O Z6 Seylâiş Dünya İktisad Haberleri Hindistanın Pamuk Rekoltesi Hind'stanın bu yıl pamuk imkini ekiminden alacağı ::::" ;:,:, mahsul hakkınca istidir | töbminler — neşrer beş mislidir | dilmeye başlanmış tır. Bu istatistiklere göre büyük pamuk — yeliştirici memleketin (1935) rekoltesi (4.318.000) balye olacaktır. Bu miktar bizim normal rekol- ftemizle takriben 25 mislidir. Berlinden yazıyorlar: Almanya bir yandan yüne karşı Fibreyi, di- % ğer taraftan da ipeğe karşı yalam cısını yapmıya çalışırken koyün ve ipek kozası yetiştirme — işine ehemmiyet vermeğe başlamıştır. Şimdi memlekette ipek bö- cekciliğini yapmak İçin birçok kurslar açılmıştır. Ayni zamanda dut ağacı yetiştirilmemi de teşvik olunmaktadır. Hükümetin müzaheretile kuru- lan ipek kozası fabrikası anonim şirketl kendisine teklif edilecek yerli kozaların hepsiri kilo başına 5,49 Rayhişmark fiat Üzerinden satın alacaktır. (Bu Sat bizim paramızla 270 kurüş kadar tutar.) * Avrupadakf — yün — istokları (1933) yılı Mart ayında başlıca dört büyük sanayl memleketindeki (Almanya, Fransa, Belçika, Italya| stok (28.923) toudu. Halbuki Bu miktar ayni memleketlerde ve ayni tarihte (1934)te (27.857) ve (1935) te de (25.079) tona düşmüştür. Bı azalışın siklet merkeri Ak manyadadır. (1933) martında (11) bin ton yüne malik olan Almanya da bu yıl yalnız (5.859) ton yün stoku vardır. Büyük yün sanayi memleketi olan Ingiltere bu hesaptan ayrı tutulmuştur. y ; Kanada dünya buğday ihtiya- gınin karşılığı olan üzde yükselmeden istoklarını satmamıya karar vermiştir. Bu karara s#ebep olan vaziyet gudur : - Arjantin buğday rekoltesinl tamamen ihraç etmiş bulunmak- tadır. Kanadaya bu işte büyük rakip olan diğer memleket Avus- tralyanın da einde pek axz buğ- day kalmıştır. * Berlin, 30 — Leh sanayl ser- gisinin küşat rer- mi yapılmıştır. Bu B ae c W 0e- riag, Bay Neurath ile di;ıı' bir çok Alman şabsiyetleri ve Leb sefiri Lipski hazır bulunmuşlardır. * 1934 yılı son ayı İçin Çekos- lovakyada yapılan 100 boş yeri tatistikleri 14817 ld'lkkı değer bir istekli şekildedir. Geçen sonunda Çılıoılovıkyıdıld yılın İşsizlerin sayısı 573.154 ve işçi arayan yerlerin istekleri İse yalnız kişidir. Şu hesaba göre 100 boş yere 14Bİ7 talip var demektir. Kara eei hılllılıındı alınan malümata öre padaki gün | 5, yiki ıışıcuı | istokları | her soneden azdır. ! Öi MA ArEN “Deniz Hastaları: E ray Önü De Deniz Hastalarının Mezarı- dır. Ölünce Oraya Gömülürler !..,, Evet, nihayet Ha- , liç bir işe yarayabi- | liyorı Kalbi, midesi, ciğerleri bozuk, sılma- h, veremli, gövdesi çıbanlı hasta gemile- rin hastanesi olabili- yor. Bunu bana dost gemicilerden biri söy- Ğ ledi: — Haliç öyle bir —— hastanedir. ki, maa- | Hastaneye yeni düşen Altay vapuru zallah, Mevlâ düşürmeye, hazır mezarları da var. Bir gemi teşhis ten sonra tıpkı bir veremli gibi ölüm — damgası vurulur - vurul- maz mezarına götürülür. Sonra Haliçteki — doktorlar, — Haliçteki hasta bakıcılar, Haliçteki hasta gemilerin hali görülecek şeydir. * Azap kapıdaki havuzlar idare- sinin geniş meydanından geçerek sahile inince, uzaktan uzağa ge- milerin öksürükleri başladı: Ame- leler, tahta — halatlar üzerinde Nâzım vapurunun demirlerindeki boyaları (raspa) çıkarmağa çalışı yorlar.. ta denize doğru mütema- diyen bir çekiç döğüşüdür, gidi- yor.. karşı - güvertede kızıl bir ateşin önünde demir eriten İşçi- lerin bağırışları.. bir kömlür yığını içinde demir törpüleyen bir tayfa ileride kaptan köprüsünün tahta- | larını yenileştiren bir marangoz... Küçük tahta iskeleyi ipleri tutuna tutuna geçlik. Nâzım vapurunun güverlesine çıkınca, siyah, - kirli, bir toz, kömür yığını gözümüzü aldı. Hani o, beyaz, gıcır. gicir güvertelerinde zevkle gezdiğim 7, vapurlar, demek hastalanınca böy- le kara kuru bir hale geliyorlar!.. Ne yazık!.. Güvertenin biraz ileri- sinde ambar kenarındaki demir dü- şemeyi çekiçleyen bir işçi bağırıyor: — Ha olan Osman. ha celmedi mi bizüm peysür ekmekler ? Haliçin, ilâa andıran, pis, çöp kokulu havası, yağmur bulut- laca arttıkça ağırlaşıyor. Nâzım vapuruna omuz vermiş gibi halsiz ve bitkin duran Altay vapürü güvertesine geçerken, yol göste- ren genç adam *güldü: — Bizim bas'azın hali artık nakahetle demektir. Eh, bir aya SON POSTA - AAT kalmaz, dipdiri , tapta ze H çıkar.. bir makineyi gösterdi: — Bunlar hep geminin birer tarafı.. Bizim hastalarımızın da insandan farkı yok. Bakın bu makine dalresinin en mühim ihti- yaçlarından biri. Belki de bir ciğeri. Bunsuz koca gemi işleye- mer, ciğersiz İnsanın yaşamadığı gibi.. Altayin öksürükleri daha kes- kin.. Güvertede çalışan İşçiler, ellerindeki çekiçlerle geminin bir yerine — dokundukça, — derinden öksürükler duyuluyor. Bazan o kadar çok dokunuyorlar, çekiçler Altayın kaburgalarında bir ameliye o kadar çok sallanıyor ki, gemi- nin öksürükten tıkanacağını zan- nedersiniz!. Genç adamla dik, demir bir merdiven çıkınca karşımıza koyu sarı saçlı, koyu — sarı biyikli şişman, babacan biri çıktı: Gemi- nin süvarisi.. Elleri cebinde, başı açık, has- tasının — başucunda — bekleyen babalar gibi, gözlerile — daima etrafı araştırıyor. Geziş maksa- dımızı anlayınca, vakurane başını dinleştirirdi: — Bizim hastalarımızı ziyare- tiniz unutulmaz şey.. Yalmız ma- löm a, hastaya, portakalla, olmayla armuda benzer bir hediye ile yek aliçteki Içlerinde Ekzemadan, Nasırdan, Ve- remden, Zatülcenbden, Lekeli Hummadan Yatanlar Da «— İşte, Şu Ayvansa- S B eee? : Haliç hastanesinde yatan hasta bir motör sonra bir POSTA : Gâmiler SER Var!.. L e Haliç hastanesinde tedavi gören gemilerden birinin kaburgalari mek Jâzım. Anlatabiliyor miyım?.. Eh, bu seferlik sizi affettik. Fakat başka selere... Kaptan sağa dönerek aşağıya seslendi: — Salih Reis, akşama giderken kömür torbala- rını unutayım deme, seni ayağının başparmakların- dan vince sallandırırım. döndü, ilâve Kaptan bana etti: — Efendim, bizim gemicikle- rimiz her sene hastahanede ihti- yaca göre yatmak mecburiyetin- dedir. Eh, belli olmaz ki, birgün beş gün, on gün hastalığı anla- şılmaz. Fakat hiç - beklemediğin bir günde de hastalığı ortaya vuruverir, gümbür gümbür nalları havaya diker. Onun için, her sene bizim bu yavrucukları alır, doktorlarına getiririz. Bir kaç doktor, bazı mütehassız gemiciler koca hastayı muayeae ederler, kalbini, ciğaerlerini, barsaklarını, işkembelerini — araştırırlar, — çe banlarını yoklarlar. Baktılar ki bir kötülük var, hemen reçete- sİni yazar, ayına göre hastanede yatması — lüzumunu — bildirirler. Yoooook, bir bozukluk germedi- lermi, haste birkaç gün durur, gider.. O zaman sen sağ, ben selâmet.. Altay'ın babacan ensesini — kaşıyordu. — Bu mubareklerin hastalık- ları da, insan — hastalıklarından ayrı — değildir. — İçlerinde —öyle mızmızları da- — çıkar ki... — Bir bakarsınız. mübareğin — titizliği tutar, gitmez de — gitmez, İşle- mez de İşlemez, dönmerz de dön- mez... Hanl arsız kızlara benzer. Tam hastaneye getirir yatırırız. Bu seferde burada durmaz. Ma- kinesindeki küçük bir gevşekliği düzeltir düzeltmez, hanım hanım- cık uslanır. Kaptan gülüyordu: — Bizim gemilerin iki çeşit hastalığı vardır: İç ve dış hasta- lıkları. Çıbanlar, — kırıklar, ekze- malar, yarıklar, nasırlar, çıkıklar, uyuz, kızamık, üstünüze afiyet frengi, daha bir sürü şey.. — Iç hastalığı da veremden tutun, za- tülceni, lekeli humma, — sıtma, zatırüe, kalb, karaciğer hastalığını, ginnete kadar hepsine tutulurlar. Maazallah iç hastalıklar tehlike- lidir, "Veremden yatanları böyle Haliçin pls, berbat,* ratip hava- kaptanı | kimse bu Kari Mektubları Unkapanı Köprüsünün Hali Daima Unkapanı köprüsün- den geçerim. Köprünün sağ tara- fi harap, berbad, eski tahtalarla kapalı bir haldedir. Halicin kas- vet verici hali yetmiyormuş gibl bu köprünün de — bakımsız bir halde kalmasına gönül razı olmu” yor. Hiç olmazsa muvakkaten olsun burası biraz düzeltilemez mi? Unkapanı okuyucularından B.T. Şehir Tiyatrosunun Parasız Temsliileri belediyesi, halki korumak, Istanbul zührevi hastalıklardan | sıhht öğütlerle uyandırmak içia Şebir tiyatrosunun bir gecesini parasız olarak halka açtı ve bef altı haftadanberi “Zehirli kucak,r isimli bir piyes oynuyor. Fakat bu piyes daimi olarak talebaye gösteriliyor. — Halk içinde — hiç temsile gitmek için bilet bulamıyor. Parasız temsil biletlerinin — yalnız — Üniversite rektörlüğüne veya Halkevi reis* liğime — verileceğine, Istanbulun her semtinde bulunan frka ocak* larına — taksim — edi.mesi dabhâ münasip değilmidir?. Bu suretlâ her semtin halkı parasız tei den istifade etmiş olur. Takslın Sıraserviler sında — nasi vi Demeyin; Bir geml bu hastalık* lardan en kötüsüne yakalansaı yine iylleşir. Yalnız iİş parayt bakar. L Kaptanın sözünü kestim: — Bir sual,, Sizin hastalarınız içinde nasıl derler, tıpkı doğulm hastası.. —A. Yok. Işte © hastalık bizde yok. Çünkü gemileri hepsi — erkektir. Birçok şeylerde erkeklik, dişilik vardıfı fakat gemiler bu kaldeden istisnt edilmiştir. Yalnız geminin alât « edevatında, makinelerinde böyle birer hassa var. Meselâ şu dire' ğin halkasına bakın. Şu uzüt demir... Erkek, şu yuvarlakta Dişidir. Kaptan hastaların uılyo“J anlatırken Hallcin ortasında d? mir atan boyalı, dipdiri, taze d artık iyileştiler, ye gemi gösterdi: — Bunlar rın büsbütün hastaneden çıhclr lar. Bakın bu bizimkiler ıd Bzerlerinde hasta hali var m7z .( Kaptan elini kaldırmış .M' K rirken, birdenbire: L « Habl.,, Dedi. Sonra Ayvaff — saray önlerinde yatan beyaz bi gemiyi gösterdi : W — İşte orası da deniz hl,ı Jarının 'mezarıdir. Bu hastahasti ğğ şifayap olamıyarak - ölen A oraya çekilir ve gömülür. Ve bir parçası sökülüp satılarak, ğ yok oluverir. Bizim m — ::.ıuı hemen fillerin mufhw benzer.. KÜ r 4 Dönerken kalafatçılar UIİ: Iki gemiyi daha gezdim: M.f;.'. iı Hüdaverdi gemiciklerini.. M galiba can çekişiyor. Rengi .d güvertesinin bir kenarında B:&.“ çamaşırları sarkıyor. Hudav' giyet — üç dört — amele mütemâ' ğ enjeksiyon yapıyorlar: Kı"" katranları — kaburğaları 2" ,0 döküp duruyorlar, Acaba oda çekiyor mu dersiniz?.— *