10 Nisan 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

10 Nisan 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Adada Eşek ÂAÂle Alemleri.. — Çuuuş Di Gayrı, Katır Oğlu!.. Anırup| x:. vol Derdi Ta Başuna EşeklerüMü Doplayacan?.. Nisan 10 —a Tavukçuluk ı Yumurta Bu Yoldan Geçmeğe Mec- | bur Olanların Kabahati Nasıl Olmalıdır? | Memleketimizdeki birçok sa- | nator;om, hastane, prevantoryom, | mektepler ve İnsanlar taze ve gündelik yumurta alırlar. Fakat yumurtaların — büyük bir kısmı bayattır.. O halde, atalarımızdan kalan ** 36 saatlik yumurta altın, 5 günlük yumurta gümüş, 15 günlük yumurta da bakır pahasınadır,, sözü çok canlı bir hakikattir. Binaenaleyh yu- mürtanın tazeliğini anlayabilmek İçin şu esasları gözönünde tutmak lâzımdır: alınan bu 1 — Yumurtalar muntazam beyzi şekilde, elli gramdan hafif, 75 gramdan ağır olmamalıdır. 2 — Kabuk vasat *derecede kalın, pürüzsüz, beyaz renkli, parlak ve çok temiz, yine vasat derecede küçük mesamatlı ola- caktır. 3 — Beyaz ve sarısında kan, leke izleri, diğer ecnebi maddoler olmıyacaktır. 4 — Yumurta bir tabak içe- risine konulduğu zaman sarı şeklini muhafaza edecek, dağı- mıyarak bir kupa teşkil edecektir. 5 — Her defa yumurta alın- dıkça bu tecrübeler yapılmalı, lezzetinin iyiliği de kontrol edil- | melidir. 6 — Yumurtanın muayenesin- de hava tabakasının — genişliği azami 5 milimetreden fazla ol- mıyacaktır. 7 — Yumurtanın akı ve sağlam olacaktır. şeffaf 8 — Yumurtanın sarısı hafif gölgeli görülecek, - sarının kenar- | ları beyazdan tefrik edilecektir. 9 — Iyi veya fena hiç bir kokusu olmıyacaktır. Işte yukarıda yazdığımız şart- lar, iyi bir yumurtanın esasını teşkil eder. Eren' öy Bereket tavak çiftliği Bir Doktorun Günlük Notlarından (*) Derinin Temizliği Derimiz ter vasıtasile vücudun zehirlerini atar. Hararetimizi tan- zim eder ve mesamat vasıtasile akociğerlerimiz gibi tenelfüs eder. Bukadar esaalı işler gören derimi- zin temizliğine nekadar dikkat etaek yeri vardır. Derimizin içinde, deriyi yumuşak tutmak İçin en tabii bir krem ifraz eden gudde- ler vardır. Bu güddelerin ifrazatı yağlıdır. Bu yağ mutedil miktarda olursa faydalıdır. Fakat çoğaldıkça derimizin üstünden pul pul düşen ölmüş höorelerle birleşir ve vü. çut kiri denilen şey meydana golir. Bunlar çoğulıraa yıkanıp temizlen. için en iyi çare sıcak su ve sabudur. Haftada iki defa voyahut muhuk- kak bir defa bütün cildi sıcak su ve sabua ile temizlemelidir. De- risi temiz olanın rengi pembe ve kendisi gürbüz olur. “P) Bu netları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kollekalyon yapır riz. Sikinti. zamanınıkda bu notlar bir Ubildirmişler. Demiş. dektor gibi Imdadımıza yetişebilir. — Anamun Südüne Yeminim Var, Geçen Yaz Dört Eşcğımı Tekavüt Ettüm, İstanbula Sattum. Gayrı Buncazlar İşsiz Galdu !.. Eşek deyip geçeriz ve birine hakaret etmek isteyince - daima bu hayvanın İsmile küfür ederiz. Fakat ne tuhaftır, birinin bir başkasına “eşşoğlu eşeki,, diye bağırdığını duysam, hep aklıma | ayni hikâye gelir: Zamanı evailde gök yüzünde hayvanlar halk edilip dünyaya bırakı'ıyorlarmış. Koskoca bir de- renin kenarına melekler Oturmuş, çamurdan eşek, kaz, ayı, arslan, kaplan yapıp dururlar. Cenabi Mevla da bunlara can verirmiş. Nihayet o kadar çok eşek yapıl- mış ki bir gün dünyadan şikâyet gelmiş. Cenabı mevlâ: “Imalâtı Arpacı kumrusü gibi pinekler oluyorlar ksinel,, diye emir vermiş. Fakat stok çok, çamurdan yapılmış binlerce eşek duruyor. Yalnız canları eksik.. Vaziyeti Tanrıya O da:- öyle İse onları bozün, insan yapınl!..., » Hik yaz İstanbulu kucaklayınca, biz de yolumuzu geçenlerde ada- ya düşürdük. Tepelere doğru kıvrıla — kıvrıla uzanan yollarda mlüşterisiz. dolaşan eşekcilere rast geldik. Adanın en eski eşekçisi Hacı Kiryo nasır bağlamış par- maklarile, traşı uzamış fırça yüzlü çenesini göstererek anlatıyordu: — Sen sagol beğim emme, arlık bir ayağumuzu — çukura salduk. Tamam 27 senedenberi bu eşek — sıpalarını — ku'lanırım, Vaktiyle Adanın gışını — bizler s rürdük. Yez gelince garınca misali çaluşur, gazanurduk. Gışın da bocağumuzu yorgana göre uzatur, keyfederdük. Ihtiyarlayın« caz İrahat ıdöböz sanduk, emme, evdekü pazar çarşuya uymaz oldu. Gun geçtükçe eşekten hoş- lanmıyan eşek sürüsü insanlar.. Bizi dinleyen — eşekçilerden biri Hacının sözünü kesti : — Heoyyy, Hacı, uzun etme ülan, bize de ediyorsun ? Hacı Kiryoya sordum: — Demek artık sizin eşeklere binip gezenler yuk?. Yok değül var emme, az Fakat böyle sebze arabalarına düşlin- ©6 de mahzunlaşınış görünüryorlar galdi. Şimcik zengün oğulları biniyorlar. Geçen yaz anamın sütüne yeminim var, dört eşeğimi tekaüt ettüm, Istanbula sattum, Bizden Sadık Efendi de altı eşek sattı. Gış gelincer yom parası bulamıyan oldu. Heybeliden, bu- radan boyuna İstanbula eşek sattuk. Di bana gayrı, buncağız- lar, yük altunda İnler maflüklar mı 7. Allah inandursun, Istanbula çıkıp düşük çenell bizim Ada eşeklerini gördükçe İçerim şöylem çatur çatur çaturdayor. Hey Be- ğum, bizim ada eşekleri kibar eşeklerdir, nazlı yetişip nazlı bü- yüdüler. Iki kilo soğan dolu ara- baları, dört okka çürük elma taşıyacak mafluklar değullerdu. Hacı Kiryo, ikl üç eşeği ara- sında kara kafalı, kara kulaklı, beyaz çeneli ve beyaz göz çevreli bir eşeği tutup getirdi : — Nah bak şu benim sultana!.. On senedir adanin çamların- da gezer. Geçen yıl Edirnekapılı bir bahçıvana sattum, ikinci gün: “Eşeğin — hastalandı, aman gel!.,, Deye haber ilettiler. Bir de gideyim ki, aman allah, Sultan çökmüş, kurumuş, gül yibi sararıp solmuş. Hemen hayvanı adaya getirdim, getirdiğimin ertesi günü dipdiri ayağa kalktı. Küçük meydanlığa eşekler arasında birdenbire bir hareket oldu. İçlerinden biri o duğu yerde eşelendi, sıçradı. ve | sonra davudi bir sesle uzun uzun yanık, yanık anırdı. Hacı Kiryo parmağımı salla- yarak hoş hoş gülüyordu 1 — Di gayri, uzun etme, haf- taya seni de everirük |.. Hacı Kiryoya ada eşeklerinin başlıca hususiyetlerini, tablatlerini sordum, güldü : — Eyikim bana sordun, bir toplanan | Ada eşekleri sırtlarında insan taşıdıklar zaman sanki — gururlanmış - gibi kulak kabartıyorlar ( başkasına soraydın, yaya | galırdın! Beyzadem, bi- zim eşekler kibar eşek- tür, olur olmaz İş gör- mez. Bir kofa su virsen daşımaz, bir & nah yükselen daşı İlle de ille ınııındın do- ğuncaz İnsan daşımağa alışmıştır. Sonram içle- rinde donuz olanlar da var, Benim bir kınalı vardı, ketiyen Östüne erkek oturtmaz. Gız, garı oluncaz, uçurur giderdu.., Bir de karagöz vardı, çocuklardan hoş- lanmazdı. Semerine çocuk — eti değincez kıç atar, kaçardı. Hacı Kiryo, birdenbire hatır- lamış gibi, yumruklarını göbeği Üstüne vurdu: — İha, bah — unutuyordum.. Üç yıl önce Küpeli deyl bir eşe- ğgim vardı. Dipdiri, tombalak bir şeydi. Üzerine müşteri binincez tüy gibi atıp gaçardu. Bir eyyam Şöyle göz ucu ettim. Bizim Küpe- liyli düşünür gördüm. Müşteriler de şikâyete başladılar: “ Hacı, senin eşek bizim istedüğümüz tarafa değül, gendü- nün istedüğü tarafa gidiyo |. ,, dedüler. Megerleyim bizim Kınalı Küçük Ismail isminde bir sucunun dişi eşeğine abayı yakmış.. Yolda koku ala ala sevdüğünü — arar durüur, mahalle — içlerine dalar, çamlara dalar, başını alıp gider- miş. Küpeli böyle böyle yemek- ten de kesildi, “bakdum ki, eşek gitti gidecek, hemencez Küçük Ismailin eşeğile everiverdiml. Hacı kiryo * everiverdüm ,, derken, tatlı tatlı gülüyordu: — Eşek deyip hor görme bey zadem, içlerinde sevdalısı, çapgını hovardası, akıllısıı çoook.. Yaz oluncaz, sevdalular eşeğe binip çamlara çıkarlar, eşeği bir kenara birakıp civelenirler. Eme, eşek eşek eme, kibar akıllı şey... Başını iskeleye çevirip yola düzüldü mü Aşukları yaya bırakurdu. Hacı Kiryo, yeniden, o hüzünlü sesle, uzun uzun anıran eşeklerden birine çıkıştı: — Çuuuş di gayrı, katır oğlu!.. Bağırup ta başına « ,eklerü mü toplayacan.. Şimcik sırtına yük Nedir? Istanbulun — bakımsızlığından şikâyetçi olmuyan var mı? Sayısı bir hayli kabarık olan bu şiklâ- yetçiler arasına bir de ben katı* lırsam, neticenin değişmiyeceğini biliyorum. Fakat içimde kalınca bu dert, belki yüreğime işler diye — size Aanlatmak ihtiyacıni duydum. Geçenlerde Edirnekapıdan dı« şarıya yolum düştü. Ramiye gi den şosenin sağından saptım, fakat yol diye başlayan bu geçit yamrı yumru bir halde devam etti. Otakçılar polla karakolunun | önüne kadar yorgunluktan bittim. Çünkü senelerdenberi bir - türlü | tamir edilemiyen 'bu yol, âdeta bir çukur ve tümsek yığını haline gelmiş.. Yürümek için atlamak, sekmek, nedir. ki, sıçramak lâzımgeliyor. Bu yolun, bu yoldan geçen yol. cularin suçu, günahı, kabahati Şöyle Üstünkörü tamir yapılmıyor ?.. Yine geçenlerde akrabamdan birini görmek için Cinci meyda- nına İnmek İcap etti. Gece kas ranlığında Şehsüvar sokağından geçmek ıçin İnsanın mutlaka fos- — | forlu gözlere sahip olması lâzım- geliyor. Sokak zifiri karanlık.. tek bir ışığı yok. Nereye basıldığı, nereden yüründüğü belli bile de- ğil. Acaba neden buraya bir lâm- ba konmamıştır?. Yine bu soka» ğgın, bu sokaktan geçenlerin de günahı, suçu, kabahati nedir?. Belki belediyemiz bu derde deva bulur diye bu satırları ka- raladım, Gedikpaşada Esirci Kemal camil sokak No. 18 de Ali Ütsükarci ylıhı. eşek gibi dııııkıruınl Sonra bana döndü, anlattı: — 6-7 sene evelünde Heybelli ilem Büyükadada iki yüze yakun eşek vardu.. Bügun gala gala 50 galmadu.. Neden - ötürü azalıyor diye çok düşündüm, bulamadum, Geçenlerde bakkal Mustafa Efendi diverdli " Bapur parası çok. Veren olmiyor.. gırız kimde para bıraktu.» ondan ötürü size de gayrı İş kak madu ,, dedü.. Hani yalan değül eme, ben bunu düşünememüştüm. Bu sırada on bir vapuru gek mişti. Küçük bir kalabalık adaya — doluyordu. İri yarı, kısa panta- — lonlu sarı yüzlü Alman mektebi delikanlıları yığın yığın eşeklere — doğru koştular. Hacı Kiryo, ile arkadaşğı eşekçilerin gözleri ıçıl- mıştı: — Szooo, nayn?.. Diyen eşeğe atlıyordu. Hacı Kiryo, gürültülü bir. pazarlıktan —sonra - eşekleri kiralayınca, göğüsünü şişire şişire yanıma geldi: — Ba yaz baburların bir ucuz tarafı varmış, ismine bir lâf diyor” lar eme, gafama sokamadım. artık, ne olursa bu yaz olur, biraâ para toplarsam, gışın da yimecem,; bir kenara yüküvirecem |.. Hacı Kiryo, yokuş başında bir türlü eşeğini yürütemeyen bif Alman gencine seslendi: — Çuş di çuşl.. Alman genci eşeği kırbaçla* yarak bağırdı: — Çuuuş di çuuuşl. — * |

Bu sayıdan diğer sayfalar: