Milli Mücadelede Casus Teşkilâtı M/$» DH 12-4-036 SON POSTA Son Postanın Tefrikası : 37 Mustafa Sagir Milliyetperverlerin top- landığı çayhaneye gitmeğe karar verdi 8 — Müşterilerinin büyük — bir kısmını | Anadolu balkı teşkil eden bu muhitte, şahsı | haklandaki dedikoduları, memleketlerine | avdet edenler vasıtasile Anadoluya akset- tirmek. 4 — Ayni zamanda bu dedikoduya İs- tanbuldaki milliyetperverler — arasında da revaç verdirmek. Biraz evvel, Mariça otelinde — karşıdan! karşıya — konuşanlar; — Kapiten — Be - netin teşkilâtına dahil olan casuslardan iba- retti. Bunlar, bu sabah merkese celbedil - miş: — Sirkeci otellerine gideceksiniz. Şöy- | le, şöyle söylüyeceksiniz. Fakat, size bizim tarafımızdan böyle bir talimat — verilene dair de hiç bir yerde ve hiç bir kimseye, hiç bir şey söylemiyeceksiniz... — Sonra, | propaganda yaptığınız bu isim sahibi ile de, kat'iyyen temasa gelmiyeceksiniz. Diye, kendilerine pek sıka bir talimat verilmişti. Mustafa Sagir, otele yerleştikten sonra hakkımda yapılan propagandanın tesirini, etelin kâtibi ile şimdi kendisine rehberlik eden İsmali Efendinin aldığı tavırlardan miş; kalben büyük bir memnuniyet hisseylemişti. | .. Mustafa Sagir, daha ilk bakışta, kendi- sine rehberlik eden İsmail Efendinin ne kı- ratta adam olduğunu — kestirmişti. Hattâ bu adamın beş vakit namaz kılmak değil, ömründe bir kere bile başını secdeye koy- | mamış adi ve yabancı ruhlu bir adam oldu- ğuna hükmetmişti. Bu yaradılışta olan in- sanların ise, geveze olmaları pek tabil idi., İstifade edilecek hiç bir fırsatı kaçırmak | âdeti olmıyan Mustafa Sagir, İsmail Efen- di vasıtasile de kendisine bir fayda temin etmek istemiş. — Efendi!.. Benim abdestim var, Belki siz, abdest tazelersiniz. Ben camii şerife gireyim. — İçeride buluşursak, febiha.. Bu- , namazdan sonra, şu kahvele- rin birinde birleşir, ağaçların serin göl - geleri altında birer kahve içeriz, Demişti. Bu teklif, İsmail Efendinin canma min- net gelmişti. Nitekim, Mustafa Sagir, şem- siyesini koltuğunun altına alarak kırk yıl- bk bir âbit ve zâhil gibi selâtı selâm ge -| tirerek Yerebatan kapısından içeri girer -| ken firari bir nazarla arkasına baktığı za-| man, İsmail Efendinin ağaçlar — altındaki | kahvelere doğru ilerlediğini görmüş, gü- Kümaemişti. Mustafa Sagir, hesabında hiç yanılma- maştı... Namazdan çılâp ta tam caminin kapısı karşısında - İsmail Efendinin atur- duğu - kahveye gidince, kendisine çevri- len nazarlardan burada da izminin her ta- Tafa yayıldığımı anlamıştı. Daha on adım uzaktan İsmail Efendi - nin elpençe divan durarak ikram — ettiği sandalyeye oturduktan sonra geniş bir ne- fes almış, etrafına şöylece bir kulak ka -4 içi, bartmıştı. Derhal başlıyant —İşte.. Hind murahhası bu zatl. — Ne mübarek adam. — Aacaba, gidip elini öpsek mi?.. — Ne lüzumu var. Tacizlik vermiye - Fısıltıları, kalbinde derin bir mem - Nuniyet uyandırmıştı. Mustafa Sagir, bunları — işitmemezliğe telmiş; umarladığı kahve ile nargikeyi iç- Miy; arada smrada mütebessim bir çehre ile İsmail Efendiye hitap etmiş; bu suretle bir saat kadar kendini teşhir ettiklen son- ra garsonu çağırarak evvelâ beş kuruş ver- miş — Bu, kahve parası, Ve sonra da bir mecidiye vererek: — Bu da sizin bahşişiniz, evlât. Demiş; hem İsmail Efendiyi, hem de garsonu hayretlere garkeylemişti. Mustafa Sagir, İsmail Efendiyi yanına alarak orada duran kira arabalarından bi- rine binerek Soğukçeşme yokuşunu iner- ken; ağaçlar altında gittikçe genişliyen bir hayret dalgası husule gelmiş; garsona bir | mecidiye bahşiş veren Mustafa Sagir, ar- tık efsanevi bir mahiyet kesbeylemişti. Mustafa Sagir, üç gün zarfında bu oyu- mu sırasile Beyazıt, Fatib, Şehzade cami - leri civarındaki kahvelerde tekrar etmiş - | dan tarassut edildiğinin muhitte hissedil- Mesi, memnuniyetini celbetti. Ve.. Lokantaya gitmek bahanesile otel- den çıkarak doğruca Beyoğluna gilti. Kendisini hiç kimseye tanıtmamaya gayret ederek miralay Nelsonun evine girdi. boğaz ve budulalardan bir çok şeyler öğ- renmişti. Fakat o; bu öğrendiği şeylerden ziyade, isminin her sınıf halk arasında dalga dal- ga yayılmasından memnuniyet hisseylemiş- &... Onu, mutavassıt halkın vereceği ba- sit malümat, ciddi bir şekilde alâkadar e-| — Miralay, merak içinde idi. Derhal viski demezdi. Çünkü maksadı; Anadoludaki | ikram ettiği bu eski dostundan, üç günlük milli hükümetin en derin esrarına nüfuz et- | ayrılığın besabını istedi. mekti. Maamafih, öğrendiği basit şeyler- | — Mustafa Sagir, büyük bir memnuniyetle, den de bir hayli istifade etmiş; battâ bu üç gün zarfındaki gördüklerini ve işittikle- sayede kendisine parlak bir fikir gelmişti. |rini hikâye ettikten sonra: Bütün bu mülâkatlar neticesinde, İstan-|| — Artık muhiti tanıdım. Ankaraya ne Bul halkının saffetine; millet ve memle -| şekilde gitmek lâzım olduğunu da tasar - ketin acı vaziyeti karşısında daima heye- | ladım. Şimdi sizden bir yardım istiyorum. bulunan — milliyetperverlerin | Ankaranın İstanbuldaki ajanları tabil sizce ' yetlerini tahrik etmekle- ko-| malüm olmak lâzım gelir. Bana bunların bir listesini verebilir misiniz?. Dedi. Miralay Nelson, bu sunle gülmekle cevap verdi. Ve sonra da ilâve etti: kstanbulda başlıyacak ve Ankarada ikmal edilecek bir program tanzim eylemişti. Mustafa Sagir, otele geldiğinin üçüncü akşamı, tam yemeğe çıkacağı zaman otel kâtibi telâş ile içeri girmiş: — Aman Efendi hazretleri!.. Bugün öğ- le vaktindenberi otelin civarında sivil İn - giliz polisleri dolaşmıya başladılar. Ev - velâ, aldırış etmedim. Amma sonra dikkat ettim ki; hep bizim otelin kapısını, pence- relerini gözden geçiriyorlar, Sakın sizin bu- rada olduğunuzu öüğrenmiş olmasınlar, Demişti... Mustafa Sagir, bu ihbar kar- şasında bir hayli telâş göstermiş, ve hattâ peacereye giderek derhal perdeyi indir - mişti... Sonra derin derin düşünerak: — Ne yapalım?.. Dini islâma hizmet uğ- runda nice zevatı kiram çileler çekmiştir. Bizde mukadderatımız ne ise, ona razı oluruz, Yalnız sizden ricam budur ki, şa- bir liste veremiyeceğim. Çünkü — şimdiye | kadar bize bildirilen isimlere inanmak lâ- man ajanı tanımak icap eder. Biz, bütün bu | verilen isimleri ayrı ayrı tetkik ettik. An- cak bir kaç tanesini hakikate yakın olarak tesbit edebildik. Fakat bunlar etrafında yaplığımız en mahirane sondajlardan da | hiç bir şey öğrenemedik. Ürnitsizce verilen bu cevap karşısında; Mustafa Sagir, kasa bir düşünce geçirdi. Ve sonra: Sunllerine devam etti: — Bunlardan biri ve yahut bir kaçı ile te- masa gelmiş olan Türk memurlarınız yok mu?.. — Var, kürekçileri kırbaçlamıya başladılar. Bunun | ye karşı idi. hemen faydamı görüldü ve Türk gemisi Ak- — Aziz dosturn!.. Maalesef, size bakiki | denizin köpüklü dalgalan üzerinde koca - zım gelse, bütün İstanbul halkını Ankara- | dı: ni £ & L & Abdürrahman reis küçük kalitasının baş-|müşlerdi. Sağ kalanların da iımiıkıi_ u': kasarasına koştu ve gardiyanlara bağırdı: | vermişti. Fakat Abdnvn)unışı reis bir ai — Eğer şu avi kaçırırsak hepinize elli-|ümidini kaybetmemişti. Çünkü onda her azf şer kırbaç var... artan bir hınç vardı. Bu hınç onu pusüya, Gardiyânlar elli kırbacı yememek — için| düşürerek zincire vuran şövalye Garnakdie v Prevezede büyük Türk amiralı Barba yos Hayreddin ile Ceneviz amiralı Doryaj Abdürrahman reis sevinçle homurdan- | karşılaştılar. Abdürrahman reis harbin bit an önce başlaması için sabırsızlanıyordu! — Bü gidişle onu her halde tutacağız. | Çünkü artık kurtulacak ve Garnaldiden ö« Hattâ şu karşıki küçük burundan — öteye| Günü alacaktı. ) geçse bile... Harp büyük bir coşkunlukla başladıx Leventler çoktan geniş ağızlı kılıçlarını| " Dorya ka: gayırmışlar, topların fitillerini yerleştirmiş- | 4, Bir T ler, kancaları hazırlamışlardı. ... man bir atmaca çevikliğile ileri atıldı. . Düşman donanması dı rk gemisi Garnoldiye rampa ettie Kürekçiler yerlerinden fırladılar. Abdür « Ceneviz gemisi küçük burunu kıvrıldı | Ahman reis te doğruldu. Fakat yeniden y& ve kayboldu. Türk gen cak elki altmış kulaç aralıkla ayni yeri geçe Tine çöktü. Türk leventleri güvertede idiler. Ceneviz şövalyesi kıç kasarada savaşıs mişti. yordu. Etrafı boşalıyordu ve ele geçeceğir Fakat geçmesile berâber güvertede bir| ni anlamıştı. Bir anda soyundu ve kendi 4 sini denize attı. Yakından geçen son İf de onün ardından ve an - çığlık duyuldu: yet sizden bir sual vaki olursa, biz kendisini Hindli bir tüccar olarak tanıyoruz. Elindeki pasaport ta öyle yazılı. Başka şeyden ma- Kümatımız yok; deyiniz. Diye cevap verdi. Fakat; kendisinin İngiliz polisi tarafın- tiğiniz kimdir?.. akşam bunu size söyliyebilirim, 'Tam on dört — Bu momurlarınızdan en emniyet et - | Ceneviz donanması.:. geler... Pusn kurmuşlar!.. Abdürrahmman reis gök gürlemesini an- dıran sesile dümenciye dağru bağırdı: Geriye... Dümen suyuna... Son hız- — Şu anda tayin edemem. Fakat yarın | — Pekâlâ. ( Arkası var ) h. | ADYO Bu Akşamki Progra İSTANBUL 12,30: Muhtelif plâklar ve Halk musi- kisi, 18: Dans musikisi, 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar ve senfonik mu- siki, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21: E - minönü Halkevi gösterit kolu. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının | gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir. BÜKREŞ 12,45: Rumen musikisi, 18: Rumen halk havaları, 20,15: Rumen şarkıları, 21: Radyo cazı, 22,55: Orkesira. BUDAPEŞTE 18: Çingene musikisi, 19,35: Piyano, 21: Franz Lehar'ın eÇingene Aşkın öpe- reti, 23,40: Caz, 24,20: Çingene musi ve mefruşat İcevazımının en yeni ve en mo- © (e b BERLİN 20,20: Küçük konser, 21 : İlkbahar şar- kıları, 23: Haberler, 23,30: Dana, VARŞOVA 16,30: Dans, 18,30: Musikili skeç, 19 Piyano - keman, 19,30: Piyes, 20,10: Plâk, 21: Solist konseri, 22: Plâk, 22,15: Şen meşriyat, 23: İlkbahar munsikisi. MOSKOVA | 18: Şarkılar, 18,30: Konser, l').lâ:; Edebi neşriyat, 19,45: Fantazi pa 20: Piyano, 22: Yabancı dillerle n BELGRAD & £ e k at ARSIÜLqSAL ve ACUNSAL 1936 PARİSPANAYIRI 16 Mayıs-2Haziran bir meşheri olan bu panayir bilümum u - lusların müstahsil ve sanayi erbabına a - | çıktır. On binden fazla mücrmese bu ser - giye iştirak etmekte ve dünyada mevcud endüstrilerin ve bilhassa mevaddı gıdaiye dern ihtirsatını ve medellerini enzarı âm- meye arzeylemektedir. PARİS PANAYIRI seneden seneye ga - yet büyük bir rağbet kazanmakta ve bil- eylemektedir. 2,000,000 dan fazladır. Bu sergiye iştirak edecek olanlara azami teshilât gösterile - 41 MERS» e İpu senedi mucibince tasarruf Şu küçük gemi ile ya kocaman Ceneviz gemilerinin üstüne yürümek hiç şüpbesiz bile bile kendisini ateşe atmaktı. Abdür - rahman reis bu budalalığı yapamazdı Fakat yazık ki geç kalmışlardı. Ceneviz gemileri Türk gemisinin arka- #ını çevirmiş, şimdiden top ateşine başla - mışlardı. Tüşkler de karşı koyuyorlardı. Fakat ne ile? O üç gülle attığı zaman kendi üzerine otuz gülle birden yağıyordu. Şurada bir kaç yiğit parçalandı, devrildi, kıç kasara uçtu, toplardan — ikisi denize yuvarlandı ve Cenevizliler dört ta- raftan aborda oldular. Bütün Avrupanın en büyük ve en vâsi direk Bu - itibarladır ki Boğaz boğaza bit harp başladı. Türk akıncılarının dörtte üçü kendile » rtinden üç dört misli düşmanı hakladıktan Fakat Abdürrahman reisle on beş kadar arkadaşı yaralı olarak yakalan- dilr, ümle ticaret ve sanayi erbabını Ziyaretçilerin tatmin adedi —ise|sonra öldü. ... eği gibi gidip gelme seyahatleri enzilât bahşedilecektir. Her türlü tafsilât için Beyoğlu, Meşru - iyet caddesi (sabık Kabristan sokak) No, «İSTANBUL ŞAMBR DÖ KO - için de Ardan on yedi yıl geçmişti. esir düş - Kiğü zaman otuz beş yaşlarında olan dinç ve genç Abdürrahman reisin şimdi sakalı ve saçları ağı ı. Bu Ceneviz gemis aat olunur, Tlân Adapazarının Yazlık köyünden üşime ait evrak on yıldanberi İ serseriler, ölüme mahküm olanlar, kumar» bazlar, kiliseye sövenler, borçlarını ödiye - miyenler hep bu gemilere g. bu yiğit Türkün y Mühür üzerine — karar| ihtirafı havi Cemal ve Şevket imzalı dilek kâğıtları o- | kunup icabı düşünüldü. orlar ve ağlı komisyonu kararı ve başına, biraz ilerisine veya gerisine zincirleniyorlardı. Genc, ih- üyar, sağlam, bastalıklı, bitli uyuz, — kel, saçı sakalı birbirine karışmış ve insanlıktan çıkmış olan bir yığın kalabalık... Gece ve Kânunuevvel 317 gün ve 412 sayılı ta- olunan bir -|celer ve Felâketler karşısında düşman geçisine geçebildi. İ Bu sırada Abdürrahman reisin zincirlerj kırılmıştı. j Türk akıncıları onu tanımışlardı. Onuz kurtuluşunu alkışlıyorlardı. Fakat Abdürş rahman reisin yüzünde korkunç bir ağrınını Jizleri gittikçe büyüyordu. j Keni zorladı ve iki adım attı. Lâ 4 kin yere yuvarlandı. Ayakları tutmuyordu. On yedi yıl aynj geminin ayni noktasma zincirlenmiş — bi halde olan ayaklarının bilekleri çürümüşi etleri gevşemiş ve erimiş, kemikleri hamuş baline gelmişti. — Kalkamıyorum... Ayaklarım... A 4 yaklarım tutmuyor!.. Diye inledi. On yedi yıl, akla hayale sığımıyan işkend önmiyen B mitleri de sönüyordu. — Garnuldil!.. O nerede? Ne oldu? , — Kaçtı... — Kaçtı mı? Kaçtı ha?.. Dişlerini sıktı. Bir çatırtı dayuldu ve yere tükürdü, Yerde bir avuç diş kırığı görüldü. Onu kollarından tutarak kaldıımak is 4 tediler: Biraz gezin!.. Alışınca geçer... Dediler. Dişsiz çenelerini yeniden sktı. Yum « Vruklarını sıktı ve başını göke kaldırdığı zâe man belği elli yıldanberi ağlamıyan göz « lerinden yaşlar sızdı j — Bırakmı.. Bırakın beni... Ben bir Bp gim artık, bir hiçt... G | Birdenbire büyük bir hınçla yumruğunuş kaldırdı. Düşmanının kaçtığı tarafa doğrif salladı, sonra geminin kalın ve katranlı ge âne bütün hızile indirdi. Atlir. rnoldinin gittiği yere baktı vert 19,30: Örkestra, 20,50: Plâk, 21: Sırp! H 23,30: | 0: Plâk, VİYANA Bugünkü Viyana programı alınamamış vr. parçadan bir hektar 3785 metre tarla teş- rinlevvel 319 tarihli adi #enet mucibince Rızaya ve Rıza tarafından 5 şubat 325 gün- lemeçli gene adi senetle Mühür Darıviç Hâşime satılıp satış tarihindenberi elden Vele geçmek suretile Hâşimin niza'nz ve fa- sılasız hüsnü niyetle ve malik sıfatile zilli- yet bulunduğu cari tahkikattan anlaşıl - akşamı, 23 Konserin nakli, 23, N, 13 Nisan Pazartesi ISTANBUL 17: İnkılâp dersi. Üniversiteden nakil, gündüz, geminin kürekleri başında ayakları Diye bir nos duyuldu. Kolu ve eli bir hamur haline Bu sefer sol kolunu kaldırdı. D yük bir kuvvetle yere vurdu ve o da dirsğe n ucunda sarktı, çiğner gibi söylendit Artık bunlar lâzım değil bana... Mâa demki ayaklarım yok.. Ve... omurgaya zincirli elayak burada yatıyors lar; yaralarını, bitlerini, pisliklerini hep bu- rada karıştırıyorlardı. Kürek çekerken terler birbirine karışı İşi | yor; gardiyanların çıplak sırtlara ve çıplak omuzlara vurduğu demir kamçılarla yavı- | len etlerden kanlar fışkiriyor ve bunlar da Esat Bozkurt, 18: Ayda operası üçüncü ve dördüncü perdeler, 19: Haberler, 19,15 Müuhtelif plâklar, 20: Konferans: Hifzı Tevfik Gönensay (Türk edebiyatının ana hatları), 20,30: Stüdyo orkestralan, 21,30 San haberler. Saat 22 den sonra Anadolu gazetelere * t satış aleyhinde muterizlerin mahsus havadis servisi verile ©. Ve bu müddet zarfında da tanıştığı boş- cektir. masına göre 1515 sayılı kanun ahkâmına zilyetin zilliye! bep gösterilmediğindan kaza tapu yonunun kararının nakzına mucip bir ni -| balmu jansanın |za'dan mesbuk bulunmamış olmasına bi -| düler. Leventlerinin ancak üç tanesi kal olduğundan tasdikine karar verildi, kirli tahtalara akarak orada birbirini bulu- yordu. Abdürrahman reis burada neler gördü? Bir genç kız kadar taze delikanlılar bir ikâ evfikan mezkür tapu kaydının bukuki kiy- metini kaybetmiş bulunmasıma ve eski adi beyanatında bozan kanuni bir se- | yıl sonra canavar kesildiler. Bir kaya par« çası gibi dinç gelen adamlar çok geçmeden gibi sarardılar, eridiler ve öl « komis- naen kaza komisyonunun kanuna uygun | mış, diğerleri üç yıl önce çıkan bir kolera- da kürekçilerin dörtte üçü ile birlikte &l - Fakat nasıl olmuştu? İşte doöğruldü. İşte yürüdü. — Sendeliyğ liye bir kötürüm gibi kendisini Türkj kadirgasının köpeştesine sürükledi. Düş » sende manının ardından gitmek istiyordu. Onu tutmak için kaoştular, faklt yetişda mediler. O kendisini denize attı ve hınçtan ya e nan bağrını vaktile bir kasırga gibi üstüne de dolaştığı Akdeizin derinliklerine verdi. v* üi D — MA