L -—-——wvC©worgprrr O TU Muharritit 4 B Büyük tarih? roman 20 - 8 - 935 a Pa KA ea Tefrika No.: 62 Elçinin Sözleri.. İbrahim Paşanın Gözleri Büyük Bir Asabiyetle Divan Tercümanının Gözlerine Dikili Kalmıştı.. Bu —heyecanlı dakikalarda, nihayet; — Geliyor.. Sesleri işitilmiş.. Divanı hi- mayun tercümanı, divanhane ka- pısından çeri girmiş.. — Ortaya doğru ilerlemiş.. Hürmetle eği- lerek selâm vermişti. O anda Ibrahim Paşanin gözleri, büyük bir telâş ve asabiyetle divan tercilmanının gözlerine dikilmişti. Endişeden titreyen bir sesle; — Biliyoruz.. Dostumuz, Fram- Elçusu canibinden — gellyor- Acep, müşkülümüzü ne suretle — hallettiler. Cümlemiz, cevab — İntizarında — bnlımuruz. Dostumuzun nasihatları nicedir? Pekçe söyleyin de.. Hem bizler, hem de iİşbu mecliste bulunan zevatı kiram, cümleten işite'lm. Dedi. Ses, seda kesilmişti. Bütün başlar ve kulaklar, — tercüman Çelebiye çevrilmişti. Tercüman, sefir Marki dö Bunnak ile arala- rında cereyan eden mükâlemeyi naklettikten sonra: — Hulâsai kelâm elçü cenap- ları, Devleti Aliyenin bu meselede kemali itidal ve ihtiyar Üzere ha- reket edip.. Rus Çarı ile boğuş- mak müsasip olmadığın söylerler. Deyüp, sözünü kesti. Endişe ateşleri içinde yanıp totuşan Ibrahim Paşanın kalbine, sanki bir avuç, soğucak su serpll- mişti. Kıymettar yüzüklerle dolu olan parmaklarını kaldınp mem- nuniyetle sakalının ucunu tarak- larken, adeta gözlerinin içi gülüm- semişti... Yavaş yavaş etrafına göz gezdirdi. Bu sözlerin ( hazır runu kiram ) Üzerindeki tesirini anlamak istemişti. Meclis derin bir süküt — içinde — idi. yalnız, herkes yan gözle biribir- ne bakıb, mütevekkilâne bir ta- wurla boyun bükmektelerdi. Ibrahim — Paşanın — yüzündeki memnuniyet hatları, biraz daha genişledi. Artık, alacağı cevaptan emin olarak, ağır bir sesle: — Ne buyurulur, efendim ?.. Malüm ya, buraya müşavere için cemolunmuştur. Dinüdevlete ait umurda taksirilisan ve kelâm, caiz değildir. Hemen, hatıra ve gönüle bakılmayıp hatıra hutür eden re'yütedbir, izhar edilmek çe sunuz. Vüzeranın otarduğu köşeden, zayıf ve cılız bir ses yükseldi : — Sulhü muhafaza eylemek.. evlâ ve ercahtır. Sudür ve ulemann bulunduğu taraftan, daha kuvvetli bir ses cevap verdi: — — Hat, tama. bu hususta tereddüt eylemek dahi esiz de- gildir. Bugüne bugün, Fransa Elçisi dostumuz, mademki böyle rey ve tedbir irae eylemiştir; bu ciheti terviç etmekte şu Devleti Aliyemizin küllt menfaati vardır. Zannı galibime mazaran huzzarı kiram dahi bu cihete meyyaldir. Ibrahim Paşa, derhal yanın- daki som altın kılaptan İşlemeli yastığın üstünde duran İri taneli İnci tesbihe sarılmış: — Elhamdiülillâh... Diye mırıldanmış.. Artık da- ha büyük bir emniyet ve itminan- la etrafına bakınmıştı. Derhal, bir söz kaynaşması başlamıştı: — Dostumuz — olan sözlerine itimat calzdir. — Filhal.. — Böylece hareket münasip olur, — İnşallah, bu cihet.. Hakkı- mızda hayırladur. — E için yanma nâra.. Yak çubuğunu safanı ara. Meclis, Rus Çarı Büyük Petro İle sulhün — umuhafazasına karar vermiş.. Yanık sesli ha'ızların ve İç müezrinlerinin okudukları aşır- lar, falihalar dinlendikten.. Aşla- Elçunun ma çilek ve ravent çerbe'leri içildikten sonra, içtima hitama ermişti. Üçünecü Ahmet, Ibrahim Paşa- nın Beşiktaştaki saray.na gelmiş- ti. Sabırsızlıkla, mecl sin kararını beklemekte idi. Nihayet paşa, erkânı hükümetten bazılarile sa- raya gelmiş.. Harp gailesile bazi- nesini israf —etmekten korkan padişaha, müjde vermişti. Bu karar, —Üçüncü Ahmedi pek çok sevindirmiş.. — Ibrahim Paşa ile huzura çıkan hükümet erkânına; Ben de bu fikirdeyim, Kom- muz olan Ruslar Çarı ile su- hümüzü Ihlâl edecek hiçbir ciddi sebep mevcut değildir. — Imdi, dostluğumuzda kaim.. ve komşu- luk Adap ve levazımında daim olalım. Demişti. * Fakat aradan çok geçmeden yaziyet değişmemişti. — Irandaki ihtilâlin başına, (Nadir Han) is- minde ser gerde geçmişti...Nadir, yaktile bir kervancının oğlu idi. Fakat sonra bir eşkiya çetesine intisap etmiş.. Cüret, zekâ ve dirayeti sayesinde o eşkıya çete- sinin reisliğini elde eylemişti. Bu suzetle eline mühimce bir kuvvet geçiren Nadir, hükümetten mem- nun olmıyan İran aşiretlerile mü- zakerata — girişmiş.. —Bunları da kendi tarafına celp ettikten son- ra büyük bir ordu vücuda getir- miş.. —Artık ihtilâlin, hakim bir unsuru kesilmişli. Nadir, hilkatin mümtaz yarat- şahsiyetlerinden — birl idi. Talih ve mukaddaratı da, ona »bütün — teşebbüslerinde — yardım etmişti... Gözü daima büyük iş- lerde olan bu kervancının oğlu birdenbire, koca İIram baştan başa kan ve ateş içinde yakup kavuran ihtilâlin en Ön safına geçmişti. Ihtilâlciler, (Safevi) hanedanın- dan olan (Tahmasıp Kulu Han) 1 şahlık mevkiinden — indirmişler, yerine (Eşref Han) 1 tahta geçir- mişlerdi... Nadir Han, maksadına nall olmak için bunun aksine ha- reket etti. İlk harekete geçer geçmez, taç ve tahtından mah- rum edilen (Tahmasıp Şah) ile tığı birleşti. Ve sonra, (Safevi) hane- | danına sadık kalan halk ile de Htifak ederek ihtilâlcilerle harbe girmişti. ( Arkamı var ) Farmak: n Kongresi Türk Farmakoloğ kirliği Wle ecza- hane voe lâboratuar sahipleri kurumu önümüzdeki Cuma günü saat 14 de Ha'kevi salonunda müşterek ve genel toplrntanı — yapacaktır. —Diplomalı mesle:daşların gelmeleri dilenmekte- dir. Çirkin Ve Güzel Hastabakıcılar Doktor — hanım kızım, rini bayan Emineye verir misin?. Hasta baygınlık geçirmeğe başl: ye- Dünya İktiısad Haberleri 'Dünyanın Zeytinyağı Rekoltesi 1934 - 1935 yılı zeytin yağı rekoltesi 793 bin ton olarak tahmin edilmektedir. Bu miktarın — dünya üzerlae yayılışı şöyledir Bizim rekol 'eyi yükselt- mek İâzım İspanya — 380 Bin ton İtalya 180 yon Yunanistan110 ” » Tunua 60 ö n Cezayir 25 » ” Portekiz. 20 » » Geriye kalan miktar diğer memleketler arasında paylaşı- maktadır. Memleketimizin rekol- tesi başlangıcda 40 bin ton ola- rak tahmin edilmişken bunun 25 bla tonu aşmıyacağı — zannedil- mektedir. e takas yolile son Bulgarlstan Hiyetli tütün göndermiş- tir. O kadar ki bu tütünlerin çoğu kullanılmayarak bugün Avusturya rejisinin emrin- de bulunuyor. — Binaenaleyh bu yıl Avusturya kendi ihtiyacı İçin bu stok tütünleri kullanacaktır. Şu besapça her yıl olduğu gibi Avusturya ile Bulgaristan arasın- da bir tütün kıliring — anle 1 yapılmıyacaktır. * Istokholm, 25 (A. A.) — Os- Sovget lodaki Sovyat Rus: t ::;' mü- | Ya mümessilliği, M Stokholm, oslo ve İmessillikleri| Helsin gfos'da ki almıgacak Sovyet ticaret heyetlerinin faali- yetlerinin durdurulmıyacağını ve tahdit de edilmiyeceğini bildir- miştir. * Roma, 25 — İtal- ya bankası iskonto fiatını yüzde üç Eczaneler Bugece nöbetçi eozaneler gunlardır. Tatanbul — tarafı — Şehzadebaşında ( Üniversite ), Aksarayda ( Ethem Pertev ), Karagümrükte ( Suat ), Topkapıda ( Nazım ), Samatyada ( Teofilos ), Zeyrekte (Hasan Hulusi), Eyüpte ( Hikmet ), Kumkapıda (Bel- kfa ), Balatta ( Tolidi ), Divanyolunda ( Erat ), Bahçekapıda (Beşir Kemal), Bakırköyünda ( Merkez ), Beyoğlu tarafır — Yüksekkaldırımda — ( Vino- kopolo ), — Galatasarayda ( Gala tasaray ), Fındıklıda ( Hilâl ), Şişlide (Şişli), Kasımpaşada ( Yeni Turan ), Hasköyde ( Yeni Türkiye ), Kadıküy taralıı Modada ( Alâeddin ), Pazar- yolunda ( Rıfat Muhtar ), Büyükadada ( Halk ) eczaneleri. “!'l yerde pusuya düşmüş olacaktık. HİKÂY Bu Sütunda Horgün Çeviren: Selim Tıgynet HAYDUTLAR Makedonyada seyyahat ediyor- duk, İki tarafı ağaçlıklı bir yok dan geçerken, birdenbire kulak- larımızı çınlalan kurşün vırmilti'a- rile olduğumuz yerde dona kaldık. Ağaç kümeleri arasında yola doğru tüfek namluları uzanıyordu. Kuş geçmez, kervan uğramaz bir Bir ses rumca: © Yere çökünüz! ,, diye ba- gırdı. Hemen çökdük. Şimdi bü- tün silâhlar bize doğru çevrilmişti. Haydutlar, — saklanmış - oldukları ağaç kümelerinin arasından birer birer çıkarak etrafımızda halka oldular. Bizi ortalarına almışlardı. Ömrünüzde böyle birşey hiç başınıza gelmedi ise, çektiğimiz korkuyu ve halimizin gülünçlüğünü size anlatmak biraz güç olacak, Yalnız şukadar söyleyeyim ki, hay- dutla şeytan arasındaki fark, şey- tanın söylendiğinden daha az kor- “kunç, haydudun ise, düşünebildi- ğginizden daha çok pis olmasıdır. KOkadar iğrenç şeylerdi ki bu adamlar, mümkün olsaydı paramı el- lerine cebimizle tutarak verecektim. Uzun, uzun baktığım balde, baş- larındaki külâhlarının kırmızı oldu- ğunu zor seçebildim. Fakat birer paçavradan farksız olan elbisele- rinin renğini bilse bilse Allah bilirdi. Pislik içinde yüzen ellerini ve ayaklarını İse çiğnedikleri top- rakdan Aayırt etmek imkansızdı. Her hayvan yaşadığı yerin rengine uyarmış. Ennlar da öyle olacaktı şüphesiz. Yüzü, gözü ve üstü bapı ar- kadaşlarından daha pis olan çete reisi aramızda dolaşıyordu. Avını parçalamadan evvel şöyle bir gözden geçiren bir kaplan gibi, ayrı ayrı süzdü. Sonra Di- mitriye dönerek: — “Ceplerini boşalt bakalım şuraya,, diye kükredi. Dimitri emri tekrar ettirmedi. Cebinde bir bıçak, bir tabaka, dört lira- da para varmış. Çıkarıp - ortaya koydu. Haydut, “hepsi bu kadar mı?,,; Diye sordu. — Evet yigitim, hepsi bu kadar. — Sen, dedi, o halde uşakları olacaksın bunların. — Evet, uşaklarıyım. — Al öyle he yarım İirasını. | Şehre parasız dönmeni istemem. Dimitri pazarlığa girişti: —Ne olur, dedi. Hiç olmazsa bir lirasını ver. Şu gördüğün ikl beygiri kira ile tuttum. Fari on- ların parasını ödeyeyim. — Hancıya paralarını aldığı- milıi söylersin. — Ya, “dinlemem, isterim ben!,, derse, | — Beygirleri gelirdiğime şük- ret! dersin. | — Hancı sizin beygir alma- dığınızı biliyor. Alıpta bu dağlık yerlerde onları ne yapacaksınız? — Ehİ yeter artık. Söyle ba> kalım, kim şu sıska adam? Parmağile beni gösteriyordu. | Hemen kendim cevap verdim: — Cebindeki parası sizi zen gin etmiyecek kadar az olan bir Alman, — Rumcayı güzel konuşuyor- tun, dedi. — Boşalt — bakalım şu paramı ceplerini, Cebimdeki kark lirayı, taba- kamı, pipomu ve mendillmi yolun l Üstüne fırlattım. Haydut, mendili göstererek “bu nedir?,, diye sordu. — Mendil, dedim. — Ne İşe yarar? — Burun silmeye. — Bana neye fakir olduğunu söyledin? mendili ancak lortlaf kullanır. Senin saatin de — olsa gerek. Hele şunu da — bir ver bakalım. Santim, baba yadigârı okkali bir gümüş saattı. — İçim sızlıya; sızlıya çıkarıp verdim. Çok boşr larına gitti. Elden ele dolaştırıp bakmıya başladılar. — Balki bu saatin sevinci ile — cömertlikleri tutar da geri verirler deye tae- bakamı istedim. Aldırmadılar: — Hiç olmazsa, dedim, şura* dan İki Jiracık olsun verin dt .şehre gidince aç kalmıyayım, Haydutların relsi gevrek bir kahkaha attı ; — Bak hele gu budalaya | dedi. Sen aç kalacaksan bana ne ?.. Sıra Madam Simona gelmişti. Ceplerini boşaltmadan evvel İne gilizce söylenmeye başladı : — Ne yapacağınızı Iyi düşü: nün bir kere, dedi, ben İngilizim: Bir Ingiliz, dünyanın neresinde olursa olsun kimse kılına doku” namaz. Şimdi benden alacağınız beş on kuruş sizin parmaklarınız! yakar. Çünkü Ingiliz parasıdır ve İngiltere bunun acısını sizde bir rakmaz. Haydut : k — Ne diyor bu kadın? diye sordu. Dimitri cevap verdi : — Ingiliz olduğunu söylüyor. — Aman ne İyil diye bağırdı haydut. Bütün Ingilizler zengindir. Söyle de çıkarsın paralarını. Kesesini verirken elleri titrk yordu. Nasıl titremesin? Içinde elli beş tane sterlin varmif Tabil, üstelik sastini de aldılar: Kala, kala yalnız bir. mendili kaldı. biçarenin. Eh, bunu dâ almamak bir cömertlikti hank Ve sonra, birer birer çıktıklar! ağaçların arasına, — yine kaybolduları birer dalarak gözde . _”_ | Son Posta | WÖETALLİLUNLDİ A Eski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, ISTANBUL