzünü bilmiş ols9' bu akşam buraya böyle hiddetli? İ güler yüzle ve bize bir kutu yelik şekerle gelirdiniz! — Ne münasebet? 9 — Şuna da emin olun ki i hani biz bunları sizden, Yeh? bundan korktuğumuz, çekine. değil, sirf hakikat e d ü EY — Kızınız bunu size anlatmadı / — Ben daha benimle yüz aö7.5 vallı saf, masum çocuklara olacak!" wi hayel — İcabederse onunla da görüşüğü genç çocuklarını utanmadan arlanıi saniye pala bıyıklarını büktü. Sone8f linizdeki o kapkalın baston hedi”

Bu sayıdan diğer sayfalar: