18 Hariran Tefrika No: Hatıra Sehibi: OAŞ imlr Dö İ VA — GEN KIZLAR iÇiN! Diye bağırdım. O, şarap kadehini eline aldı. Dudaklarını hafifçe aralık bıra kan bir tebessümle benim kade- hime doğru uzattı. Içmiye hiç ni- yetim olmadığı halde ben de ka- debimi kaldırdım. Dudaklarıma yaklaştırdım; vo sonra onun SöÖy- lediği sözleri dinlemeye daldım: — İsterseniz, — öyle — telâkki ediniz, hanımefendi?. Hem belki- de öyledir... Şimdi biliyorum ki bu sözlerim sizin zihninizde bir düğüm teşkil edecek; belki de bu zihniyeti nasıl elde ettiğime dalr akhmnıza bir sual gelecek?.. Size bunu iki kelime ile arzedeyim, #fendim... Bendeniz, daha çocuk yaşımdanberi — kendi — üzerimde telkin yapmıya alıştım. Büyük ar- zularımdan dalma uzak yaşadım. Bana verilmiyen, ele geçirilmesi müşkül olan şeylerin peşinde koş- madım. Herkesin taadet diye, gırpındıkları şeylere lâkayt kak dım, Zahmetsiz, Üzüntüsüz, mü- cadelesiz olarak elime geçen şey- leri birer nimet bildim. Kaybet- tiklerime de, hiç teesslf etmedim. İşte benim sırrim, hanımefendi!.. Bu sözlere okadar dalmışım ki; elimdeki bardağı yudum yudum İçip bitirdiğimin farkında bile olmamışım. — Başkaları — buna, feragat diyorlar. Ve bunu da ayrıca bir Meziyet tolâkki ediyorlar. Hayır. Niçin bir meziyet olsun. Bence bu, tam mânasile bir mecburiyet- tir., Ağlıyarak, bağırıp çağırarak #nnelerine kâğıt helvası aldıran Socuklardan nasıl nefret edersem, Menfaat — peşinde koşan — ve o Menfaati istihsal etmek için özüntü Ve mücadolelere katlanan insanlar- dan da okadar nefret ederim. Artık dayanamadım. Dimağımı Saran şarap buharının verdiği bir türetle dik dik yüzüne bakarak #ormıya mecbur kaldım: — Peki amma Salt Bey, Meselâ birini sevseniz.. ve ondan İstiğna görseniz?.. Malüm ya; aşk, bütün mantıkları ve düşünceleri tltüst eder,derler. O zaman ne Yaparsınız?. — E, hanmmefendi.. Aşağı, Yukarı otuz iki' yaşmıdayım.. Ha- Yatımda böyle hâdiseler olmadığını Zannedebilir misiniz ? — Pek 4lâ. Böyle hadiseler hr.ııuıdı, meselâ.. O kadınin tenha — bir koridorda — yolunu beklemediniz mi ?.. — Hayır!. — Ona, cür'etkârane bazı Yeyler söylemediniz. mi? — Hayır. — Meselâ, bir paket pasta Veyahut şekerleme İle... İ — Hayır, efendim.. Hayır. — E, kadınlara karşı hisleri- bİzi nasıl ifade ettiniz?, — Etmedim ki.. — Ne yaptınız?. — Bekledim. — Neyi beklediniz?.. — Onların hislerini bana söy- lemelerini bekledim. — Söylediler mi?.. — Hayır. — E, vallahi.. Bu, çok garip W kdiyet.. Pok Mâ, z Hldere ne suretle tatmin ettiniz? — Farzetmekle... Meselâ, göz- hrimi kapadım. Hayalimde, onları l canlandırdım. Sanki, karşı karşıya oturmuş da bülbül gibi konuşu- yormuşuz gibi hayali bir muha- vereye başladım. Bu telâkiyi kâfi gördüğüm zaman, gözler.mi açtım. — Şu halde bütün hayatımız, hayal ile geçmiş; desenize... — Varsın, öyle olsun, Han- mefendi... Hakaret'ere, ihanetlere, alaylara, istihzalara; daha akla gelmeyen birçok — şeylere kat- lanmaktarsa... Mütemadiyen dudaklarım bi- külüyor, aklımdan hep, şu sual geçiyordu: — Lâkin buna, mezler mi ?.. Sanki zihnimde kaynıyan bu hissizlik de- sval, birdenbire ona — malüm oldu: — Buna birçokları hissizlik dediler. Ben, kuvvetle cevap ver- dim.. Hayır hissizlik değil. Irade- nin hakimlyetidir, dedim. — Öyle tahmin ediyorum ki; Iradeye bu derecede hakim ola- bilmek için, Hind fakirleri gibi bir hayli ekzersiz. yapmak lâzım... Doğrusu tanıdığım erkekler için- de, sizin zihniyetinizde hiçkimse- ye tesadüf etmedim. —E, Öyle — zannederim ki.. Edemezsiniz. de, — Hanımefendi. Onun için bana arkadaşlarım tuhaf bir isim vermişlerdir. Be!- ki yanlış telâkki buyurursunuz. Diye, bu ismi söylemiye cesaret edemiyeceğim. — Çok rica ederim, söyleyi- niz; Sait Bey. O, önüne baktı. Parmağının ucile, yine küçük bir ekmek kı- rıntısına bastı; — Bana.. Kız Salt derler Hanımefendi. Diye mırıldandı, * Bilmem, trenin son sür'atle gitmesinden mi, yoksa fazlaca kaçan şarabın başımı döndürme- sinden mi, Gdeta koridoru iki tarafa — tutuna tutuna — geçtim, Kompartımana girdim. Biraz yata- yma uzanıp İstirahat edecektim. deta, muallim Annanın keskin kahkahâsını.. ve bu kahkaha arasında bir şeyler fısıldadığını işitir gibl oldum. * Dün geceyi sandalye üştünde ve masa başında geçiren Salt Beyi, benim yüzümden uzun bir İşkenceye mahküm edemerzdim. Onun için mutlaka gelip birkaç saat istirahat etmesini rica et- miştim. Ne tuhaf adam ?.. Bunu vaz- dettiği halde gelmedi. Hiç şüphesiz ki, gelemedi. Fakat niçin?.. Acaba fazla saygıdan mı ?. Yoksa.... — Hazliran — Akşam yemek çanının çalın- ması, yukardaki satırların Ikma- Hine mani olmuştu. Isabet ki yarım bırakmışım. Çünkü vereceğlm hü- küm, bir haksızlık olacaktı. (Arkası var) >Dr. ibrahim Zati Belediye karşısında Piyerloti caddesinde No. 21 Hergün öğleden sonra - haatâlarını kabul eder, SON POSTA ŞECMAŞE M Eî:—_flok!uplın t Seyş'a 13 İzmirin Çalışkan Kızlarının Eserleri Karşısında.. Cümhuriyet Kız Enstitüsünde Herkes Hayranlık Duyuyor Izmir, ( Hususi muhabirimiz- den) — Ege denizinin başucunda nazlı bakışile ılık suları kucaklıyan çok neşei ve art ruhlu çocuklar aratındayım.. Altın sorısı bir ya- zile başucuma i iştirilen “Cümhu- r.yet kız ensiltümü ,, Tavhasının sağında ve solunda iki genç ba- yan yo! göüs eriyor. Bütün bir ders yılı içinde zevkli ve zorlu bir ça- lşma İle hazırlanan el ve art emekleri geniş bahçeden başlıya- rak #ra sıra salonları kaplamış.. Imtihan odalarından kurtulan çecuklar burada, " enstitünün yıl sonu sgergisi ,,pde İzer (eser) bar kımından daha zorlu bir imtihan geçirmekte'er... Enatitü direktörü- nün çok na.ik delâletile sergiyi dolaşıyoruz. Tik — konuşmalarmız nakış salonunda oluyor. Göz nurile, el ve kafa yapıla- rının birleşik izerleri olan bu sa- londa insan geniş bir hayranlık duyuyor. Temiz bakışlı samimi bir Türk kızı, dört yıl'ık bir çalışma sonu hazırladığı bir nakış parça- sını biraz gururla gösterirken: — “Bu, benimdir, diyor. On beş gün içinde hazırladım. Bu basit nakış parçası biz enstitülüler için tıpkı doktorasını almak İçin tez — hazırlıyan bir Üniversite çocuğunun ihtimamile hazırlanıyor. Ufak bir ihmal veya zevk noksanı sınıfı dönmeğe kâfi geliyor,,. Benim eserim, diye övünen Türk kızını biraz sonra dikiş salonunda filizi renkli bir robun yanında görüyorum.. O, orada da ayni izahatı daha artık bir gurur- la veriyor. Çiçeklerle - bezenmiş bir salona geçerken, bir yıl ön- ceki sergide yaptığım küçücük bir gafı hatırlayarak tereddüt geçiri- yorum. Geçen yıl Enstitü sergisini gezerken bir manolyanın rengine hayranlığımdan onu koklama zev- kinden kendimi alamamış; onun tablat yapısı değil de bir el ya- pisi olduğunu görünce yüzümün kızarıklığını — gizlemek lüzumunu hissetmiştim. Ben buna bir gaf diyemiyeceğim. Çünkü çiçek sa- Tonunu - gezerken daima hatırla- dığım kanma hissine rağmen yine geçen seneki arzuyla karşı karşı- yayım.. Çocuklar bu çiçek sergi- | sine kokusundan başka bütün ruhları verebilmişler.. Şüphe edilemez ki bu sergie deki görüşlerim çok sathi oluyor. Içine genç kız zevklerinin bütün Inceliklerini kavrayamamakla be- raber onların dışarılık — iyilikleri ve — güzelliklerine — hayranlığımı açıyorum. Şapka salonunda ge- zerken anlıyorum ki bütüm şapka modelleri, son ayın şapka moda- ları imiş.. Parisin moda mecmua- larından kopya edilen bu şapka nümunelerine kızlarımız. — kendi ince zevklerine göre ilâveler yap- mışlar ve bazı taraflarını hifzede- rek daha güzelleştirmişler ve biraz daha sadeleştirmişlerdir. * On bir yıl gerisinin meşrutiyet nes'ile, Cümhuriyet devrinin bilgili diğer kızı arasındaki büyük ayrılığı bir Üsttes Enelitü öğretmenleri, altta: genç kızlar kendi pişirdikleri yemekleri yiyorlar uçurum uzaklığile önümüze açan bu sergi, hakikaten, ümitlerin fevkinde muvaffak — olmuşlardır. Bugünün enstitü emekleri yarınki Türkiyenin sosyal varlığına çok temiz ev anaları hazırlıyacaktır. Bu inamı topliyabilmek Için her balde benim gibi, sergideki, ince bir xevkle meydana getirilen eser« leri görmek lâzımdır. * Kordonda Kültür park yanın- da inşa edilecek Yeni Cümhurlyet Altmış bin kişinin ölümü gibi, tarihin bile kaydetmediği pek bü- yük bir felâkete yol açan Belücis- tanın hükümet merkezi olan Ku- etta zelzelesinden tüyler örperten iki görünüş. Şehir bugün tamamen harap olmuş vaziyettedir. Ankaz Kız San'at Enstitüsü için beledi- yece verilen 10,000 metre karelik arsaya daha 11,000 metre murab- balık bir kısımın İlâve edilmesi, Kültür Bakanlığınca onanmıştır. Şehrimizde tetkikler yapan Kültür Bakanlığı Müsteşarı Bay Rıdvan Nafizle, Bakanlık Teknik Tedrisat Genel Direktörü Bay Rüştü ens- titü binasının en kısa bir zamanda yapılması İçin tahsisat ayrılacağını söylemişlerdir. Ad. Bil, Yok Olan Bir Şehir Sinir ve akıl hastalıkları müt, Or. ETEM VASSAF Cağaloğlu Orhan B. apartımanı Tel.22033 Ev. Kadıköy Bahar ye İleri sokak Tol.6079| l a î < altında can veren on binlerce TABiBİ kişinin cesetlerinden etrafa yayı- MŞWE Rl!'l'll' ATAY Iıı:"îııı koku hâlâ devam etmek- stanbul ıııı:;;v';î;:mî" yandar tedir. BeLill ddi e 5 Gdi aai Bezkzzellrkle