27 Nisan —. — Sigaset Âlemi | us - Fransız Misak Müzakere- in leri Etrafında Nihat şeklini ahp bu yakında imzalanması o muhakkak bir gözle görülen Sovyet Rusya - Fransa müte- kabil yardım (misakı, ufak tefek arızalar geçirmedi değil. Cenevreden sonra Parise gidip bu bahis etrafında konuşması mevzubahs olan Sovyet Diş İşleri Bakanı Litvinof birdenbire Moskovaya gitti. Orada neşredilen bir tebliğ, müzakerelerin muvakkaten durduğunu, Litvinof'unda (o Sovyet Komiserler Meclisine bu bapta bir rapor vereceğini kaydediyordu. Bu, bir parça da, mömnuniyetsizlik izhar demekti, anlaşılıyordu ki Fransanın kabul etmek istemediği bazı şartiar Sövyet hükümetinin canını sıkmıştır. Bu şartların neler olduğunu kst'i- yetle | bilmek mümkün değiler de sızan bazı malümat, bunların evvelâ borçlara taalluk ettiğini, sonra da Baltık devletlerinin vağiyetini mazarı dikkate aldığını gösteriyor. İddialara göre, Sovyet Rusya hükümeti, Fran- sadan, bu hükümetlerin arazi tama- miyetlerinin de emniyet altina a'ın- masını istemiş, fakat Fransa bükü- “meti, böyle bir taahhide girişmeye İlzum (görmemiştir. Arada çıkan soğukluk, işte bu yözdendir. Fakat kısaca bir fikir testis, bu alın kırışıklığını ve yüz buruşukluğunu çabuk gidermiştir. Şimdi vaziyet 1914 'dekinin aynidir ve ortada bir Fransız-Rus ittifakı vardır ki ortasına Almanyayı almıştır. — Süreyya Havacılıkta Harikalar Oluyor Moskova, 26 (A. A.) — Kuş ibi uçan adam mefküresi artık fir hakikat olmuştur. Paraşüt oks; Karakorov, kollarına ve yaklarına kanatlar o bağlıyarak östov Üzerinde, fiç bin metrelik bir yükseklikte uçarak bin ikiyüz atrelik bir mesafe katetmiştir. Bu karikulâde ouçuşdan (sonra paraşütünü açmış ve kanatlarına teğmen büyük bir kolaylıkla yere İnmiştir. Bu uçuş, Rusyada tec- #übe edilen kanatlı uçuşların ikin- cisi ve bütün dünyada dördüncü- #üdür. — Cevat Bey, genç kadının tit- reyişine acımıyâ başladı: — Niçin pişman oluyorsunuz? Başınıza ne derdi çıkarabilir? Hacer, omuzlarını kaldırmıştı: — Bilmem! Korkuyorum! Jandarma zabiti, genç kadının omuzunu okşadı: — Hayır, biçbir şeyden kork- mayın... Ben, eş kılımıza bile hata gelm Hacer, ii teselliye kanmış leğildi: “e Fakat siz, askersiniz... Bap ka bir tarafa gönderiverirlers-.- — Onu da merak etmeyi! Yerime tayin edilecek zabii sizin için lâzımgelen şeyleri söy- lerim... Jandarma mülâzimi, Jakırdıyı kesmek ve gitmek istiyordu: — Ayrılalım, Hacer Hanım... Hacerin, yüzü soluvermişti: — Hemen mi? Ne çabuk? Neye böyle? vr tir onu İkna etmek İster gibi anlattı: — Görülmek tehlikesi var bir... Sonra, vazifem'n başından, uzun müddet ayrılamam... Karakolda Fransız Gazeteleri İse Çok Sevindiler Londra, 26 (A.A.) — Niyuz Kronikl gazetesi, B. Makdonald tarafından neşrolunan makalenin hakiki manasını anlamaktan âciz kaldığını yazmakta ve mütalaası na şu suretle devam etmektedir: “ Vakın hepimiz biliyor ki başvekilimiz hiçbir vakit sarih değildir. Ne suretle hareket ede ceğine hiçbir zaman emniyet edi lemez. Buna rağmen Almanyaya dair neşrettiği bu şayanıhayret makale biri şaşırtmıştır. Ingiliz milleti, başvekilinin bu ifadeleri nereye doğru gi bilmek hakkını haizdir. Her halde sulh davası İçin fevkalâde ehemmiyeti haiz ve kat'i mahiyetteki müza- kerelerin bu derece mühim bir noktasında resmen bu kadar kuv- vetii mütalealar dermeyan etmek muhakkak ki yerinde bir İş sayr lamaz. Deyli Herald gazetesi, “ Baş- vekilin garip hareketi ,, ığı altında neşrettiği bir makalede şu mötaleaları ileri sürmektedir: “ Almanyanın yeniden silâh- lanmasının umumi ve müşterek barış İçinde emniyet fikrini mu- hakkak surette kaeydirarak çok tehlikeli bir şey olan askeri itti- faklar yoluna döneceğine dair olan cümleye karşı şiddetle pro- testo etmek Jâzimdir. Bu fikir çok acalp ve tehlikelerle'dolu bir yoldur. ,, İ Paris, 26 (A.A) — Gazeteler B. Makdoneld tarafından neşro- lunan makaleyi, İngiliz efkâri umümiyesinde belirmeye başlıyan derin değişikliğin bir delili addet- mektedirler. İngiltere hükümeti nin de bu beyanattan çıkan neti- celere göre hareket edip etmiye- ceği suale Ordr gazetesi, ık lmektedir. ve "Büyük Britanya No. 49 Yznna: Mahmut Yesari kimse yok... Bugün, kumandanın teftişe çıkması ihtimali var. Benli bulamazsa, hakkımda, hiç te iyi olmaz. Hacer, ağlıyacak gibi içini çekiyordu: — Size, fenalık gelmesini İste- mem... Mademki öyle, ne yapayım. Ayrılmak üzere idiler, Hacer, mülâzimin ellerini tuttu: — Iki kelime daha söyleyim... Benden kaçmayın! Jandarma zabiti, sitemle güldü: — Sizden kaçar mıyım hiç? Fakat anlattım... Çekinmemin ço- ğu, yine, sizin içini Kendinizi düşünün... Hacer, sinirli sinirli topuklarını yere vurmuştu: — Hayır... Artık, kendimi di- şünmüyorum! Genç mülâzim, hayretle bakı- yordu: — Neden? Hacer, gözlerini süzmüştü: - yi beni, siz düşünü uz! YA Cevat Beyin ellerini bırak» madan acele acele takrar etti; Bana bir akıl öğretin... a — — e SON POSTA Tuna Konferansı Toplanıyor Roma, 26 (A.A.) — Resmi mahafilde söylendiğine göre Po- lonya, Romanya ve Avusturyaya yakın devletler Romada toplana- cak olan Tuna konferansına da- vet edilmişlerdir. - Silâhlanma meselesi müzake- re edildiği taktirde Bulgaristan da bu konferansa davet edilecektir. Konferansın 3 Hazirande top- lanacağı zannedilmektedir. Bir Kamyon 28 Asker Çiğnedi ! Prague, 26 (A.A.) — Dün gece Moravya'da Kromery civa- rında çok feci bir kaza olmuştur. Karanlıkda yolda sür'atle ilerli- yen bir kamyon, gece taliminden dönen askerlere çarpmış ve 28 kişiyi devirerek bir çukura sap- lanmış, şolör geriye manevra yapmış ve kamyon askerlerin vü- cudu Üzerinden tekrar geçerek on birini çok ağır surette yarala- mıştır. Şoför tevkif edilmiştir. kabinesinin (o daha (o şimdiden, Almanya tarafından şiddetli bir hareket vukuu halinde buna ma- ruz kalacak vaziyette olan Fransa ve İtalyanın ve diğer bütün mem- leketlerin yanıbaşında yer alaca- ğın ilân etmesi lâzimgeldiğini yazmaktadır. Maamafih bütün In- giliz milletinin bu yolda bir ha- rekete tamamen harr olup olma” dığı câi sualdir. Lö Jur gazetesi B. Makdonalk dın, Tuna konferansı arifesinde sulh» yeniden hizmet ettiğini ve Streza kararlarının, Almanya iştirak etsin etmesin ber halde icra edileceği ihtarında bulunduğunu kaydetmektedir. kalayım? Yoksa köye annemin yanına mı gideyim? Jandarma zabiti, kısa bir an düşünmüştü: — Bakalım, Demir ağadan ne haber gelecek... İşlerinizin alacağı şekle göre hareket etmeniz, en doğrusudur. . Şimdilik kasabada oturun... Hacerin, yüzti gülüyordu; — Peki, siz, ne derseniz, onu yapacağım... Jandarma mülâzimi, müsaade İstedi: > — Bir iki gün içinde, nerede buluşabileceğimizi, size bildiririm, — Nasıl? — Otele, bir kâğıt bırakırım. Hacer yutkundu, tırnaklarım avuçlarına geçirdi, sonra karar vermiş bir tavırla başını doğrulttu: — Sizden birşey saklamıyo- rum. Benim okumam yoktur. Bu cevap, genç zabiti düşün- dörmüştü; — Şimdi Iş çatallaştı. Peki ne yapalım. - Elini çenesine gözleri dalgındı: — Zihni Efendi, daha birkaç gün kasabada zannederim. Hacer güldü: — Ben istediğim kadar kala- cak... — Öyle ise, yazdığım mektubu ona okutursunuz.. Zilini Efendi, götürmüştü, giliz Gazeteleri Başvekil Makdonalda Çatıyorlar ! Macar Başvekili Gönibüş Macaristandan Şiddetli Bir Ses Budapeşte, 26 (A.A.) — Roma konferansı hakkındaki havadisleri tahlil eden yegüne gazete olan müstakil Peşti Hirlap, ezcüimle şunları yazmaktadır: “Silâhtan tecrid edilen, akal liyetlerini tazyık eden fena kom- şularla çevrilmiş bulunan Maca ristan, Tuna havzasının yeniden teşkiline büsnü niyetle iştirak edemediği gibi, muahedelerin ta- dili fikrinden de vazgeçemez.,, Peşti Hirlap gazetesi, Macar metalibatının ve billassa hukuk müsavatına alt olan kısmın red- dedilmes'nden endişe eden Macar efkârı umumiyesinin hislerini ter- <cüme etmektedir. emniyet edilir, bir çocuktur.. — Evet.. Evet... (Çok iyi çocuk... Hacer, ona baktıkça yüreğinin yandığını duyuyordu; elini uzatıp genç mülâzimin, (beyaz yüzünü okşamak; iri siyah gözlerini öpmek istiyordu. Jandarma zabiti, Hacerin elini sılemaştı : — Müsaadenizle Hacer Hanım... Hacer, onu, yine bırakmadı: — Sizi, bir şartla bırakaca- ğım... — Söyleyin Hacer Hanım! — Günde, bir kere olsun, otelin önünden geçeceksiniz...Ben, cumbada, sizi beklerim... Genç mülâzim, ta içinde ya- nan bir acı duydu. Uzaktan, tu- valetile, renklerile ve oynaklığile göz nalan bu kadın, yakından, hiç te öyle değildi. Ne genç, ne de çok güzel sayılırdı. Onun meha- reti, kadınlığında idi. Yüzündeki, kremlerle, o boyalar, opudralarla çok gizlenen kırışıklıklar, onun ından fazla, haya Konu gösteriyordu. NE e Bu kadın, belki çok sevmişti, yahut sever görünmüştü; yahud da, seviyorum! Diye kendi kendini aldatmıştı! Bu kadın, belki çok yalan söylemişti; hattâ kendi ken- dine bile yalan söylediği olmuştu! Fakat o daklkada, genç mt- lâzlme dikilen gözleri yalan de- |... s 'a 5 | | Gönül İşleri Bir Fahişe ile Evlenmek m m m m * > Şehre mi döneyim? kasabada mı Günah Mıdır? Bu suali bir kari soruyor ve izah ediyor: Ben muhitinde çok sevilen ve her ne hususta olursa olsun en ufak bir lekesi bile olmıyan istik- balini kazanmış ve evlenme çağına girmiş bir gencim, Muhitimde bana eş olarak çok güzel kızlar var. Var amma ben bir fahişeyi seviyorum, evet bir fahişeyi. Bu fahişe ilk tanıştığımız gün- denberi hayatından nefret ettiğini İleri sürerek evlenmemizi istiyor ve ölünceye kadar bana sadık kalacağını, beni mesut etmeğe çalışacağımı söylüyor, onu bu ha- yattan kurtarmam için adeta yalvarıyor. Halbuki gerek ailem gerekse beni sevenler benim böyle bir hareketime asla razı olmıya- caklar, aksi taktirde bepsinin nefretini kazanmış olacağım, ben de bu hareketin doğru bir şey olmadığını taktir ediyorum. Fakat bu kadınla evlenmezsem neticenin daha vahim olacağından eminim, 8 E Endişenizde haklısınız. Bir fahişe belki düştüğü ha- yattan kurtulmak istemekte sami- midir. Belki oraya düşüşü, kendi ihtiyar ve iradesi haricinde, tesa- düflerin eseridir. Belki eve dön- dükten sonra günahlarını unuta- cal#ve unutturacaktır. günahlarını arkada (o bırakarak eve dönen fahişe az değildir. Fakat, evet bu işin bir amması vardır. Günahkâr bir kadın alla içinde daima lekesi göründüğü için, va- ziyet naziktir. Ananız, babanız, akrabanız onunla temas ederken tiksinti göstererek onu mütema- diyen rencide edeceklerdir. En ufak bir kabahati günahının yü- züne çarpılmasına vesile teşkil edecektir. Adeta ber gün hakaret ( Devamı I4üncü yüzde | gildi; ateş gibi, solukları tutuşa rak söylediği sözler, yalan de- ğildil * Jandarma zabiti, yıllarca yor İunu beklediği, yıllarca yüzüne ve sesine hasret kaldığı, yıllarca ” candan sevdiği, içten bağlan dığı bir sevgiliden acı duyar gibi ayrılmıştı. Hacer, onun uzaklaşmasına bakmış, bakınış, sonra dudakları titremeye başlamıştı. Bu, sert yıldız çizmelerinin mahmuzlarımı şıkırdata şıkırdata yürüyen, ağaçlar arasında vzuk- laşıp kaybolan, İnce, 'uzun boylu, genç zabit, acaba, onun ilk sevğilisi miydi? Acaba, Hacer, ilk sevgilisi ile ilk buluştuğu gün, ayrıldıkları vakit, böyle içi yana yana bakmiş mıydı? Hacerin, göz pınarları yanr yordu. Etraftan geçen olup ol madığina bile aldırmadı; hıçkırdı ve omuzlari sarsıla sarsıla ağladı. Acaba, ilk sevgilisi için de | böyle ağlamış mıydı? İlk sevgilisi 1. Bu, Hacerin hatırlayamadığı, ve artık hatırla yamıyacağı, hatırlamasına imkân olmıyan bir mazi id. Araya öyle karışık hayaller, bisler; acılar ve sevinçlerle dolu öyle vak'alar girmişti ki, Hacer, aler alev yanan bir yangındeki olevleri saymak gibi, bunu hatırlamaktan korktu! (Arkası var) miz ğe ie 4 i i i