27 Haziran 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

27 Haziran 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e İS — Bak, zavallı yaralı yoldaş kımıldanıyor, haydi durma , kim- bilir ne kadar canı yanıyor; Be gazdan içeride yarasına bakarsın... Şu içerde o bekliyen onların arkadaşı idi sanıyorum. Bak orada sizi bekliyor.. Şu elini ver bir sıkayım da işi bitirelim; Macarlar Boğaz ağzına yaklaş yorlar.. Deli Aslanın dili tutulmuş, söyliyecek sözü kalmamıştı. Yt reği kabararak kuvvetli elini uzattı. İki demir adamın demir elleri biribirine kavuştular : — Haydi, uğur ola, Tanrı muradın; versin, As'an Bey! — Sizi Tanrıya oısmarlarım, Ağa! Erzurumlu Yeniçeri tuhaf bir tiçimde güldü ; ç — Aldırma, Aslan Bey; yaşlı öküz baltadan korkmaz! (1) Delikanlı kucağındaki Ülkerin kımıldandığını duymuştu. o Atınt teperek boğazın şimdi gece ke ranlığile dolan bağrına daldı. İçeri girer girmez kenarda duran bir atlı hızla yanına geldi; kucağındaki kızın üstüne atılarak: — Ülker, Ülker! Diye inledi. Deli Aslan baştan aşağı titredi. Yabancı atlı ağlar gibi sordu: — Ağabey, söylesene Ülker nasıl? Deli Aslan şaşkın bir bakışla: — Sen ha, sendemi bur dasın, Yıldız? Diyebildi. Tam o sırada boğazın onlar- dan biraz uzek olan ağzında Yeniçeri zabitinia kalın sesile kısa bir okumandası (o duyuk du; boğazın ağzı ve oyanla rı keskin, kızıl bir ateşle aydın ledi; yetmiş tane fitilli tüfeğin kırk elli ağır piştovun birleşmiş sesleri uzun geçidin yalçın dw- varları arasında homurdana ho murdana yuvarlanıp dağıldı. Yeniçeri zabitinin yanardeği ölüm lavını saçmıya başlamıştı. * Şahin Bey, büyük bir kol ile İlerilemişti. Onların atlarının ka- ya ve çakıl boğazda yürürken çıkardıkları ses, uzaktan akan bir derenin çağıltısımı andırıyordu. Boğazın açık, aydınlıkça bir yerinde Deli Aslan değerli yükile atından indi, bir elile eğerin ar- kasında (o bükülmüş (bağlanmış olan kalın yün yamçıyı - söktü; Ülkeri kız kardeşi Yıldızın kıy ya yaydığı bu yamçı Üzerine ya- veşça yatırdıktan sonra on adım kdar ötede kir taşın Üzerine otararak oOikl ellerini (yüzüne kapadı. Yüreği göğsündeki zırhı pa- ralıyacakmış gibi çarpıyordu. Üç saniye geçmeden Yıldızın berrak sesini duydu: — Ağabey, Tanrıya şükür; yarası yok. Yalnız a'nı biraz şiş miş, siyrilmiş... Deli Aslan yerinden fırladı, iki kızın olduğu yere doğru koştu, Kızkardeşi : — Aç gözünü, Ülker; diyor- du, bir şeyin yok, şimdi geçecek. Hepimiz sağız.. Ülker biraz sallanarak doğ- ruldu; Deli Aslan alaca karanlıkla Co'u hava içinde altın şıngırtısi gibi berrak bir sesin; (0) Bu, A'ular bin beş yüz senelik bir sözüdür. Deli Aslan “nefer de I TTeftika — Ağabeyin ne oldu, yıldılz, ağabeyin ? Dediği işitildi. Delikanlı ağır çizmelerile gü rültü etmemeğe çaşarak uzağa, koyu karanlık bir köşeye doğru kaçtı. Biraz sonra iki kız atlarına binmiş ve tulgalarını giyerek siper- lerini indirmiş olarak Deli Aslanın yanında gitmekte idiler... Deli Aslan başını göğsünün #zerinden (kaldırdı, £ kızkardeşi Yıldıza : — Şimdi bana anlat bakayım! Dedi. Bukadar üzüntü, bukadar yor- gonluk Yıldızın o sağlam dime- ğını, yumuşak ve narin kadınlığı içindeki çelik benliği sarsmamıştı, Kardeşinin istediğini anlatmağa başladı : — Ağacığım, sana verdiğimiz sözde durmadığımızı sanmal Biz şimdi de ümüzde duruyoruz. Şu kadar ki: Ben, hemen orada, Subuskadakl evimizin bir oda- sında ölmeğe razı değildim, bu ölümden korktuğum için değil; önümüzde kurtulmak umudu gör“ düğüm içindi. Değilmi ki Ken dimizi öldürmeği göze almıştık; bu, her dakika ve her yerde olabilirdi, Kardeşim Aliyi bize yardım için kandırdım; şunu da söyliyeyim, (o Ülkeri Okandırmak Aliyi kandırmaktan güç oldu. Gece baskınında tulga ve yüz siperleri olduktan sonra arlıklara karışıp çıkmak kolay idi. Ötesini biraz düşünüyorduk. Bir aralık sokağa çıkmış olan Ali koşa koşa eve geldi; şimdi onun yüzü gülüyordu; bana (bırakmadan dedi ki: — “ Abla; Yeniçeri ağası Yakup Ağanın beni ne kadar sevdiğini bilirsin, demin ona ras ladım, beni bahçelere götürdü ; evde ne olduğunu sordu; annemin öldüğünü söyledim, kaşları çatıldı, sonra birdenbire : — “ Ülker Hanım sizde mi?,, Diye sordu, evet dedim, o zaman gözümüzün içine bakarak ; — “ Pekiyi, All, kız karde- şinle Ülker Hanımı kurtarmak istemez misin,, Ben bu sorguya İ karşı bir söz etmedim; korkuyor- dum; sonra Yakup Ağa birdenbire: — “Meselâ, dedi, ikisi erkek gibi zırhlanıp silâhlamp bizimle gelseler.. Belki de. (Bodin) kale- sine tanrının verimile yetişiriz...,, Bu sözleri duyunca dayanamadım. (Arkası var) Yeni Vakıflar Kanunu | Baştarafı 1 inci yüzde | lerini ve mütevellilerin hangi sa- lâhiyetli merci turafındın irtikap edilmiş olduklarını birer beyan- name ile idareye bildireceklerdir. Azlıklar vakıf idareleri, evkaf genel direktorluğunca yapılacak kontrol masrafı olarak bütçelerin: den yüzde beşini genel direktor- luğa vereceklerdi / Gün PERŞEMBE Hızır 30 27 HAZİRAN 935 5 Arabi İ 25 Rebiülevvel 1354 | Vekit (Exen! (Vemati) Val Güneş | 85 4 0 Öğle 4311216 ikindi | 8 32 |0617 M4 Haziran o 1851 Ayam |12 — | Yatsı (704 imaik | 625 9 44) 214 20 Esen! /Vamati SON POSTA Güzel Fotograflar Yaz günlerinde kotra sefası Bugünkü Sinema Tarihe Karışıyor Artık Filmleri Işık Altında Seyredeceğiz Moskova, 26 (A.A.) — Sor yet bulanlarından (mucidlerinden) R. Novitski, gündüz aydıslığın- da sinema gösterecek bir acın (keşif) de bulunmuştur. Bu yeni kuralın yertilmesine iki ayna yetmektedir. Aynalardan biri perde ödevini görmekte, da- ha küçük c'-x ötekisi perde- nin Üstüne konan sinema objek- tifinden çıkan ziya huzmesini kı- rarak perdelik yapan aynaya yansıtmaya (aksettirmeğe) yara- maktadır. Yeni Yunan Saylavları Arasında Atina, 26 ( Hususi ) — “Yeni meclis toplanmadan evvel ahali partisinin yeni saylavları araların- da görüşeceklerdir. Başbakan ve. parti Lideri Çaldaris bu toplantıda rejim me- selesinin nasıl ortaya çıktığını saylavlara anlatacaktır. Zavallı Kitaracılar Panama, 26 (A. A.) Dünkü hava faciasında ölenlerin sayısı 19dur. Yaralı dört kitaracının kör kalacakları alay ( Toplantıla | Devetise 3 Halkevi Ve Yoksul Kadınlar Bu yılda 18 Temmuzda açıla” cak yerli mallar sergisinde Hak kevi tarafından yokşul kadınların el işleri teşhir edilecek ve satıla- caktir. Isteyenler her Salı günü 14 ten 16 ya kadar İstanbul Halkevlerine müracaat edebilirler, JUVANTİN SAÇ BOYALARI Kanzuk Kezanesi Müstahzarlanndan Saçların sabit ve tabii renklerini iade eder. Kumral ve siyah renkler de tertip edilmiştir. Te yıkanmakla dahi çıkmaz. Daimi kelir. Yes güne zarersiz ve sihhi saç boyalarıdır. v. A. KUTİEL Karaköy Topçular caddesi No. 83 Haziran HİKÂYE İngilizceden : MEDENİYET Dünkü Kısmın Hulâsa Doktor | Fraukson ve arkadaşı Hemminge tam on senedenberi vereme çare bulmakla meşgul dürler. Bu müddet zarfında mü- temadi bir didinme İle uğraşmış- lar, muhtelif tecrübelerden sonra hastalıklı bir Insanın verem mik- robile çürümüş elyafın: izele edecek bir gaz bulmuşlar, bir formül tertip etmişlerdir. Dr. Frankson O işile uğraşırken lâburatuvara (o arkadaşı girdi ve yine çalışmaya başladılar. O akşam, evine giderken Frankson derin derin düşünüyor- du. o Tecrübelerinde (muvaffak olsalar bile yine doktorluğa baş- laması, hasta kabul etmesi icap edecekti. Karısına üstü başı kalmamıştı. Nerede ise çocukların mektep (taksitlerinin omüddeti bitecekti. Bakkala, kasaba, şuna, buna kıyamet kadar borç birik- mişti. Birdenbire yüreğinde acı bir isyan uyandı, Kendi kendine : — İnsahiyet! Cehenneme git“ sin böyle insaniyet.. Halkın yüzde yirmisi overemden ölecekmiş... Kimin umurunda! Ömrümün on senesini, servetimin hepsini” vere- min İlâcım bulmak uğrunda sar- fettim. Bu da tükenince başvur- duğum yerlerde beni sadaka isteyen bir dilenci, bir dolandırıcı gibi karşıladılar,, diye söyleniyor ve yoluna devam ediyordu. * O hafta zarfında Frankson ile Hemmings son tecrübe için lâzım olacak bütün â#letleri hazırladılar. Bunların en mühimmi o yeşil gaz Ne, onun hamızi tesirini izale edecek maddenin birlbirleri ile karışacağı çelik mahfaza idi. Bu karışmadan hâsıl olacak hararetle gazın ne kadar inbisat edeceğini ve bunun ne kadar kuvvetli bir tazyik husüle getk receğini tahmin etmek kabil değil idi. Onun için bu mahfazayı çelikten ve gayet yüksek tazyik- sa mukavemet edecek bir su- rette yaptırmışlardı. Nihayet son tecrübeyi yapa- cakları gün de geldi. Aksülâmel vücuda getirecek olan maddeyi bu çelik mahfazaya koydular ve evvelce topladıkları gazıda bu mahfazaya seyketmeğe başladılar. Gözlerini mahfazaya termometre ile tazyik altıma dikerek içerde hasıl olan aksülâmelin neticelerini beklemeğe koyuldular. Bidayette hiç bir şeyler olmadı. Fakat bir müddet sonra (termometrenin cıvası birdenbire fırladı. Hemmings : — Bundan fazla yükselmezse, korkacak bir şey yok! Dedi... O... Yine yükseliyor... Frankson, gu gazı kes Frankson lâboratuvarın henliz öbür (köşesine © vörmamıştı ki birdenbire mühiş bir patlama oldu ve olduğu yerde yüzüstü yere kapandı. Bir müddet sonra kendine geldi ve etrafına bakındı. İlk düşüncesi toplamış oldukları bu yeni gazı kurtarmaktı Cam kırıklarının, parçalanmış aletlerin üzerine basarak gaz deposunun bölündüğü yere geldi ve musluğu kapadı. Bundan sonra arkadaşı aklına geld. Etrafına bakındı, zavalı Hemminge par- çalanmış aletlerin ankazı Üzerine boylu boyuna serilmiş yatıyordu. — Hemmings! O Hemmings! Diye çağırdı. Fakat arkadaşı hiç bir hareket eseri göstermiyordu. Patlayan çelik mabfazasının bir parçamı gölüne saplanmış, onu derhal öldürmüştü. * İnfilâkten birkaç gün sonra Frankson tekrar (laboratuvara gelerek yeni gazdan iki nümüune aldı. Birisini veremin son derece- sine gelmiş olan bazı tavşanlar üzerinde tecrübe etti. Bu tecrü- belerin neticesini anlamak için bir hafta beklemek lâzımdı. Bu müddet zarfında diğer nümune üzerinde çalışacak, ışığın, harare- tin ve elektrik ceryanının bu gaz Üzerindeki tesirlerini araştıracaktı. Bu tecrübeler esnasında Frank son az kalsın hayatına mal olan müthiş bir şey keşfetti. Hararetle ışığın bu yeni gaz Üzerinde hiç- bir tesiri yoktu. Fakat bü gar dan kuvvetli bir elektrik ceryanı geçirdiği zaman, gaz korkünç ve son derece tahripkâr bir şekil almıştı. Madenleri eritiyor, taşları, tuğlaları Otoz haline getiriyor, odun!-rı, tahtaları birkaç saniye ir çürütüyordu. Bu gazın tu « tesirine hiçbir madde dayaaamıyordu. Ihtiyaten yüzüne takmış olduğu maske bile çürü- meye başlamış ve kendini güçbelâ laboratuvardan dışarı atabilmişti, Bu gazdan gayet az bir mik- tar teneffüs ettiği Ohalde bile günlerce hasta yattı. Biraz Iylliğe yüz tutar tutmaz derhal hasta tavşanların yanına koştu. Tavşan“ lar dip diri idi. Hastalıktan hiçbir eser kalmamıştı. Tecrlibe, muvaffakiyetle neti- celenmiş, veremin kat'i ilâcı bu- lunmuştu. Fakat aynı zamanda bu gazın içinden yüksek bir elektrik” ceryani geçirilerek şimdiye kadar keşfolunanlardan daha korkunç, daha tabripkâr bir zehirli gaz elde edilmişti. * Mil müdafaa Nazırı ayak ayak Üzerine ak karşısında” kine baktı ve: — Bu Zehirli gazın formülü için size bir milyon lira verebi- liriz; dedi. Frankson hayretle baktı; — Iyi hoş amma, bu gan veremi tedavi eden şekline ne diyeceksiniz? Düşününüz bir kere., Bü sayede milyonlarca can kur- tulacak.. Herhalde formülün bu kısmının tababetçe kullanılmasına müsaade (edeceksiniz değil mi? diye sordu. Nazır: — Maelesef ona imkân yok azizim doktor, dedi. Bu formülün tababette kullanılmasına müsaade ettiğimiz takdirde kimyakerler derhal bu yeni ilâç üzerinde tec- rübeler yapmıya başlıyacaklar ve bir elektrik cereyanı geçirerek onun zehirli bir gaza tahavvül ettiğini öğrenecekler... Bittabi bu sırra bütün milletler, bütün ordu- lar da vak:f olacak... Ondan sonra bu formülün bizce ne kiymeti kalır? Biz bunu tababetteki kıy- meti için değil, harpteki ehemmi- | yeti için alı;oruz. Frankson bir müddet on sene- lik sayini, bu uğurda sarfettiği servetini, kendisini icra İle tehdit eden alecaklı sürüsünü, evini, nerede ise sokakta kalacak olan karısını, çoluğunu, çocuğunu dü şündü ve sonra derin derin içini çekti: — Peki, dedi. Teklifinizi ve şartlarınızı kabul ediyorum, Beşe- riyet bu nimeti de harp ilâhına feda etsinl,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: