Ölüm Şuaı — Şu insanların içyüzüne akıl, Hir ermiyor, vesselâm! — Yine ne oldu Hasan Bay- elğim? — Amerikalı mlilyonerlerden biri, kanserin ilâcı aransın da kanserliler ölümden kurtulsunlar için beş mllyon dolâr vakfetmiş. — Hay Allah ram olsun! Bunda akıl ermeyecek ne var? Adamcağız hayır sahibi imiş.. — Durl Ben lâfı bitirmeden, tıraşa başlama diye sana kaç defa tenbih ettim ! — Peki, sustum İşte, söyle Hasan Beyciğim! Darılma. — Lehli bir mühendis de, bir ğ:ndııı ölüm şuammı bulmak İçin ril harıl çabalıyormuş. — Ölüm şum mı? — Evet, zâhir! — O da nedir, Hasan Bey- ciğim ? — Bilmem ne kadar uzaktan, evleri de, insanları da sapır sapır dökecok, tavaya konmuş tereyağ gibi eritecek bir ışık. — Anaaam ! — Ne sandın ya? İşte böyle: blr yandan perhiz, öbür yandan lâhua turşusu., Şimdi, insanların işine akıl, sır ermez. dediğim zaman haklı mı imişim ? — Yerden göğe kadar haklı- sın, Hasan Bey| — Bir zamanlar, —Arapçası kuvvetli bir dostum vardı: " El'in- , minelbeşer, ve bazan da altışar.. ,, derdi. ok derin bir 14f Jıllbı.. — Derin olmıyan lâfa ben bu kafada yer vermem. Elbet derindir. — Peki. Bunun sonu ne ola- cak, böyle? Aklın neya eriyor? — Hiç! Ben de senin gibi duraklayorum. Anlaşılan bir yan- dan adam kurtaracağız, sonra da kurtardığımız — adomları fennen öteki dünyaya yollıyıı:ığl_ıı — Bu nasıl İş, böyle — Basbayağı! Eskiden, haniya “ecell müsemma,, dediğimiz bir şey yok mu idi ya? İşte onu or- tadan — kaldırmıya — çalışıyorlar. Asrımız fen asrı değil mi ya? Herşeyimizi nasıl fenne uydurmak, asra uydurmak İcap ediyorsa, ölümümüzü de modern bir kılığa Belki bu söz biraz acı, Böyle derdi bizim hacı: “Serbes kalan kızın eşi t Ya davulcu, ya zuraacı !,, — Hasan;Bey!Geçen yağmur- sokacağız. Bundan sonra, nane mollalar gibi hastalıktan ölmek yok! — Anlamadım.. — Zaten sen sepet kafalının birisin.. — Haydi, öyle olsun! Lâkin biraz evvel, son de akıl erdire- miyordun.. larda, bizlm ahırı sular bastı. — Ya; haberim var, getirdi- ğin sütten anladım! akıl erdiremediğim — noler var amma.. Zar zor kendi kendime tzah edip te, sonunda İnanıyorum. Sen de kafanı işlet te, geri kak- ma.. Ezilirsin! — Ona bakmal! Zamanımızda AĞLAMA! Şu feleğin çarkı bazan ters döner, Tasaya düşüp de sakın ağlama ! Kendini kurtarır, azmeden bir er; Kadere baş eğip, tok, el bağlama | * Ne oldum diyerek, nafile kurma; Sen kendi derdini gayra duyurma; Önüne gelene sızlanıp durma; Coşkun dere gibi alıp, çağlama ! * Marifet, cihana postu sermektir; Uğraşıp, murada öyle ermektir, Erkeklik, kadere göğüs germektir; Zoru görür görmez, taban yağlama | * Ne İso nasibim, değişmez.. deme; Böyle aöz, yaraşır anca serseme, Her ağlayan piçe vermezler meme; Sen bağla işini kendin sağlama | Yaşamak bir çelin savaş; Işin yoksa, didin, uğraş, Fakat bana sorar isen: “Azıcık aş.. Kaygusuz baş!,, Rüya Sanmış Bir gün, Pazar Ola Hasan Bey, semtinin karakoluna gidip, ko- miserin karşısına çıktı. — Karım kayboldu.. Değdi, Arar mısınız? Komiser: — Ne zamandanberi kayıp ? Diye sordu. — Üç ay oluyor. — Şimdiye kadar niye haber vermedin? Hasan Beyt — No bileyim, Bay komiser? Dedi. Tatlı bir rüya görüyorum sandıml. Yaş Meselesi Pazarola Hasan Beyin, maşal- lah ateş gibi zeki, küçük bir yeğeni vardır. Geçenlerde bu çocuğa sorduk: — Kaç yaşındasın, oğlum? — Vallahi, ben de bilmiyorum.. Şaşırdım; dedi. Ben doğduğum zaman, annem oluz yaşındaymış. Şimdi ben yedi yaşıma bastım, annem yirmi altı yaşına İndi! İ ——/o eee Hasan Bey — Görüyor musun şu adamı? Halka heyecan veren, bunun kadar hiç kimse yoktur. — Neden? Hatip wi? dürl Habeşli — Yorganı aldı, kavgayı bitirdi sanıyor amma aldanıyor. Kavga yeui başlayor. A TA SÖZLERİ Bir yengece sormuşlar : 4 “Neden yan yan gidersin ? ,, “Serde, demiş erlik var; ,, Bu çalıma ne dersin — Yalan söylemediğime Allah şahittir. Hasan Bey — Öylı amma, bir tek şahide maalesef itibar olunmaz ki! İrsiyet Pazarola Hasan Beyin yanında, tenbel bir gençten bahsolunuyordu. — Ayıp değil ml? dediler. Koskoca — delikanlı, — hiçbir — iş Fare Pazarola Hasan Beyin komşusu Bayan Şabendenin, — beş, altı yaşlarında, gayet — haşarı, “ele, avuca sığmaz bir oğlu vardır. Bu çocuğun yapmadığı — yaramazlık kalmaz ve bu yüzden Hasan Beyi ikide birde rahatsız ederler. Geçenlerde bir gün, öğle a« cağında, Hasan Bey tatlı tatlı şekerleme kestiriyorken, komşuda bir çığılıktır koptu. Bayan Şahen- de alı al, moru mor, koşa koşa geldi. — Aman, Hasan Beyciğim! Koşl! Yetişl. Benim — oğlan bir sıçan yuttu! Diye bağırdı. Tatlı uykusundan uyandırılan — Hasanfi Bey, hiç İstifini bozmaksızın: — Öyle iso, birde — kedi yuttur.. Beni de rahat bırak! dedi. Armagan Pazarola Hasan Beyin yanında, son derece hasisliğile tanınmış bir adam: . — Evlendiğimizin — yıldönümü münasebetile karıma değerli bir armağan aldım.. Diye övünüyordu.. Sorduları — Ne aldınız? — Üç dizi elmas gerdanlık aldım amma, gürülecek şeyi — Ohalde, bir. - otomobil ııâlıı;ı. olsa Idiniz daha Iyi değil mi Hasan Bey dayanamadı; atıldı: — Otomobilin yalancısı olmaz kil. dedi. Ne yapsın? Fino Pazarola Hasan Bey, kuca- ğında ufacık bir fino köpeği D olduğu halde idarehanemizden içeri girdi. — Baylari dedi; şu köpeği şimdi sokakta buldum. Bunu kaybeden hiç şüphesiz ki bir bayandır. — Nereden bildin? diye sor- dular. Hasan Bey: — Çok bazit! Bir kaç adım yürüdük.. Hep terzihane kapıları İle, kuyumcu camekânlarının önüne de durdu! Cevabını verdi. « görmeden boyuna oturuyor. Hasan Bey: — Kusuruna bakmayın, İrsiyet Iktizasıdır.. dodi. Babası yatalaktı, ona çekmiş olacak! YAPMA Düz yolda gitmeden, yokuş tırmanmak Eyidir derlerse, Işit, İnanma, Tatlı valtlere hoştur aldanma. Lâkin, sen, yine de bunlara kanmak. * Ayrılma kendins çizdiğin yoldan; Şaşırtmak isterler sağdan ve soldan, Hücum etseler de, beş yüz bin koldan, Istifini bozup, yandan dolanma. * Insanlık temkinle; vekarla olur, Ağır başlı kişi, hep saygı bulur, Ahbap meclisinde edeple otur, İki tek içince, birden sulanma, * Kadınlara karşi çıp sevdi olma, Bir yosma görünce sararıp, solma, Saçım, başını, dövünüp yolma Rasgelen ateşe sürtünüp, yanma | B v