- men Ragüza limanını gösterdi: B Sıjfı E UD Yanıal torika ,, Venedik asker ve tayfaları kıç | kasaraya Vardiyan başının tokmağı kü - rekçilerin bulunduğu yerin orta ye- rindeki kocaman kütüğe gittikçe a- zalan bir aralıkla inip kalkıyordu. Venedik kaptanı durmadan bağrı - yordu: — Daha hızlı!. Çok hızlı!. Zabitler ellerini gevşek tutan kü- rekçilerin — göğüslerine kılıçlarını saplıyorlar, onların yerlerine yedekle- rini oturtuyorlardı. ı Fakat bu güyretlerde fayda ve - recek gibi değildi. 'Türk gemileriyle kendisi arasın- da ancak üç dört yüz kulaç aralık kalmıştı. Zabitlerden birisi gemi - — Oraya kaçalım kaptan... Dedi. Bu çok iyi bir buluştu. — Acaba bizi ele vermez mi? — Vereceklerini ummam. Hiç olmazsa kurtuluş ümidi var. Fakat bunu yapmazsak ele geçeceğimize şüphe yoktur. — Doğru söylüyorsun... Santo Tronto hemen dümenciye emir verdi: — Sancağa dümen!. Ragüzaya gireceğiz!.. Venedik gemisi döndü ve prova- sını limana çevirdi.. Onun ne yapmak istediği hemen anlaşılmıştı. Şimdi de Uluç Ali paşa bağırıyordu: — Daha çabuk... Daha hızlı.. Şu- nu tutamazsak yazıklar olsun bize!. Kovalama daha hızlandı.. Aralık azaldı.. En önde giden Türk kadirgası prova toplarından birisini ateşledi. Beyaz bir duman.. Bu gülle Vene - dik gemisinin kıç tarafında, tekne- den bir kaç kulaç geride yüksek bir su sütunu yaparak sulara gö - müldü.. Bir daha ve bir daha... Venedik gemisi limanın ağzına gelmiş.. Ragüza kalesindeki nöbet- çiler bunu çoktan görmüşler, baş - ka askerler ve zabitler de mazgal- larla kulelere çıkmışlardı. — Kaptan, limanın ağzında zin- cir var... B | — Ne olursa olsun... — Çarparsak batarız.. — Onun da kolayını buluruz... Herkes kıç kasaraya - toplansın... Güverteye doğru haykırdı: İ — Herkes bu tarafa! Bu tarafa!.| Venedik asker ve tayfaları hçA kasaraya koşuştular. Provaya yakın oturan kürekçilerden bir kısmı da çarçabuk arkaya alınmışlardı. Böy- lelikle Venedik gemisinin arkası iyice suya gömülmüş, baş tarafı kalkmıştı. Venedik kaptanı bu gi - dişle limanın ağzında bulunan zin- cirin üstünden sekerek geçmeyi ta- sarlamıştı. | Limanın ağzının iki tınfındıkir kulelerde de çarpışmalar oluyordu. Uluç Ali Paşanın yanındakiler 4i den biri homurdanarak söyledi: — Zinciri gevşetiyorlar... — Kaçırdık desene!.. — Kendi ellerile versinler. Ragü- zalılardan istemeliyiz. İ Bu strada Venedik gemisi zinci -' rin üstüne gelmişti. Bir çarpma ve bir sarsılma oldu. Geminin baştarafı biraz daha havaya kalktı. Koca tek- ne önce sağa, sonra sola yattı. Ge - | rek zincirin boyunca, gerek gemi -l A . ee MA DENİZ AA KÇİMİN, ? -— NuU. 21 |di: YAZAN: KADIİRCAN Kaflı koştular nin su kısmında köpükler görülü- yordu. — Derrilecek... — Devriliyor!... Venedik gemisi Ragüzalılar tara- fından gevşetilen zincirin üstünden sekerek öte tarafa geçti ve limana daldı. Uluç Ali Paşa kaleden murahhas | istedi ve onunla şu haberi gönder - — Venedik gemisini teslim edin. Ragüza murahhası şu cevabı ver- di: — Biz şimdiye kadar size düş - manlık göstermedik. Vergilerimizi muntazaman verdik ve veriyoruz. Fakat Venediklilere de düşman de - ğgiliz. Çok rica ediyoruz, bu arzu - dan vaz geçiniz ve bitaraflığımızın | bozulmasına meydan vermeyiniz. Size elimizden geldiği kadar erzak, su vermeğe hazırız. — Peki, kabul ediyoruz. Bir tek Venedik gemisini vurmak veya vur- mamak arasında bizce fark yok - tur. Su ve erzak ta lâzım değil. Yal- nız düşman donanması hakkında haberler isteriz. Ragüzalılar bu arzuyu seve seve yerine getirdiler ve Venedik do - nanması hakkında iyi bilgiler ver - diler Uluç Ali Paşa yoluna devam et - ti. Zara kalesi önüne geldi. Burası Venediğe ancak bir günlük yerdi. Onun buralarda dolaştığı ve Ali Paşanın da Kataro kalesini kuşat - mış olduğu Venedikte duyuldu. Bü. yük bir telâş uyandırdı. Uluç Ali Paşa Zara gibi büyük ve zorlu bir kale ile uğraşacak de - ğgildi. Kürzola veLesina adalarına asker döktü. Binlerce esir ve mal al- dı. ( Arkası var ) Tahtakurusu, sinek, sivrisinek, örümcek ve bütün haşaratı SON POSTA AACALEAE YENİ HAYAT — Bu haftalık mecmu- anın 9 uncu aayısı rtenkli bir kapak içinde 52 sahife olarak bahar sayısı çıkmıştır. Bu sayıda — Ercümend — Ekrem — Talunun, Bürhan — Cahidin, — Server — Bedün fıkraları, Ahmed — Relfiğin — Mimar Sinana, — Ragıb — Şevkinin — alstanbu - lun eski baharlarır a dair tarihi müsa - haberleri, Bürhan Cahidin, Yusuf Ziyanın Orhan Seyfinin, Halid Fahtinin, İbrahim Alâeddinin, Şüküfe Nihalin, Nurullah A- “|İtanın bahar hakkında söyledikleri rmsra. lar vardır. YARIM AY — 29 uncu sayımı bir kapakla ve dolgun münderecatla çıktı. Güzel ve renkli tesimlerle süzlü olan bu renkli İaayida bir çok alâkalı yazılar mevcuttur. * Yeni Adam — 120 inci sayısı bir çok Ja çaktı. İsmail Hakkının iyatros, sÜst - İnsan mım ve *Gençler için en büyük tehlikelere yazı ları, Dr. İzzettin Şadanın Freud'dan — ter- Güme ettiği ıztirari hareketler ve dini iba- detler yazısı, Cümi'nin, siyasa — acunu, Kısa tetkik ve tenkitler vardır. Zeshirli Gazlar — Vefa lisesi muallim- lerinden kimyager Mazhar Toburun Kük tür Bakanlığı mektepler müfredat progra- mina göre orla mektep ve lise talebeleri için yazdığı Zehirli Gazlar ve korunma ça- releri adlı kitabı çıkmıştır. Kitap halkın da anlayabileceği bir lisanla yazılmıştır. (64) büyük sahife, (42) resim, Tam Bir Hafta — Bu yeni — mec- rava — intişar etmiş bulunuyor. Yev- mi gazete hacminde ve muhtelif renkli sa- bifeleri ihtiva eden Tam Bir Hafta, yevmi Amerikan mecmuaları tipinde bir «Haf- talık» tır. Kendi nevinin muvalffak * bir eseridir. Bir Avuç Köpük — Şair Ö. Kaya ta - rafından yazılan şürleri havi küçük bir ki- taplır. Arkitekt - «Mimars — 62 nci sayısı çık- mıştır. İçinde yapılmış binalarla mimari ve şehirciliğe ait mesleki yazılar vardır. İstanbul Mağazini — 5 inci sayım zen- gin münderecatla üç renkli güzel bir ka- pak içerisinde çıkmıştır. Bu sayıda Niza- mettin Nazil, Mahmut Yesari, Münir Sü- leyman, Salih Zeki, Emel Şükran imza - ları ile güzel yazılar vardır. Ağaç — Bu haftalık san'at, fikir ve Aksiyon mecmuasının 6 ncı dayısı da ta- nınmış şâir ve muharrirlerin — yazılarıyla intişar etmiştir. mübim yazıl *Teşkilâtsız Eve, arı, karınca, ökünden keser, yuvalarına ve eşyaların üzerine ve odaların havasına ve tahtaların, duvarların kenarlarına, aralarına bolca FAYDA tahtakurusu — yuvalarını. lacak ve serpiniz — ve FAYDA ile tahrib ediniz. Bütün yaz bu muzır haşarattan kurtu- rahat edeceksiniz. Bilhassa apartımanlarda, mutfaklarda yemekle- rinizi, erzaklarınızı telvis eden hamam böceklerini, aptesanelerde, hamamlar- da bulunan küçük böcekleri, tırtılları, kümes hayvanatında, köpeklerde bulunan pireleri, hay- vanlarda bulunan keneleri, bitleri, nebatat ve ağaçlar üzerindeki tırtılları behemehal FAYDA ile imha ediniz. Nümunelik 20, ufak 30, yarım kilo S0, bir kilo 80, beş kilo 350 kuruştur. FAZLA PARA VERMEYİNİZ. Tesiri daha az olduğu halde ecnebi malı diye fazla para ko- parmak istiyenlerden sakınınız. FAYDA imaline naza- ran daha kuvvetli ve daha ucuzdur. Hasan markasına dikkat. Hasan deposu: ANKARA, ISTANBUL, BEYOĞLU .|çıkarken bir kaç müşteri geldi, Son Postanın Tefrikası: 22 Yazan: Osman C: Genç kadın — İlâhi yarabbi! Tevek-|olacak galiba, ahırdan kaçmış keli değil, ben dün gece sabaha karşı|sokakta yakaladım, getirdim! rüyamda bir takım kalabalıklar, bay-| Deyip içeriye sahvermiştim|! rara yerleri, salıncaklar, atlı karıncalar,| Kahkahalar orayı çınlatırken atlar, eşekler, arabalar falan gördüm.. ,sordu: j (Hasanın yanaklarını okşıyarak) de-| —— pi küçük beyle, bu hanımt mek bu kadar yıldan sonra size rast- | nasıl oldu da buraya &eldileı ) hyacakmışım | dular? a Kahveci biraz ileriden seslendi: Zehra: — Fatma abla, damat geliyor! — Ey Ahmetciğim, menşur k Biraz sonra orta boylu, zayıftan, ka- |(dıy: Dağ dağa kavuşmaz, insanl ra yağız, gençten biraz afili biri yanla- (na kavuşurmuş... İşte ben de b İrına ge.lfh, <a ., |YTT sonra (Hasanla Medihanın böl — Bir parça geç kaldım değil mi? İJarına sarılarak) sarı papamla, İf Ne yapayım, ben tam izin alıp - işten (hiberime kavuştum! vsta| — İyi İonun için biraz fazla ahkoydu. " —— — İçarı papağanına, barabilerine İ Gelen adam oradaki yabancıları ya-|bukça, karışmam, sonra ben de| dk:ııylnl ayakta ortayı süzerken 'nün birinde yeşil kanaryama, ynanası : biberime kav 1 ” Gelotur; ddit Ozlae yeRk T OLAAE G değil... Zelka a— Bi lpcestllü Karısı gülerek: Z — Bak bakalım, bunlar kimdir, ta- H - el İA İmyabilecek misin Ahmet? lümmeah şaşarım kedinin € yıkamasına! şip onları biraz süzdü: Ahmet — (&.l;lbd' getirdiği V — Tanıyamadım! man çıkını açıp içinden avuç avWfi — İyi dikkat et bakalım, (Hasanla|?€ fındık, vişne, kaysı, türbe ef Medihayı göstererek) — ötekini tamı- |Stkarıp Hasanla kızların önüne mazsın, fakat, şunlara iyi dikkat et|"ek) buyurun bakalım, yemişel bakayım! Hasan: Ahmet tekrar çocukları süzdü: — A.. Teşekkür ederiz, bize — Cemile teyzenin akrabaları fa-|müsande! lan mı? dike ” v —A.. A.. A.. Ne oldunuz, di — Ha şumnu bile idinl! Hele Şşöyle|bakalım, daha erken, daha fab eski bayramları falan hatırına getir, |bile paydos olmadı! Akşam BŞERrani burada yiyeceğiz! ............ Mediha: Darbüukacı abla Hasana döndü; e-| — A, Vallahi olmaz ci nun yanağını hafifce fiskeledi: oonva evden'bizi merak ederlerç — Sen söyle bakalım, sarı papa, bul — Eemezler, etmezler, daha gea kim? Yemeği yeriz, güneş batarken Hasanla Mediha kızdılar. siniz. Eğer yalnız gitmeğe kork — Söylesenize... Kim bu herif? — İpız ben sizi götürürüm! Hasan Madihanın kulağına: Ali Beybaba: —Anbıdıııllımı_ııçılınl ZE Glisük ize / Genç kadın gevrek bir kahkaha attı: ollır&ı kiıııı hilhl ai d! Ka —Hı'öylellp(eomışınlıeıilbuly —ndE Koi budik aa İ Amma o vakıt daha on dört, on beş HSAŞ idi; bak şimdi koskoci k| Hasan: 4 Whefilf ııklu.'“mil Eaşe — Rica ederim, bize artık mü* edin, ben bir şey değil amma, b s_dnıs-:nkh.h bu wcııUın tanıya- evlerinden merak ederler. madın mı? ( Arkası — Şimdi biraz gözüm ısırıyor gi - bi oluyor ammal.. — Kalk, bakayım, çabuk git, şu -|| Bir Doktorun radan biraz saz topla da bunlara zarif Günlük Parartedi, birer Kâğıthane külâhı yap, getirl. Ahmet gülümsiyerek: Notlarından — Hana... Şimdi tanıdım, bu deli- | Zehirli Sıtma kanlı ile bu hanım ablayıl Karısı: — Hatırladın yal O gün Kâğıthane çayırında beni bacak kadar, minimini çocuktan nasıl kıskanmış, o koca yem- yeşil çayırı başıma dar getirmeğe kal- Bir buba, bir haftadanberi kırk receden aşağı düşmiyen bir atef ” de kıvranan yavrusunu baktırı zere evine götürdü. Bu yavru on altı yaşında. Bu çoet Devamlı ateş ile beraber oldukçâ kışmıştın ! yük bir de dalak buldum. Ahmet gülümsiyerek: Nabzı 135 ti — Onlar da bir günmüş.. Dü — Amma, sonra deniz kenarında benden paparayı yeyince nasıl süt dükmüş kediye dönmüştün! — Canım, bırak şimdi bunları be Zehra da tatlı muhabbete bakalım! Sayıklıyordu. Bir soğuk su duşü ” bik ettim. Ve derhal bir damla kâf dim, muayene ettim. Tropika # sımı yapan plâsmodilere mebzulef * andüf ettim. Bu zehirli bir stmna idÜ Ali Beybaba, üvey kızına: ı —-Suıdcıı.ını:i’ınııpuıyıy.. teşin şiddeti çocuğu beş kilodaf miyen kim var ki? Hem maşallah, sen düşürmüş ve dimağını da hayli bu gidişle anana da taş çıkaracaksın! || mustu. Ka ; — Çıkarırım, zâhir! (1) gram kinin iğnesi yaptım. P ta bu iğneye devam etti. Şaraplı "0 nata verdiim. İştihası açıldı, bet' ğ İğneden altı saat sonra ateş 314 * tü. Ve ertesi gün 36$ tu. Ve kırk beş gün' zarfında on sekiZ Ö kinin kullandı ve bu zehirli yavruyu kurtardım. — Kuzum Zehra, kocan kızmaz, merak etme; hani sen henüz Ahmede warmadan bir gece mahalledeki karan- lık çeşmeden su doldururken mahalle müezzini sana sataşmıya kalkışmıştı da sen ona ne yapmıştın? — Ne yapacağım, başından çıkar - dığım sarığını boynuna dolayınca onu lyuhrındı.n çekilen bir öküz gibi to - katlıya tokatlıya evine getirmiş, ka - rısını kapıya çağırıp: —AL hanım teyze, bu öküz sizin (')—ıdlı'ı_hü Y but bir albüme yapıştırıp kot yapınız, Sıkıntı zamanınızda b y bir doktor gibi imdadınıra a vrr p z —ç « K SA a , CA A A O ea N