Tefrika No: 73 — 54 — Setarethane memurlarının hepsi sefirin odasında toplanmışlardı. Sefir Sir Geoffrey Cullender telefonda Fransız sefirile konuş- makta idi. Caresse'le Lâvrence- nin odaya girdiğini görünce: — * Vay Norton! hele şükür gelebildiniz. Misis Langton kork- madı ya? ,, dedi. Perdita'da idi. Beti benzi sapsarı idi. Hiç sesini orada çıkarmıyordu. Geçirdiği o büyük heyecanla adeta felce uğramış olan hissiyatında, kendiliğinden, tabil bir aksülamel husule gelme- sine kendi de hayret ediyordu. Caresse hâlâ Lavrence'in ko- lundan tutuyor, yalnız başına yü- | rümekten âcizmiş gibi ona asılı- yordu. Perdita başını eğdi ve birden- bire Caresse'in ayağının kana- makta olduğunu gördü. — “Ne oldun Caresse?., Bak iskarpinlarinden birini düşürmlüş- sün. ,, Dedi. Caresse güldü ve Iskarpinsiz, küçük ayağını ileriye uzattı. İpek çorabın yırtılan yerinden biraz kan sızıyordu. — “Evet, iskarpinlerinden biri karların içinde kaldı, Sanradan farkına vardım, Fakat geri dönüp onu aramiya vaktimiz yoktu. ,, Dedi. Perdita, —Caressenin koluna girerek daha yakın olan kendi odasına götürdü ve yaralı ayağını ilık su İle yıkadı ve iyice sardı. Bu sırada aşağdaki odada, Sir Goffrey'de Fransız — sefirile muhaveresini bitirmişti. Fransız sefiri de kendisi gibi bükümetten kat'i bir emir alma- dıkça ve yahut hükümet merkezi- nin başka bir yere nakledileceği Çekoslovak hükümeti tarafından resmen tebliğ edilmedikçe Prağ- dan ayrılmamağa karar vermişti. Sir Geoffrey telefon ah'zesini yerine koydu ve Lauvrence döne- rek dışarda her taaruzun başla- yıp başlamadığını, buna dair bir geyler görüp görmediğini sordu. Laurence: — “Hayır,, dedi ve vaziyeti anlattı. Gerçi havada bazı tayyare gürültüleri işitmişti, amma bunlar her halde Çekoslovakya hüküme- tinin hbava müdafaa müfrezeleri olacaktı. Henüz bomba atılmamış, tayyare bataryaları ateş açma- mıştı. Ateş açmış o'salar, top sesleri herhalde sefarethaneden duyulurdu. Yalnız şehrin merke- zinde çok mütbiş bir - infilâk olmuş ve çok zayiata sebebiyet vermişti. Sir Geofirey: , — “Tekrar hava nezaretine | veya polise telefon edelim. Şayet düşman — tayyarelerinin — taarroz edeceklerine dair yeni bir haber- leri yoksa, hepimizin — uyanık durmamızda mana yok. Gider biraz uyuruz.... Genç kadınlar her halde bizden daha akıllı çık- tılar ve gidip yattı'ar.,, dedi. Telefonu a'dı ve hava nezas relini istedi. Fakat hava nezare- tini buup görüşmek kabil olamı» bu gürültü pa- ftırtı — arasında vazifelerinin ba- şında duran te- lefon — santralın daki kadın me- murlara — sordu. Onlar da müte- addit — defalar hava nezaretini bulmağa — çalış- uşlar, bulama- uşlardı. Sebe- bini de bilmiyor- lardı. Sir Geoffey dış telefon - hat- larının kesilmiş olduğunu tasav- vur edebiliyordu. Fakat şehirdeki telefon şebekesinin sebep ne olabilirdi ? Bir müddet sonra telefonla polis nezaretini aradı ve hiçbir müşkilâta tesadüf etmeden bizzat nazırla görüşebildi. Sehott pek Ümitsiz görünüyordu. Geçen vakayil kışaca anlattı. Birçok telefatı mücip olan infilâk bir tarafa bırakılırsa, havadisler hiç de fena değildi. Hava muharebes'nde şanlı bir muzafferiyet kazanılmıştı, Şimal hududunda Warnsdorf cıvarında hava kumandanı Dovbek maiye- tindeki Çekoslovakyanın en meş- hur tayyarecileri bulunduğu halde Alman hava filosuna arkadan ve daha yükseklerden taarruz etmiş bu filoya mühim zayiat verdir- bozulmasına Kalan - tayyarelerile — yoluna devam eden bu Alman filosuna Leltmeritz cıvarında tekrar yandan taarruz edilmiş ve bu sefer filo darmadağın edilmiş, kurtulabilen tek tük tayyareler de tekrar Almanyaya avdet etmiye mecbur kalmışlardı. Bundan maada Glatz cıvarın- da da hava muharebeleri olmuş- tu. Fakat bunlar diğerleri gibi kat'i bir netice vermemişti, Çe- koslovak kuvvetleri de oldukça zayiat vermekle berâber düşma- nın hücumunu “durdurmiya — mu- vaffak olabilmişlerdi. SON POSTA Caresse birisi tarafından itilmiş gibi birdenbire yere yuvarlandı Sir Geoffery telefonu bıraktı ve odadakilere dönerek : — Anlaşı'an Alman hava filo- larının akınları şimdilik durdurul- muş, bu gece yeni bir haber alabileceğimizi — zannetmiyorum. Isterseniz hepin'z gidip — yatı- nız. Fakat birdenbire hareket edecek surette hazırlanmayı da unutmayınız. ,, dedi. Yerinden kalktı; kendi oda- sına çıktı ve elektriği yakmaksızın pençereye yaklaştı. Dışarıya ba- kacağı esnada sokaktaki lâmbalar söndü. Bütün şehir ışıklarının sön- dürü.üp söndürülmediği »i anlamak için odadaki elektrik düğmesini çevirdi ve oda birdenbire aydın- landı. Demek ki sokaklardaki cereyan kes'lmiş. Evlerdeki henüz kesilmemişti. Saatine baktı; inlilâktanberi henüz bir saat bl'e geçmemişti. Toplar -ö -— Elektriği tekrar söndürdü ve yine pençereye yaklaşarak havaya bakmıya koyuldu. Şimal tarafın- dan yıldırım çakması gibi bazı ışıklar görünmüş, fakat yine sön- müştü. Belki hava muharebesi bu akşamlık durmuştu. Belki de Al- manyanın ilk parti olarak sevket- tiği hava kuvvetlerini Çekoslovak- lar püskürtmeye muvaffak olmuş- lardı... ( Arkımı var | ——— —<— Buyün MiüLL? SiNEMA yaz mevsiminin Birincl galası şerefine İstanbul'da ilk defa olarak 935 senesinin iki büyük filmini birden gösterecek İi -— MAKiNELiİ ADAM Her sahnesi, her metresi insanı heyecandan titreten müthiş film. HULYA PEŞiNDE KATE DE NAY'nın şimdiye kadar yaratmadığı en kudretli Fransızca sözlü şaheser. Her yer 20 kuruş İnhisarlar Istanbul Baş Müdürlüğünden: İdare ambarlarında mevcut 2992 şişe lâvanta 27/6/935 de ihale olunmak Üzere açık arttırmaya konulmuş idi. Bu gün de verilen bedel haddi lâyıkta görülmediğinden arttırma on gün uzatılarak ihale 8/7/935 Pazartesi günü saat 10 n kadar uzatılmıştır. Tateklinin gösterilen günde saat 10 dan evvel * 7 1/2 temi- natlarımı vezneye yatırarak alacakları makbuzları ile Kabataşta Başmüdüriyet Muhasebe Müdüriyetinde toplanacak komisyona gelme.eri, *3600,, Temmuz 3 Erkek Kıyafetile Gezen Kızın Dava_sı (Baştaratı birinci yüzde) ben onu mektupla tehdit etmişim. ;'3:.. çekildi ve mahkeme bo- | Bütün bunları ben reddederim. Halk dışarda saburuszlanıyordu. Kadınlar ve genç kızlar küçük iskarpinli ayaklarını birbirine vu- rarak - titizleniyorlar, içeride sesi bile duyulmayan sırrı öğrenmek bahasına kısık kısık dedikodu yapıyorlardı. Aradan yarım saat — geçti, Remziye önde, Melekzat vo avu- katı arkada çıktılar, Bu sırada ikinci katta lcra dairesine avukatı ile giren Me- lekzatı — muharrirlerimizden biri konuşturmağa — muvaffak — oldu. Melekzat otorduğu sandalyede ayak ayak lstüne atmış, biraz hırçın bir sesle anlatıyordu: — Bayan Remziyenin davası, aslı olmayan bir tehdit davasıdır. Mahkememiz henüz bitmedi. Bi- tince mesele anlaşılacakyal, Güya ——— Bir Kanun... Şimdi muhakeme 27 Eylüle kaldı. Sonra benim için “Erkek elbisesi giymekten ne zevk alıyor?,, diyor- lar, Evet zevk alıyorum. Zaten ben- küçük yaşımdanberi bu elbi- seye alıştım, Avrupada bu gekil giyiniş gayet tabijdir. Halbuki bizde? Tuhaf görüyorlar İşte.. Niçin tuhaf görüyorlar? Nesi var bu kıyafetin? Bayan Melekzat, evlenip ev- lenmiyeceğ'ni soran muharririmize şu cevabı vermiştir: — Şimdillk evlenmeyi düşün- medim., Zaten 18 yaşındayım. Fakat tabit evlenmek isterim. Şunu da söyleyeyim ki, evlenir- sem tabil yine erkek kıyafetile gezeceğim. Benimle evlenmek isteyen genç evvelâ benim bu şekilde gezmeme razı olmalıdır.,, Ve I_atbikatı ( Baştarafı 1 incl sayfada ) mak zevkini gören köylü köyüne döndüğü zaman kara kerpiç ile yaptığı evine kübik bir pençere koymakta hiç de sıkıntı çekmeyor ve bunu çok tabit buluyor. Ge- çenlerde yolumun — düştüğü bir Ankara kazasında eşi büyük vi- lâyetlerde az bulunur bir eve rastladım. Kimin olduğunu sor- dum. Ankarada amelelik yapan üç kardeşindir, cevabını verdiler. Unutmamalıyız ki yurdü İmar edecek ve modernleştirecek gö- renc'itir./Mimar Sinanın torunları için nazari bilgilerden ve formül- lerden ziyade Üç beş aylık staj kâfi geliyor.,, Bütün bu söylenenlere rağmen Ankara inşaatında yabancı İşçiler kullanılmasına devam edilmektedir. Resimlerimizden Ikisi de tanınmış iki şahsiyetin evini yapan Iki Bulgarı gösteriyor. — » Ekmek Narhının İbka Edilmesi Yanlıştır ( Baştarafı 1 inel yüzde ) ve un fiatlarının eski haddine inmesine rağmen değiştirilmedi ve: — Gazetelerin iddiası yanlıştır, un ve buğday fiatlarında düşük- lük yok, ekmek fiatı indirilemez | Denildi, Gazetelerin hiçbir iddiası yok- tar. Bu iddiayı ticaret ve zahire borsasının — fiatlarında — aramak lâzımdır. Bir gün evvel borsada en iyi kalite yumuşak un 7 lira 70 kuruşa satılmıştı. Dün sanki belediyenin bu — sözünü tekzip etmek istermiş gibi ayaı kalite- den yumuşak un 7 liraya satıldı. Görülüyor ki düşüş yavaş yavaş değil, — birdenbire olmaktadır. Rakkamların belâgati karşısında da un ve buğday fiatlarının ucuzlamadığını — iddla — etmek gariptir. Aynı menşe'li ve aynı evsafta olmak şartile geçen haftanın aynı gününde 7 kuruş 35 paraya satı- lan buğday dün 6 kuruş 37 pa- raya güç müşteri bulmuştur. Bu da gazetelerin iddiası değil borsa muamelesidir. Biz söylemiyoruz, borsa cetvelleri yazıyor. Belediye de bu borsa cetvellerine bakarak narh koyuyor. Arada bir görüş farkı var amma, bu fark bizde mi, yoksa belediyenin ha- kın yiyeceği ekmek fiatımı tayin eden memurlarında mı? Allahü a'lemü bissevap. İşte tHcaret ve zahire borsa- sının dünkü muamelesi: Dün borsaya Anadoludan 750 ı tof buğday, 26 ton un gelmiştir. 530 kuruşla (700) kuruş arasında tam 1837 çuval un satılmıştır. Bir gün evvel de (540) kuruşla' (770) kuruş arasında (390) çuval un sa- tılmıştı. Ekistra ekistra yumuşak buğ- day 6 kuruş 10 para İle 6 kuruş 37 para arasında muamele gör- müş ve 110 ton satış yapılmıştır. Sert buğday 4 kuruş 10 para İle 5 kuruş 10 para arasından 129 ton satılmıştır. Borsanın satış levhalarıni böyle mükayeseli bir şekilde neşredip durürken — ucuzluğu — gazetelerin iddla ettiğini iddia etmek haki- katin önünde sı yummak de- mektir. Bir günde 70 kuruş düşüş bir kilo ekmekte en az bir kuruş düşmeyi icap ettirir. Bu, böyle iken daha ne için beklenildiğini ve ekmeğin ne vakit ucuzlatılaca ğını soramazını 17? P — Garzetenin esas yazırila bir sütunun İkl satırı bir (santim) sayıtır. 2me Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardırı sayfa | sayfa Diğer ı 1 2 yerler| sayla, 200 |100| 60 | 230 Krş. | Keş. | Keş. | Kış.! 3—)Bir şantimde — vasati (8) kelime — vardır.